Nancy ders - 1 Haziran 2023
Nancy||
Nancy class|class|June
محاضرة نانسي – 1 يونيو 2023
Vortrag von Nancy - 1. Juni 2023
Nancy lecture - June 1, 2023
Conferencia de Nancy - 1 de junio de 2023
Nancy lecture - 1er juin 2023
ナンシー・レクチャー - 2023年6月1日
Nancy lezing - 1 juni 2023
Palestra de Nancy - 1 de Junho de 2023
Лекция Нэнси - 1 июня 2023 года
Nancy föreläsning - 1 juni 2023
Лекція в Нансі - 1 червня 2023 року
Evet koyabilirim.
|могу положить
|can
Yes|Yes, I can.
أجل، أستطيع.
Yes, I can.
Oui, je peux.
Да, я могу.
Şimdi neredesin? Burası senin odan değil.
Now|where are you|this place|your|room|not
اين انت الان؟ هذه ليست غرفتك.
Wo bist du jetzt? Das ist nicht dein Zimmer.
Where are you now? This isn't your room.
Où es-tu maintenant ? Ce n'est pas ta chambre.
Где ты сейчас? Это не твоя комната.
Hayır.
No
Non, non, non.
Evet.
Ben arkadaşımın odan.
|my friend's|room
أنا غرفة صديقي.
I'm from my friend's room.
Je viens de la chambre de mon ami.
Evindesin.
ты дома
It is
You are home.
أنت في المنزل.
Sie sind zu Hause.
You are at home.
Vous êtes chez vous.
Ты дома.
Evindesin. Evet.
ты дома|
you are right|
You are at home. Yes.
Ты дома. Да.
Odam.
my room
My room.
Ma chambre.
Моя комната.
Oda ama şimdi sen...
Room|but||you
لكن الآن أنت...
Room but now you...
Chambre, mais maintenant vous...
Комната, но теперь ты...
Onun mutfakta.
her|in the kitchen
في مطبخه.
In his kitchen.
Dans sa cuisine.
На его кухне.
Evet. Onun mutfakta.
أجل. في مطبخه.
Yes, he is. In his kitchen.
Burası mutfak.
|kitchen
هذا هو المطبخ.
This is the kitchen.
Voici la cuisine.
Onun mutfaktas.
|на кухне
|in his kitchen
|In the kitchen
إنه في مطبخه
His kitchen.
Sa cuisine.
Он на кухне.
Hayır. Onun mutfağındayım.
||в его кухне
||in her kitchen
لا. أنا في مطبخه.
No, I'm not. I'm in his kitchen.
Non, je n'y suis pas. Je suis dans sa cuisine.
Нет. Я на его кухне.
Onun mutfağındayım.
|на кухне
|in his kitchen
|I am in the kitchen
أنا في مطبخه.
I'm in his kitchen.
Я на его кухне.
Evet. Evet.
Söyle söyle.
Say|say
قلها، قلها.
Tell me.
Dites-moi.
Скажи скажи.
Hayır. Çünkü...
|because
No. Because...
Нет. Потому что...
O...
That
O...
Он...
Burada değil.
here|
It is not here.
Ce n'est pas le cas ici.
Evet biliyorum. O başka bir yerde.
|I know||another||another place
نعم أنا أعلم. إنه في مكان آخر.
Yeah, I know. He's somewhere else.
Oui, je sais. Il est ailleurs.
Да, я знаю. Он в другом месте.
Ama ben onun mutfağındayım.
لكني في مطبخه.
But I'm in his kitchen.
Но я на его кухне.
Onun mutfağının içindeyim. Onun mutfağındayım.
|кухни|||
|kitchen's|I am in||
|kitchen|I am inside||in his kitchen
أنا في مطبخه. أنا في مطبخه.
Ich bin in seiner Küche. Ich bin in seiner Küche.
I'm in his kitchen. I'm in his kitchen.
Я внутри его кухни. Я на его кухне.
Diyen mi? Tamam.
said||
you say||Okay
você diz||
الذي قال؟ حسنا.
Saying? Yes.
Dire ? Oui.
Sanmıştım ki mutfağın diyen.
I thought|that|the kitchen's|saying
اعتقدت أنه كان المطبخ.
Ich dachte, Sie sagten, die Küche.
I thought you said the kitchen.
Je croyais que vous aviez parlé de la cuisine.
Я думал, что это кухня.
Ama sen...
But you...
Но ты...
Ama sen...
Но ты...
Onun mutfağındayım.
أنا في مطبخه.
Evet harika.
Yeah, it's great.
Anladım.
I understand
Evet. Peki şimdi...
|Well|
Yes, I did. And now...
Portland'da mısın?
в Портленде|
in Portland|
In Portland|you (are)
هل أنت في بورتلاند؟
You're in Portland?
Vous êtes à Portland ?
Hayır.
Newport...
Ньюпорт
Newport
Newport'tayım.
в Ньюпорте
I am in Newport
I'm in Newport
أنا في نيوبورت.
Je suis à Newport.
Evet. Ve peki boots nasıl?
||||how
أجل. وماذا عن الأحذية؟
Yeah. Uh-huh. And how about boots?
Oh, oui, oui, oui, oui. Et les bottes ?
Boots...
Boots...
Masada...
Masada fortress
على الطاولة...
At the table.
A la table.
On...
On...
Sur...
Masanın altında.
the table|under the
Under the table.
Sous la table.
Под столом.
Altında.
Under (1)
تحت.
En dessous.
Под.
Altında. Evet.
Под. Да.
Uyuyor mu?
he/she/it sleeps|question particle
Is he asleep?
Dort-il ?
Evet.
Uyuyor.
Yorgun. O yorgun.
tired||tired
Il est fatigué. Il est fatigué.
Bugün...
Küçük yürüyüş...
small|
Little walk...
Petite marche...
Yapıyor.
doing (1)
Il le fait.
Çünkü boots yorgun.
Потому что ботинки усталые.
Evet.
Да.
Peki arkadaşın nerede?
|your friend|where
Ну и где твой друг?
Ben ise iyi.
|am|
|는|
I'm fine.
Я тоже хорошо.
Evet. Güzel.
Да. Хорошо.
Evet.
Да.
Ve arkadaşın şimdi nerede?
|친구||어디에
And where is your friend now?
Bugün...
Montgomery, Alabama.
Монтгомери|
Montgomery|Alabama
Montgomery, Alabama|Alabama
Монтгомери, Алабама.
Montgomery...
Монтгомери
Montgomery
Монтгомери...
Bir şey...
|thing
Что-то...
Alabama'da.
в Алабаме
in Alabama
In Alabama.
Anladım.
Alabama uzak mı?
|far|question particle
Evet.
4000 kilometre...
Yaklaşık 4000...
approximately
About 4000...
4000...
4000...
Yaklaşık 4000...
Etwa 4000...
Uçakla mı gitti?
||did he go
Evet.
Sim
Uçakla...
Önemli.
important
It's important.
Çünkü...
Çok uzun.
|very long
Evet. Çok uzun.
Ve şimdi sen Portland'da mısın?
And now you're in Portland?
Bu ev Portland'da mı?
|house||
Is this house in Portland?
Bu ev nerede?
Portland'da.
Evet.
Newport.
Oregon'da.
в Орегоне
in Oregon
In Oregon.
Portland'da.
Newport'da.
в Ньюпорте
in Newport
In Newport.
Newport...
Küçük...
Küçük şehir...
10 bin kişi...
Yaklaşık 10 bin kişi...
|thousand|
About 10,000 people...
12...
Evet.
12 bin kişi yaşıyor.
11-12 bin...
Evet. Anladım.
Şimdi sen...
arkadaşın hakkında bahset.
||talk
|about your friend|talk about
Tell me about your friend.
Parlez-moi de votre ami.
Arkadaşın kim?
|who
Who is your friend?
İşi nedir?
the job|what is
What is his job?
Çalışıyor mu? Çalışmıyor mu?
working||not working|
Is it working? Is it not working?
İşi var mı?
Does he have a job?
Evi nedir?
the house|what is
What is the house?
Quel est son domicile ?
Şimdi sen konuşmaya başla ve devam et.
||speaking|start||continue|
Now you start talking and continue.
Maintenant, vous commencez à parler et vous continuez.
Konuşmaya devam et.
to speaking||keep talking
Keep talking.
Continuez à parler.
Tamam.
Arkadaşım...
Ada...
Ada
Ada
Suzan...
Suzan...
Suzan...
Suzan
Avukat...
Lawyer (1)
Onlar...
Ils...
Arkadaşım...
Mon ami...
Arkadaşımız...
Our friend
Notre ami...
45 yıl...
45 ans...
O bir kadın. Nasıl söyleyeyim?
||||I will say
She's a woman. How should I say it?
C'est une femme. Comment dois-je le dire ?
Kadın karını kaybetti. O bir kadın.
|wife||||
|her wife|lost|||
She lost her wife. She's a woman.
Elle a perdu sa femme. C'est une femme.
O bir kadın.
||woman
She's a woman.
C'est une femme.
Sıcak mı?
Is it hot?
Est-il chaud ?
Hayır.
No, no, no.
Dül...
Дюль (1
Dül
Unfortunately, "Dül" does not appear to be a recognizable Turkish word. It might be a typo or a specific term not widely known. Could you provide more context or check the spelling?
Dul...
Dül...
Nasıl isimlendiriyorsun?
|you are naming
|How do you name?
How do you name it?
Comment le nommez-vous ?
D-U-L-E
|U(1) gauge|The|
D-U-L-L-E
Tamam.
Dül.
Dül.
Evet. Tamam.
Anladım.
Teşekkürler.
Ve...
Çok iyi arkadaş.
||friend
Très bien, mon ami.
Arkadaş.
Ve...
Çok iyi arkadaş.
Evet.
Çok iyi köpek.
Evet.
Daha ne?
Qu'y a-t-il de plus ?
Evet.
Onun evi güzel.
Ve...
Plaj yakında.
Beach(1)|near
Denize...
to the sea
Şimdi denize...
Bakın.
Look at
Look.
Denize...
To the sea...
Denize... Deniz... Nasıl söylüyorum?
|to the sea||I say
To the sea... Sea... How am I saying it?
Belki doğru söylemiyorum.
||I am not saying
|right|I am not saying
Deniz...
Denize güzel ve...
Şuanda...
at the moment
Right now
Denize...
Bakım...
Care
Care(1)
Wartung...
Bakıyorum.
I am looking
Bakıyorum.
Şimdi bir şey...
Yani denizi görebiliyorum.
so|the sea|I can see
Denizi görebiliyorum.
Denize bakıyorum.
|I am looking at
Görüyor musun?
you see|you
Görüyorum.
I see
Görüyorum.
Evet. Çok güzel.
Denize...
Bakıyorum. Denize görüyorum.
||I see
Evet.
Tamam.
Ama bugün hava soğuk.
Yaklaşık...
15 derece...
degrees
Selçuklu derece.
Seljuk|
Seldschukischer Grad
Le degré seldjoukide
Derece.
degree
Derece.
Çok soğuk.
Bu hafta çok soğuk.
Evet.
Evet.
Yardım et.
Aidez-moi
Yardım et.
Hımm...
Hmm
Neler?
What things
Qu'est-ce que c'est ?
Ve tamam.
Ve geçen hafta...
Et la semaine dernière.
Ben geçen haftayı merak ediyorum.
||the week||
||last week|I wonder|I am curious
I'm curious about last week.
Je suis curieux de savoir ce qui s'est passé la semaine dernière.
Geçen hafta dişçiye mi gittin?
||the dentist||you went
Did you go to the dentist last week?
Êtes-vous allé chez le dentiste la semaine dernière ?
Geçen Perşembe neler yaptın?
|Thursday||you do
What did you do last Thursday?
Qu'avez-vous fait jeudi dernier ?
Geçen hafta ne yaptın?
Qu'avez-vous fait la semaine dernière ?
Geçen hafta...
Eşimle...
with my spouse
With my wife...
Avec ma femme.
Onun...
Doktoru...
the doctor
Dikkatli ol.
be careful|be careful
Be careful.
Attention.
Dikkatli ol.
Dikkatli ol.
Dikkatli ol.
Nasıl söylüyorum?
How do I say it?
Hayır.
Nasıl söylüyorum?
Bu bir kalzitif.
||calcium
||calcium
It's a calzitif.
C'est un calzitif.
Dikkatli ol.
be careful|
Dikkatli ol.
Tamam.
Dikkatli ol.
Şimdi...
Dikkatli ol.
Dikkatli ol.
Bu...
Bu çok kolay.
||easy
Bu...
Bu Türkçe'de...
Çok kolay.
Dikkatli ol.
Dikkatli ol.
Şimdi...
Bir tane ek yapalım.
|one|addition|let's add
Dikkatli ol.
Dikkatli ol.
Dikkatli ol.
Dikkatli ol.
Kırmak.
to break
to break
quebrar
To break.
Pour rompre.
Mesela...
For example.
Diyelim ki...
Let's say|
Let's say...
Ben saçımı
|my hair
I'm wearing my hair
kestim.
I estimate
I estimate
Bu nedir?
what is this|what is
What is this?
Kesmek yok.
cutting|
No cutting.
Kesmek, cut.
|to cut
cut|verb
Tamam.
Bu...
Eleştiriyi kestim.
I cut the criticism|
the criticism|
I stopped criticizing.
J'ai cessé de critiquer.
Sen...
Eleştiriyi nereden alıyorum?
the criticism|where|I get
a crítica||
Where do I get the criticism?
D'où viennent les critiques ?
Elbisemi kestim.
I cut it|
I cut my dress.
J'ai coupé ma robe.
Sadece tır ihtiyacımız var.
|truck||
|truck|we need|
Wir brauchen nur einen Lastwagen.
We just need a truck.
Nous avons juste besoin d'un camion.
Önceki
previous
Previous
Précédent
başlıkta
in the title
in the title
in der Überschrift
in the title
dans le titre
kırmızı bir tır.
red||
einen roten Lastwagen.
a red truck.
un camion rouge.
Nasıl kırmızı bir tır yapabilirsin?
||||you can make
How can you make a red truck?
Comment fabriquer un camion rouge ?
Ben saçımı...
I'm gonna put my hair...
Je porte mes cheveux...
Elbisemi kestim ama
I cut my dress.
J'ai coupé ma robe.
saçımı kestim.
I cut my hair.
Je me suis coupé les cheveux.
Kestim.
Je l'ai coupé.
Kestirdim.
I cut
I had cut
I took a nap.
J'ai fait une sieste.
Saçımı kestirdim.
|cut
I got a haircut.
İngilizce zor bu.
English (1)||
English is difficult.
L'anglais est difficile.
Ben saçımı kestim.
I cut my hair.
Ben saçımı kestim.
Değil mi?
Isn't it?
N'est-ce pas ?
Ben...
Kestirdim.
Kesmek, kestirmek.
|to cut
|to have cut
To cut, to cut.
Tamam, saçımı kestim.
Tamam.
Evet, saçımı kestirdim.
Yeah, I got a haircut.
Mesela...
Ev yaptım.
I built a house.
Ev yaptım.
Make söyle.
Make|
Make (1)|say
Make say.
Türkçe söyle.
Say it in Turkish.
Make nedir?
to make|
Yapmak.
Yapmak.
Do it.
Tamam.
Bir ev...
Bir ev, I made.
|||made
|||I made
Normal, it's normal.
|it is|
|it is|
Bu normal.
This is normal.
Hayır, bu normal.
||normal
No, it's normal.
Ben yaptım.
Evet, şimdi...
Now, this is causative.
now|this|is|causative
now|this||causative
Now, this is causative.
Bir ev yaptırdım.
||had built
||had built
I built a house.
Evet, evet işte.
||here it is
Yeah, yeah, yeah.
Yaptırdım.
I got it done.
Yaptırdım.
Evet.
Mesela, tamir etmek.
|repair|to repair
For example, repairing.
Tamir etmek.
Repair.
Repair
repair
Evet.
Yok.
Bunu söyle.
this|
Tell me this.
Bilgisayarım tamir ettim.
my computer||I repaired
I fixed my computer.
Evet, güzel.
Bilgisayarım tamir ettirdim.
||I had (it) repaired
|repair|I had it repaired
I had my computer repaired.
Evet.
İşte bu.
That's it.
Ettir.
It eats
to eat
Ettirdim.
I made (it) happen
I did.
Ettirdim.
Bilgisayarımı tamir ettirdim.
my computer||
my computer||
Ich habe meinen Computer repariert.
I got my computer fixed.
Tir burada.
Tir|
Tir(1) here|
Tir is here.
Tir est ici.
Harika.
Bilgisayarımı tamir ettirdim.
my computer||
I got my computer fixed.
Evet, sen...
Evet, yaptırdım.
Yes, I did.
Sen ne dedin?
||you said
What did you say?
Check up, check up yaptırdım.
|up|||
|up|||
Ya da check up yaptırdık.
||||we had
||||had done
Eşim check up yaptırdı.
|||had done
|||had done
Eşim check up yaptırdı.
my spouse|||had done
My wife had a check-up.
Evet.
I'm surprised that...
I am|sorpreso|che
|sorpreso|that
I'm surprised that...
Check up.
Aslında there is a more difficult version.
|there||||more challenging|version
Actually|||||difficult|
Actually there is a more difficult version.
Genel kontrol.
|general control
General control.
Genel kontrol yaptırdı.
He had a general check-up.
Genel kontrol yaptırdı.
Genel kontrol yaptırdı.
Ama aynı zamanda biz...
||at the same time|
But at the same time we...
Biz de check up diyoruz.
We call it a check up.
Yani, sen...
I mean, you...
Gerçekten kullan.
really use|use
Really use it.
L'utiliser vraiment.
Tamam.
Tamam.
20 yıl önce Steve cancer vardı.
||Steve|cancer|
|||cancer|
Ve şimdi çok problemi var.
|||problems|
Çünkü...
Radyasyon vardı.
radiation|
Evet.
Oh.
Throat cancer. How do I say throat?
Throat|||do = do||to say|
||how||||
Throat cancer. How do I say throat?
Boğaz.
the Bosphorus
Boğaz değil.
Gırtlak.
Throat
Throat
garganta
Kehle
Boğaz like neck.
|like|neck
|like|neck
Gorge comme cou.
Boğaz like throat.
Throat.
Gırtlak.
throat
Boğaz.
Bosphorus
Boğaz değil.
Yani, neck cancer...
I think there is no neck cancer also in English.
|I think|||not|||also||English
|||||||||English
Throat.
Basic term throat.
basic|throat|
Basic||
Gırtlak kanseri.
|throat cancer
|cancer
Gırtlak kanseri, throat cancer.
|cancer||
Gırtlak kanseri.
Evet.
Şimdi...
Onun için...
Yutmak.
to swallow
swallow
engolir
Çok zor.
Yutmak.
Ha, yutmak.
has|
Yutmak çok zor.
Evet, yutmak.
|to swallow
Ha, bağlantı geri geldi.
|connection|back|
Oh, the connection's back.
Oh, la connexion est rétablie.
Tamam.
Onun için yutmak zor.
It's hard for him to swallow.
Yutmak çok zor.
Dedik. Evet.
They said|
We said|
Yutmak.
Yutmak, swallow.
|to swallow
|swallow
Swallow, yutmak.
swallow|
Yutmak.
Çok zor.
Neresi?
Where is it
Where is it?
Thyroid.
Thyroid
Tiroid
Öyle mi?
Thyroid.
Thyroid.
Thyroid.
Evet.
Evet.
Evet.
Bu bir glan.
||glance
||glan(1)
Çok önemli bir glan.
|||event or occasion
Une glande très importante.
Tiroid.
Thyroid
Thyroid gland.
Thyroïde
Evet.
Tamam.
Neyse, o yiye uyumak zorunda.
||он||
||her||
||eat||
Anyway, he has to eat and sleep.
Quoi qu'il en soit, il doit manger et dormir.
Ve iyi yönetilmiyor.
||is not being managed
||managed well
And it is not well managed.
Et il n'est pas bien géré.
Yönetmek zor.
to manage|
to manage|
dirigir|
Il est difficile à gérer.
Bazen...
sometimes
Kalbin, nefes,
the heart|
heart|breath
Votre cœur, votre souffle,
ısınma,
warm-up
warming,
réchauffement,
içinde, bir sürü şey.
||a lot of|
in it, a lot of things.
dans ce document, beaucoup de choses.
Evet, bu yüzden...
Yes, that's why...
Onun da koltuğunu,
||his chair
||his seat
And his seat,
Et son siège,
15 yıl önce koltuğunu
||his seat
15 years ago, you lost your seat
Il y a 15 ans, il a quitté son siège
çıkarttı.
took out
took out
took it off.
il l'a enlevé.
Ve koltuğu el koltuğu ile değiştirdi.
|the chair||||it changed
|the chair||armchair||replaced
And he replaced the chair with a hand chair.
Et il a remplacé le fauteuil par une chaise manuelle.
Çünkü bu bir şey.
Parce que c'est une chose.
Osteoradyonekroz.
Osteoradionecrosis
osteoradionecrosis
Osteoradionecrosis
Ostéoradionécrose
Koltuğu ölüyor.
the chair|is dying
His seat is dying.
Son siège est en train de mourir.
Koltuğu ölüyor.
|is dying
The chair is dying.
O yüzden, o yöntemden dolayı.
|||method|
|||method|because of
That's why, because of that method.
C'est pourquoi, à cause de cette méthode.
O aslında iyi yapıyor.
He/She is actually doing well.
Il s'en sort bien.
Ama çok fazla enerji yok.
|||energy|
|||energy|
But there is not much energy.
Mais il n'y a pas beaucoup d'énergie.
İyi içemez.
|drink well
He can't drink well.
Il ne sait pas bien boire.
Yani böyle bir sürü şey.
|like this|||
So a lot of things like that.
Je veux dire, beaucoup de choses comme ça.
Bu yüzden zor.
C'est pour cela que c'est difficile.
Yaklaşık...
A propos de...
Yeni yıl önce...
Before the new year...
Avant la nouvelle année...
20 yıl önce mi?
Il y a 20 ans ?
20 yıl önce.
20 yıl önce.
Evet.
Ama nerede?
Mais où ?
Neden oldu?
why|
Why did it happen?
Pourquoi cela s'est-il produit ?
Radyasyon tedavi mi?
|therapy|
Radiation therapy?
Radiothérapie ?
Tedavi mi?
Evet, iyiydi.
Oui, c'était bien.
Canseri öldürdü.
cancer|
Cancer|killed cancer
He killed Canseri.
Il a tué Canseri.
Evet.
Ama...
Koltuktan da faydalı bir şey var.
from the shoulder|||||
From the chair||useful|||
There is something more useful than a chair.
Il y a quelque chose de plus utile qu'une chaise.
Doktor diyor ki,
Doctor 1|says|
Le médecin dit,
bu günlerin koltuğu.
|days|
|these days|
the chair of these days.
le président de ces jours.
Çok şükür,
|thank
|thankfulness
Thank God,
Dieu merci,
koltuğa çok fazla daha daha
to the chair||||
to the chair||||
de plus en plus sur le siège
danışıyor.
it is consulting
consults
consulting.
le conseil.
O yüzden,
That's why,
onunla yaşıyor.
she lives with him.
elle vit avec lui.
Ve zor.
Et c'est difficile.
Bence iyi bir doktor.
I think he's a good doctor.
Je pense que c'est un bon médecin.
Bu yeni bir doktor.
This is a new doctor.
Il s'agit d'un nouveau médecin.
Onunla birlikte gitmek için.
|together||
To go with him.
Pour l'accompagner.
Çünkü yeni bir doktor.
Ve sesini çok iyi duymuyor.
||||does not hear
|your voice|||hear
And he can't hear his voice very well.
Et il ne vous entend pas très bien.
O yüzden,
bazen orada olmak iyi olur.
||||would be good
Parfois, il est bon d'être là.
Çünkü sesini duyabiliyorum.
||I can hear
||can hear
Parce que je peux entendre ta voix.
Türkçe'de,
tamam.
Evet.
Tamam.
Tamam.
Portland,
Portland
Portland
Newport,
Arabayla.
Evet.
Uç,
Fly
Fly
Sat,
Sat
Saturday
Kulandım.
I used
I used
Evet.
Uyumuyor.
not sleeping
Evet.
Ama,
bu garip.
|strange
Tertemiz oldu.
spotless|
Il est impeccable.
Tertemiz oldu.
Çok trafik.
|traffic
Evet.
Evet.
Tamam.
Anma günü.
remembrance|
Memorial|
Journée du souvenir
Anma,
Commemoration
Anma.
Anma ne demek?
||mean
Was bedeutet Memorialisierung?
Anma,
Anma,
Erinnern,
Anmak.
to remember
to commemorate
Erinnern.
Anmak.
to commemorate
Anmak.
Anmak, hatırlatmak.
to mention|remind
Evet.
Anmak,
Anmak.
Anmak.
Evet.
Anmak.
O yüzden,
onu hatırladık.
|we remembered
|remembered
Çok kısa bir an.
|very short||moment
Çok yaygın değil.
|common|
Tamam.
Evet.
Bu,
yıl dönümü gibi.
|anniversary|
|anniversary|
comme un anniversaire.
Evet.
Yıl dönümü gibi.
Yıl dönümü.
Anlaşılma.
Понимание
Understanding
understanding
Comprendre.
Anlaşılma.
understanding
Tamam.
Anlaşılma.
Tamam.
Evet.
Evet.
Evet.
Kalabalık.
Crowd
Çünkü,
Newport,
çok turistik.
Turistik.
İngilizce gibi.
Turistik.
Çok turistik.
Ve,
2 gün sonra,
vardı.
Hayır,
3 gün.
3 gün.
3 gün,
hafta sonu.
|weekend
3 gün.
Evet.
Portland'ın
Portland's
Portland's
Portland'dan
from Portland
from Portland
plaja
plaja
gittim.
Çok kişi geldi.
Geldi değil mi?
Geldi, geldi. Evet.
Çok kişi.
Portland, Portland.
Çok kişi Portland'dan
plaja
geldi.
Evet.
Evet.
Çok, çok.
Evet.
Ve araba
kullanırken, araba kullanırken
while using||
while using||
radyo dinledin mi?
radio|you listened|
radio|you listened|
Ne yaptın?
Ne yaptım?
Ne söz var?
Komşum.
my neighbor
Komşu.
Neighbor (1)
Benimle
with me
gidelim.
let's go
Benimle gidelim.
Arkadaşlarım var.
Newport'da
yanında.
beside it
Newport yakında.
Newport yakında.
Evet.
Ve
Ne söz var?
Ne zaman?
|when
Ne zaman geri döneceğim?
|||I will return
|||I will return
Bakalım.
Let's see
Portland
Dön
turn
turn(1)
Dön
Ne söz var?
Ne söz var?
|word|
Dön
Dön
Evet.
Evet.
Evet.
Evet.
Evet.
Tamam.
Portland'da dönmek.
|to return
|turning
Hayır, dönmek.
Dönmek.
Evet.
Ne söz var?
|what word|
Ne zaman geri dönüyorum?
|||I return
Tamam.
Portland'da dönmek.
D'ye.
do you
to D
Portland'a.
of Portland
to Portland
Tamam.
Dön.
Döndüğüm.
I return
I return
Döneceğim. Ama hayır demeyeceksin.
|||you will not say
|||won't say
Döndüğüm.
I return
Portland'da döndüğüm zaman.
Quand je serai de retour à Portland.
Ayrıca döndüğüm zaman.
Ama gelecekte.
|in the future
Gelecekte.
In the future
Döneceğim zaman.
Portland'a döneceğim zaman.
D zaman daha önemli.
Tamam.
Ece'yi.
Ece
Ece
Ece.
Ece'yi.
Еджи
Ece'yi.
Ece
Ece'yi.
Ece'yi.
Ece'yi.
Ece'yi.
Ece'yi.
Ama bunun için
|this|
bu konuda
|this topic
tekrar ve tekrar
||again
çalışmalarını ziyaret etmelisin.
your studies||you should do
her studies|visit|visit
vous devriez visiter leur travail.
Bunu lütfen söyle.
|please|
Ne okuyorum?
|I am reading
Evet.
Evet.
Evet.
Ben
şeyi ordu hakkında
|army|
the|army|about
chose à propos de l'armée
karıştım.
I got confused
got confused
Je suis impliqué.
Hayır.
Sonu.
La fin.
Sonu.
Tamam.
Kitaplar.
Books(1)
Evet.
Oku.
Read(1)
Oku.
Ben.
Zaman.
Zaman.
Kitap okuduğum zaman.
|I read|
Lorsque je lis un livre.
Kitap okuduğum zaman.
Tamam.
Anladım.
Kitap okuduğum zaman.
Evet.
Biliyorsun, bir parça sorumlulukım var.
|||my responsibility|
|||my responsibility|
You know||a bit of|responsibility|
Wissen Sie, ich habe eine gewisse Verantwortung.
Vous savez, j'ai une certaine responsabilité.
Ne denir bilmiyorum.
|is said|
Je ne sais pas quoi dire.
Ama ben hiç
Mais je n'ai jamais
şu an sözlerinden
||из твоих слов
||from your words
that|moment|from your words
de vos paroles en ce moment même
öğrenmedim.
я не учил
I did not learn
Je n'ai pas appris.
Ben onları
|them
Je vais les chercher
devamlı öğrendim.
constantly|I learned
J'ai appris tout le temps.
Evet.
Ben
sözlerinden bilmiyorum.
Je ne sais pas ce que vous dites.
Evet.
Neden bilmiyorum.
Je ne sais pas pourquoi.
Ben öğrenmedim.
Şu an sözlerinden
||from your words
bilmiyorum.
Bu, Türkçe'de çok az.
Biz devamlı sözlerden söylüyoruz.
||словах|
||words|we say
|constantly|words|we speak
Nous parlons constamment de promesses.
Bu çok daha çoğunluk.
|||большинство
|||majority
|||majority
C'est une majorité beaucoup plus importante.
Aslında
En effet
bu
şu an gibi değil.
Bu,
şu anın basit olduğunu söyleyebilirim.
|this moment|simple|that it is|I can say
Je dirais que le moment présent est simple.
Bu,
şu an gibi,
comme maintenant,
basit geçmiş gibi duymak.
|past tense||to sound
simple à entendre comme par le passé.
Evet.
Evet.
Bu,
şu an gibi,
basit geçmiş gibi duymak.
simple past|||
Evet.
Çünkü bu
bir kısım gibi.
|part|
comme une pièce.
Bu, en çoğunluğu.
||the majority
||majority
Yani,
bu,
bu,
bu,
bu,
bu,
bu,
ya da
bu,
gördüğüm kişi,
I see|
gördüğüm adam,
gördüğüm adam,
okuduğum kitap,
okuduğum kitap.
Her zaman d.
D, bu, zaman için.
D, zaman.
Tamam.
D, düşün.
D, hangi objektir?
||объект
||object
|which|object
Quel est l'objet D ?
Tamam.
D'yi birleştirirsen,
если ты|если объединить
it|you combine
D|you combine
çok fazla şeylerle
||вещами
||things
akıllanırsın.
ты умнеешь
you will become wise
You'll wise up
Ve onları çok
çok görürsün.
|see
|you see
Tamam.
Market...
markete...
markete...
gideyim...
let me go
gideyim...
Evet, gittiğimde.
Market...
Markete gittiğimde...
Evet, değil mi? Aynı.
Markete gittiğimde, aynı. Çok iyi.
Tamam. Bir şey daha deneyelim.
||||попробуем что
||||let's try
||||let's try
Bu aynı,
bu arada. Markete gittiğimde,
|by the way||
markete gittiğim zaman.
|I went|
|when I went|
Böyle söylemeliyim.
|I should say
Gittiğim zaman.
Çünkü bu benim için.
Kitap okuduğum zaman,
portunda döndüğüm zaman,
в портовой||
door||
at the port||
markete gittiğim...
Bu ikisi aynı.
|these two|
Gittiğim zaman,
gittiğimde, aynı.
Bu kısa bir versiyon gibi.
|||версия|
|||version|
|||version|
Markete gittiğimde,
öyle söylemezsin.
|не скажешь
|you do not say
that way|you won't say
Evet.
Tamam.
Bu bir redaksiyon gibi.
||редакция|
||redaction|
||editorial|
Tamam.
Mesela, nasıl söylüyorsun,
||you say
gidip çıktığımda?
|когда я верн
|when I came out
when I go|when I return
quand je pars et que je reviens ?
Evet.
Evet.
Kalktığımda, kalktığım zaman,
Когда я встаю|встаю|
when I get up|I woke up|
When I get up|when I get up|
aynı.
Kalktığım zaman.
Evet.
Kalktığım
Kalktığımda zaman.
Kalktığında.
when you get up
Kalktığımda, ya da kalktığım zaman.
Tamam.
Kalktığım...
Kalktığım zaman.
Kalktığım zaman.
Kalktığımda ya da kalktığım zaman.
|when|||
Evet, kalktığım zaman.
Kalktığım zaman.
Evden gelince,
|when coming
evden gelince,
Evden gelince.
Eve...
Eve (1)
Gel...
Come here
Geldiğim zaman.
when I arrived|
when I arrive|
Evet, harika.
Eve geldiğim zaman, mesela,
Eve geldiğim zaman ellerimi yıkıyorum.
||||мою руки
||||I am washing
|||my hands|I wash
Eve geldiğim zaman yüzümü yıkıyorum.
|||my face|
Eve geldiğim zaman ceketimi çıkarıyorum.
||||снимаю
||||I take off
|||my jacket|I take off
||||tirei
Mesela.
Değil mi? Eve geldiğim zaman.
|||когда я пришёл|
Çok zor. Benim için çok zor.
Sadece, çok söylemek gerekiyor.
||to say|needs to be said
Tekrar tekrar, tekrar tekrar, söylemek gerekiyor.
Mesela, şimdi Newport'tasın.
||в Ньюпорте
||in Newport
||in Newport
Portland'a gideceksin.
|you will go
Belki hafta sonu, belki gelecek hafta Portland'a döneceksin.
|||||||вернёшься
||weekend||next|||you will return
Maybe this weekend, maybe next week, you'll be back in Portland.
Ben şimdi sorabilirim.
||могу спросить
||I can ask
||I can ask
Portland'a gidince, Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın?
|||ты поедешь|||
|||you go|||
|when you go||you go|||you will do
Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın?
Qu'est-ce que tu vas faire quand tu seras à Portland ?
Evet, evet, evet.
Portland'a gittiğim zaman.
Portland'a gittiğim zaman.
Gittiğim zaman.
Gittiğimde.
Gittiğimde.
Gittiğimde, gittiğim zaman.
Hangisi daha kolay?
which one||
Hangi...
Hangisi daha kolay?
Gittiğimde veya gittiğim zaman.
Bu soru, emin değilim.
|question 1|sure|
Bilmiyorum. Belki sözün ne olduğuna göre.
||слово|||
||word's|||
||word's||what it is|according to
Je ne sais pas, cela dépend peut-être du mot utilisé.
Evet, aynı şey.
Nasıl konuşulabilir?
|можно говорить
|can be spoken
|can be spoken
Şu an çok kolay değil.
Yani, sözlerine yerleştirmeyi çok fazla yapmalısın.
||вставлять слова|||должен делать
|to his/her words|to place|||you should
|to his words|placing in words|||must do
So, you have to do a lot of placing in your words.
Vous devez donc faire beaucoup de placements sur vos mots.
İngilizce'de yok.
в английском|
in English|
in English|
Benim koltuğum, benim koltuğum.
|мой стул||
|my chair||
|my chair||my chair
My seat, my seat.
Yani, koltuklar, İngilizce'de sadece 4 adet var.
|стулья||||
|chairs||||
|chairs|||pieces|
Das heißt, Sitze, im Englischen gibt es nur 4 davon.
So, the seats, there are only four in English.
Ama 4 adet kelime de var.
||words||
But there are also 4 words.
Mais il y a aussi quatre mots.
4 kelime.
Bu benim. Ne söylüyorum benim.
This is me. What I'm saying is mine.
C'est moi. Ce que je dis est de moi.
Konuşmak.
Speaking
Parler.
Konuştuğum. Benim konuştuğum.
Я говорю||
I spoke||
I speak||I spoke
The one I talked to. The one I talked to.
Celui à qui j'ai parlé, celui à qui j'ai parlé.
Ne konuşuyorum.
|I am talking
What I am talking about.
De quoi s'agit-il ?
Görmek.
to see
See
Voir
Gördüğüm. Ne görüyorum.
What I see. What I see.
Gittiğim.
I'm leaving.
Gitmek.
Gittiğim. Benim gittiğim.
Gittiğimde.
When I left.
Gittiğim zaman.
When I leave.
Yani, basit bir şey, sözlere yerleştirmeyi yapmak.
||||словам||
||||words||
||||words||
Il s'agit d'une chose simple, de faire l'insertion dans les paroles.
Bu konuyu D ile yapıyoruz.
|the topic|||
D, ortada.
|in the middle
Çünkü bu benim gittiğimde.
Because that's when I left.
Parce que c'est à ce moment-là que je suis parti.
Ben gittiğimde.
Yaparken.
while doing
Yaparken.
Sen gittiğinde.
|you go
Ve bu, basit olarak geçmiş kelime.
Et c'est tout simplement le mot passé.
Ben.
Çünkü ben yaptım.
Okuduğum zaman.
Evet.
Ama bu benim.
Bu benim okuduğum zaman.
Kelime benim.
Tamam, okuduğun zaman.
|ты читаешь|
|you read|
Evet, senin okuduğun zaman.
Mesela, geldiğini görmedim.
|you coming|
Par exemple, je ne vous ai pas vu arriver.
Geldiğini görmedim.
Yani, bu senin geldiğini.
Ben görmedim.
Bu objektif.
|объектив (1
|objective
|objective (1)
Ben görmedim ki, senin geldiğini.
Gibi yani, böyle.
Senin geldiğini görmedim.
O, mesela, diyelim ki.
||скажем что|
Bu filmi izlediğimi söyledim.
||что я смотрел|
||I watched|
|the movie|that I watched|I said
Je lui ai dit que j'avais vu ce film.
Bu filmi izlediğimi söyledim.
Bu çok çok geniş.
Benim izlediğim.
|который я смотр
|that I watch
Bu filmi izlediğimi söyledim.
Ama sen diyorsun ki, bu filmi izlediğimi söyledim.
||you say|||||
D, bu filmin birçok bir bağları için.
|||||связей|
||the film|many||connections|
Sadece D var.
D, bunu tanıdığında, her şey bu tür bağlar için daha kolay olacak.
||когда ты узнаешь|||||||||
||when it recognizes|||||||||
||when you know|everything|||kind of|connections||||will be
D, lorsque vous le reconnaîtrez, tout sera plus facile pour ces liens.
Ama zamanla başlamalıyız.
||начать должны
||we should start
|over time|we must start
Çünkü bu çok genel.
Benim gittiğim zaman gittiğimde.
|||when I went
Mesela, ne yapacaksın?
Portland'a gittiğinde ne yapacaksın?
|"When you go"||
Portland'a gittiğimde...
Bahçede çalışıyorum.
in the garden|I am working
Çalışacağım.
I will work
Gelecekte.
In the future.
Gelecek hakkında konuşuyoruz.
||we are talking
Evet, Portland'a gittiğimde.
Bahçede çalışıyorum.
Çalışacağım.
Golf oynadım.
|I played golf.
Hayır, hayır, tekrar.
Golf oynadım.
Hayır, hayır, tekrar aynı stükülde yapacaksın.
||||стиле|
||||style|
||||same piece|
Nein, nein, nein, du wirst es wieder nach demselben Muster machen.
Non, non, non, vous allez recommencer le même schéma.
Portland'a gittiğimde.
Quand je suis allé à Portland.
Portland...
Gitmeyeceğim.
не пойду
I will not go
I will not go
Hayır, gittiğimde.
|"When I went"
Hayır, gittiğimde.
Tamam, Portland'a gittiğimde.
Golf oynayacağım.
|буду играть
|I will play
|I will play
Evet.
Portland'a...
Gittiğimde.
When I went.
Evet.
Alışveriş yapacağım.
shopping|
Evet, harika.
Portland'a...
Gittiğimde...
Arkadaşlarımla...
with my friends
konuşacağım.
Evet, arkadaşlarımla.
Evet, harika.
Bu egzersizi yaparken bir şey anlayacaksın.
|||||ты поймешь
|||||understand
|this exercise||||"you will understand"
İngilizce'de bir şey söylüyorum, Türkçe'de diyorsun. Tamam.
|||I am saying|||
İngilizce diyorum, Türkçe diyorsun. Tamam.
|I say|||
İçiyorum.
I am drinking
İçiyorum.
I am drinking
Tamam, içiyorum.
Evet, içiyorum.
Çay içiyorum.
Çay içiyorum.
Baçada çay içiyorum.
в Бачаде||
Basil||
On the balcony||
Je prends le thé au bacha.
Arkadaşımla baçada çay içiyorum.
with my friend|||
|na varanda||
Ich trinke Tee mit meinem Kumpel im Bacha.
Tamam.
Bu sefer TV izliyorsun.
|||смотришь
||TV|you are watching
|this time|TV|"are watching"
İzliyorum.
I am watching
Televizyon, radyo izliyorum.
television||
Ergun...
Эргун(1
Ergun
Ergun
Ergun arkadaşımla baçada...
Televizyon seyrediyorum.
|I watch
Evet, harika. Televizyon seyrediyorum.
|||watching
Evet, televizyon izliyorum, televizyon seyrediyorum.
Gerçekten ne söylemek istiyorsun?
|||you want
Bu bir adı.
||name
Evet, ama bunu tanıyorsun.
|||знаешь
|||you know
|||you know it
İyi.
Umarım.
I hope
Bence de.
Buradan okuyabilir misin?
from here|you read|you can
Lütfen oku.
Tamam, okuyayım.
|let me read
|"Okay, let me read."
Şimdi Newport'tayım.
Burada arkadaşımın evindeyim.
||дома у друга
||at home
||at my friend's house
Arkadaşımın ismi Suzan.
||Suzan
Ve o bir avukat.
O şimdi Alabama'ya gitti.
||в Алабаму|
||to Alabama|
||to Alabama|
Alabama Abra'dan 4000 kilometre uzakta.
|от Алабамы||
|Abra||
|from Abra||away
Tabii ki uçakla gitti.
Of course|||
Tabii ki?
Tabii ki.
Tabi ki demek.
of course||
Tabii ki.
Tabii ki.
Uçakla gitti.
Onun bir köpeği var.
||dog|
Köpeğin ismi Boots.
Your dog||
Ben evde Boots'a bakıyorum.
||Бутсу|
||Boots|
||to Boots|
Boots'a bakıyorum.
Boots'a bakıyorum, evet.
Ben Suzan'la 45 yıl önce tanıştım.
|с Сюзан|||
|with Suzan|||
|with Suzan|||I met
Ve biz 45 yıldır tanışıyoruz.
|||we are acquainted
||for 45 years|have known each other
Boots çok iyi bir köpektir.
||||собака
||||is a dog
||||is a dog
Boots is a very good dog.
Gülüyor.
laughs
Arkadaşımın eşi oldu.
|spouse|became
Yani o bir dul.
|||widow
Şimdi onun mutfağındayım.
||"in her kitchen"
Onun evi güzel ve plaja yakın.
|||||near the beach
Buradan plaja yürüye biliyorum.
||я могу идти|
||to walk|
||can walk|
Je peux marcher jusqu'à la plage d'ici.
Biliyorum.
Yürüye biliyorum.
I can walk|
Buradan denize güle biliyorum.
||to swim|
Je sais que vous pouvez rire de la mer d'ici.
Şu anda denize bakıyorum.
|now||
Bugün hava soğuk ve rüzgarlı.
||||ветреная
||||windy
||||windy
Şimdi yaklaşık 15 derece.
|about|degrees Celsius
Buraya havalara sevmiyorum.
to here|the weather|I don't like
|pessoas|
Je n'aime pas le temps qu'il fait ici.
Geçen hafta eşimle onun doktoruna
||||к его врачу
||||to her doctor
||||his doctor
gittik.
Onun 20 yıl önce kanseri vardı.
|||had cancer|
Gırtlak kanseri.
Throat|Throat cancer
Radyasyon tedavizi kurdu.
|лечение|
|the treatment|
Radiation therapy setup|your treatment|established
Ve bunun şimdi yan etkileri var.
||||effects|
||||effects|
|||side|side effects|
Portland'a Newport'a 3 saat araba kullandım.
|в Ньюпорте|||
|Newport's|||
|to Newport|||
Bu mesafe bence çok uzun değil.
|distance||||
Ama pazar günü tatil idi.
||||was
Bence...
Bence...
Bence nedir?
Bence... I think...
||I think
Evet evet çok güzel.
Bu yüzden çok trafik vardı.
Yolculukta 3 gün hafta sonu idi.
в поездке||||
in the journey||||
"on the journey"||||
Les trois jours de voyage se sont déroulés le week-end.
Ve Newport turistik bir yer.
||||place
Bu yüzden çok kişi Portland'dan plaja geldi.
Newport'a gelip...
|coming to
It's 22 hours.
Сейчас|22 часа
It is|hours
it is|hours
Newport'a gelip gelip gelipken
|||приходя
|||coming
|||while coming
benimle idi.
Onun burada Newport yakınında bir arkadaşı var.
|||near||friend|
Portland'a gittiğimde
baçada çalışacağım.
I'll work on the bacha.
Portland'a gittiğimde golf oynayacağım.
When I go to Portland, I'm gonna play golf.
Portland'a gittiğimde alışveriş yapacağım.
Bilgisayarımı ben tamir ettim.
Bilgisayarımı tamirciye tamir ettirdim.
|to the repairman||had repaired
Saçımı ben kestim.
||"I cut"
Saçımı kuaföre kestirdim.
|to the hairdresser|
|the hairdresser|had cut
Yeni bir bilgisayarı ben satın aldım.
||computer|I|bought|I bought
Yeni bir bilgisayarı babama satın aldırdım.
|||||I had (someone) buy
|||to my dad||had him buy
Aldırdım.
I had (it) done
Baçadaki ağaçı ben kestim.
the tree in the garden|the tree||
The tree in|the tree||I cut down
J'ai coupé l'arbre dans la cheminée.
Baçadaki ağaçı komşuma kestirdim.
||to my neighbor|
in the yard||to my neighbor|
J'ai demandé à mon voisin d'abattre l'arbre dans la cheminée.
Bilgisayarı ben açtım.
||I turned on
Bilgisayarı babama açtırdım.
||I had opened
||I had opened
||I had opened
Tamam.
Portland'a döndüğüm zaman, kitap okuduğum zaman,
markete gittiğim zaman,
koltuğum zaman, eve geldiğim zaman
my chair||||
quand je rentre à la maison, quand je suis dans mon fauteuil.
Portland'a gittiğimde...
Evet, ve bunu unutma.
|||don't forget
Türkçe konuşan insanlar çalışkan.
|speaking Turkish||hardworking
Les turcophones sont travailleurs.
Araba kullanan insanlar dikkatli.
|driving||careful
Les conducteurs sont prudents.
Futbol oynayan çocuklar sevimli.
soccer|playing||cute
Evet, bu kadar. Yeter, bu da stayers.
||||||остановившиеся
||||||stayers
|||Enough|||the stayers
Yes, that's it. Enough, this is also for stayers.
Teşekkür ederim. Soru var mı?
Thank you|I thank|||
Thank you. Is there any question?
Evet, çok.
Yes, a lot.
Çok.
Başım dolu.
My head|full
Anladım.
Ama teşekkürler.
Evet, ben teşekkür ederim.
Dinlemek, unutma, dinlemen gerekiyor.
||слушать тебе|
||you need to listen|
||you need to listen|
Écoutez, souvenez-vous, vous devez écouter.
Dinlemen gerekli.
You must listen.|necessary
Türkçe dinlemen gerekli.
LİNK'ten dinlemelisin.
ссылки|ты должен слушать
from LINK|you must listen
from LINK|You should listen
Evet.
Tamam mı?
Tamam.
Evet, sana mesaj göndereceğim.
|||отправлю сообщение
|||I will send
|||"I will send"
Hoşça kal, kendine iyi bak.
Güle güle.
Görüşmek üzere, hoşça kal.
Bye bye.
|пока
Goodbye|
|goodbye