×

Ми використовуємо файли cookie, щоб зробити LingQ кращим. Відвідавши сайт, Ви погоджуєтесь з нашими правилами обробки файлів «cookie».

image

Beyhan Budak, Hayatının Amacı Ne?

Hayatının Amacı Ne?

Merhaba, Ben Uzman Psikolog Beyhan Budak.

Psikoloji TV, Youtube kanalına hoşgeldin.

Bugün bu videoda sana bir soru sormak istiyorum.

Hayattaki amacın ne?

İşim gereği bir çok insanla konuşuyorum. Ve onlara bazı sorular soruyorum.

Sorduğum soruların başında şu soru geliyor.

Hayattaki amacın ne? Ve aldığım cevap çoğunlukla beni hayal kırıklığına uğratıyor diyebilirim.

Şu cevapları alıyorum.

Ya, ben böyle iyiyim bir amaç düşünmedim ki hiç.

Amaç mı olması lazım hayatta gibi cevaplar alıyorum.

Ve sonrasında şunu soruyorum karşımdaki kişiye.

Peki, şuan yaptıklarını neden yapıyorsun?

Hayatta uğraştığın şeyleri ne için yapıyorsun?

Bilmem, diyor. Yani etrafımdaki insanlar için yapıyorum.

Para kazanmak için yapıyorum. Yani ailem istediği için yapıyorum.

Hiç düşünmedim ne için yaptığımı, normalde devam ettirdiğim işleri.

Ve sonrasında şu soruyu soruyorum.

Peki, sen bu işin neresindesin.

Cevap uzun bir sessizlik.

Ben bütün insanların inanılmaz bir enerjiyle donatıldığını düşünüyorum.

Ve bu enerjiyi çok etkili bir şekilde kullanırlarsa inanılmaz şeyler başarabileceklerinden eminim.

Ama çoğu insan bu enerjinin hem farkında değil hemde bu enerjiyi yönlendirecek bir amaçları yok.

Düşününki açık havaya, bir bahçeye klima takıyorsunuz.

Soğutmaya çalışıyorsunuz, güneşli bir havada.

Sınır yok, inanılmaz bir enerji veriyorsunuz. Ama sıfır fayda.

Enerjimizi bu şekilde kullandığımız zaman ancak bize kalan şey yorgunluk ve amaçsızlık, hedefsizlik oluyor.

Benim babam, taksi şoförüydü.

Biz küçükken öyle hani ciddi bir maddi sıkıntı çekmedik. Ama her istediğimiz her zaman olmayabiliyordu.

O zamanda canımız bir meşrubat çektiği zaman, kola çektiği zaman, daha nadir sıklıklarda bunlara ulaşabiliyorduk.

Yakın bir akrabamız var.

Biz küçük bir şişe alırken bu şişeyi hemen bitmesin diye o sıcak havalarda yudum yudum içerdim ben.

Tadını çıkarta çıkarta, keyfini ala ala.

Ama o yakın akrabamız, 2,5'luk kocaman kola şişesini alır,

bir iki yudum çektikten sonra, böyle sallayınca gazı çıkıyor ya, fışkırıyor etrafa, etrafa fışkırtırdı.

Ben amacı olmayan insanları, o 2,5'luk kolayı fışkırtan yakın akrabama benzetiyorum.

Yani müthiş bir enerjiniz, potansiyeliniz var. Ama bundan hiç mi hiç faydalanmıyorsunuz.

O yüzden ilk başta enerjimizin farkına varmak önemli.

Ve buna göre bir amaç belirlememiz çok çok önemli.

Kendimize hedefler belirlemeliyiz, amaçlar belirlemeliyiz.

Aynen devletlerin 5 yıllık, 10 yıllık planları var ya, onun gibi.

Ama bunlar şu olmaması lazım, ya kendime şu telefonu alacağım, şu arabayı alacağım,

ondan sonra şu elbiseyi alacağım gibi basit hedefler, amaçlar değil.

Daha ulvi, daha hani derin hedefler olması lazım.

İçinde, bize gerçekten huzur verecek, mutlu edecek şeyler olması lazım.

O yüzden yaptığımız şeyleri bir çerçeve içinde ortaya koyarsak, hayattaki çabalarımızı,

ilerleyen zaman içinde arada bir duruyoruz yolda. O yaşam yolunda.

Ve geriye dönüp bakıyoruz.

Ne yapmışız o güne kadar.

Her geri dönüşümüzde, eğer elimiz boş gibi hissedersek,

insanın içine bir huzursuzluk, bir mutsuzluk oturuyor.

Ve her dönüşümüzde, yeni bir şey yapmamışsak amacımıza dair, bu huzursuzluk, bu mutsuzluk daha derin bir hâl alıyor.

Ama biz bir amaç uğruna, illa çok yoğun çalışmanıza da gerek yok,

bir amaç uğruna bir şeyler ortaya koyduğumuz zaman, geriye dönüp baktığımızda ellerimiz boş olmayacak.

Ve insan yaşlanıyor, yaşlandıkça geriye dönüp bakmalar birikmiş oluyor.

Elimizde aslında kalan bir bâki gibi.

Ona baktığımız zaman, o bomboşsa kendimizi ölüme doğru, hayatın bitişine doğru,

çok mutsuz, tatminsiz ve boşvermiş hissediyoruz.

Şunu söyleyebilirim ben size, hayatını boşa geçirdiğini düşünen insanlar ölümden çok daha fazla korkuyor.

Çünkü temelde şöyle bir düşünce var, ya ben bu hayatı adam akıllı yaşayamadım,

ben burada kendim için bir şey yaşayamadım.

O yüzden bir amaç belirlememiz çok önemli.

Bu amaç için de bir şeyler ortaya koymalıyız.

Bugün, bu an kendimize bir amaç belirleyelim, hadi hep beraber.

Tekrar soruyorum, hayattaki amacın ne?

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Hayatının Amacı Ne? your life|| Was ist der Sinn deines Lebens? What is the purpose of your life? Quel est le but de votre vie ? Wat is het doel van je leven? Vad är syftet med ditt liv?

Merhaba, Ben Uzman Psikolog Beyhan Budak. Hello, I am Expert Psychologist Beyhan Budak. Hallo, ik ben Psycholoog Beyhan Budak.

Psikoloji TV, Youtube kanalına hoşgeldin. ||||willkommen Welcome to Psychology TV, Youtube channel.

Bugün bu videoda sana bir soru sormak istiyorum. Today in this video I want to ask you a question. Vandaag wil ik je in deze video een vraag stellen.

Hayattaki amacın ne? |Ziel| in life|| What is your purpose in life? Wat is je doel in het leven?

İşim gereği bir çok insanla konuşuyorum. Ve onlara bazı sorular soruyorum. |necessity||||||||| In my work I talk to a lot of people and I ask them some questions. Ik praat met veel mensen in mijn werk en ik stel ze vragen.

Sorduğum soruların başında şu soru geliyor. I asked||||| One of the questions I ask is this question. Een van de vragen die ik stel is de volgende.

Hayattaki amacın ne? Ve aldığım cevap çoğunlukla beni hayal kırıklığına uğratıyor diyebilirim. ||||||||||enttäuscht| in life||||||||||| What is your purpose in life? And I can say that the answer I get disappoints me most of the time. Wat is je doel in het leven? En ik kan zeggen dat het antwoord dat ik krijg me meestal teleurstelt.

Şu cevapları alıyorum. I get these answers. Ik krijg de volgende antwoorden.

Ya, ben böyle iyiyim bir amaç düşünmedim ki hiç. ||||||didn't think|| Yeah, I'm fine like this, I never thought of a purpose. Ja, ik voel me prima zo, ik heb nooit aan een doel gedacht.

Amaç mı olması lazım hayatta gibi cevaplar alıyorum. ||||||Antworten| ||||||answers| I get answers like, "Is there a purpose in life? Ik krijg antwoorden als: "Is er een doel in het leven?

Ve sonrasında şunu soruyorum karşımdaki kişiye. ||||derjenige vor mir| ||||the person in front of me| And then I ask the other person. En dan vraag ik het aan de andere persoon.

Peki, şuan yaptıklarını neden yapıyorsun? |right now||| So, why are you doing what you're doing now? Waarom doe je dan wat je nu doet?

Hayatta uğraştığın şeyleri ne için yapıyorsun? |uğraßt|||| |you struggle with|||| What do you do the things you do in life for? Waarom doe je de dingen in je leven?

Bilmem, diyor. Yani etrafımdaki insanlar için yapıyorum. |||um mich herum||| |||around me||| I don't know, he says. So I do it for the people around me. Hij zegt: "Ik weet het niet. Ik bedoel, ik doe het voor de mensen om me heen.

Para kazanmak için yapıyorum. I do it to make money. Ik doe het voor de kost. Yani ailem istediği için yapıyorum. ||wants|| I mean, I do it because my parents want me to. Ik bedoel, ik doe het omdat mijn ouders dat willen.

Hiç düşünmedim ne için yaptığımı, normalde devam ettirdiğim işleri. ||||ich getan habe|||fortsetze| |I didn't think||||||| I never thought about what I was doing for, the work I normally carry on. Ik heb nooit nagedacht over waar ik het voor deed, het werk waar ik normaal gesproken mee doorging.

Ve sonrasında şu soruyu soruyorum. ||||I'm asking And then I ask the question. En dan stel ik de vraag.

Peki, sen bu işin neresindesin. ||||wo stehst du ||||what part are you So, where are you in all this? Waar sta jij in dit alles?

Cevap uzun bir sessizlik. |||silence The answer is a long silence. Het antwoord is een lange stilte.

Ben bütün insanların inanılmaz bir enerjiyle donatıldığını düşünüyorum. |||||Energie|ausgestattet| ||||||equipped with| I think all human beings are endowed with incredible energy. Ik denk dat alle mensen ongelooflijk veel energie hebben.

Ve bu enerjiyi çok etkili bir şekilde kullanırlarsa inanılmaz şeyler başarabileceklerinden eminim. ||Energie||||||||erreichen| |||||||if they use|||| And if they use this energy very effectively, I am sure they can achieve incredible things. En als ze deze energie heel effectief gebruiken, weet ik zeker dat ze ongelooflijke dingen kunnen bereiken.

Ama çoğu insan bu enerjinin hem farkında değil hemde bu enerjiyi yönlendirecek bir amaçları yok. ||||Energie|||||||lenken||| |||||||||||direct||| But most people are not aware of this energy and they don't have a purpose to direct this energy. Maar de meeste mensen zijn zich niet bewust van deze energie en ze hebben geen doel om deze energie te richten.

Düşününki açık havaya, bir bahçeye klima takıyorsunuz. stellen Sie sich vor|||||| ||air|||| Imagine installing air conditioning in the open air, in a garden. Stel je voor dat je airconditioning installeert in de open lucht, in een tuin.

Soğutmaya çalışıyorsunuz, güneşli bir havada. Kühlen|||| ||sunny|| You're trying to cool it down, in the sunshine. Je probeert het af te koelen, in de zon.

Sınır yok, inanılmaz bir enerji veriyorsunuz. Ama sıfır fayda. |||||||null| |||||you are giving||| No limits, you give incredible energy. But zero benefit. Geen grenzen, je geeft ongelooflijke energie af. Maar nul voordeel.

Enerjimizi bu şekilde kullandığımız zaman ancak bize kalan şey yorgunluk ve amaçsızlık, hedefsizlik oluyor. |||||||||Müdigkeit||Zwecklosigkeit|Zielosigkeit| Our energy||||||||||||| When we use our energy in this way, what we are left with is fatigue and aimlessness, aimlessness. Als we onze energie op deze manier gebruiken, blijven we achter met vermoeidheid en doelloosheid, doelloosheid.

Benim babam, taksi şoförüydü. |||war Fahrer |||was a driver My father was a taxi driver. Mijn vader was taxichauffeur.

Biz küçükken öyle hani ciddi bir maddi sıkıntı çekmedik. Ama her istediğimiz her zaman olmayabiliyordu. ||||||materiell||zogen||||||war es nicht immer möglich ||||||material|||||||| When we were young, we didn't have any serious financial difficulties, but we didn't always have everything we wanted. Toen we jong waren, hadden we niet zo'n groot financieel probleem, maar we hadden niet altijd alles wat we wilden.

O zamanda canımız bir meşrubat çektiği zaman, kola çektiği zaman, daha nadir sıklıklarda bunlara ulaşabiliyorduk. ||||Getränk||||||||in den Zeiten||erreichen ||||beverage||||||||||could reach At that time, when we had a craving for a soft drink or a Coke, we could access them less frequently. Als we toen trek hadden in frisdrank of cola, konden we daar minder vaak bij.

Yakın bir akrabamız var. ||Verwandter| ||our relative| We have a close relative. We hebben een naast familielid.

Biz küçük bir şişe alırken bu şişeyi hemen bitmesin diye o sıcak havalarda yudum yudum içerdim ben. ||||||Flasche||leer werden|||||||trinken| ||||||||not finish|||||||drank it| When we used to buy a small bottle, I used to drink it sip by sip in that hot weather so that it would not run out quickly. Als we een klein flesje kochten, dronk ik dat met dat warme weer slokje voor slokje op, zodat het niet meteen op zou raken.

Tadını çıkarta çıkarta, keyfini ala ala. |genießen|nehmen||| |||enjoyment|| Savor it, savor it, enjoy it. Proef het, proef het, geniet ervan.

Ama o yakın akrabamız, 2,5'luk kocaman kola şişesini alır, |||||||Flasche| ||||25|||| But that close relative takes the big 2.5 Coke bottle, Maar dat naaste familielid van ons neemt de grote 2,5 colafles,

bir iki yudum çektikten sonra, böyle sallayınca gazı çıkıyor ya, fışkırıyor etrafa, etrafa fışkırtırdı. |||gezogen|||schütteln||||sprudelt||| ||sip||||||||spills|around||would spurt After taking a sip or two, when you shake it like this, the gas comes out, it gushes around, he would squirt it around. Na het nemen van een slok of twee, als je het zo schudt, komt het gas eruit, het spuit overal heen, hij spoot het overal heen.

Ben amacı olmayan insanları, o 2,5'luk kolayı fışkırtan yakın akrabama benzetiyorum. ||||||Kola|spritzende||| ||||||soda pop|||| I liken people without a purpose to my close relative who squirts that 2.5 cola. Ik vergelijk mensen zonder doel met mijn naaste familielid die die 2,5 cola spuit.

Yani müthiş bir enerjiniz, potansiyeliniz var. Ama bundan hiç mi hiç faydalanmıyorsunuz. ||||Ihr Potenzial|||||||nutzen Sie nicht |||your energy|||||||| I mean, you have great energy and potential. But you are not utilizing it at all. Ik bedoel, je hebt veel energie en potentieel. Maar je gebruikt het helemaal niet.

O yüzden ilk başta enerjimizin farkına varmak önemli. ||||unserer Energie||| |||||awareness|| So it is important to realize our energy at first. Daarom is het belangrijk om onze energie eerst te realiseren.

Ve buna göre bir amaç belirlememiz çok çok önemli. |||||to determine||| And it is very, very important that we set a goal accordingly. En het is heel belangrijk dat we ons doel daarop afstemmen.

Kendimize hedefler belirlemeliyiz, amaçlar belirlemeliyiz. |Ziele|setzen|Ziele| ||set goals|| We need to set goals for ourselves, we need to set objectives. We moeten onszelf doelen stellen, we moeten doelstellingen formuleren.

Aynen devletlerin 5 yıllık, 10 yıllık planları var ya, onun gibi. |of the states||||||| It's just like how governments have 5-year, 10-year plans. Net zoals staten 5- en 10-jarenplannen hebben.

Ama bunlar şu olmaması lazım, ya kendime şu telefonu alacağım, şu arabayı alacağım, |||not being||||||||| But they shouldn't be, I'm going to buy myself this phone, I'm going to buy myself this car, Maar het zou niet moeten zijn: ik ga deze telefoon kopen, ik ga deze auto kopen,

ondan sonra şu elbiseyi alacağım gibi basit hedefler, amaçlar değil. |||||||goals|| not simple goals and objectives like I'm going to buy this dress after that. geen eenvoudige doelen en doelstellingen zoals: daarna koop ik deze jurk.

Daha ulvi, daha hani derin hedefler olması lazım. |höher|||||| |sublime|||||| There should be higher, you know, deeper goals. Er moeten hogere, diepere doelen zijn.

İçinde, bize gerçekten huzur verecek, mutlu edecek şeyler olması lazım. |||peace|||||| There should be things in it that will really give us peace and make us happy. Er moeten dingen in staan die ons echt vrede geven en gelukkig maken.

O yüzden yaptığımız şeyleri bir çerçeve içinde ortaya koyarsak, hayattaki çabalarımızı, |||||Rahmen|||stellen||unsere Bemühungen |||||||||in life| So if we put what we do in a framework, our efforts in life, Dus als we de dingen die we doen in een kader plaatsen, onze inspanningen in het leven,

ilerleyen zaman içinde arada bir duruyoruz yolda. O yaşam yolunda. vergangene|||||halten|||| |||||we stop|||| we stop on the road every now and then in the progressing time. On that road of life. we stoppen af en toe onderweg. Op de weg van het leven.

Ve geriye dönüp bakıyoruz. |||we look And we look back. En we kijken terug.

Ne yapmışız o güne kadar. |haben wir gemacht||| |we have done||| What have we done so far? Wat hebben we tot nu toe gedaan?

Her geri dönüşümüzde, eğer elimiz boş gibi hissedersek, ||bei unserer Rückkehr||Hand|||fühlen |||||||if we feel Every time we come back, if we feel empty-handed, Elke keer als we terugkomen, hebben we het gevoel dat we met lege handen staan,

insanın içine bir huzursuzluk, bir mutsuzluk oturuyor. |||Unruhe||| |||unease||| a restlessness, an unhappiness settles in. voelt men een rusteloosheid, een ongelukkig gevoel.

Ve her dönüşümüzde, yeni bir şey yapmamışsak amacımıza dair, bu huzursuzluk, bu mutsuzluk daha derin bir hâl alıyor. ||||||nicht gemacht haben|unserem Ziel|bezüglich||Unruhe||||||Zustand| ||on our return||||||||unease||||deeper||state| And every time we return, if we haven't done anything new, this restlessness, this unhappiness, becomes deeper. En elke keer dat we terugkeren, als we niets nieuws hebben gedaan, wordt deze rusteloosheid, dit ongeluk dieper.

Ama biz bir amaç uğruna, illa çok yoğun çalışmanıza da gerek yok, ||||für das Ziel||||eurem Arbeiten||| ||||for a purpose||||||| But you don't have to work very hard for a cause, Maar je hoeft niet hard te werken voor een doel,

bir amaç uğruna bir şeyler ortaya koyduğumuz zaman, geriye dönüp baktığımızda ellerimiz boş olmayacak. ||||||||||blicken|unsere Hände|| ||||||we put|||||our hands||will not be when we put something out there for a cause, we will not look back empty-handed. Als we iets doen voor een goed doel, zullen onze handen niet leeg zijn als we terugkijken.

Ve insan yaşlanıyor, yaşlandıkça geriye dönüp bakmalar birikmiş oluyor. ||wird älter||||Blicke|angehäuft| |||||||accumulated| And one grows old, and as one grows old, one accumulates a lot of looking back. En mensen worden ouder en naarmate ze ouder worden, stapelen ze hun terugblikken op.

Elimizde aslında kalan bir bâki gibi. ||||Ewigkeit| ||||eternal| It's like a legacy that we actually have left. Het is als een erfenis die we hebben.

Ona baktığımız zaman, o bomboşsa kendimizi ölüme doğru, hayatın bitişine doğru, ||||völlig leer ist||zum Tod|||Ende| ||||||||life's|end of life| When we look at it, if it is empty, we are heading towards death, towards the end of life, Als we ernaar kijken, als het leeg is, voelen we ons op weg naar de dood, naar het einde van het leven,

çok mutsuz, tatminsiz ve boşvermiş hissediyoruz. ||unzufrieden||gleichgültig| ||||given up| we feel very unhappy, dissatisfied, and frustrated. voelen we ons erg ongelukkig, ontevreden en niet betrokken.

Şunu söyleyebilirim ben size, hayatını boşa geçirdiğini düşünen insanlar ölümden çok daha fazla korkuyor. ||||||verbringt||||||| |||||||||from death|||| I can tell you that people who think that their lives are wasted are much more afraid of death. Ik kan je vertellen dat mensen die denken dat ze hun leven hebben verspild, veel banger zijn voor de dood.

Çünkü temelde şöyle bir düşünce var, ya ben bu hayatı adam akıllı yaşayamadım, |grundsätzlich||||||||||| ||||||||||||I couldn't live Because basically there is this thought, I haven't lived this life properly, Want in wezen is er een gedachte als deze: ik heb dit leven niet goed geleefd,

ben burada kendim için bir şey yaşayamadım. ||||||experience I couldn't experience anything for myself here. Ik kon hier zelf niets ervaren.

O yüzden bir amaç belirlememiz çok önemli. ||||our determination|| So it is very important that we set a goal.

Bu amaç için de bir şeyler ortaya koymalıyız. |||||||können |||||||we should put We have to put something forward for this purpose. Hiervoor moeten we iets naar voren brengen.

Bugün, bu an kendimize bir amaç belirleyelim, hadi hep beraber. ||||||setzen||| ||||||let's set||| Today, at this moment, let's set a goal for ourselves, let's do it together.

Tekrar soruyorum, hayattaki amacın ne? |I am asking||| I ask you again, what is your purpose in life?