×

Ми використовуємо файли cookie, щоб зробити LingQ кращим. Відвідавши сайт, Ви погоджуєтесь з нашими правилами обробки файлів «cookie».

image

Turkish YouTube, Bir fincan kahve daha, ben gitmeden

Bir fincan kahve daha, ben gitmeden

Üniversiteden mezun bir grup genç

iş hayatına atılıyorlar. Başarılı da oluyorlar kendilerince.

Sonra bir gün toplanıp mezun oldukları

o üniversiteye geri dönüp bir ziyaret yapmak istiyorlar,

orada çok sevdikleri bir hocaları var, ona gidiyorlar.

Üç beş kelam, eski günleri yad etmek derken

sohbet derinleşiyor, koyulaşıyor.

Herkes tabi işinden gücünden bahsediyor bahsetmesine ama

bir yandan da hayatın zorlukları, yaşam koşulları,

o stres, mücadele onları biraz yıldırmış gibi gözüküyor.

E ne de olsa her başarının bir bedeli var.

Hayatımızda ki stres belki de bunun bir parçasıdır kim bilir.

Her neyse, bizim profesör o misafirlerini ağırlıyor ya....

İşte onlara kahve yapmak için kalkıp mutfağa gidiyor

ve bir müddet sonra

kahveyle birlikte hazırladığı kahve ile birlikte

işte böyle çeşitli boyutlarda ve şekillerde

fincan, bardak, kaplarla beraber geri dönüyor.

Evet.

Şimdi siz de hemen kendinize

bir kahve kapıp gelin çünkü bu videonun sonunda

hikayenin sonunu da anlatacağım ve o zaman

elinizde tuttuğunuz kahve kabının da

onun içinde ki kahvenin de bir anlamı olacak yani bir çeşit fal bakacağım size.

Anlatmaya başladığım hikayemiz orada geçmiyor ama

İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde bizim profesör gibi

böyle sık sık üniversite mutfağına kahve almaya gidip gelen kişiler

makineye gitmeden orada kahve

içinde kahve olup olmadığını anlayabilmek için

Dünyanın ilk webcam'ini icat ettiler.

Kahve tutkusu bir parça tembellikle birleşince

ortaya böyle teknolojik inovasyonlar bile çıkabiliyor.

Ama ben bugün size teknoloji tarafından çok,

kültür-sanat boyutundan bahsetmek istiyorum.

Hikayemizden de anlayacağınız gibi misafirlere kahve

ikram etme geleneği artık batı kültürüne de yerleşmiş durumda

Ee ne de olsa Dünya'nın en popüler

ikinci içeceği bu.

Birincisi de su.

Bizim kültürümüzde ki yeri biraz daha özel sanki.

Pek çoğumuz günde 3 öğün yemek yiyoruz değil mi?

Akşam yemeği, öğle yemeği

ama sabah yemeği yok.

Kahvaltı var.

Kahve altı.

yani sabahları aç karnına kahve içmemek için diğer şeyleri yiyoruz.

Öğünün amacı kahve.

İlginçtir artık

kahvaltıda kahve içen pek kalmadı bizde daha çok çay içiliyor değil mi?

Kahve sanki birazcık daha özel anlar için saklanıyor.

Tıpkı profesör ve öğrencilerinin hikayesinde olduğu gibi.

Mesela misafir geldiği zaman ne yapılır bizde?

E Türk kahvesi.

Mesela kız istemeye gidilince ne yapılır?

Durun durun geçenlerde Japonya'dan misafirlerim gelmişti hatırlıyor musunuz?

O zaman size bir söz vermiştim.

- O zaman sizi özel bir yere getirdim.

Önümüzdeki hafta içinde pazar gününü bile beklemeden

bu konuyla ilgili de ayrıntılı bir video hazırlamayı düşünüyorum.

Şimdi biraz geriye saralım ve o gün bizim misafire, Kazuko'ya, kahveyle ilgili sorduğum soruya kulak verelim:

- Peki sana bir sorum var benim.

+ Sorsana - Dur, dur şimdi. Geliyor, sorular geliyor.

+ Gelme. - Hazır.

+ Gelme, sorma. Anladım. - Anladın değil mi?. Bak anladı, bak nasıl anladı bak.

- Bir şey diyeceğim sana:

- Şimdi, bizim kahve bak bizim kah...

- Sansür yok, sansürsüz.

- Şimdi, bizim kahve kültürümüzde şöyle bir şey vardır;

+ Geliyor konu. - kız istemeye geldikleri zaman kahve yaparsın.

- Sen kahve yapmayı biliyor musun?

+ Evet, evet. - Bak öğrenmezsen...

+ Tuz koyacağız. - Heh, tuz bak.

+ Tuz koyacağız. Türk kahve... Tuzlu Türk kahvesi. Gülmeyin.

Gülmeyin çünkü benim başıma geldi. Sizin de gelebilir.

Peki kızı istediniz, verdiler, evlendiniz.

Ama ona yeterince kahve veremediniz.

Bu, zamanında bir boşanma sebebiymiş.

En azından öyle diyorlar, böyle bir rivayet var.

Eskiden kadınlara yeterince kahve temin edememenin

bir boşanma sebebi olduğuna dair bir rivayet dolanıyor ortalıkta.

Hatta bu rivayetten yola çıkarak ta 1921'de

ABD'de basılan gazetelerde kahve reklamı bile yapılmış.

Orada bu hikaye anlatılıyor.

Yani kahvaltıların,

misafirliklerin,

evlenmelerin ve dahi boşanmaların

yani hayatımızın en kritik dönemeçlerinin resmî içeceği olmuş kahve.

+ Köpüğü olması gerekiyor, öğretti bana yani. Her akşam yaptım. + Köpüğü olması gerekiyor, ateş, suyun içine koyuyorsun kahve tozu + Ateş... yavaş ateşte pişiriyorsun. + Köpüklü olması gerekiyor. + Köpürmezse, olmuyor. - Olmaz. + Olmaz.

- Bir de kız istemeye geldiğin zaman

damadın kahvesinin içine tuz koyacaksınız.

+ Hakikaten içtin mi? - Akşama sor Devletşah'a.

+ Tamam soracağım. - Bana koydu mu, koymadı mı sor.

+ Soracağım. - Tamam.

Japonlar bile Türk kahvesinin nasıl demlendiğini

hangi ortamlarda nasıl kullanılacağını, işin ritüelini öğrenmişler.

O gün kahve kelimesinin Japonca'daki karşılığını da sordum.

+ Kohi - Kohi?. "Coffee" gibi yani.

- "Coffee" gibi.

+ Ko-hi. - Ko-hi.

+ Evet. - Ko-hi. - Helal, helal. + Ko-hi

“Kohi” demişler Japonlar. “Coffee” kelimesini duyunca.

E zaten “Coffee” demişlerdi bizdeki “Kahve” kelimesini duyunca.

Çünkü "Kahve" kelimesi, "Kahva" orijinal hali bu,

Arapça'dan geliyor, bize geçiyor

ve biz de kahve ya da kahvehe dönüşüyor.

ve bizden de yani Osmanlılar zamanında da tüm dünyaya yayılmaya başlıyor.

Oxford İngilizce Sözlüğü'ne göre

“Coffee” kelimesi tam olarak 1582 yılında İngilizce diline geçmiş.

Osmanlılar'dan.

O zamanlar biz de epeyce meşhur bir içecekmiş.

Kelime İngilizce'ye geçtikten sonra otomatik olarak

kültürü de kendisine çekmiş.

17.yy'ın ortalarında “coffee shop” lar açılmaya başlanmış.

Bizdeki kahvehaneler gibi.

Ve oralara giden Jonathan Swift gibi bir takım yazarlar bir yandan

*Höpürdetme sesi*

kahvelerini yudumlarken -içinde kahve yok bu arada-

bir yandan da “Gulliver'in Seyahatleri” gibi kitaplarını yazmışlar

ve demişler ki:

Kahve bizi sert, ciddi ve felsefi yapıyor.

Ya da mesela Bach gibi klasik müziğin babası olarak kabul edilen bir isim

kahve tutkunu bir kadın hakkında opera yazmış.

*Benim için önemi yok!*

*Ama yine de sana yalvarıyorum.*

*Lütfen kahveme dokunmama ve tutmama izin ver.*

İşte kelimeden sonra kültür de

bu şekilde yayılmaya başlamış. Geçen yüzyılın ortalarında

kahve, artık evlerimize girmeye başladı.

Hani bardaklara koyup karıştırıp içiyoruz ya, instant(çabuk hazırlanan) kahve

Tarihçiler bu döneme: “Kahvenin 1. Dalgası” (1. Dönemi) adını veriyorlar.

Sonra "2. Dönem" başlıyor.

- "2. Dönem" 70'ler 80'lerde başlıyor.

- Aslında işte bu Starbucks başlatıyor diyebiliriz.

- O da böyle kahvehane kültürü.

- Yani insanlar bir yere gitsinler, orada sohbet etsinler

- kahvelerini içerken.

- Bizdeki "kahve bahane, sohbet şahane" mantığıyla.

Orada bu kahve hareketi ve dönemleri hakkında bir benzetme

daha aklıma geldi, onu söyledim ama sesi çok iyi temizleyemediğim için

şimdi buradan size tekrar edeyim.

Kahve akımları adeta sanat akımları gibi. Onun 1. Dönemi'nde

tıpkı müziğin kaydedilip çoğaltılabilmesinde

olduğu gibi her yere yayılmaya başlıyor.

Evlerimizde kahve içiyoruz nitekim.

2. döneme geçtiğimizde, işte bu Starbucks'ların açılmasıyla birlikte artık nasıl müziği dinlemek için konser salonlarına gidiyorsak

kahveyi içmek için de tekrar kahvehanelere gidiyoruz.

Sohbet ve kahvehane kültürü yeniden

yeşermeye başlıyor. Şimdilerdeyse 2000'lerden sonra

artık kahvenin 3. dalgasındayız.

"3. Dönem" başladı.

Artık kahvenin sadece hangi ülkeden de değil oradaki

hangi çiftlikten çıkarıldığı,

dolayısıyla kahve çekirdeklerinin nasıl bir toprakta,

nasıl bir ortamda yetiştiği

sonra nasıl kavrulduğu ve

ne şekilde demlendiği de önem kazandı.

- Şu anda kahvem bitmek üzere.

- Daha doğrusu kimyasal deney tamamlanmak üzere.

- Sonucu son derece ben de merak ediyorum.

ve bu tür kahveleri hazırlarken onun bu hikayesini

de anlatan kişiler ortaya çıkmaya başladı.

Baristalar.

+ Bunu aşağıya bırakıyoruz. + Şuradaki kapağı görüyor musun? - Evet.

+ ve bunu şöyle getirip kapatıyoruz. + Bunu da bunun üstüne koyuyoruz. + Ondan sonra bunu içine koymalıyız çünkü.... Baristalık şu anda dünyanın pek çok yerinde

çok saygın bir meslek olarak

kabul ediliyor.

Tıpkı zamanında Osmanlılar'daki "Kahveci Başı" gibi.

Sarayda böyle bir rütbe var.

Böyle bir pozisyon varmış.

Kahveci Başı.

Hatta bunların bazıları sadrazamlık mertebesine kadar yükselmiş.

Kahvenin kültürüne vakıf olmak, onun kökenini,

izlediği yolculuğu,

hazırlama ve demleme tekniklerini bilmek

üçüncü dalganın temel konuları.

Çünkü toprak, aldığı su,

güneşlenme zamanı, nem

kahvenin tadını ve aromasını değiştiriyor.

Eğer kahve yanardağın eteğinde yetiştiriliyorsa;

kül kokuyor.

Muz ağaçlarının gölgesinde yetişiyorsa;

daha aromatik bir tadı oluyor.

- Kahve.

ve bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar

kahvenin sadece kokusunun bile

beynimizi harekete geçirdiğini gösteriyor.

Şimdi bilimsel araştırmalar deyince

bizim profesörle ve öğrencilerine ne oldu hatırlayacaksınız.

Bizim profesör mutfakta kahve yapıp

böyle farklı şekillerde ve boyutlardaki kaplarla beraber

öğrencilerinin önüne koymuştu.

İşte herkes kendine

güzel bir kap fincan seçip

şöyle

kahvelerini yudumlamaya başlıyorlar.

ve yine hayatın zorluklarından, stresinden

falan tabi konuşmaya devam ediyorlar.

E bizim profesör de diyor ki:

"Gördüğünüz gibi pahalı ve gösterişli olan kapların

hepsini aldınız.

Geriye sadece böyle ucuz ve düz olanlar kaldı.

Kendiniz için en iyisini istemeniz gayet normal

ama bu aynı zamanda

sizin problemlerinizin ve stresinizin de temel kaynağı."

Diyor bizim profesör ve

"Nasıl Barista Olunur 101"

konulu bir ders veriyor adeta öğrencilerine.

Ve sonra da devam ediyor:

"Kabın kendisi kahvenin kalitesine bir şey katmaz.

Çoğu zaman pahalı olduğu için

kahvenin bile ötesine geçer,

onu örter.

Bizim asıl istediğimizse sadece kahvedir,

onun kabı değil.

Ama biz yine de en iyi kabı, en iyi fincanı isteriz.

Ve bu yetmiyormuş gibi bir de başkalarının

elinde tuttuğu kaplara da göz dikeriz."

Şöyle düşünün:

Hayat kahvedir.

İşimiz, paramız, pozisyonumuzsa

sadece onu içinde taşıyan bir kap…

Sadece hayatı içermesi, onu taşıması gereken bir araç.

Ve bu aracın, bu kabın, fincanın;

tipi, şekli bizim hayatımızın kalitesini belirleyemez.

Bazen sadece kaba konsantre oluyoruz

ve kahvenin keyfini kaçırıyoruz.

Fincanın tadına değil kahvenin tadına bakın

En mutlu insanlar her şeyin en iyisine

sahip olan insanlar değildir.

Onlar her şeyi en iyi hale getirenlerdir.

Ellerinde olan her neyse…”

İşte böyle konuşmuş bizim profesör. Kahve hareketlerinde

3. Dalga içinde olduğumuzu söylemiştim ya. Kahvenin tüm yönleriyle en kaliteli, en nitelikli bir biçimde içilmeye çalışıldığı bir dönemin içindeyiz demiştim.

Orada müzik benzetmesine de devam

edecek olursak şimdi "sanat için sanat" döneminde gibiyiz.

"Kahve için kahve".

Kahve için kahve de diyebiliriz belki. Bak bu güzel oldu aslında.

Kahve deyince artık ne kastettiğimi anlıyorsunuz değil mi?

Nobel ödüllü şair ve müzisyen

Bob Dylan'ın da kastettiği şeyi.

Zaten kendisi profesör gibi bir adam.

Ve tıpkı kahve kelimesinin kendisi gibi

onun ataları da bizim oralardan, Kağızman'dan

kalkıp Amerika'lara gelmiş ve beraberinde de

“kahve bahane, sohbet şahane” kültürünü getirmiş.

Çünkü diyor ki Bob Dylan:

*Yol için bir fincan kahve daha*

*bir fincan kahve daha, ben gitmeden*

*aşağıdaki vadiye*

Bir fincandaki kahve gibidir hayat.

Bazen tatlı, bazen değildir.

Önemli olan kahvenin tadı değil zaten.

Onu kiminle içtiğinizdir.

*kız kardeşin geleceği görüyor*

*tıpkı annen ve senin gibi*

*asla okuma-yazma öğrenmedin*

*rafının üstünde hiç kitap yok*

*ve memnuniyetin sınır tanımıyor*

*sesin bir tarlakuşu gibi*

*ama kalbin bir okyanus sanki*

*gizemli ve karanlık*

*bir fincan kahve daha...*

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Bir fincan kahve daha, ben gitmeden A||||| |||||قبل أن أذهب فنجان آخر من القهوة قبل أن أذهب Noch eine Tasse Kaffee, bevor ich gehe. 'λλο ένα φλιτζάνι καφέ, πριν φύγω. One more cup of coffee, before I leave Une autre tasse de café, avant de partir. Outra chávena de café, antes de ir. Еще одна чашка кофе, прежде чем я уйду En kopp kaffe till innan jag går.

Üniversiteden mezun bir grup genç الجامعة||||شباب مجموعة من الشباب خريجي الكليات A group of young people graduating from university Группа молодых выпускников колледжа

iş hayatına atılıyorlar. Başarılı da oluyorlar kendilerince. ||يدخلون في|||يصبحون|بشكلهم الخاص ||||||in their own way يذهبون إلى العمل. هم أيضا ناجحون بطريقتهم الخاصة. Sie gehen in die Wirtschaft und sind auf ihre Weise erfolgreich. are entering the business world. They are also successful in their own way. они идут в дело. Они также успешны по-своему.

Sonra bir gün toplanıp mezun oldukları |||اجتمعوا||تخرجوا |||||they graduated ثم في يوم من الأيام اجتمعوا وتخرجوا. Then one day they gathered and graduated. И вот однажды они собрались и выпустились.

o üniversiteye geri dönüp bir ziyaret yapmak istiyorlar, |إلى الجامعة||يعودون|||| |||||||they want يريدون العودة إلى تلك الجامعة والقيام بزيارة ، They want to go back to that university and pay a visit. они хотят вернуться в этот университет и нанести визит,

orada çok sevdikleri bir hocaları var, ona gidiyorlar. ||أحبائهم||||| |||||they have||they go هناك مدرس يحبونه كثيرًا ، يذهبون إليه. There is a professor they love very much, and they are going to see him.

Üç beş kelam, eski günleri yad etmek derken ||words|||remember|| ثلاث أو خمس كلمات ، لتتذكر الأيام الخوالي Ein paar Worte, die an die alten Zeiten erinnern Talking a little, remembering the old days etc. Три-пять слов, чтобы вспомнить о былых временах

sohbet derinleşiyor, koyulaşıyor. |is deepening|intensifies تعمق المحادثة وتزداد قتامة. wird das Gespräch tiefer, dunkler. the conversation deepens. Разговор углубляется и темнеет.

Herkes tabi işinden gücünden bahsediyor bahsetmesine ama |||strength||talking about it| طبعا الكل يتحدث عن عمله وقوته ولكن Natürlich spricht jeder über seine Arbeit, aber Of course everyone talks about their jobs but Конечно, все говорят о своей работе, о своей власти, но

bir yandan da hayatın zorlukları, yaşam koşulları, ||||||conditions من ناحية أخرى ، فإن صعوبات الحياة وظروف المعيشة ، auf der einen Seite die Schwierigkeiten des Lebens, die Lebensbedingungen, on the other hand life's challenges, life's circumstances, с другой стороны, трудности быта, бытовые условия,

o stres, mücadele onları biraz yıldırmış gibi gözüküyor. ||struggle|||tired||seems هذا الضغط ، يبدو أن النضال يحبطهم قليلاً. Der Stress, der Kampf scheint sie ein wenig entmutigt zu haben. that stress, struggle seems to terrorize them.

E ne de olsa her başarının bir bedeli var. بعد كل شيء ، كل نجاح له ثمن. Schließlich hat jeder Erfolg seinen Preis. Well nevertheless every success has a price. Ведь у каждого успеха есть цена.

Hayatımızda ki stres belki de bunun bir parçasıdır kim bilir. من يدري ، ربما يكون الضغط في حياتنا جزءًا منه. Maybe the stress in our lives is a part of this who knows. Кто знает, может быть, стресс в нашей жизни является частью этого.

Her neyse, bizim profesör o misafirlerini ağırlıyor ya.... ||||||hosting| على أي حال ، يرحب أستاذنا بهؤلاء الضيوف .... Wie auch immer, unser Professor unterhält seine Gäste.... Anyway, this professor hosts that guests... Так или иначе, наш профессор приветствует этих гостей....

İşte onlara kahve yapmak için kalkıp mutfağa gidiyor هنا ينهض ويذهب إلى المطبخ ليصنع لهم القهوة. So he gets up and goes to the kitchen to make them coffee Тут он встает и идет на кухню варить им кофе.

ve bir müddet sonra ||a while| وبعد فترة and after a while

kahveyle birlikte hazırladığı kahve ile birlikte مع القهوة التي أعدها مع القهوة with coffee he prepared с кофе, который он приготовил с кофе

işte böyle çeşitli boyutlarda ve şekillerde |||sizes|| هنا بأحجام وأشكال مختلفة in einer solchen Vielfalt an Größen und Formen here are such various sizes and shapes Вот он разных размеров и форм

fincan, bardak, kaplarla beraber geri dönüyor. ||with containers||| يعود الكأس مع الأكواب والحاويات. mit Tassen, Gläsern und Besteck. he returns with cups, glasses and pots. Чашка возвращается с чашками и контейнерами.

Evet. أجل. Yes.

Şimdi siz de hemen kendinize الآن أنت نفسك Now you too Теперь ты сам

bir kahve kapıp gelin çünkü bu videonun sonunda تعال وشرب فنجان من القهوة لأنه في نهاية هذا الفيديو Schnapp dir einen Kaffee, denn am Ende dieses Videos Grab some coffee and come because at the end of this video иди выпей кофе, потому что в конце этого видео

hikayenin sonunu da anlatacağım ve o zaman سأروي أيضًا نهاية القصة وبعد ذلك I will also tell the end of the story and then Я также расскажу конец истории, а затем

elinizde tuttuğunuz kahve kabının da وعاء القهوة الذي تحمله في يدك die Kaffeekanne, die du in der Hand hältst the coffee pot you hold in your hand кофейник, который ты держишь в руке

onun içinde ki kahvenin de bir anlamı olacak yani bir çeşit fal bakacağım size. سيكون للقهوة الموجودة فيها أيضًا معنى، لذلك سأخبرك بنوع من الحظ. und der Kaffee darin wird eine Bedeutung haben, also werde ich dir eine Art Wahrsagerei erzählen. the coffee in it will also have a meaning, so I will see you some kind of fortune. Кофе в нем тоже будет иметь значение, поэтому я дам вам своеобразное гадание.

Anlatmaya başladığım hikayemiz orada geçmiyor ama القصة التي بدأت بسردها لا تحدث هناك، ولكن but he story I started to tell is not happening there. История, которую я начал рассказывать, происходит не там, а

İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde bizim profesör gibi |Cambridge University|||| مثل أستاذنا في جامعة كامبريدج في إنجلترا Like our professor at Cambridge University in England Как наш профессор Кембриджского университета в Англии

böyle sık sık üniversite mutfağına kahve almaya gidip gelen kişiler الأشخاص الذين يذهبون كثيرًا إلى مطبخ الجامعة لشراء القهوة People who frequent the college kitchen for coffee люди, которые часто ходят на университетскую кухню пить кофе вот так

makineye gitmeden orada kahve القهوة هناك دون الذهاب إلى الجهاز Kaffee dort, ohne zum Automaten zu gehen before going to the machine кофе там не подходя к автомату

içinde kahve olup olmadığını anlayabilmek için لمعرفة ما إذا كان هناك قهوة فيه To find out if there is coffee in it посмотреть, есть ли в нем кофе.

Dünyanın ilk webcam'ini icat ettiler. لقد اخترعوا أول كاميرا ويب في العالم. They invented the world's first webcam. Они изобрели первую в мире веб-камеру.

Kahve tutkusu bir parça tembellikle birleşince عندما يجتمع شغف القهوة مع قليل من الكسل Eine Leidenschaft für Kaffee, gepaart mit ein wenig Faulheit When his passion for coffee combined with a little bit of laziness Страсть к кофе в сочетании с легкой ленью

ortaya böyle teknolojik inovasyonlar bile çıkabiliyor. وحتى مثل هذه الابتكارات التكنولوجية قد تظهر. Auch solche technologischen Innovationen können entstehen. Even such technological innovations can emerge. Такие технологические инновации могут даже появиться.

Ama ben bugün size teknoloji tarafından çok, لكن اليوم سأخبركم الكثير عن التكنولوجيا، But I want to talk about cultur and art dimension,

kültür-sanat boyutundan bahsetmek istiyorum. أريد أن أتحدث عن البعد الثقافي والفني. Ich möchte über die Kultur-Kunst-Dimension sprechen. other than the technological side. Я хочу поговорить о измерении культура-искусство.

Hikayemizden de anlayacağınız gibi misafirlere kahve our story||||| وكما ترون من قصتنا، يتم تقديم القهوة للضيوف. As you can see from our story, coffee for guests Как видно из нашего сюжета, гостям предлагается кофе.

ikram etme geleneği artık batı kültürüne de yerleşmiş durumda لقد استقر تقليد تقديم الطعام الآن في الثقافة الغربية. der Brauch, Leckereien anzubieten, ist nun auch in der westlichen Kultur verankert to offer coffee to guests, now is confirmed at western culture.

Ee ne de olsa Dünya'nın en popüler حسنًا، بعد كل شيء، إنه المكان الأكثر شعبية في العالم. Well It's world's second

ikinci içeceği bu. وهذا هو مشروبه الثاني. popular drink.

Birincisi de su. الأول هو الماء. The first is water.

Bizim kültürümüzde ki yeri biraz daha özel sanki. يبدو أن مكانها في ثقافتنا أكثر خصوصية قليلاً. Its place in our culture seems a little more special. Кажется, что это занимает особое место в нашей культуре.

Pek çoğumuz günde 3 öğün yemek yiyoruz değil mi? معظمنا يأكل 3 وجبات في اليوم، أليس كذلك؟ Die meisten von uns essen 3 Mahlzeiten am Tag, oder? Most of us eat three meals a day, right? Большинство из нас едят 3 раза в день, верно?

Akşam yemeği, öğle yemeği العشاء والغداء dinner, lunch

ama sabah yemeği yok. ولكن لا يوجد إفطار. but there is no food that is eaten in the morning.

Kahvaltı var. هناك وجبة الإفطار. There is breakfast.

Kahve altı. القهوة ستة. Unter Kaffee. Coffee six. Шесть кофе.

yani sabahları aç karnına kahve içmemek için diğer şeyleri yiyoruz. لذلك نتناول أشياء أخرى لتجنب شرب القهوة على معدة فارغة في الصباح. Deshalb essen wir andere Dinge, damit wir morgens nicht auf leeren Magen Kaffee trinken. In other words, we eat other things in the mornings in order not to drink coffee on an empty stomach. то есть мы едим другие вещи, чтобы утром не пить кофе натощак.

Öğünün amacı kahve. الغرض من الوجبة هو القهوة. Der Zweck der Mahlzeit ist Kaffee. Meal's purpose is coffee. Цель трапезы – кофе.

İlginçtir artık إنه أمر مثير للاهتمام الآن Das ist jetzt interessant It's interesting now это интересно сейчас

kahvaltıda kahve içen pek kalmadı bizde daha çok çay içiliyor değil mi? لم يعد الكثير من الناس يشربون القهوة على الإفطار بعد الآن، لذلك نشرب المزيد من الشاي، أليس كذلك؟ There are not many people who drink coffee for breakfast, we drink more tea, right? Не так много людей пьют кофе на завтрак, мы пьем больше чая, верно?

Kahve sanki birazcık daha özel anlar için saklanıyor. يبدو أن القهوة محفوظة للحظات خاصة أكثر. Coffee seems to be kept for a little more special moments. Как будто кофе зарезервирован для особых моментов.

Tıpkı profesör ve öğrencilerinin hikayesinde olduğu gibi. تماما مثل قصة الأستاذ وطلابه. Just like the story of professor and his students. Прямо как в истории профессора и его учеников.

Mesela misafir geldiği zaman ne yapılır bizde? على سبيل المثال، ماذا نفعل عندما يأتي الضيوف؟ For example what do we do when the guests come?

E Türk kahvesi. ه القهوة التركية . Well turkish coffee.

Mesela kız istemeye gidilince ne yapılır? |||when going|| على سبيل المثال، ماذا تفعل عندما تذهب لطلب فتاة؟ For example, what do you do when you go to ask for a girl?

Durun durun geçenlerde Japonya'dan misafirlerim gelmişti hatırlıyor musunuz? انتظر، لقد استقبلت ضيوفًا من اليابان مؤخرًا، هل تتذكر؟ Wait wait a short time since I hand guests from Japan, do you remember? Подожди, у меня недавно были гости из Японии, помнишь?

O zaman size bir söz vermiştim. لقد قطعت لك وعدا بعد ذلك. Then I made you a promise. Я дал тебе обещание тогда.

- O zaman sizi özel bir yere getirdim. -Then I brought you to a special place. - Тогда я привел тебя в особое место.

Önümüzdeki hafta içinde pazar gününü bile beklemeden In the next week even not waiting for sunday Не дожидаясь воскресенья на следующей неделе

bu konuyla ilgili de ayrıntılı bir video hazırlamayı düşünüyorum. Ich denke darüber nach, ein ausführliches Video zu diesem Thema zu erstellen. Iam thinking to prepare a detailed video about this subject. Думаю подготовить подробное видео на эту тему.

Şimdi biraz geriye saralım ve o gün bizim misafire, Kazuko'ya, kahveyle ilgili sorduğum soruya kulak verelim: |||let's rewind||||||to Kazuko|||||| Spulen wir ein wenig zurück und hören wir uns die Frage an, die ich unserem Gast Kazuko an diesem Tag zum Thema Kaffee gestellt habe: Now let's rewind a little and let's hear the question about coffee, that I asked our guest Kazuko that day: Теперь давайте немного отмотаем назад и послушаем вопрос, который я задал нашей гостье Казуко в тот день о кофе:

- Peki sana bir sorum var benim. - Well, I have a question for you.

\+ Sorsana \\+ ask me \\+ спроси меня - Dur, dur şimdi. Geliyor, sorular geliyor. +Ask. - Стоп, остановись сейчас же. Приходит, вопросы приходят.

\+ Gelme. \\+ Don't come. \\+ Не приходи. - Hazır. - Ready. - Готовый.

\+ Gelme, sorma. Anladım. \ + Don't come, don't ask. Understood. \\+ Не приходи, не проси. Я понимаю. - Anladın değil mi?. Bak anladı, bak nasıl anladı bak. - You get it? Look, he got it, look how he understood. - Вы понимаете? Смотри, он понял, смотри, как он понял.

- Bir şey diyeceğim sana: - I'll tell you something:

- Şimdi, bizim kahve bak bizim kah... |||||coffee - I will tell you something. - А теперь посмотри на наш кофе, на наш кофе...

- Sansür yok, sansürsüz. - Keine Zensur, unzensiert. -No censor, without censor. - Без цензуры, без цензуры.

- Şimdi, bizim kahve kültürümüzde şöyle bir şey vardır; -Now, there is this thing at our coffee culture; - Что-то подобное есть и в нашей кофейной культуре;

\+ Geliyor konu. +Here comes the subject. \\+ Тема на подходе. - kız istemeye geldikleri zaman kahve yaparsın. - you make coffee when they come to ask girls. - Ты готовишь кофе, когда они приходят просить девушку.

- Sen kahve yapmayı biliyor musun? -Do you know how to cook coffee? - Ты умеешь варить кофе?

\+ Evet, evet. Yes, yes. - Bak öğrenmezsen... |you won't learn - Hör zu, wenn du nicht lernst. -Look if you won't learn... - Слушай, если ты не узнаешь...

\+ Tuz koyacağız. \ + We will put salt. - Heh, tuz bak. -Heh, salt look. - Хех, посмотри на соль.

\+ Tuz koyacağız. Türk kahve... \ + We will put salt. Turkish coffee... Tuzlu Türk kahvesi. Gülmeyin. \+ We will put salt to coffee. Turkish coffee. Соленый кофе по-турецки. Не смейся.

Gülmeyin çünkü benim başıma geldi. Sizin de gelebilir. Don't laugh. Because I experienced it. You can too. Не смейтесь, потому что это случилось со мной. Вы тоже можете прийти.

Peki kızı istediniz, verdiler, evlendiniz. Well, you wanted the girl, they gave it, you got married Ну захотел ты девушку, дали, ты женился.

Ama ona yeterince kahve veremediniz. Aber du hast ihm nicht genug Kaffee gegeben. But you could not give her enough coffee. Но ты не мог дать ему достаточно кофе.

Bu, zamanında bir boşanma sebebiymiş. Früher war das ein Scheidungsgrund. This was a reason for divorce at the time. В то время это было основанием для развода.

En azından öyle diyorlar, böyle bir rivayet var. ||||||rumor| Zumindest wird dies behauptet, es gibt ein solches Gerücht. At least they say so, there is such a rumor. По крайней мере так говорят, ходит такой слух.

Eskiden kadınlara yeterince kahve temin edememenin Ich dachte immer, dass ich nicht in der Lage bin, genügend Kaffee für Frauen anzubieten. There is a rumor that not to provide enough coffee for woman is a Неспособность обеспечить женщин достаточным количеством кофе в прошлом

bir boşanma sebebi olduğuna dair bir rivayet dolanıyor ortalıkta. |||||||is circulating| Es geht das Gerücht um, dass es ein Scheidungsgrund ist. reason for divorce. Ходят слухи, что есть причина для развода.

Hatta bu rivayetten yola çıkarak ta 1921'de Tatsächlich wurde dieses Gerücht 1921 bestätigt. Even based on this rumor, in 1921 На самом деле, на основании этого слуха, в 1921 г.

ABD'de basılan gazetelerde kahve reklamı bile yapılmış. Für Kaffee wurde sogar in Zeitungen in den USA geworben. There was even a coffee advertisement in newspapers published in the USA. Кофе даже рекламировали в газетах, печатавшихся в США.

Orada bu hikaye anlatılıyor. So breakfasts, Там эта история рассказана.

Yani kahvaltıların, So your breakfasts,

misafirliklerin, being guests, ваши гости,

evlenmelerin ve dahi boşanmaların of marriages and even divorces

yani hayatımızın en kritik dönemeçlerinin resmî içeceği olmuş kahve. ||||turning points|||| Mit anderen Worten: Kaffee ist das offizielle Getränk der kritischsten Phasen unseres Lebens geworden. Coffee has become the official beverage of the most critical junctures in our lives. Другими словами, кофе стал официальным напитком самых критических поворотных моментов нашей жизни.

\+ Köpüğü olması gerekiyor, öğretti bana yani. Her akşam yaptım. \ + It has to be foam, it taught me so. I did it every evening. \\+ Там должна быть пена, так он меня научил. Я делал это каждый вечер. \+ Köpüğü olması gerekiyor, ateş, suyun içine koyuyorsun kahve tozu \+ Es muss Schaum sein, Feuer, du gibst in das Wasser Kaffeepulver It needs to be foam, fire, you put it in water, coffee powder \\+ Должна быть пена, огонь, вы кладете в воду молотый кофе \+ Ateş... yavaş ateşte pişiriyorsun. \ + Fire ... you're cooking on a slow fire. \+ Köpüklü olması gerekiyor. \\+ It needs to be sparkling. \\+ Он должен быть искрящимся. \+ Köpürmezse, olmuyor. If it doesn't foam| \+ Wenn es nicht schäumt, funktioniert es nicht. +If it does not boil, it is not happening. \\+ Если не пенится, то нет. - Olmaz. + Olmaz. -No, it doesn't. +No, it doesn't.

- Bir de kız istemeye geldiğin zaman And when you come to ask for a girl

damadın kahvesinin içine tuz koyacaksınız. you put salt into the groom's coffee.

\+ Hakikaten içtin mi? \+ Haben Sie wirklich getrunken? +Did you really drink it? - Akşama sor Devletşah'a. ||Devletşah - Fragen Sie Devletşah heute Abend. - Ask Devletşah for the evening. - Спросите Девлетшах вечером.

\+ Tamam soracağım. \ + I'll ask ok. - Bana koydu mu, koymadı mı sor. +Ok I will ask. - Спросите меня, поставил он это или нет.

\+ Soracağım. +I will ask. \\+ Я спрошу. - Tamam. -Ok.

Japonlar bile Türk kahvesinin nasıl demlendiğini |||||is brewed Even the Japanese know how Turkish coffee is brewed.

hangi ortamlarda nasıl kullanılacağını, işin ritüelini öğrenmişler. Sie haben gelernt, wie man es in welchen Umgebungen einsetzt, das Ritual der Arbeit. Even the japanese people learned how to boil turkish coffee, Они узнали, как использовать его в какой среде и какой ритуал работы.

O gün kahve kelimesinin Japonca'daki karşılığını da sordum. I also asked the Japanese equivalent of the word coffee that day. В тот день я также спросил японское слово, обозначающее кофе.

\+ Kohi \ + Kohi - Kohi?. "Coffee" gibi yani. - Kohi? Like "Coffee".

- "Coffee" gibi. - Like "Coffee".

\+ Ko-hi. Ko(1)| \\+ Ko-hi. - Ko-hi.

\+ Evet. - Ko-hi. - Helal, helal. + Ko-hi |praise|| - Halal, halal. + ko-hi - Халяль, халяль. + ко-привет

“Kohi” demişler Japonlar. “Coffee” kelimesini duyunca. -Helal, helal. +Ko-hi.

E zaten “Coffee” demişlerdi bizdeki “Kahve” kelimesini duyunca. E had already said "Coffee" when they heard the word "Coffee" in us. Ну, они уже сказали "Кофе", когда услышали слово "Кофе".

Çünkü "Kahve" kelimesi, "Kahva" orijinal hali bu, Because the word "kahve", it comes from Arabian language, Поскольку слово «Кофе» является исходной формой «Кофе»,

Arapça'dan geliyor, bize geçiyor "Kahva" is it's original form.

ve biz de kahve ya da kahvehe dönüşüyor. ||||||coffeehouse| und wir werden zum Kaffee oder Kaffeehaus. and we turn into coffee or coffee. и мы превращаемся в кофе или кофе.

ve bizden de yani Osmanlılar zamanında da tüm dünyaya yayılmaya başlıyor. |||||||||spreading out| and from us I mean at Ottoman Empire time, it begins to spread to all world. и она начинает распространяться по всему миру от нас, то есть в османский период.

Oxford İngilizce Sözlüğü'ne göre Oxford Dictionary||| According to Oxford English dictionary, Согласно Оксфордскому словарю английского языка

“Coffee” kelimesi tam olarak 1582 yılında İngilizce diline geçmiş. the word "Coffee", passed into English in the year of 1582. Слово «Кофе» вошло в английский язык ровно в 1582 году.

Osmanlılar'dan. from the Ottomans.

O zamanlar biz de epeyce meşhur bir içecekmiş. It was a very famous drink at that time.

Kelime İngilizce'ye geçtikten sonra otomatik olarak After the word passes to English,automatically, Автоматически после перевода слова на английский язык

kültürü de kendisine çekmiş. appealed the culture. культура также привлекала его.

17.yy'ın ortalarında “coffee shop” lar açılmaya başlanmış. |||coffee shops|shops|| In the middle of the 17th century, "coffee shops" started to open.

Bizdeki kahvehaneler gibi. Like "kahvehane" in turkish culture.

Ve oralara giden Jonathan Swift gibi bir takım yazarlar bir yandan |||Jonathan Swift|Swift|||||| And the writers like Jonathan Swift were drinking their coffee, И некоторые писатели, такие как Джонатан Свифт, которые пошли туда

*Höpürdetme sesi* slurping| *Schlürfgeräusch* * Slurping sound * *хлюпающий звук*

kahvelerini yudumlarken -içinde kahve yok bu arada- |sipping||||| -by the way there is not any coffee in it- потягивая свой кофе - кстати, не кофе-

bir yandan da “Gulliver'in Seyahatleri” gibi kitaplarını yazmışlar |||Gulliver's|||| on the other hand they wrote books like "Gulliver's Travels" с другой стороны, они написали такие книги, как "Путешествия Гулливера"

ve demişler ki: and they said: и они сказали:

Kahve bizi sert, ciddi ve felsefi yapıyor. Kaffee macht uns streng, ernst und philosophisch. Coffee makes us harsh, serious and philosophical. Кофе делает нас сильными, серьезными и философскими.

Ya da mesela Bach gibi klasik müziğin babası olarak kabul edilen bir isim |||Bach||||||||| or for example a name that accepted the father of classical music like Bach, Или имя, которое считается отцом классической музыки, например, Бах.

kahve tutkunu bir kadın hakkında opera yazmış. He wrote an opera about a coffee-lover woman. Он написал оперу о женщине, которая любит кофе.

*Benim için önemi yok!* * It doesn't matter to me! * *Мне все равно!*

*Ama yine de sana yalvarıyorum.* ||||I beg you *But I beg you anyway.* *Но я все еще умоляю тебя*

*Lütfen kahveme dokunmama ve tutmama izin ver.* * Please let me touch and hold my coffee. * *Пожалуйста, дайте мне потрогать и подержать мой кофе*

İşte kelimeden sonra kültür de Hier ist die Kultur nach dem Wort There after word then culture Вот культура после слова

bu şekilde yayılmaya başlamış. Geçen yüzyılın ortalarında und so begann es sich zu verbreiten. began to spread this way. In the middle of previous century Вот как это начало распространяться. в середине прошлого века

kahve, artık evlerimize girmeye başladı. Der Kaffee hält nun Einzug in unsere Wohnungen. coffee, now started to get in to out houses. Кофе теперь входит в наши дома.

Hani bardaklara koyup karıştırıp içiyoruz ya, instant(çabuk hazırlanan) kahve Sie wissen schon, der Instantkaffee, den wir in Tassen füllen, mixen und trinken You know, we put it in glasses and mix it and drink it, instant coffee Знаешь, когда мы наливаем его в стаканы и пьем, растворимый кофе

Tarihçiler bu döneme: “Kahvenin 1. Dalgası” (1. Dönemi) adını veriyorlar. Historiker bezeichnen diese Periode als "1st Wave of Coffee" (1. Periode). Historians call this period: " First Wave of Coffee" Историки называют этот период: «1-я волна кофе» (1-й период).

Sonra "2. Dönem" başlıyor. Then "Second Period" begins. Затем начинается «Семестр 2».

- "2. Dönem" 70'ler 80'lerde başlıyor. - "2nd Period" starts in the 70s and 80s. - «Семестр 2» начинается в 70-х 80-х годах.

- Aslında işte bu Starbucks başlatıyor diyebiliriz. - Wir können sogar sagen, dass dieses Starbucks den Anfang macht. - Actually, we can say that this is Starbucks starting.

- O da böyle kahvehane kültürü. -That is coffee shop culture.

- Yani insanlar bir yere gitsinler, orada sohbet etsinler -I mean people go somewhere, talk there. - Так люди идут куда-то, болтают там

- kahvelerini içerken. - while drinking their coffee.

- Bizdeki "kahve bahane, sohbet şahane" mantığıyla. ||excuse||| - Mit unserer "Kaffee ist eine Ausrede, chatten ist toll"-Mentalität. Our "Coffee is excuse, chatting is perfect" logic. - С логикой "кофе отмазка, разговор отличный".

Orada bu kahve hareketi ve dönemleri hakkında bir benzetme |||movement||||| Es gibt ein Gleichnis über diese Kaffeebewegung und ihre Perioden There I figured out an assimilation about coffee movement and periods, Существует аналогия с этим кофейным движением и его периодами.

daha aklıma geldi, onu söyledim ama sesi çok iyi temizleyemediğim için I said that but I could not clean the voice Я просто подумал об этом, я сказал это, но потому что я не мог хорошо очистить голос

şimdi buradan size tekrar edeyim. Now let me repeat it to you from here. Позвольте мне повторить это вам здесь.

Kahve akımları adeta sanat akımları gibi. Onun 1. Dönemi'nde |trends|||||| Kaffeeströme sind fast wie Kunstströme. Coffee movements are just like art movements. It's first period Кофейные движения почти как художественные движения. В его 1-й срок

tıpkı müziğin kaydedilip çoğaltılabilmesinde ||recorded| so wie Musik aufgenommen und wiedergegeben werden kann it starts to spread everywhere just like music так же, как музыку можно записывать и воспроизводить

olduğu gibi her yere yayılmaya başlıyor. is being recorded and increases. Он начинает распространяться повсюду.

Evlerimizde kahve içiyoruz nitekim. |||indeed As a matter of fact, we drink coffee in our homes. На самом деле, мы пьем кофе дома.

2\. döneme geçtiğimizde, işte bu Starbucks'ların açılmasıyla birlikte artık |||||opening of|| In der 2. Periode, mit der Eröffnung dieser Starbucks 2nd\\. When we get to the period, with the opening of these Starbucks, 2\\. Когда мы пройдем период, с открытием этих Starbucks, сейчас nasıl müziği dinlemek için konser salonlarına gidiyorsak As we go to concert halls to listen to music как мы ходим в концертные залы слушать музыку

kahveyi içmek için de tekrar kahvehanelere gidiyoruz. We go to coffeehouses again to drink coffee. Мы снова ходим в кофейни, чтобы выпить кофе.

Sohbet ve kahvehane kültürü yeniden Chat and coffeehouse culture again Разговор и культура кофейни снова

yeşermeye başlıyor. Şimdilerdeyse 2000'lerden sonra begin to sprout||nowadays|| und jetzt, nach den 2000er Jahren. is starting to green. Now, after the 2000s он начинает цвести. Сейчас после 2000-х

artık kahvenin 3. dalgasındayız. Wir befinden uns jetzt in der dritten Welle des Kaffees. we are now in the third wave of coffee.

"3. Dönem" başladı. The "3rd Term" has begun.

Artık kahvenin sadece hangi ülkeden de değil oradaki Now, not only from which country but also from Теперь кофе не только из какой страны, но и оттуда.

hangi çiftlikten çıkarıldığı, from which farm he was removed, с какой фермы взято,

dolayısıyla kahve çekirdeklerinin nasıl bir toprakta, daher die Art des Bodens, auf dem die Kaffeebohnen angebaut werden, hence what kind of soil are the coffee beans, следовательно, в какой почве кофейные зерна,

nasıl bir ortamda yetiştiği in what environment he grew up in

sonra nasıl kavrulduğu ve ||it was roasted| dann, wie es geröstet wurde und then how it is roasted and

ne şekilde demlendiği de önem kazandı. Auch die Art und Weise, wie er gebraut wird, ist wichtig geworden. The way it was brewed also gained importance. Способ его заваривания также стал важным.

- Şu anda kahvem bitmek üzere. - I'm running out of coffee right now.

- Daha doğrusu kimyasal deney tamamlanmak üzere. - More precisely, the chemical experiment is about to be completed. - Точнее, химический эксперимент вот-вот завершится.

- Sonucu son derece ben de merak ediyorum. - I am extremely curious about the result. - Мне очень любопытен результат.

ve bu tür kahveleri hazırlarken onun bu hikayesini and this story of him while preparing this type of coffee. и эта история о нем во время приготовления такого кофе

de anlatan kişiler ortaya çıkmaya başladı. people who also told about it started to emerge. Стали появляться и люди, которые говорили.

Baristalar. Baristas Baristas.

\+ Bunu aşağıya bırakıyoruz. \ + We leave this below. \\+ Мы оставляем это ниже. \+ Şuradaki kapağı görüyor musun? \ + Do you see the cover over there? \\+ Видишь вон ту обложку? - Evet. - Yes.

\+ ve bunu şöyle getirip kapatıyoruz. \ + and we put it like this and turn it off. \\+ и мы получаем его вот так и закрываем. \+ Bunu da bunun üstüne koyuyoruz. \ + We put this on top of that too. \\+ Мы кладем это поверх этого. \+ Ondan sonra bunu içine koymalıyız çünkü.... \ + After that we have to put this in because .... Baristalık şu anda dünyanın pek çok yerinde Baristas arbeiten derzeit in vielen Teilen der Welt als Baristas. Barista work in many parts of the world right now В настоящее время бариста есть во многих частях мира.

çok saygın bir meslek olarak |prestigious||| as a highly respected profession

kabul ediliyor. is accepted. принимается.

Tıpkı zamanında Osmanlılar'daki "Kahveci Başı" gibi. Just like the "Kahveci Head" in the Ottoman period.

Sarayda böyle bir rütbe var. |||rank| Es gibt einen solchen Rang im Palast. There is such a rank in the palace. Есть такой чин во дворце.

Böyle bir pozisyon varmış. There is such a position.

Kahveci Başı. Head Coffeemaker Глава Кофейни.

Hatta bunların bazıları sadrazamlık mertebesine kadar yükselmiş. |||the grand vizierate|the rank of grand vizier|| Einige von ihnen stiegen sogar in den Rang eines Großwesirs auf. Some of them even rose to the rank of grand vizier. Некоторые из них даже дослужились до великих визирей.

Kahvenin kültürüne vakıf olmak, onun kökenini, ||familiar with||| Die Kultur des Kaffees, seinen Ursprung kennen, Knowing the culture of coffee, its origin, Зная культуру кофе, его происхождение,

izlediği yolculuğu, his journey, его путешествие,

hazırlama ve demleme tekniklerini bilmek to know preparation and brewing techniques знать технологию приготовления и заваривания

üçüncü dalganın temel konuları. die Hauptthemen der dritten Welle. the main themes of the third wave.

Çünkü toprak, aldığı su, Because the soil, the water it takes,

güneşlenme zamanı, nem Sonnenscheindauer, Luftfeuchtigkeit sunshine time, humidity

kahvenin tadını ve aromasını değiştiriyor. It changes the taste and aroma of coffee. Меняет вкус и аромат кофе.

Eğer kahve yanardağın eteğinde yetiştiriliyorsa; |||at the foot| If coffee is grown at the foot of the volcano;

kül kokuyor. smoke| smells of ash. пахнет пеплом.

Muz ağaçlarının gölgesinde yetişiyorsa; Wenn sie im Schatten von Bananenbäumen wächst; If it grows in the shade of banana trees; Если он растет в тени банановых деревьев;

daha aromatik bir tadı oluyor. it tastes more aromatic.

- Kahve.

ve bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar und die wissenschaftliche Forschung zu diesem Thema and scientific research и научные исследования

kahvenin sadece kokusunun bile nur der Geruch von Kaffee Even just the smell of coffee

beynimizi harekete geçirdiğini gösteriyor. It shows that it activates our brain. Это показывает, что он активирует наш мозг.

Şimdi bilimsel araştırmalar deyince Wenn wir nun über wissenschaftliche Forschung sprechen Now when it comes to scientific research Теперь, когда мы говорим о научных исследованиях

bizim profesörle ve öğrencilerine ne oldu hatırlayacaksınız. You will remember what happened with our professor and his students.

Bizim profesör mutfakta kahve yapıp Our professor is making coffee in the kitchen

böyle farklı şekillerde ve boyutlardaki kaplarla beraber mit Behältern in so unterschiedlichen Formen und Größen with such different shapes and sizes of containers

öğrencilerinin önüne koymuştu. He had put it in front of his students. Он представил его своим ученикам.

İşte herkes kendine Here is everyone

güzel bir kap fincan seçip ||nice|| eine schöne Tasse und einen Becher aussuchen choose a nice cup

şöyle

kahvelerini yudumlamaya başlıyorlar. |sipping| They start sipping their coffee.

ve yine hayatın zorluklarından, stresinden and again from the hardships and stress of life и снова от жизненных трудностей, стрессов

falan tabi konuşmaya devam ediyorlar. of course they continue to talk. Конечно, они продолжают говорить.

E bizim profesör de diyor ki: E our professor says:

"Gördüğünüz gibi pahalı ve gösterişli olan kapların "Wie Sie sehen können, sind die teuren und prunkvollen Schiffe "As you can see, the expensive and flashy containers «Как видите, дорогие и показные суда

hepsini aldınız. you got them all.

Geriye sadece böyle ucuz ve düz olanlar kaldı. |||||plain|| Only such cheap and flat ones remained. Остались только такие дешевые и плоские.

Kendiniz için en iyisini istemeniz gayet normal It's normal to want the best for yourself Нормально хотеть для себя лучшего.

ama bu aynı zamanda but this is also но это тоже

sizin problemlerinizin ve stresinizin de temel kaynağı." die Ursache Ihrer Probleme und Ihres Stresses". the main source of your problems and stress. " Это также главный источник ваших проблем и стресса».

Diyor bizim profesör ve Says our professor and говорит наш профессор и

"Nasıl Barista Olunur 101" "Wie werde ich Barista 101" "How To Become A Barista 101" «Как быть бариста 101»

konulu bir ders veriyor adeta öğrencilerine. themed||||| she gives a lesson on the subject of her students. Он читает лекцию на эту тему чуть ли не своим ученикам.

Ve sonra da devam ediyor: And then it continues:

"Kabın kendisi kahvenin kalitesine bir şey katmaz. The cup|||||| "Die Verpackung selbst trägt nicht zur Qualität des Kaffees bei. "The bowl itself does not add to the quality of the coffee. «Сам контейнер ничего не добавляет к качеству кофе.

Çoğu zaman pahalı olduğu için Often because it is expensive Часто это дорого

kahvenin bile ötesine geçer, es geht über Kaffee hinaus, goes beyond even coffee,

onu örter. |cover it deckt ihn. covers it. покрывает его.

Bizim asıl istediğimizse sadece kahvedir, |main||| What we really want is only coffee, Чего мы действительно хотим, так это просто кофе,

onun kabı değil. not his container.

Ama biz yine de en iyi kabı, en iyi fincanı isteriz. But we still want the best cup, the best cup. Но мы по-прежнему хотим лучшую чашку, лучшую чашку.

Ve bu yetmiyormuş gibi bir de başkalarının And as if that wasn't enough И как будто этого мало, чужие

elinde tuttuğu kaplara da göz dikeriz." |||||we set our sights We also keep an eye on the containers he holds. " Мы также жаждем контейнеров, которые он держит в руке».

Şöyle düşünün: Think of it this way: Подумайте об этом так:

Hayat kahvedir. Life is coffee.

İşimiz, paramız, pozisyonumuzsa Wenn es um unseren Job, unser Geld, unsere Position geht. If it's our job, our money, our position

sadece onu içinde taşıyan bir kap… just a container that carries it in it ... просто контейнер, который носит его внутри…

Sadece hayatı içermesi, onu taşıması gereken bir araç. It's just a vehicle that has to contain life, to carry it. Это просто транспортное средство, которое должно содержать жизнь, нести ее.

Ve bu aracın, bu kabın, fincanın; And this tool, this vessel, this cup; И этот инструмент, эта чашка, эта чашка;

tipi, şekli bizim hayatımızın kalitesini belirleyemez. seine Art, seine Form kann nicht über die Qualität unseres Lebens entscheiden. type and shape cannot determine the quality of our life. тип, форма не могут определять качество нашей жизни.

Bazen sadece kaba konsantre oluyoruz Manchmal konzentrieren wir uns nur auf das Grobe Sometimes we just concentrate on the container Иногда мы просто концентрируемся на грубом

ve kahvenin keyfini kaçırıyoruz. and we lose the fun of the coffee. и мы скучаем по кофе.

Fincanın tadına değil kahvenin tadına bakın Taste the coffee, not the taste of the cup Пробуйте кофе, а не вкус чашки

En mutlu insanlar her şeyin en iyisine The happiest people to the best of everything У самых счастливых людей есть все самое лучшее

sahip olan insanlar değildir. it is not people who have it. Это не у людей.

Onlar her şeyi en iyi hale getirenlerdir. They are the ones who make the best of everything. Именно они делают все наилучшим образом.

Ellerinde olan her neyse…” Whatever they have..." Что бы у тебя ни было…»

İşte böyle konuşmuş bizim profesör. Kahve hareketlerinde This is how our professor spoke. In coffee moves Так говорил наш профессор. В кофейных движениях

3\. Dalga içinde olduğumuzu söylemiştim ya. Ich habe Ihnen gesagt, dass wir uns in der dritten Welle befinden. 3\\. I told you we were in the wave. 3\\. Я же говорил, что мы в волне. Kahvenin tüm yönleriyle en kaliteli, en nitelikli bir biçimde içilmeye çalışıldığı bir dönemin içindeyiz demiştim. ||aspects||||qualified|||||||| Ich habe gesagt, dass wir uns in einer Zeit befinden, in der versucht wird, Kaffee in allen Aspekten in höchster Qualität und auf die qualifizierteste Weise zu konsumieren. I said that we are in a period when coffee is tried to be drunk in the best quality and in the most qualified way in all aspects. Я сказал, что мы живем в период, когда кофе стараются пить наилучшего качества и самым квалифицированным образом во всех аспектах.

Orada müzik benzetmesine de devam ||comparison|| Continue the analogy of music there Продолжая аналогию с музыкой

edecek olursak şimdi "sanat için sanat" döneminde gibiyiz. As a matter of fact, we are now like "art for art" period. Проще говоря, мы живем в эпоху «искусства ради искусства».

"Kahve için kahve". "Coffee for coffee". «Кофе за кофе».

Kahve için kahve de diyebiliriz belki. Bak bu güzel oldu aslında. Maybe we can call it coffee for coffee. Look, this is good actually. Может быть, мы можем назвать это кофе за кофе. Слушай, это на самом деле мило.

Kahve deyince artık ne kastettiğimi anlıyorsunuz değil mi? ||||I mean||| Jetzt wissen Sie, was ich meine, wenn ich Kaffee sage, nicht wahr? You know what I mean when you say coffee, right? Вы понимаете, что я имею в виду, когда говорю кофе, верно?

Nobel ödüllü şair ve müzisyen Nobelpreisträger, Dichter und Musiker Nobel laureate poet and musician Нобелевский лауреат поэт и музыкант

Bob Dylan'ın da kastettiği şeyi. What Bob Dylan meant as well. Что имел в виду Боб Дилан.

Zaten kendisi profesör gibi bir adam. He's a man like a professor, anyway. Он все равно как профессор.

Ve tıpkı kahve kelimesinin kendisi gibi And just like the word coffee itself И так же, как само слово кофе

onun ataları da bizim oralardan, Kağızman'dan |||||from Kağızman Seine Vorfahren stammen aus unserer Gegend, aus Kağızman. his ancestors are from our neighborhood, from Kagizman. его предки тоже были из нашего региона, Кагызмана.

kalkıp Amerika'lara gelmiş ve beraberinde de and came to the States, and with him Он встал, пришел в Америку и пошел с ним.

“kahve bahane, sohbet şahane” kültürünü getirmiş. "coffee is an excuse, conversation is great" culture. Это принесло культуру «кофе — это оправдание, а болтовня — это прекрасно».

Çünkü diyor ki Bob Dylan: Because Bob Dylan says: Потому что говорит Боб Дилан:

*Yol için bir fincan kahve daha* * One more cup of coffee for the road * *Еще одна чашка кофе в дорогу*

*bir fincan kahve daha, ben gitmeden* * another cup of coffee before I go * *еще одна чашка кофе, прежде чем я уйду*

*aşağıdaki vadiye* |to the valley *im Tal unten* * to the valley below * *в долину внизу*

Bir fincandaki kahve gibidir hayat. Life is like a cup of coffee. Жизнь как кофе в чашке.

Bazen tatlı, bazen değildir. Manchmal süß, manchmal nicht. Sometimes sweet, sometimes not.

Önemli olan kahvenin tadı değil zaten. Es kommt nicht auf den Geschmack des Kaffees an. It is not the taste of the coffee that matters anyway. Дело не во вкусе кофе.

Onu kiminle içtiğinizdir. Es kommt darauf an, mit wem man ihn trinkt. With whom you drink it. С кем ты его пьешь.

*kız kardeşin geleceği görüyor* * your sister sees the future * *твоя сестра видит будущее*

*tıpkı annen ve senin gibi* * just like your mother and you * *как твоя мама и ты*

*asla okuma-yazma öğrenmedin* * you have never learned to read and write * *ты так и не научился читать и писать*

*rafının üstünde hiç kitap yok* * no books on the shelf * *нет книг на полке*

*ve memnuniyetin sınır tanımıyor* |||boundaries *und Ihre Zufriedenheit kennt keine Grenzen* * and your satisfaction knows no bounds * *и ваше удовлетворение не знает границ*

*sesin bir tarlakuşu gibi* ||field bird| * Your voice is like a lark * *у тебя голос как у жаворонка*

*ama kalbin bir okyanus sanki* * but your heart is like an ocean * *но твое сердце похоже на океан*

*gizemli ve karanlık* * mysterious and dark * *таинственный и мрачный*

*bir fincan kahve daha...* * another cup of coffee ... * *более одной чашки кофе...*