Bilgisayar ve İman
||Glaube
Computer||Faith
Computer und Glaube
Computer and Faith
Компьютер и вера
计算机与信仰
電腦與信仰
Cami İmamı Abdullah Hoca bir iş için resmi dairelerden birine gider.
|Имам|||||||||
|Imam|Abdullah||||||||
|||||||official|from the offices|to one of them|goes
Kendisinden TC kimlik numarası istenince en yakın internet kafenin yolunu tutmak zorunda kalır.
|номер|||при запросе||||||||
von sich|TC|||wenn gefragt||||||||
||||when asked|||||way|to take|he has to|he/she/it has to
Kafenin kapısından girerken levhada yazılı isim tesubanallahlar estağfurullah çektirir hoca efendiye.
||||||слава Аллаху||вызывает||
der Kaffee||betreten|Tafel|||tesubanallahlar||zieht||dem Hoca
|||on the sign|||||it will be taken||
Hem de peş peşe kafenin adı cen.net kafedir.
||||||цен||
||auch||||cen|net|ist Kaffee
both||after||||||
Kafe işleten delikanlıya evladım TC kimlik numarası istediler benden de yardımcı olabilir misin acaba der.
|betreibenden|Junge|mein Sohn|||||||||||
|running|young man|my son||||they asked|me|||||I wonder|
Tabi amcacım siz buraya oturun şu işimi hemen bitirip sizinle ilgilenirim der.
|дядя мой|||||||||позабочусь о вас|
|Onkel|||||||fertigstellen||kümmere|
||||||work||finishing||I will take care of|says
Abdullah Hoca başlar beklemeye. Böylelikle bulunduğu mekanı incelemeye fırsatı da geçer eline.
||||so|||||||
||starts||thus|his|place|to examine|opportunity||passes|to him
Demek ki gençlerin girip bir türlü çıkmak bilmedikleri internet kafe denilen yer burasıdır.
||||||||||genannten||ist
|||entering||way|getting out|they do not know|||called||this is
Gözüne takılan her detaydan rahatsız olarak huzursuz bakışlarla etrafını süzer durur.
|||||||||осматривает|
|hängenden||Detail||||||sichtet|
to your eye|sticking|every|detail|disturbed||restless|with glances|you|watches|he stays
Evin bodrumunda kurduğu fare tuzakları gelir aklına.
|в подвале дома|||||
|im Keller|||fallen||
the house|in the basement|set up|mouse|traps|comes|
Küçücük bir peynire tutsak olan fareler nasıl kapandan çıkamıyorlarsa ayrı telden ayrı telden oyunlara yakalanan gençlerin de buradan çıkamadıklarını düşünür.
||||||||не могут выйти||||||||||не могут выйти|
klein||Käse|gefangen||Mäuse||Falle|nicht herauskommen||von einem anderen Schlag||||gefangenen|||||
||cheese|captured|the|||trap|if they can't get out|on a different|a different tune|||to the games|caught|the young people|||they couldn't get out|thinks
Bir tesubanallah bir tesubanallah daha çeker ve ahir zaman fitneleri işte canım der kendi kendine. Bunlardır.
|||||||||искушения конца света||||||
|Gott sei Dank||||||ahir||Unruhen||||||das sind
|God forbid||||||last||trials|here|my dear|says|||these are
Hoca efendinin huzursuz olduğunu fark eden delikanlı hemen bir çay söyleyince kendisine ikram edilmesinden memnun olur.
|||||||||||||предложение ему||
|des Lehrers|||||||||bestellt|||eingeschenkt||
|of the master|unhappy||realizing||||||when he ordered|to him|treating||happy|
En azından bu da bir hürmet ifadesidir. Aferin derken içinden hayıflanır istemeden.
||||||||||сожалеет|
|||||Huldigung|Ausdruck||||bereuen|unabsichtlich
at least|at least||||respect|expression||saying|to himself|regrets|
Yazık oluyor bu gençlere. Hayatlarını heder ediyorlar.
|||||разрушают|
||||ihr Leben|vergeuden|
|it is happening||||wasting|
Boş hayıflanmanın vah vah demenin de bir faydası olmayacağını bildiği için karşısına oturan dükkan sahibi olan delikanlıyla hasbihal etmeye karar verir.
||||||||||||||||молодым человеком|беседовать|||
|hayıflanmanın||weh|sagen|||||||||Laden|||dem jungen Mann|Gespräch|||
empty|regretting|vah||saying|||benefit|not|knowing|for|in front of him|sitting|shop|||the young man|chat|||
Delikanlı der sana bir şey soracağım ama bilmem ne düşünürsün.
|||||I will ask||||you think
Buyurun amca ne soracaktınız der delikanlı.
Sen der Allah'ı bilir misin evlat.
||Allah|||Sohn
|that||knows||
Birbirine girmiş hiçbir şekle benzetemediği jöleli saçları her baktığında bir tesubanallah daha çektiği sakal şekliyle bu delikanlıdan aldığı cevap hoca efendiyi çok şaşırtır.
||||||||||||||||молодой человек||||учитель||
|verwickelt||Form|benzen konnte|geliertes|||||||||||von dem jungen Mann||||den Lehrer||überraschen
|entangled||shape|that he could compare|jelly-like|hair||when he looked||||pulling|beard|with the shape of||||||||
Kafayı işleten delikanlı gülümseyen gözlerle bakarak kul kendisini yoktan var edip hayat bahçeden düşünecek akıl görecek göz veren Rabbini nasıl bilmez amca.
||||||||||||||||||Господа своего|||
Kopf||||mit den Augen||er||aus dem Nichts||||Garten||||||seinen Herrn|||
|running||smiling|with his eyes|looking|man||from nothing||making||from the garden|will think|mind||eyes|giving||||
Hayretle sormaktan alamaz kendisini. Biliyor musun yani?
|fragen|||||
with surprise|asking|stop||||
Peki neyle biliyorsun Allah'ı bana bir anlatır mısın deyince delikanlı eliyle kafedeki bilgisayarları göstererek cevap verir.
|womit||||||||||von den Computern im Café||||
|how|||||||saying||with his hand|||||
Bu bilgisayarlarla biliyorum amca bu bilgisayarlarla. Bunlarla mı? Pek anlayamadım der adam.
|с компьютерами||||||||||
|mit den Computern||||mit den Computern|damit|||verstehe||
|||||||||||man
Bu bilgisayarların varlığı benim nazarımda Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir amca.
|||||||||доказательств||
|der Computer|Existenz||Auge||Existenz|||||
||||in my opinion||||clear|evidences||
Bilgisayar kullananlar gayet iyi bilirler amca. Böyle bir makine ancak bir mühendis ve üstün bir teknolojiyle var olabilir.
|die Benutzer||||||||||||überlegen||||
|users|very||they know||such|||only|||||||exists|be
Ateistin en önde gidenine sorsan bu zımbırtının tesadüf eseri oluşmayacağını mutlaka birisi tarafından yapılmış olduğunu söyler sana.
атеист||||||вещью|||не возникнет|||||||
Ateistin||vorne|gehenen|fragen würdest||Ding|Zufall|Werk|entstehen||||gemacht|||
Atheist||ahead|going one|if you ask||thing|chance|by chance|not happening|surely|||done|||
Mesela derbin kalkıp dirilse şu laptopu göstersen desen ki bu alet şu hesap makinesinin tesadüfler zinciriyle evrimleşmiş halidir.
|например||||ноутбук|||||||||случайности|цепь случайностей||
|||aufstehen||Laptop|zeigen würdest|sagen|||Gerät|||der Maschine|Zufälle|Kette|evolutioniert|Zustand
|if|rising|rises|||you showed|you say|||device||||of coincidences|chain of coincidences||
Derbin bile çüş lan deve der.
Derbin||schau||Kamel|
|even|stop||camel|
Abdullah hoca delikanlının anlattıklarına noşanmıştır, keyiflenir.
||||согласен|
||des jungen Mannes|Erzählungen|freut sich|
|||what he has told|has listened|will be happy
Bilgisayarın kendiliğinden yapıldığını kabul etmeyen adam onu yapan insanın yaratılmış olduğuna gelince kıvırıverir, kıvırıveriyor değil mi evlat der.
||||||||||||извивается|извивается||||
||gemacht worden ist||akzeptiert|||||geschaffen|sein||wird sich verbiegen|kivriert||||
||||||||||||he bends|||||
Bak amca der çocuk. Burada 20 tane bilgisayar var. Bunlar bir sistemle birbirine bağlı. Hepsi bir program tarafından idare ediliyor.
||||||||||System||||||||
|||child|||||||||connected|||||managed|
Bu sistemi ben kurdum. Burayı ben çekip çeviriyorum. Buradaki düzen benden sorulur. Yani bir anlamda da farz-ı muhal haşa buranın rabbi benim.
||||||||||||||||предположим|||не дай бог|||
|||||||ich drehe||Ordnung||||in|Sinn||verpflichtet||muhal|gottverboten|||
||||||pulling|I am turning||order||is asked||in|in a sense||assumption|||God forbid|||
Bazen oyun oynayıp interneti kullanıp da para ödemeden sıvışmaya kalkanlar oluyor.
||spielen|Internet|benutzen|||ohne zu bezahlen|entkommen|Kalken|
|game|playing|||||without paying|sneaking away|those who try|
Hemen yakalıyorum onları gel bakalım buraya. Nereye gidiyorsunuz böyle? Buranın nimetlerinden faydalanıp da başıboş bırakılacağınızı mı zannettiniz?
||||||||||||||вы будете оставлены||вы думали
|ich fange an|||||||||von den Segnungen|profitieren||verlassen|lassen||zannettet ihr
||||||||||blessings|taking advantage of||free|you would be left||you thought
Paramız yok abi derlerse yok öyle yağma deyip cezalandırıyorum. Mesela internet kafeyi falan temizletiyorum.
||||||||наказываю|||интернет-кафе||я убираю
unser Geld|||wenn sie sagen|||||bestrafe ich|||Café||ich lasse (es) reinigen
||||||plunder|saying||||||I get it cleaned
Paspas yaptırıyorum, camları sildiriyorum, tuvaleti temizlettiriyorum.
|||||чистят
Ich lasse den Putzlappen machen|lasse ich machen||ich lasse (es) putzen|Toilette|sauber machen lasse
I am getting a mat|I have (the) mop done|the windows|I am having (them) cleaned||
Bir saat oyunun, internetin bedeli olur. Bunun hesabı sorulur da sayısız nimetlerle dolu koca bir ömrün hesabını sormazlar mı insana?
|||||||||||благами||||||||
|||des Internets||||Rechnung|||unzählige|mit den Segnungen||||Leben|Rechnung|sormazlar||dem Menschen
||||||||||countless|with blessings|full|big||||||
Bir kafenin bile işlerini düzenleyen, tertip eden biri varken koca kainatı kusursuz işleyen bu sistemin bir kurucusu olmaz mı amca?
||||||||||вселенная|||||||||
|Kaffee||||Ordnung||jemand|während|große|Universum|perfekt|funktioniert||System||Gründer|||
||||organizing|||||||perfect||||||||
Olmaz yenin ahmaklığını bütün noterler tasdik etmez mi?
||||нотариусы|||
es wird nicht passieren|dein|Dummheit||Notare|bestätigen||
it won't do|of the new|your foolishness||notaries|||
Valla evladım pek takdir ettim seni. Peki Allah'ı nasıl bilirsin? Neye benzetirsin?
|||||||||||сравнишь с
Ehrlich|||geschätzt||||Allah||||vergleichst
||||||||||what|you compare
Amca ben Allah'ı hiçbir şeye benzetmeden bilirim.
|||||сравнением|
|||||vergleichen|
Bunun böyle olacağını nasıl bildin evladım deyince delikanlı eliyle yine bilgisayarlar işaret eder.
||||||||||Computer||
||||knew|||||||he points|
Yine bunlar sağ olsun. Bu bilgisayarları yapan mühendisler başka, bilgisayarlar başkadır. Birbirlerine benzemezler.
||||||||||sind anders||sie gleichen sich nicht
again||||||||||||
Programı yazan insan başkadır, ortaya konulan programsa bambaşka.
||||||программа (1)|
||||das Ergebnis|eingestellte||
||||the one put forward|putting|if it's the program|completely different
Bilgisayarda yüklenmiş bilgiler vardır fakat benim bilmem yine başkadır.
am Computer|geladen||||mein|wissen||
|loaded|information||||knowledge|again|
Kamerası vardır, ses düzeni vardır ama benim gözlerim ve duyup konuşmam farklıdır.
sie hat eine Kamera|||||||||hörend||anders
it has a camera||sound|system||||||hearing|speaking|
Abdullah amca çocuğun feraset ve anlayışını çok beğenmişti.
|||умение рассуждать||||
|||Klugheit||Verständnis||
||child's|wisdom||||had liked
Sorduğu soruları aldığı cevaplar gayet de mantıklıydı ve berrak bir imana işaret ediyordu.
||||||||||вере||
die er stellte||||||war vernünftig||klares||Glauben||
||||very||||clear||faith|sign|
Aslında buradaki işi bitmiş, kimlik numarasını da çoktan almıştı ama muhabbete devam etmek istedi.
||||||||||Gespräch|||
|the job here||||||already||||||
Peki varlığına inandığın Rabbin için ne yapman gerektiğine dair ne biliyorsun?
|||Твой Господь|||||||
|||dein Herr|||||über||
|His existence|||||||about||
Ne yapmam gerektiğini biliyorum amca fakat ne kadarını yapabildiğim hususunda kendimi yeterli görmüyorum.
|||||||||по этому поводу|||
|||||||||in Bezug auf|||
|||||||of it|I can do|regarding|||I see
Ne bildiğini söylersen neler yapabileceğine dair yardımcı olabilirim belki evladım deyince hoca neler yapmam gerektiğine dair şuradan biliyorum amca.
||||что сможешь сделать||||||||||||||
|du weißt|||tun kann||||||||||||von hier||
Öncelikle Rabbim bana bir gönül vermiş.
Kendisini bilmeyi nasip edip muhabbetini gönlüme yerleştirmiş.
|||||in mein Herz|eingepflanzt
Ben de gönlümde sadece ona ve sevdiklerine yer vermeliyim.
||в сердце||||||
||in meinem Herzen||||denjenigen, die er liebt||geben
Onun istemeyeceği şeyleri gönlümden uzak tutmalıyım.
|||||должен держать
|nicht wollen||von meinem Herzen||halten
İkinci olarak da bana verdiği dili razı olmayacağı sözlerden korumalıyım.
|||||||||защищать себя
|||||||nicht sein wird||ich sollte schützen
Her zaman onu söylemeli, onu anlatmalıyım.
|||sagen||an einem Beispiel erklären
Son olarak da bana verdiği bu bedeni onun razı olacağı şekilde kullanmalı, bir gün toprak olacak vücudumu onun yolunda eskitmeliyim.
|||||||||||||||||||износить тело
||||||Körper|||||||||||||abnutzen
Benim bildiğim bundan ibaret.
|||besteht
Ee evladım daha ne yapacaksın?
Başka bir şey de kalmadı ki.
Efendim yapmalıyım etmeliyim diyorum ama bal demekle ağız tatlanmıyor ki.
||||||||не сладит|
||||||sagen||süß wird|
Gidilecek yolu bilmek ayrı, usulüyle yolda yürüyebilmek apayrı bir şey.
||||по правилам||уметь идти|||
zu gehen||||ordnungsgemäß||gehen|völlig anders||
Yine bilgisayar tabiriyle söylemek gerekirse şeytan denilen melun hacker benim sistemimdeki nefis virüsünü aktif hale getiriyor.
||||||||||в моей системе||вирус|||
|||||||verfluchter|Hacker||in meinem System||Virus||Zustand|
Üstesinden gelene bilene aşk olsun.
Überwinder|der es schafft|wissen||
Etkili bir antivirüs programı bulmam lazım belki de hem de en kısa zamanda deyince
||антивирусная программа|||||||||||
||Antivirus|||||||||||
Ben biliyorum dedi Abdullah Hoca ve arkasından ekledi.
Namaz.
Aa evet amca namaz.
Namaz antivirüs programlarından birisi.
Hayat sistemine kurup günde 5 kere de bağlanırız böylece sürekli güncelleniriz.
||||||подключаемся|||обновляемся постоянно
Çok sağol.
Hoşçakalın.
abone ol