×

我们使用 cookie 帮助改善 LingQ。通过浏览本网站,表示你同意我们的 cookie 政策.

image

Baha's Stories, TÜRK HUKUK SİSTEMİ VE BATI İLE OLAN İLİŞKİSİ

TÜRK HUKUK SİSTEMİ VE BATI İLE OLAN İLİŞKİSİ

Osmanlı yıkıldıktan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde bir hukuk devrimi oldu. Eski kanunların çoğu yürürlükten kaldırıldı. Onların yerine yeni kanunlar yapıldı. Çünkü Osmanlı döneminde İslam ve gelenek hukuku vardı. Yeni devletin yöneticileri devleti çağdaşlaştırmak istiyorlardı.

1924'te halifelik kaldırıldı. Bunu öğrenen İslamcılar öfkelendiler. Bazıları isyan ettiler. Halifeliğin zaten pek bir etkisi kalmamıştı. Yeni liderler laik bir devlet oluşturmak istiyorlardı. Bunun için yeni çıkarılan kanunlarda dinin etkisi azaltılmak istendi.

Batı ile olan ilişkileri artırmak adına yeni kanunlar yapıldı. Hafta tatili cumadan pazara alındı. Ölçü, tartı ve uzunluk için Batı standartları kabul edildi. Ceza kanunu İtalya'dan, ticaret kanunu Almanya'dan, idare kanunu Fransa'dan alındı. Kanun ithal etmek kolaydır. Ancak hukuk, matematik gibi değildir. Yani hukukta 2+2'nin sonucu her zaman 4 olmaz.

Özellikle Türkiye gibi kocaman bir ülkede aşırı merkeziyetçilik bazen zararlı olabiliyor. Örneğin İstanbul ile Şırnak illeri, aynı ülkeye ait değil gibidirler. Bu iki belediyeyi aynı kanunlarla yönetmek pek mantıklı değildir. Bu yüzden yönetimde sürekli bir uyumsuzluk, dengesizlik meydana geliyor. En çarpıcı değişiklik Medeni Kanun'dur. O, İsviçre'den alındı. Böylece kadın ve erkek büyük ölçüde eşit hâle geldi. Erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi yasaklandı. Birkaç küçük değişiklik dışında İsviçre medeni kanunu aynen tercüme edildi. Ancak İsviçre ile Türkiye'nin sosyal, dini, siyasi yapısı birbirine benzemiyor. Bu yüzden bazı gariplikler ortaya çıktı.

Türkiye'de kanunu meclis yapar. Ancak meclisteki milletvekillerinin küçük bir kesimi hukukçudur. Birçoğu parlamentoya zenginliklerine zenginlik katmak için giderler. Kendi akrabalarına iyi mevkilerde, makamlarda iş bulurlar. Bu yüzden Türkiye'de kanunlar sürekli ve saçma bir biçimde değiştirilir. Halk, kanunlara saygı duymaz.

Türkiye'de vergi kaçırmayan bir insan bulmak çok zordur. Bu konuda halkı suçlamıyorum. Çünkü çok düzensiz bir vergilendirme sistemi var. Yani küçük bir işletme sahibi, eğer bütün vergileri öderse aç kalır. Hiç para kazanamaz. Bu yüzden sürekli vergi kaçırılır. Devlet vergi geliri elde edebilmek için sık sık borçluları affeder. Onlardan borçlarının az bir kısmını ödemelerini ister. Bu durum da önceden bütün vergilerini ödeyen vatandaşı sinirlendirir. Onlar “Biz aptal mıyız?” diye sorarlar. Sonra onlar da düzenli vergi ödemekten vazgeçerler Açıkçası Türk kanunlarının çoğunun çağdaş olduğu fikrindeyim. Asıl sorun o kanunları uygulamada. Yani uygulama ile teori birbirini tutmuyor. Kanunlarımız son model bir araba gibi. Ancak bizim o aracı sürmek için gerekli olan sürücü belgemiz yok.

Türkiye'de idam cezası yaklaşık 20 sene önce yürürlükten kaldırıldı. Bunun yerine müebbet hapis cezası var. Yani mahkum ölene kadar hapiste kalıyor. Ancak son yıllarda halkın bir bölümü idam cezasının tekrar gelmesini istiyor. Özellikle “vatan hainlerinin” ve çocuk tecavüzcülerinin asılmasını istiyorlar.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

TÜRK HUKUK SİSTEMİ VE BATI İLE OLAN İLİŞKİSİ |droit|système||l'Occident|||relation Turkish||||the West||with|relationship |||||||Beziehung |||||||関係 النظام القانوني التركي وعلاقته بالغرب DAS TÜRKISCHE RECHTSSYSTEM UND SEINE BEZIEHUNGEN ZUM WESTEN ΤΟ ΤΟΥΡΚΙΚΌ ΝΟΜΙΚΌ ΣΎΣΤΗΜΑ ΚΑΙ Η ΣΧΈΣΗ ΤΟΥ ΜΕ ΤΗ ΔΎΣΗ TURKISH LEGAL SYSTEM AND ITS RELATIONSHIP WITH THE WEST EL SISTEMA JURÍDICO TURCO Y SU RELACIÓN CON OCCIDENTE LE SYSTÈME JURIDIQUE TURC ET SES RELATIONS AVEC L'OCCIDENT トルコの法制度と西洋との関係 ТУРЕЦКАЯ ПРАВОВАЯ СИСТЕМА И ЕЕ ОТНОШЕНИЯ С ЗАПАДОМ DET TURKISKA RÄTTSSYSTEMET OCH DESS FÖRHÅLLANDE TILL VÄST

Osmanlı yıkıldıktan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde bir hukuk devrimi oldu. Eski kanunların çoğu yürürlükten kaldırıldı. Onların yerine yeni kanunlar yapıldı. Ottomane|après s'être effondrée||établie||de la République|||révolution|a eu||lois||en vigueur|a été abrogé||||lois| |after the fall||established|||a|law|reform||old|laws||from force|abolished||in their place||laws| |||||||||||Gesetze||außer Kraft|abgeschafft||||Gesetze| |||||||||||法律|||||||| لقد حدثت ثورة قانونية في الجمهورية التركية، والتي قامت بعد انهيار الإمبراطورية العثمانية. تم إلغاء معظم القوانين القديمة. وتم وضع قوانين جديدة مكانهم. Nach dem Untergang des Osmanischen Reiches wurde eine legale Revolution in der Türkei gegründet. Die meisten alten Gesetze wurden aufgehoben. An ihrer Stelle wurden neue Gesetze erlassen. After the fall of the Ottoman Empire, a legal revolution took place in the Republic of Turkey. Most of the old laws were abolished. New laws were enacted in their place. Après la chute de l'Empire ottoman, une révolution juridique a eu lieu dans la République de Turquie. La plupart des anciennes lois ont été abrogées. De nouvelles lois ont été établies à leur place. オスマン帝国が崩壊した後に設立されたトルコ共和国では法の改革が行われました。旧法のほとんどが無効となりました。その代わりに新しい法律が制定されました。 В Турецкой Республике, образовавшейся после распада Османской империи, произошла правовая революция. Большинство старых законов были отменены и заменены новыми. Çünkü Osmanlı döneminde İslam ve gelenek hukuku vardı. Yeni devletin yöneticileri devleti çağdaşlaştırmak istiyorlardı. ||période|||tradition|droit|||de l'État|les dirigeants||moderniser| |||||Tradition|||||die Administratoren||modernisieren| |||||traditional|law|||state|the leaders||modernize| ||||||||||||近代化する| لأنه في العهد العثماني كان هناك قانون إسلامي وعرفي. أراد حكام الدولة الجديدة تحديث الدولة. Because during the Ottoman period, there was Islamic and traditional law. The administrators of the new state wanted to modernize the state. Parce qu'il y avait des lois islamiques et traditionnelles sous l'Empire ottoman. Les dirigeants du nouvel état voulaient moderniser l'État. なぜならオスマン時代にはイスラム法と伝統法が存在していたからです。新しい国家の指導者たちは国家を近代化したいと考えていました。 Потому что в османский период существовало исламское и обычное право. Правители нового государства хотели модернизировать государство.

1924'te halifelik kaldırıldı. Bunu öğrenen İslamcılar öfkelendiler. Bazıları isyan ettiler. Halifeliğin zaten pek bir etkisi kalmamıştı. |califat|a été aboli||||se sont fâchés|certains||ont|califat|||||n'avait plus |caliphate|was abolished||learning||got angry||rebellion|rebelled|Caliphate|already|not much|any|influence|had not remained |Kalifat|||||wurden wütend||Rebellion||des Kalifats|||||war nicht geblieben ||||||||||ハリーフィリク||||| ألغيت الخلافة سنة 1924. وعندما علموا بذلك، غضب الإسلاميون. تمرد البعض. لم يكن للخلافة تأثير كبير على أي حال. Im Jahr 1924 wurde das Kalifat abgeschafft. Als die Islamisten davon erfuhren, waren sie wütend. Einige von ihnen revoltierten. Das Kalifat hatte bereits wenig Einfluss. In 1924, the caliphate was abolished. This angered the Islamists who learned about it. Some revolted. The caliphate had already lost much of its influence. En 1924, le califat a été aboli. Les islamistes qui ont appris cela se sont fâchés. Certains se sont rebellés. Le califat n'avait déjà plus beaucoup d'impact. 1924年にハリーフ制が廃止された。これを知ったイスラム主義者たちは怒った。一部は反乱を起こした。ハリーフ制はもはやあまり影響力を持っていなかった。 Халифат был упразднен в 1924 году. Узнав об этом, исламисты пришли в ярость. Некоторые восстали. Халифат не имел большого влияния. Yeni liderler laik bir devlet oluşturmak istiyorlardı. Bunun için yeni çıkarılan kanunlarda dinin etkisi azaltılmak istendi. |leaders|||État|établir|||||nouvellement adopté||||reduced|on voulait |neue Führer|||||||||erlassenen||||verringert werden|wurde angestrebt |leaders|secular|||create|||||issued|in the laws|||reduced|was wanted ||||||||||||||減らされる|されることが望まれた أراد القادة الجدد إنشاء دولة علمانية. ولهذا السبب، تمت محاولة الحد من تأثير الدين في القوانين التي تم سنها حديثا. Die neue Führung wollte einen säkularen Staat schaffen. Zu diesem Zweck wollten sie den Einfluss der Religion in den neu erlassenen Gesetzen auf ein Minimum reduzieren. The new leaders wanted to create a secular state. For this, it was aimed to reduce the influence of religion in the newly passed laws. رهبران جدید می خواستند یک دولت سکولار ایجاد کنند. به همین دلیل هدف آن کاهش نفوذ دین در قوانین جدید وضع شده بود. Les nouveaux dirigeants voulaient créer un état laïque. Pour cela, l'influence de la religion dans les nouvelles lois devait être réduite. 新しい指導者たちは世俗国家を作りたいと考えていた。そのため新たに制定された法律では宗教の影響を減らすことが望まれた。 Новые лидеры хотели создать светское государство. По этой причине она была направлена на уменьшение влияния религии во вновь принятых законах.

Batı ile olan ilişkileri artırmak adına yeni kanunlar yapıldı. Hafta tatili cumadan pazara alındı. Ölçü, tartı ve uzunluk için Batı standartları kabul edildi. l'Occident||les|relations|augmenter|pour||lois||semaine|week-end|vendredi|dimanche|a été pris|mesure|balance||longueur|||standards|| West||with|relations|increase|in order to||||||Friday||was taken|Measure|scales||length||standards|standards|| ||||verbessern|im Sinne von||||||Freitag|Sonntag||Maßsystem|Waage||Länge|||Standards|| ||||||||||||||測定|秤||長さ||||| تم وضع قوانين جديدة لتعزيز العلاقات مع الغرب. تم تغيير عطلة نهاية الأسبوع من الجمعة إلى الأحد. تم اعتماد المعايير الغربية للقياس والوزن والطول. Neue Gesetze wurden erlassen, um die Beziehungen zum Westen zu verbessern. Der wöchentliche Feiertag wurde von Freitag auf Sonntag verlegt. Westliche Standards für Maß, Gewicht und Länge wurden akzeptiert. New laws were made to increase relations with the West. The week holiday was taken from Friday to Sunday. Western standards were adopted for size, weight and length. De nouvelles lois ont été adoptées pour améliorer les relations avec l'Occident. Le jour de congé a été déplacé du vendredi au dimanche. Les normes occidentales ont été acceptées pour les mesures, les poids et les longueurs. 西洋との関係を強化するために新しい法律が制定された。週休は金曜日から日曜日に変更された。計量、重さ、長さについて西洋の基準が受け入れられた。 Были приняты новые законы, чтобы улучшить отношения с Западом. Выходные были взяты с пятницы по воскресенье. Были приняты западные стандарты размера, веса и длины. Ceza kanunu İtalya'dan, ticaret kanunu Almanya'dan, idare kanunu Fransa'dan alındı. Kanun ithal etmek kolaydır. |loi|d'Italie|commerce|||administration||de France||loi|importer|| Straf||aus Italien||||Verwaltungsgesetz|Gesetz|Frankreich|||importieren|| penal|law|from Italy||law||administration||from France|was taken|law|import|| |法律||||||法|フランスから||||| تم أخذ القانون الجنائي من إيطاليا، والقانون التجاري من ألمانيا، والقانون الإداري من فرنسا. قانون الاستيراد سهل. Das Strafgesetzbuch wurde aus Italien importiert, das Handelsgesetzbuch aus Deutschland, das Verwaltungsgesetzbuch aus Frankreich. Es ist einfach, Gesetze zu importieren. Criminal law was obtained from Italy, commercial law from Germany, administrative law from France. The law is easy to import. Le code pénal a été emprunté à l'Italie, le code commercial à l'Allemagne, et le code administratif à la France. Il est facile d'importer des lois. 刑法はイタリアから、商法はドイツから、行政法はフランスから持ち込まれた。法律を輸入するのは簡単である。 Уголовный кодекс был взят из Италии, торговое право – из Германии, административное право – из Франции. Закон легко импортировать. Ancak hukuk, matematik gibi değildir. Yani hukukta 2+2'nin sonucu her zaman 4 olmaz. ||||||en droit|de|résultat||| ||||is||in law|of|||| ||||||Rechtssystem||||| ||||||法学では||||| ومع ذلك، فإن القانون ليس مثل الرياضيات. إذن في القانون نتيجة 2+2 ليست دائمًا 4. Das Recht ist jedoch nicht wie die Mathematik. Mit anderen Worten: Das Ergebnis von 2+2 ist im Recht nicht immer 4. But law is not like mathematics. So in law, the result of 2 + 2 is not always 4. Cependant, le droit n'est pas comme les mathématiques. Cela signifie que dans le droit, 2+2 ne donne pas toujours 4. しかし、法律は数学のようではない。つまり、法律では2+2の結果がいつも4になるわけではない。 Но право не похоже на математику. Другими словами, результат 2+2 по закону не всегда равен 4.

Özellikle Türkiye gibi kocaman bir ülkede aşırı merkeziyetçilik bazen zararlı olabiliyor. |||énorme|||excessif|centralisme||nuisible| |||riesig|||übermäßige|Zentralisierung||schädlich| ||||||excessive|centralization||harmful| |||||||中央集権主義||| وخاصة في بلد ضخم مثل تركيا، قد تكون المركزية المفرطة ضارة في بعض الأحيان. Vor allem in einem großen Land wie der Türkei kann eine übermäßige Zentralisierung manchmal schädlich sein. Excessive centralization can sometimes be harmful, especially in a big country like Turkey. En particulier, dans un grand pays comme la Turquie, un excès de centralisme peut parfois être nuisible. 特にトルコのような巨大な国では、過度の中央集権が時々有害になることがある。 Особенно в такой огромной стране, как Турция, чрезмерная централизация иногда может быть вредной. Örneğin İstanbul ile Şırnak illeri, aynı ülkeye ait değil gibidirler. Bu iki belediyeyi aynı kanunlarla yönetmek pek mantıklı değildir. |||Shirnak|provinces|||appartiennent|||||municipalité||les mêmes lois|gérer||logique| |||Şırnak|Provinzen|||||scheinen sie|||Gemeinde||Gesetzen|||sinnvoll| |||Şırnak|provinces|same|to the country|belong to||seem|||municipalities||with laws|govern||logical| |||シルナク||||||||||||||| على سبيل المثال، لا يبدو أن محافظتي إسطنبول وشرناق تنتميان إلى نفس البلد. ليس من المنطقي أن نحكم هاتين البلديتين بنفس القوانين. Zum Beispiel gehören die Provinzen Istanbul und Şırnak nicht zum selben Land. Es macht keinen Sinn, diese beiden Gemeinden mit denselben Gesetzen zu regieren. For example, Istanbul and Şırnak provinces do not seem to belong to the same country. It is not logical to manage these two municipalities with the same laws. Par exemple, les provinces d'Istanbul et de Şırnak semblent ne pas appartenir au même pays. Il n'est pas très logique de gérer ces deux municipalités avec les mêmes lois. 例えば、イスタンブールとシルト県は同じ国に属していないように見えます。これらの二つの市を同じ法律で管理することはあまり理にかなっていません。 Например, кажется, что провинции Стамбул и Ширнак не принадлежат одной и той же стране. Не имеет особого смысла управлять этими двумя муниципалитетами одними и теми же законами. Bu yüzden yönetimde sürekli bir uyumsuzluk, dengesizlik meydana geliyor. En çarpıcı değişiklik Medeni Kanun'dur. O, İsviçre'den alındı. Böylece kadın ve erkek büyük ölçüde eşit hâle geldi. ||à la direction|||désaccord|déséquilibre|se produit|||frappante||civil|code civil||de Suisse|||||||dans une large mesure|égal|| ||in der Verwaltung|||Unstimmigkeit|Ungleichgewicht||||auffälligste|||Gesetz||aus der Schweiz|||||||||| ||in management|||discord|imbalance|occurs|occurs||striking|change|Civil Code|Civil Code||from Switzerland|||||||large|equal|state| ||管理に||||不安定|||||||法律||スイスから|||||||||| ولهذا السبب هناك تنافر مستمر وعدم توازن في الإدارة. التغيير الأكثر لفتا للنظر هو القانون المدني. تم استيراده من سويسرا. وهكذا أصبح الرجال والنساء متساوين إلى حد كبير. Daher gibt es eine ständige Disharmonie und Unausgewogenheit in der Verwaltung. Die auffälligste Änderung ist das Zivilgesetzbuch. Es wurde von der Schweiz übernommen. Damit wurden Männer und Frauen weitgehend gleichgestellt. Therefore, there is a constant mismatch and imbalance in management. The most striking change is the Civil Code. He was taken from Switzerland. Thus, men and women became largely equal. C'est pourquoi il y a une constante disharmonie et un déséquilibre dans la gouvernance. Le changement le plus frappant est le Code civil. Il a été emprunté à la Suisse. Ainsi, les femmes et les hommes sont devenus largement égaux. そのため、管理において常に不一致や不均衡が生じています。最も顕著な変化は民法です。それはスイスから取り入れられました。こうして、女性と男性は大きく平等になりました。 Поэтому в управлении наблюдается постоянная несогласованность и дисбаланс. Наиболее ярким изменением является Гражданский кодекс. Он был куплен в Швейцарии. Таким образом, мужчины и женщины стали во многом равными. Erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi yasaklandı. Birkaç küçük değişiklik dışında İsviçre medeni kanunu aynen tercüme edildi. ||||mariage||||changement|à part|Suisse|civil|loi|exactement|traduction| Men's|suddenly|||marriage|banned|||||Switzerland|civil||exactly|translation| ||||Heiratsrecht||||||Schweiz||||übersetzt wurde| ||||||||||スイス||||翻訳| ومنع الرجال من الزواج بأكثر من امرأة. وبصرف النظر عن بعض التغييرات الطفيفة، تمت ترجمة القانون المدني السويسري حرفيا. Männern war es verboten, mehr als eine Frau zu heiraten. Abgesehen von einigen geringfügigen Änderungen wurde das Schweizerische Zivilgesetzbuch wortwörtlich übersetzt. Men were forbidden to marry more than one woman. Except for a few minor changes, the Swiss civil code has been translated exactly. Il est interdit aux hommes d'épouser plusieurs femmes. À part quelques petites modifications, le code civil suisse a été traduite tel quel. 男性が複数の女性と結婚することは禁止されました。いくつかの小さな変更を除いて、スイスの民法はそのまま翻訳されました。 Мужчинам запрещалось жениться более чем на одной женщине. За исключением нескольких незначительных изменений, Гражданский кодекс Швейцарии был переведен точно. Ancak İsviçre ile Türkiye'nin sosyal, dini, siyasi yapısı birbirine benzemiyor. Bu yüzden bazı gariplikler ortaya çıktı. |||||religieuse|politique||l'un à l'autre|||||bizarreries|| ||||||political|structure||is not similar|for this|||oddities|out emerged|arose |||||||||||||Seltsamkeiten|| |||||||||||||奇妙なこと|| ومع ذلك، فإن الهياكل الاجتماعية والدينية والسياسية في سويسرا وتركيا ليست متشابهة. لهذا السبب نشأت بعض الشذوذ. Die sozialen, religiösen und politischen Strukturen der Schweiz und der Türkei sind jedoch nicht vergleichbar. Deshalb kam es zu einigen Unannehmlichkeiten. However, Switzerland and Turkey in social, religious, political structure does not resemble one another. So some oddities arose. Cependant, la structure sociale, religieuse et politique de la Suisse et de la Turquie ne se ressemble pas. C'est pourquoi certaines étrangetés sont apparues. しかし、スイスとトルコの社会的、宗教的、政治的構造は似ていません。そのため、いくつかの奇妙なことが起こりました。 Однако социальные, религиозные и политические структуры Швейцарии и Турции не похожи. Так возникли некоторые странности.

Türkiye'de kanunu meclis yapar. Ancak meclisteki milletvekillerinin küçük bir kesimi hukukçudur. ||Parlament|||im Parlament|Abgeordneten|||kleine Gruppe|Jurist |the law|assembly|||in the parliament|members of parliament|||portion|are legal professionals |||fait||parlement|députés|||partie|juriste ||||||議員の|||一部|弁護士です وفي تركيا، يصدر البرلمان القانون. ومع ذلك، فإن نسبة صغيرة من النواب في البرلمان هم من المحامين. In der Türkei macht das Parlament die Gesetze. Allerdings ist nur ein kleiner Teil der Parlamentsabgeordneten Juristen. Parliament makes laws in Turkey. However, a small number of lawmakers in parliament are lawyers. En Turquie, la loi est faite par le parlement. Cependant, une petite partie des députés au parlement est composée de juristes. トルコでは法律を議会が作ります。しかし、議会の議員の小さな部分だけが法学者です。 В Турции парламент принимает законы. Однако небольшую часть депутатов в парламенте составляют юристы. Birçoğu parlamentoya zenginliklerine zenginlik katmak için giderler. Kendi akrabalarına iyi mevkilerde, makamlarda iş bulurlar. Beaucoup de|au parlement|richesses|richesse|ajouter de la richesse||||à leurs proches||postes|postes fonctions||find jobs Viele von ihnen||Reichtümern||hinzufügen||||||guten Positionen|Ämtern||finden many of them||their wealth|wealth|enrich|||||good|good positions|positions|work|find jobs ||富に||||||||地位で|地位で|| ويذهب الكثيرون إلى البرلمان لزيادة ثرواتهم. فيجدون وظائف لأقاربهم في وظائف ومناصب جيدة. Viele von ihnen gehen ins Parlament, um sich zu bereichern. Sie finden Arbeitsplätze für ihre Verwandten in guten Positionen und Ämtern. Many go to parliament to add wealth to their wealth. They find jobs in good positions and authorities for their relatives. Beaucoup d'entre eux vont au parlement pour enrichir encore plus leurs richesses. Ils trouvent des emplois dans de bons postes et fonctions pour leurs propres parents. 多くは議会に自分の富を増やすために行きます。自分の親戚に良い地位や職を見つけます。 Многие идут в парламент, чтобы приумножить свое богатство. Они находят работу для своих родственников на хороших должностях и авторитетах. Bu yüzden Türkiye'de kanunlar sürekli ve saçma bir biçimde değiştirilir. Halk, kanunlara saygı duymaz. |||lois|||||manière|modifiés||lois||ne respecte pas ||||||silly||in a way|are constantly changed||laws|respect|doesn't respect |||||||||werden geändert||Gesetze||Respektiert sie nicht |||||||||変更される||法律に|| ولهذا السبب تتغير القوانين في تركيا باستمرار وبشكل سخيف. الشعب لا يحترم القوانين. Deshalb werden die Gesetze in der Türkei ständig und auf absurde Weise geändert. Die Menschen respektieren die Gesetze nicht. So the law is changed continuously in Turkey and ridiculous manner. The public does not respect the law. C'est pourquoi en Turquie, les lois sont constamment et de manière absurde modifiées. Le peuple ne respecte pas les lois. だから、トルコでは法律が常に馬鹿げた形で変更されます。人々は法律を尊重しません。 Вот почему законы в Турции постоянно и абсурдно меняются. Люди не уважают закон.

Türkiye'de vergi kaçırmayan bir insan bulmak çok zordur. Bu konuda halkı suçlamıyorum. |tax|not evading|||||||||je ne blâme in Turkey|tax|not evading taxes||||||||the public|I don't blame |Steuer|verme verme|||||||diesem Thema||nicht beschuldige ||逃さない|||||||||私は(人々を)非難していません من الصعب جدًا العثور على شخص في تركيا لا يتهرب من الضرائب. أنا لا ألوم الجمهور على هذا. Es ist sehr schwierig, in der Türkei eine Person zu finden, die keine Steuern hinterzieht. Ich gebe der Öffentlichkeit in dieser Hinsicht keine Schuld. find a person who is very difficult to tax evasion in Turkey. I do not blame the public for this matter. Il est très difficile de trouver une personne qui ne fraude pas les impôts en Turquie. Je ne blâme pas la population à ce sujet. トルコでは税金を逃れない人を見つけるのは非常に難しいです。この点に関して人々を責めていません。 В Турции очень сложно найти человека, который не уклоняется от уплаты налогов. Я не виню в этом общественность. Çünkü çok düzensiz bir vergilendirme sistemi var. Yani küçük bir işletme sahibi, eğer bütün vergileri öderse aç kalır. ||désordonné||taxation||||||||||taxes|s'il paye|| ||unregelmäßig||Besteuerungssystem|Steuersystem|||klein||Unternehmen||||Steuern|oder so|| ||irregular||taxation system||||||business|owner|||taxes|pays|stay open|remains ||||||||||||||税金|払えば|| لأن هناك نظام ضريبي غير منتظم للغاية. لذا فإن صاحب العمل الصغير سيتضور جوعا إذا دفع جميع الضرائب. Denn es gibt ein sehr unregelmäßiges Steuersystem. Wenn also ein Kleinunternehmer alle Steuern zahlt, wird er verhungern. Because there is a very irregular taxation system. So a small business owner is hungry if he pays all taxes. Parce qu'il y a un système de taxation très désordonné. Donc, un petit propriétaire d'entreprise, s'il paie tous les impôts, finit par mourir de faim. なぜなら、とても不規則な課税制度があるからです。つまり、小さなビジネスの所有者は、すべての税金を支払うと飢えてしまいます。 Потому что там очень неравномерная система налогообложения. Таким образом, владелец малого бизнеса будет голодать, если он будет платить все налоги. Hiç para kazanamaz. Bu yüzden sürekli vergi kaçırılır. Devlet vergi geliri elde edebilmek için sık sık borçluları affeder. ||ne peut pas gagner|||||est évité|||||||||les débiteurs|forgives |money|cannot earn money||||tax|evaded|the state|tax|revenue|obtain|be able||||debtors|pardons ||kann nicht|||||wird hinterzogen|||||||||Schuldner|begnadigt ||稼げない||||||||||||||| لا يستطيع كسب أي أموال. ولهذا السبب يتم التهرب من الضرائب طوال الوقت. غالبًا ما تغفر الحكومة للمدينين من أجل توليد إيرادات ضريبية. Er verdient nie Geld. Deshalb werden ständig Steuern hinterzogen. Der Staat vergibt oft Schuldnern, um die Steuereinnahmen zu erhöhen. He can't make any money. That's why tax is constantly evaded. The state often forgives borrowers in order to generate tax revenue. Il ne peut jamais gagner d'argent. C'est pourquoi la fraude fiscale est constante. L'État pardonne souvent aux débiteurs pour pouvoir obtenir des revenus fiscaux. 全くお金を稼ぐことができません。そのため、常に税金を逃れています。政府は税収を確保するために、債務者を頻繁に免除します。 Он не может зарабатывать деньги. Вот почему это всегда уклонение от уплаты налогов. Правительство часто прощает должников, чтобы получить налоговые поступления. Onlardan borçlarının az bir kısmını ödemelerini ister. |leurs dettes||||les paiements| from them|their debts|small||part|payments| |ihre Schulden||||Zahlungen|bitten |借金||||支払い| ويطلب منهم سداد جزء صغير من ديونهم. Er fordert sie auf, einen kleinen Teil ihrer Schulden zu bezahlen. He asks them to pay a small part of their debt. 彼らに債務のわずかな部分を支払うように求めます。 Он просит их выплатить небольшую часть их долга. Bu durum da önceden bütün vergilerini ödeyen vatandaşı sinirlendirir. Onlar “Biz aptal mıyız?” diye sorarlar. |||||vos impôts|paying||irritates||||||will ask this|||||their taxes|paying|citizen|"Angers"||||are we|| |||||Steuern|zahler|||||dumm|wir|| |||||税金|||怒らせる||||私たちは|| وهذا الوضع يثير غضب المواطنين الذين سبق لهم أن دفعوا كافة ضرائبهم. يقولون: هل نحن أغبياء؟ هم يسألون. Das macht die Bürger, die bereits alle ihre Steuern gezahlt haben, wütend. "Sind wir dumm?", fragen sie. This annoys the citizen who previously paid all taxes. They said, "Are we stupid?" they ask. この状況は、以前にすべての税金を支払った市民を怒らせます。彼らは「私たちは愚か者なのか?」と問いかけます。 Такая ситуация возмущает граждан, которые заранее уплатили все налоги. Они такие: «Мы что, тупые?» они спрашивают. Sonra onlar da düzenli vergi ödemekten vazgeçerler  Açıkçası Türk kanunlarının çoğunun çağdaş olduğu fikrindeyim. |||||de payer|renoncent|||lois turques||contemporains||je pense |||regular|tax|paying|give up|Honestly|Turkish|of the laws||modern||"in my opinion" |||||zahlen|geben auf|offen gesagt||Gesetzen||modern||Ich denke so ||||||あきらめる||||||| ثم يتوقفون عن دفع الضرائب العادية، وبصراحة أعتقد أن معظم القوانين التركية حديثة. Ehrlich gesagt bin ich der Meinung, dass die meisten türkischen Gesetze modern sind. Then they also stop paying regular taxes. Obviously, I think the majority of Turkish laws are contemporary. その後、彼らは定期的な税金の支払いをやめるでしょう。正直に言うと、私はトルコの法律のほとんどが現代的であるという考えを持っています。 Потом они перестают платить обычные налоги.Честно говоря, я думаю, что большинство турецких законов современные. Asıl sorun o kanunları uygulamada. Yani uygulama ile teori birbirini tutmuyor. ||||||||théorie|| die eigentliche||||in der Anwendung|||||| the main|issue|||in practice|so|application||theory|each other|not matching ||||実施に||||||合っていない المشكلة الحقيقية هي في تطبيق تلك القوانين. وبعبارة أخرى، فإن الممارسة والنظرية لا تتطابقان. Das eigentliche Problem liegt in der Umsetzung dieser Gesetze. Praxis und Theorie stimmen also nicht überein. The real problem is implementing those laws. So practice and theory do not match. 本当の問題は、法律を適用することです。つまり、適用と理論は一致していません。 Настоящая проблема заключается в соблюдении этих законов. Так что практика и теория несовместимы. Kanunlarımız son model bir araba gibi. Ancak bizim o aracı sürmek için gerekli olan sürücü belgemiz yok. Nos lois||||||||||||||conducteur|permis de conduire| Our laws||model|||||||vehicle|to drive||necessary||driver|driver's license| Unsere Gesetze|||||||||Fahrzeug|||||driver|Führerschein| 私たちの法律|||||||||||||||免許証| قوانيننا تشبه أحدث طرازات السيارات. ومع ذلك، ليس لدينا رخصة القيادة المطلوبة لقيادة تلك السيارة. Unsere Gesetze sind wie das neueste Automodell. Aber wir haben keinen Führerschein, um dieses Auto zu fahren. Our laws are like a latest model car. However, we do not have the driver's license to drive that vehicle. 私たちの法律は最新のモデルの車のようです。しかし、その車を運転するために必要な運転免許証はありません。 Наши законы подобны ультрасовременному автомобилю. Однако у нас нет необходимых водительских прав для управления этим транспортным средством.

Türkiye'de idam cezası yaklaşık 20 sene önce yürürlükten kaldırıldı. Bunun yerine müebbet hapis cezası var. Yani mahkum ölene kadar hapiste kalıyor. |peine de mort|||||||||réclusion à perpétuité|||||condamné|||la prison| in Turkey|death penalty|penalty|approximately|||in effect||this||life imprisonment|imprisonment||||prisoner|until he dies|until|in prison| |Todesstrafe|strafe||||||||lebenslange Haftstrafe|||||Gefangener|bis zum Tod||im Gefängnis| ||||||||||||||||||刑務所で| وأُلغيت عقوبة الإعدام في تركيا منذ حوالي 20 عاماً. بدلا من ذلك، هناك حكم بالسجن مدى الحياة. فيبقى السجين في السجن حتى يموت. Die Todesstrafe wurde in der Türkei vor etwa 20 Jahren abgeschafft. Stattdessen gibt es eine lebenslange Haftstrafe. Mit anderen Worten: Der Gefangene bleibt bis zum Tod im Gefängnis. In Turkey, the death penalty was abolished about 20 years ago. Instead, there is a life sentence. So the prisoner remains in prison until he dies. トルコでは死刑が約20年前に廃止されました。その代わりに無期懲役があります。つまり、受刑者は死ぬまで刑務所に留まります。 Смертная казнь была отменена в Турции почти 20 лет назад. Вместо этого есть пожизненное заключение. Таким образом, заключенный остается в тюрьме, пока не умрет. Ancak son yıllarda halkın bir bölümü idam cezasının tekrar gelmesini istiyor. Özellikle “vatan hainlerinin” ve çocuk tecavüzcülerinin asılmasını istiyorlar. |||||||peine capitale||||||traîtres|||rapists|exécution| ||in recent years||||death penalty|of the death penalty|||||the homeland|traitors to the country|||child rapists|to be hanged| |||||||der Strafe||||insbesondere||Vaterlandsverräter|||Kinderschänder|gehängt werden| ||||||||||||祖国||||レイプ犯|絞首刑| ومع ذلك، في السنوات الأخيرة، يريد جزء من الجمهور إعادة عقوبة الإعدام. وهم يريدون بشكل خاص إعدام "الخونة" ومغتصبي الأطفال. In den letzten Jahren hat jedoch ein Teil der Öffentlichkeit die Wiedereinführung der Todesstrafe gefordert. Vor allem "Verräter" und Kindervergewaltiger sollen gehängt werden. However, in recent years, some of the people want the death penalty to come again. In particular, they want the "traitors" and child rapists to be hung. しかし近年、一部の国民は死刑の復活を求めています。特に「祖国を裏切った者」と子供の強姦犯の絞首刑を望んでいます。 Однако в последние годы часть населения выступает за восстановление смертной казни. Особенно хотят повесить «предателей» и насильников детей.