×

我们使用 cookie 帮助改善 LingQ。通过浏览本网站,表示你同意我们的 cookie 政策.

image

Barış Özcan 2018, Japonlar bir asteroide ROBOT indirdi!

Japonlar bir asteroide ROBOT indirdi!

Şu anda neye mi bakıyoruz? Çok uzaklardan gelen bazı verilere. Simsiyah bir gecenin koynundan bize ulaşan bu veriler, bizi yüzyıllar öncesindeki fakir bir balıkçıdan Rock grubu Queen'e bağlayacak. Ama önce biz de o uzaklara bir mesaj gönderelim.

Duyuyorum, görüyorum bir gün gelecek dönence biliyorum

3 Aralık 2014'de Japonya'dan insansız bir uzay aracı yola çıktı. Hayabusa 2 adlı bu araç yaklaşık 1 yıl boyunca dünya yörüngesinde dönüp doğru zamanı bekledi. Aralık 2015'de hedefine doğru yöneldi. Hedefi bir asteroiddi: Ryugu adında yaklaşık 1 km çapında minik bir gezegen. Tam da Küçük Prens romanındaki B612 asteroidinin boyutlarında.

Japonların Hayabusa 2 adlı bu uzay aracının yolculuğunu anlatmaya devam edeceğim ama bir yandan bu olayı size aktarırken bir yandan da bir hikaye anlatmak istiyorum. Japon folklöründe yer etmiş eski bir hikaye. Urashima Taro adında fakir bir balıkçının hikayesi.

Zamanın birinde bu balıkçı uçsuz bucaksız okyanusa açılarak onun zenginliklerinden faydalanmak istemiş. Öyle ya, arayana her yerde sonsuz kaynaklar vardır. Büyük balıkların küçük balıkları kovaladığı, kuşların bile hedefine ulaştığı bu okyanusta balıkçının ağına sadece yaşlı bir kaplumbağa takılmış. Urashima, yüzlerce yıl yaşayabilen kaplumbağayı kutsal bir yaratık olarak kabul ettiği için serbest bırakmış.

Hikayemize burada bir ara verip gerçeklere dönelim. Hayabusa 2 uzay aracı 3,5 yıllık bir kovalamacanın ardından geçtiğimiz yaz 27 Haziran 2018'de Ryugu asteroidine ulaştı. 20 km uzağına yerleşti ve 3 aydır onun etrafında dönerek haritasını çıkartıyor. Fotoğraflarını çekip bize gönderiyor. Hatta 20 Temmuz'da 6 km kadar yaklaşıp iki farklı açıdan fotoğrafını çekti. Bu fotoğrafları gören astrofizikçi Dr. Brian May stereoskopik bir versiyonunu üretti. Böylece asteroidi dileyenler üç boyutlu gözlüklerle de inceleyebilmeye başladılar. O yüzden teşekkürler astrofizikçi Dr. Brian May. Ha bu adam da kim mi diyorsunuz? Akademik kariyerine 1970'lerde fizik ve matematikle başlayan, ancak diğer başka sebeplerle tezini ancak 2007'de verebilen ve o tarihte doktor olabilen bir kişi. Kendisi 1957'den 2013'e kadar tek bir sunucu tarafından sunulan en uzun program ünvanına da sahip 56 yıllık TV programı “the Sky at Night”'ın 700. Bölümüne konuk olduğunda onu Isaac Newton'a benzetmişlerdi. Ha bir de diğer başka sebeplerle tezini geç vermişti demiştim ya. O arada Freddy Mercury ile birlikte Queen diye bir grup kurup Bohemian Rhapsody gibi parçalara solo yazmakla meşguldü bu doktor.

Evet Queen'in baş gitaristi Brian May, Japon Uzay Ajansı'nın yayınladığı asteroid fotoğraflarını stereoskopik bir görsele dönüştürüp bunu Instagram hesabından yayınladı. Tüm bunlar olup biterken Japonların hikayesindeki fakir balıkçı Urashima hala bir şey yakalayamamıştı. Umutsuz bir şekilde beklemeye devam ederken geçen gün serbest bıraktığı kaplumbağa tekrar teknesine yaklaşmaya başladı. Yanında güzeller güzeli bir prensesi getirmişti. Prenses, fakir balıkçıya “gel seni evime götüreyim” dedi. “Okyanusun derinliklerindeki sarayıma…” Kaplumbağanın sırtında uzun bir yolculuk yaptılar ve nihayet okyanusun dibindeki o saraya ulaştılar. Kırmızı ve beyaz mercanlardan yapılmış bu görkemli saray, kristallerle süslüydü.

Ryugu asteroidinin etrafında geçirdiği 3 aylık inceleme, haritalama ve fotoğraflama sürecinin sonunda geçtiğimiz Cuma günü, daha 2 gün önce 21 Eylül 2018'de Hayabusa 2 adlı uzay aracı asteroide tekrar yaklaşmaya başladı. Yaklaştı, yaklaştı. 80 metre kadar yakına gelince kendi gölgesinin fotoğrafını çekti ve iki küçük robotu asteroide gönderdi.

Fakir balıkçı Urashima Taro okyanusun derinliklerindeki o sarayda hayatında görmediği güzelliklerle karşılaştı. Çok iyi vakit geçirdi. Ama 3. Günün sonunda memleketini, arkadaşlarını, ailesini özledi. Geri dönmek istedi. Prenses buna çok üzülmüştü. Ama onun dönme isteğini geri çevirmedi. Giderken onu koruması için eline kapalı bir kutu verdi. Ve kutuyu asla açmamasını söyledi.

Japonların iki küçük robotu şu anda Ryugu asteroidinin üzerinde dolaşıyor. Hatta dün şu fotoğrafları gönderdiler. Simsiyah bir gecenin koynunda çekilen bu fotoğrafın sol tarafı Ryugu'nun yüzeyi. Sağda güneş doğuyor. Daha önce de asteroidlere araç gönderilmişti. Ancak dünyada ilk kez dün, dünyadan uzaktan kumanda edilen robotlar bir asteroidin üzerinde dolaşmaya başladılar. Robot deyince aklınıza gelen şeyden çok farklı bunlar. Aslında küçük bir kutu gibi. İçinde örnekler alıp bunları analiz eden araçlar var. Aldıkları verileri önce eski konumuna dönen 20 km ötedeki Hayabusa 2'ye gönderiyorlar. O da bunları Japonya'daki merkeze yolluyor. Videonun başında gösterdiğim bir ekran var ya. O ekrandaki veriler Hayabusa 2'den gelen gerçek zamanlı veriler. İsteyen şu andaki konumunu ve diğer detayları bu ekrandan görebilir. Hatta asteroidin üzerinde dolaşan robotlara gönderilen herhangi bir komutu simüle edebilir.

Tabi konu sadece bu verilerden ibaret değil. Önümüzdeki ayın sonunda Hayabusa 2 tekrar asteroide yaklaşıp örnekler toplayacak. Önümüzdeki yıl Mart-Nisan civarında küçük bir patlayıcı bırakıp krater açacaklar. Sonra o kraterin içinden örnekler alacaklar. Yani madencilik yapacaklar. Asteroid madenciliği.

Hayabusa 2, 2019'un sonunda o küçük kutunun içinde topladığı örneklerle Ryugu'dan ayrılıp dünyaya dönecek. 2020'de yörüngeye girdikten sonra kutuyu dünyaya bırakacak. Prensesin verdiği kapalı kutuyla evine dönen fakir balıkçı çok farklı bir yerle karşılaştı. Evinin yerinde başka şeyler vardı. İnsanlar çok değişmişti. Onlarla konuşunca anladı ki aradan 300 yıl geçmişti. Oysa okyanusun derinliklerinde geçirdiği o zaman kendisine 3 gün gibi gelmişti.

Japonların 2020'de tamamlanacak asteroid keşif görevinden elbette bilimsel bazı beklentileri var. O kutunun içindeki örneklerden ne çıkacak? Demir, nikel, kobalt gibi madenler olacağı tahmin ediliyor. Peki ben niye bütün bunları anlatıyorum? Uçan arabalardan, Ay'a gönderilecek insanlardan, asteroid kaşiflerinden bahsettiğimde bunları niye bize anlatıyorsun ki diyorlar. Hatta birisi şöyle yazmıştı:

“Barış bey, yaşadığınız ülke henüz temel insani sorunları aşmış değil iken; tarım, beslenme ve barınma sorunlarını çözmemişken, çeşitli sosyal siyasal sorunlar mevcutken, sorduğunuz sorular bu ülkede hangi soruna çözüm getiriyor?”

Bilmiyorum. Bildiğim şey şu: Dünyanın her ülkesi sorunlarla dolu. Her ülkenin dostu da var düşmanı da… Az önce bahsettiğim bilimsel keşif görevini yapan Japonlar ikinci dünya savaşı'ndan sonra ne haldeydiler? Bugün Hayabusa 2 uzay aracıyla bir asteroidin üzerinde robot dolaştıran Japonların ülkesi o aracın gönderilmesinden 60 yıl önce yerle bir edilmişti. Bu ballandıra ballandıra anlattığım uzay görevinin toplam maliyetini biliyor musunuz? 146 milyon dolar. İstanbul'da yapılan o yüksek yüksek binaların pek çoğu bundan daha pahalıya mal oluyor. Yani bizim de kaynağımız var. Mesele o parayı harcadıktan sonra nereye baktığımız? Yüksek bir gökdelenin tepesine mi, yoksa güneş sisteminde dolaşan ve 600.000 tanesinin potansiyel değeri hesaplanmış olan asteroidlere mi? Japonların sadece 146 milyon dolar harcayarak gittikleri o asteroidin madencilik açısından değerini söyleyeyim mi size? 82.7 milyar dolar.

Sorunlarımızın farkında olmayan kimse yok bence. Bu sorunların çözümünü doğru yerlerde aramamız lazım. Her ülkenin tarihi, kültürü, zengin bir folklörü var. Ama tarih, tarih oldu. Ondan ilham alıp geleceğe bakmamız lazım. Artık adım atmak yetmez bize, kanatlanıp uçmamız lazım. Ve biliyorsunuz bunun için en az iki kanat gerek.

Bu iki kanat birbiriyle kavga ederek uçamaz!

Benim elimden umut verici, ilham verici böyle hikayeleri bulup anlatmak geliyor. Eminim sizlerin de ilgi duyduğu ve yetenekli olduğu bambaşka alanlar var.

İşte bunları kullanıp o fakir balıkçı Urashima gibi biz de uzay okyanusuna açılmalıyız. Tarihimizden dersler çıkartmalıyız elbette. Ama Japonlar gibi. Onlar size anlattığım bu hikayelerle büyüdüler. Ama onun etkisiyle bir kaplumbağanın sırtına atlayıp geçmişe dönme hayallerine kapılmadılar. Urashima Taro'nun vardığı okyanusun derinliklerindeki sarayın adı ne biliyor musunuz? Ryugu. Evet gittikleri asteroidin adını bu hikayeden alıp koymuşlar. Ve oradan gizemli bir kutu getirmeye çalışıyorlar. Şimdi videonun başından beri parça parça anlattığım o hikayeyi bir de bu bakış açısıyla bir daha dinleyin.

Ryugu asteroidini Küçük Prens'in minik gezegenine benzetmiştim ya. Romanda B612 adlı o asteroidi 1909 yılında ilk keşfeden kişinin bir Türk astronom olduğunu yazmıştı yazarı. Artık o zamanlar yaşayan Fatin Gökmen'den mi yoksa Ahmet Ziya Akbulut'tan mı etkilendi bilinmez. Ama daha 1909'da astronomlarımız dünya edebiyatına ilham verirken şimdi bunları anlatmak, sorgulamak ya da düşünmek bile garip mi geliyor bize? Ben garip kalmaya razıyım.

Her şey burada (beyinde) başlıyor. Ona giden şu yolları (gözler ve kulaklar) doğru düzgün şeylerle doldurmak bizim elimizde.

Duyuyorum, görüyorum bir gün gelecek dönence biliyorum

Biz programlıyoruz önce onu, sonra kendi hayatımızı. Hikayeler bizim algoritmalarımız.

3 gün kaldığı okyanusun derinliklerindeki Ryugu sarayından evine dönen Urashima Taro aradan 300 yıl geçtiğini fark edince çaresizlik içinde kalakalmış. Elindeki gizemli kutuya bakmış. Açmaması gereken o kutuyu açmış. İçinden koyu bir duman çıkmış ve Urashima yere yığılmış. Duman dağılınca insanlar karşılarında 300 küsür yaşında bir adamın cesedini bulmuşlar.

Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor Görüyorum dönence

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Japonlar bir asteroide ROBOT indirdi! les Japonais||un astéroïde|| Die Japaner haben einen ROBOTER auf einem Asteroiden gelandet! Οι Ιάπωνες προσγείωσαν ένα ΡΟΜΠΟΤ σε αστεροειδή! The Japanese landed a ROBOT on an asteroid! Los japoneses han hecho aterrizar un ROBOT en un asteroide. Les Japonais ont fait atterrir un ROBOT sur un astéroïde ! I giapponesi hanno fatto atterrare un ROBOT su un asteroide! 日本人は小惑星にロボットを着陸させた! Японцы посадили РОБОТ на астероид! Japanerna landade en ROBOT på en asteroid!

Şu anda neye mi bakıyoruz? What are we looking at right now? Çok uzaklardan gelen bazı verilere. |de loin|||données Some data from far away. Simsiyah bir gecenin koynundan bize ulaşan bu veriler, bizi yüzyıllar öncesindeki fakir bir balıkçıdan Rock grubu Queen'e bağlayacak. |||l'ombre||atteignant|||||d'avant des siècles|pauvre|pauvre|un pauvre pêcheur|||au groupe Queen|relieront Reaching us from the bosom of a pitch black night, these data will connect us to the rock band Queen, a poor fisherman from centuries ago. Les données qui nous parviennent des bras d'une nuit noire nous lieront à un pauvre pêcheur d'il y a des siècles au groupe de rock Queen. Ama önce biz de o uzaklara bir mesaj gönderelim. |||||au loin|||envoyons But first, let's send a message to those far away. Mais d'abord, envoyons aussi un message vers ces lointains.

Duyuyorum, görüyorum bir gün gelecek dönence biliyorum |||||tournant| I hear, I see, there will come a day when I know J'entends, je vois qu'un jour viendra, je le sais.

3 Aralık 2014'de Japonya'dan insansız bir uzay aracı yola çıktı. décembre||du Japon|||||| On December 3, 2014, an unmanned spacecraft launched from Japan. Hayabusa 2 adlı bu araç yaklaşık 1 yıl boyunca dünya yörüngesinde dönüp doğru zamanı bekledi. Hayabusa(1)|||||||||||| This vehicle, called Hayabusa 2, orbited the earth for about a year, waiting for the right time. Aralık 2015'de hedefine doğru yöneldi. décembre|||| Hedefi bir asteroiddi: Ryugu adında yaklaşık 1 km çapında minik bir gezegen. ||asteroïde|Ryugu||||||| Its target was an asteroid: a tiny planet about 1 km in diameter called Ryugu. Tam da Küçük Prens romanındaki B612 asteroidinin boyutlarında. ||||le roman||asteroïde B612|de la taille It's exactly the size of asteroid B612 in The Little Prince.

Japonların Hayabusa 2 adlı bu uzay aracının yolculuğunu anlatmaya devam edeceğim ama bir yandan bu olayı size aktarırken bir yandan da bir hikaye anlatmak istiyorum. I will continue to describe the journey of this Japanese spacecraft called Hayabusa 2, but on the one hand, I want to tell a story while telling you this event. Japon folklöründe yer etmiş eski bir hikaye. |folklore||||| It's an old story from Japanese folklore. Urashima Taro adında fakir bir balıkçının hikayesi. Urashima Taro|Taro||||un pêcheur| The story of a poor fisherman named Urashima Taro.

Zamanın birinde bu balıkçı uçsuz bucaksız okyanusa açılarak onun zenginliklerinden faydalanmak istemiş. |||||||s'ouvrant||ses richesses|profiter de| Once upon a time, this fisherman wanted to take advantage of its riches by sailing to the vast ocean. Öyle ya, arayana her yerde sonsuz kaynaklar vardır. ||celui qui cherche||||| Well, there are endless resources everywhere for the seeker. En effet, pour celui qui cherche, il y a des ressources infinies partout. Büyük balıkların küçük balıkları kovaladığı, kuşların bile hedefine ulaştığı bu okyanusta balıkçının ağına sadece yaşlı bir kaplumbağa takılmış. |||||||||||||||||s'est accrochée In this ocean, where big fish chase small fish and even birds reach their targets, only an old turtle is caught in the fisherman's net. Dans cet océan où les gros poissons chassent les petits, et où même les oiseaux atteignent leur cible, seul un vieux turtle s'est pris dans le filet du pêcheur. Urashima, yüzlerce yıl yaşayabilen kaplumbağayı kutsal bir yaratık olarak kabul ettiği için serbest bırakmış. |||capable of living|la tortue|sacrée||créature|||||| Urashima released the turtle, which can live for hundreds of years, because he considered it a sacred creature. Urashima a relâché la tortue qu’il considérait comme une créature sacrée, capable de vivre des centaines d'années.

Hikayemize burada bir ara verip gerçeklere dönelim. notre histoire|||||les faits| Let's pause our story here and get back to the facts. Hayabusa 2 uzay aracı 3,5 yıllık bir kovalamacanın ardından geçtiğimiz yaz 27 Haziran 2018'de Ryugu asteroidine ulaştı. |||||poursuite|||||||l'astéroïde Ryugu| The Hayabusa 2 spacecraft arrived at the asteroid Ryugu on June 27, 2018, last summer after a 3.5-year chase. La mission spatiale Hayabusa 2 a atteint l'astéroïde Ryugu le 27 juin 2018, après 3,5 années de poursuite. 20 km uzağına yerleşti ve 3 aydır onun etrafında dönerek haritasını çıkartıyor. |à 20 km|||||||| He settled 20 km away and has been revolving around it for 3 months and mapping it out. Elle s'est positionnée à 20 km et tourne autour de lui depuis 3 mois pour en cartographier la surface. Fotoğraflarını çekip bize gönderiyor. |||nous envoie He takes pictures and sends them to us. Elle prend des photos et nous les envoie. Hatta 20 Temmuz'da 6 km kadar yaklaşıp iki farklı açıdan fotoğrafını çekti. |le 20 juillet|||||||| He even came within 6 km on July 20 and took pictures from two different angles. Même le 20 juillet, il s'est approché à environ 6 km et a pris des photos sous deux angles différents. Bu fotoğrafları gören astrofizikçi Dr. Brian May stereoskopik bir versiyonunu üretti. |||||||stéréoscopique||| Seeing these photos, astrophysicist Dr. Brian May produced a stereoscopic version. L'astrophysicien Dr. Brian May a produit une version stéréoscopique de ces photos. Böylece asteroidi dileyenler üç boyutlu gözlüklerle de inceleyebilmeye başladılar. ||||en 3D|||| Thus, those who wished to see the asteroid began to be able to examine it with three-dimensional glasses. Ainsi, ceux qui le souhaitaient ont commencé à pouvoir examiner l'astéroïde avec des lunettes 3D. O yüzden teşekkürler astrofizikçi Dr. Brian May. So thank you, astrophysicist Dr. Brian May. Ha bu adam da kim mi diyorsunuz? Huh, who is this man? Akademik kariyerine 1970'lerde fizik ve matematikle başlayan, ancak diğer başka sebeplerle tezini ancak 2007'de verebilen ve o tarihte doktor olabilen bir kişi. |||||mathématiques|||||||||capable of submitting||||||| He is a person who started his academic career in physics and mathematics in the 1970s, but could only submit his thesis in 2007 for other reasons and became a doctor at that time. Kendisi 1957'den 2013'e kadar tek bir sunucu tarafından sunulan en uzun program ünvanına da sahip 56 yıllık TV programı “the Sky at Night”'ın 700. ||||||||présenté||||titre|||||||le ciel||la Nuit| It is the 700th anniversary of the 56-year-old TV show “the Sky at Night”, which also holds the title of the longest program presented by a single presenter from 1957 to 2013. Bölümüne konuk olduğunda onu Isaac Newton'a benzetmişlerdi. |||||Isaac Newton|ils l'avaient comparé When he was a guest on his episode, they compared him to Isaac Newton. Ha bir de diğer başka sebeplerle tezini geç vermişti demiştim ya. Oh, and I told you that he had given his thesis late for other reasons. O arada Freddy Mercury ile birlikte Queen diye bir grup kurup Bohemian Rhapsody gibi parçalara solo yazmakla meşguldü bu doktor. ||Freddy Mercury|Mercury|||Queen|||||Rhapsody|Rhapsodie|||solo|écrire des solos|occupé|| Meanwhile, this doctor was busy forming a band called Queen with Freddy Mercury and writing solo pieces such as Bohemian Rhapsody.

Evet Queen'in baş gitaristi Brian May, Japon Uzay Ajansı'nın yayınladığı asteroid fotoğraflarını stereoskopik bir görsele dönüştürüp bunu Instagram hesabından yayınladı. |Queen||guitariste|||||de l'agence|publiées par|astéroïde(1)||||image|en les transformant|||| Yes Queen's lead guitarist Brian May turned the asteroid photos published by the Japanese Space Agency into a stereoscopic image and posted it on his Instagram account. Tüm bunlar olup biterken Japonların hikayesindeki fakir balıkçı Urashima hala bir şey yakalayamamıştı. |||pendant que||histoire des Japonais|||||||n'avait pas attrapé While all this was going on, Urashima, the poor fisherman in the Japanese story, still couldn't catch anything. Umutsuz bir şekilde beklemeye devam ederken geçen gün serbest bıraktığı kaplumbağa tekrar teknesine yaklaşmaya başladı. sans espoir|||||||||||||s'approcher| While he was waiting desperately, the turtle he had released the other day started to approach his boat again. Yanında güzeller güzeli bir prensesi getirmişti. |les belles|la plus belle||| He brought a beautiful princess with him. Prenses, fakir balıkçıya “gel seni evime götüreyim” dedi. ||au pauvre pêcheur||||je t'emmène| "Come, let me take you to my house," the princess said to the poor fisherman. “Okyanusun derinliklerindeki sarayıma…” Kaplumbağanın sırtında uzun bir yolculuk yaptılar ve nihayet okyanusun dibindeki o saraya ulaştılar. l'océan|dans les profondeurs|mon palais|la tortue|sur le dos||||||||||mon palais|ils ont atteint "To my palace in the depths of the ocean..." They traveled a long journey on the turtle's back and finally reached that palace at the bottom of the ocean. Kırmızı ve beyaz mercanlardan yapılmış bu görkemli saray, kristallerle süslüydü. |||coraux||||palais|des cristaux|ornée de Made of red and white coral, this magnificent palace was decorated with crystals.

Ryugu asteroidinin etrafında geçirdiği 3 aylık inceleme, haritalama ve fotoğraflama sürecinin sonunda geçtiğimiz Cuma günü, daha 2 gün önce 21 Eylül 2018'de Hayabusa 2 adlı uzay aracı asteroide tekrar yaklaşmaya başladı. |||||étude||||||||||||||||||||| After 3 months of surveying, mapping and photographing around the Ryugu asteroid, the spacecraft named Hayabusa 2 started approaching the asteroid again on Friday, 2 days ago, on September 21, 2018. Yaklaştı, yaklaştı. Closer, closer. 80 metre kadar yakına gelince kendi gölgesinin fotoğrafını çekti ve iki küçük robotu asteroide gönderdi. ||proche de|||||||||les deux petits robots|| When it came within 80 meters, it took a picture of its own shadow and sent two small robots to the asteroid.

Fakir balıkçı Urashima Taro okyanusun derinliklerindeki o sarayda hayatında görmediği güzelliklerle karşılaştı. |||||||dans le palais|||des beautés| The poor fisherman Urashima Taro encountered beauties he had never seen before in that palace in the depths of the ocean. Çok iyi vakit geçirdi. ||temps| He had a great time. Ama 3. Günün sonunda memleketini, arkadaşlarını, ailesini özledi. ||sa patrie||| At the end of the day, he missed his hometown, his friends, his family. Geri dönmek istedi. He wanted to go back. Prenses buna çok üzülmüştü. The princess was very upset about this. Ama onun dönme isteğini geri çevirmedi. |||désir de||n'a pas refusé But he did not turn down her request to return. Giderken onu koruması için eline kapalı bir kutu verdi. ||protéger|||||| As he left, he handed her a sealed box to protect her. Ve kutuyu asla açmamasını söyledi. |la boîte||qu'il n'ouvre| And he said never to open the box.

Japonların iki küçük robotu şu anda Ryugu asteroidinin üzerinde dolaşıyor. Two small robots of the Japanese are currently hovering over the asteroid Ryugu. Hatta dün şu fotoğrafları gönderdiler. They even sent me these photos yesterday. Simsiyah bir gecenin koynunda çekilen bu fotoğrafın sol tarafı Ryugu'nun yüzeyi. |||dans le sein||||||surface de Ryugu| The left side of this photo taken in the bosom of a pitch black night is the surface of Ryugu. Sağda güneş doğuyor. ||se lève The sun is rising on the right. Daha önce de asteroidlere araç gönderilmişti. |||aux astéroïdes||avait été envoyée Vehicles have been sent to asteroids before. Ancak dünyada ilk kez dün, dünyadan uzaktan kumanda edilen robotlar bir asteroidin üzerinde dolaşmaya başladılar. |||||||télécommandés||des robots||sur un astéroïde||se déplacer| However, for the first time in the world yesterday, remotely controlled robots from the world began to wander on an asteroid. Robot deyince aklınıza gelen şeyden çok farklı bunlar. These are very different from what you think of when you think of a robot. Aslında küçük bir kutu gibi. It's actually like a little box. İçinde örnekler alıp bunları analiz eden araçlar var. It has tools that take samples and analyze them. Aldıkları verileri önce eski konumuna dönen 20 km ötedeki Hayabusa 2'ye gönderiyorlar. ||||position|||à 20 km|||ils envoient They first send the data they receive to Hayabusa 2, 20 km away, which has returned to its original location. O da bunları Japonya'daki merkeze yolluyor. |||au centre du Japon|| He sends them to the center in Japan. Videonun başında gösterdiğim bir ekran var ya. There's a screen I showed at the beginning of the video. O ekrandaki veriler Hayabusa 2'den gelen gerçek zamanlı veriler. |à l'écran||||||| The data on that screen is real time data from Hayabusa 2. İsteyen şu andaki konumunu ve diğer detayları bu ekrandan görebilir. |||position actuelle|||||cet écran| Those who want can see their current location and other details from this screen. Hatta asteroidin üzerinde dolaşan robotlara gönderilen herhangi bir komutu simüle edebilir. ||||aux robots||||commande|| It can even simulate any command sent to robots hovering over the asteroid.

Tabi konu sadece bu verilerden ibaret değil. ||||ces données|| Of course, it's not just about these data. Cependant, le sujet ne se limite pas seulement à ces données. Önümüzdeki ayın sonunda Hayabusa 2 tekrar asteroide yaklaşıp örnekler toplayacak. ||||||||va collecter At the end of next month, Hayabusa 2 will approach the asteroid again and collect samples. À la fin du mois prochain, Hayabusa 2 s'approchera à nouveau de l'astéroïde pour collecter des échantillons. Önümüzdeki yıl Mart-Nisan civarında küçük bir patlayıcı bırakıp krater açacaklar. |||||||explosif|||ouvriront un cratère Around March-April next year, they will drop a small explosive and open a crater. L'année prochaine, aux alentours de mars-avril, ils laisseront un petit explosif et créeront un cratère. Sonra o kraterin içinden örnekler alacaklar. ||du cratère|||ils prendront Then they will take samples from inside that crater. Yani madencilik yapacaklar. So they will be mining. Asteroid madenciliği. Asteroid mining.

Hayabusa 2, 2019'un sonunda o küçük kutunun içinde topladığı örneklerle Ryugu'dan ayrılıp dünyaya dönecek. |||||||qu'il a collectées|avec des échantillons|de Ryugu||| At the end of 2019, Hayabusa 2 will leave Ryugu and return to Earth with the samples it collected in that little box. 2020'de yörüngeye girdikten sonra kutuyu dünyaya bırakacak. |orbite|être entré|||| It will release the box to earth after it enters orbit in 2020. Prensesin verdiği kapalı kutuyla evine dönen fakir balıkçı çok farklı bir yerle karşılaştı. la princesse|||la boîte||||||||| Returning home with the sealed box given by the princess, the poor fisherman encountered a very different place. Evinin yerinde başka şeyler vardı. There were other things where his house used to be. İnsanlar çok değişmişti. ||avaient beaucoup changé People had changed a lot. Onlarla konuşunca anladı ki aradan 300 yıl geçmişti. ||il comprit|||| When he talked to them, he realized that 300 years had passed. Oysa okyanusun derinliklerinde geçirdiği o zaman kendisine 3 gün gibi gelmişti. But the time he spent in the depths of the ocean seemed like three days to him.

Japonların 2020'de tamamlanacak asteroid keşif görevinden elbette bilimsel bazı beklentileri var. ||à compléter|||mission||||attentes scientifiques| Of course, the Japanese have some scientific expectations from the asteroid exploration mission to be completed in 2020. O kutunun içindeki örneklerden ne çıkacak? |||les échantillons|| What will come out of the samples inside that box? Demir, nikel, kobalt gibi madenler olacağı tahmin ediliyor. |nickel|cobalt||minerais||| It is estimated that there will be minerals such as iron, nickel and cobalt. Peki ben niye bütün bunları anlatıyorum? |||||je raconte So why am I telling you all this? Uçan arabalardan, Ay'a gönderilecek insanlardan, asteroid kaşiflerinden bahsettiğimde bunları niye bize anlatıyorsun ki diyorlar. |les voitures volantes||à envoyer|||explorateurs d'astéroïdes|quand je parle|||||| When I talk about flying cars, people to be sent to the Moon, and asteroid explorers, they say why are you telling us about them? Hatta birisi şöyle yazmıştı: |||avait écrit Someone even wrote:

“Barış bey, yaşadığınız ülke henüz temel insani sorunları aşmış değil iken; tarım, beslenme ve barınma sorunlarını çözmemişken, çeşitli sosyal siyasal sorunlar mevcutken, sorduğunuz sorular bu ülkede hangi soruna çözüm getiriyor?” ||||||||||alors que||nutrition||logement||n'ayant pas résolu|||problèmes sociaux||étant donné|||||||| "Mr. Barış, while the country you live in has not yet overcome basic humanitarian problems; while agriculture, nutrition and housing problems have not been solved, while there are various social political problems, what problem do your questions solve in this country?" « Monsieur Barış, alors que le pays dans lequel vous vivez n'a pas encore surmonté les problèmes humains fondamentaux ; alors que les problèmes d'agriculture, de nutrition et de logement ne sont pas résolus, et qu'il existe divers problèmes sociaux et politiques, quelles solutions vos questions apportent-elles à ce pays ? »

Bilmiyorum. Je ne sais pas. Bildiğim şey şu: Dünyanın her ülkesi sorunlarla dolu. What I do know is this: Every country in the world is full of problems. Ce que je sais est ceci : tous les pays du monde sont pleins de problèmes. Her ülkenin dostu da var düşmanı da… Az önce bahsettiğim bilimsel keşif görevini yapan Japonlar ikinci dünya savaşı'ndan sonra ne haldeydiler? ||||||||||||||||||||état Every country has a friend or an enemy. Bugün Hayabusa 2 uzay aracıyla bir asteroidin üzerinde robot dolaştıran Japonların ülkesi o aracın gönderilmesinden 60 yıl önce yerle bir edilmişti. |||vaisseau spatial|un||||robotique|||||l'envoi de|||était établie||avait été détruit The country of the Japanese, which today circulates a robot on an asteroid with the Hayabusa 2 spacecraft, was destroyed 60 years before that vehicle was sent. Bu ballandıra ballandıra anlattığım uzay görevinin toplam maliyetini biliyor musunuz? |enflation|en parlant|||mission spatiale||coût total|| Do you know the total cost of the space mission that I've been talking about in detail? Savez-vous le coût total de cette mission spatiale que j'ai racontée en la développant? 146 milyon dolar. 146 million dollars. 146 millions de dollars. İstanbul'da yapılan o yüksek yüksek binaların pek çoğu bundan daha pahalıya mal oluyor. |||||les bâtiments|||||plus cher|| Many of those high-rise buildings built in Istanbul cost more than that. Beaucoup des grands immeubles construits à Istanbul coûtent plus cher que cela. Yani bizim de kaynağımız var. |||notre source| So we have the source too. Mesele o parayı harcadıktan sonra nereye baktığımız? |||avoir dépensé|||regardons The question is, where do we look after we spend that money? Yüksek bir gökdelenin tepesine mi, yoksa güneş sisteminde dolaşan ve 600.000 tanesinin potansiyel değeri hesaplanmış olan asteroidlere mi? ||la tour||||||||d'entre elles|||calculé||| To the top of a tall skyscraper, or to asteroids circling the solar system, of which 600,000 have been calculated with potential value? Japonların sadece 146 milyon dolar harcayarak gittikleri o asteroidin madencilik açısından değerini söyleyeyim mi size? ||||en dépensant||||||||| Shall I tell you the mining value of that asteroid that the Japanese went to by spending only 146 million dollars? Voulez-vous que je vous dise la valeur minière de cet astéroïde où les Japonais ont dépensé seulement 146 millions de dollars ? 82.7 milyar dolar. 82.7 billion dollars. 82,7 milliards de dollars.

Sorunlarımızın farkında olmayan kimse yok bence. nos problèmes||||| I don't think anyone is unaware of our problems. Je pense qu'il n'y a personne qui n'est pas conscient de nos problèmes. Bu sorunların çözümünü doğru yerlerde aramamız lazım. ||la solution|||notre recherche| We need to look for solutions to these problems in the right places. Her ülkenin tarihi, kültürü, zengin bir folklörü var. ||||||folklore| Every country has a history, culture and a rich folklore. Ama tarih, tarih oldu. But history is history. Ondan ilham alıp geleceğe bakmamız lazım. We need to be inspired by it and look to the future. Artık adım atmak yetmez bize, kanatlanıp uçmamız lazım. |||ne suffit plus||prendre son envol|il faut voler| It is not enough for us to take a step anymore, we have to take wings and fly. Ve biliyorsunuz bunun için en az iki kanat gerek. |||||||ailes| And you know that requires at least two wings.

Bu iki kanat birbiriyle kavga ederek uçamaz! These two wings cannot fly by fighting each other!

Benim elimden umut verici, ilham verici böyle hikayeleri bulup anlatmak geliyor. ||espoir|||||||| I can find and tell such hopeful and inspiring stories. Eminim sizlerin de ilgi duyduğu ve yetenekli olduğu bambaşka alanlar var. I'm sure there are other fields that you are also interested in and talented in.

İşte bunları kullanıp o fakir balıkçı Urashima gibi biz de uzay okyanusuna açılmalıyız. ||||||||||||nous devons naviguer We should use them and sail into the ocean of space like that poor fisherman Urashima. Tarihimizden dersler çıkartmalıyız elbette. notre histoire||nous devons tirer| Of course, we should learn lessons from our history. Ama Japonlar gibi. But like the Japanese. Onlar size anlattığım bu hikayelerle büyüdüler. ||||les histoires| They grew up with these stories I've been telling you. Ama onun etkisiyle bir kaplumbağanın sırtına atlayıp geçmişe dönme hayallerine kapılmadılar. |||||sur le dos|||||ne se sont pas laissés emporter But under his influence, they did not dream of jumping on the back of a turtle and returning to the past. Urashima Taro'nun vardığı okyanusun derinliklerindeki sarayın adı ne biliyor musunuz? |de Taro||||palais|||| Do you know the name of the palace in the depths of the ocean where Urashima Taro arrived? Ryugu. Ryugu. Evet gittikleri asteroidin adını bu hikayeden alıp koymuşlar. |||||histoire|| Yes, they took the name of the asteroid they went to from this story. Ve oradan gizemli bir kutu getirmeye çalışıyorlar. And from there they try to bring a mysterious box. Şimdi videonun başından beri parça parça anlattığım o hikayeyi bir de bu bakış açısıyla bir daha dinleyin. Now, listen to the story that I have been telling you piece by piece since the beginning of the video from this point of view.

Ryugu asteroidini Küçük Prens'in minik gezegenine benzetmiştim ya. |asteroïde||le Petit Prince||planète|je comparais| I compared the Ryugu asteroid to the Little Prince's tiny planet. Romanda B612 adlı o asteroidi 1909 yılında ilk keşfeden kişinin bir Türk astronom olduğunu yazmıştı yazarı. le livre|||||||||||||| In the novel, the author wrote that the first person to discover the asteroid named B612 in 1909 was a Turkish astronomer. Artık o zamanlar yaşayan Fatin Gökmen'den mi yoksa Ahmet Ziya Akbulut'tan mı etkilendi bilinmez. ||||Fatin Gökmen|Fatin Gökmen|||||Ahmet Ziya Akbulut||| It is not known whether it was influenced by Fatin Gökmen or Ahmet Ziya Akbulut, who lived at that time. Ama daha 1909'da astronomlarımız dünya edebiyatına ilham verirken şimdi bunları anlatmak, sorgulamak ya da düşünmek bile garip mi geliyor bize? |||nos astronomes||littérature mondiale||||||interroger||||||||à nous But while our astronomers were inspiring world literature back in 1909, is it strange to tell, question or even think about them now? Ben garip kalmaya razıyım. |||je suis d'accord I'm okay with being weird.

Her şey burada (beyinde) başlıyor. |||dans l'esprit| Everything starts here (in the brain). Ona giden şu yolları (gözler ve kulaklar) doğru düzgün şeylerle doldurmak bizim elimizde. ||||yeux||les oreilles||correctement|||| It's up to us to fill those paths (eyes and ears) to it with decent things. Il est de notre responsabilité de remplir les chemins qui y mènent (yeux et oreilles) avec des choses correctes et appropriées.

Duyuyorum, görüyorum bir gün gelecek dönence biliyorum I hear, I see, there will come a day when I know J'entends, je vois qu'un jour viendra, je le sais.

Biz programlıyoruz önce onu, sonra kendi hayatımızı. |nous programmons||||| We program it first, then our own life. Nous programmons d'abord cela, puis notre propre vie. Hikayeler bizim algoritmalarımız. ||nos algorithmes Stories are our algorithms.

3 gün kaldığı okyanusun derinliklerindeki Ryugu sarayından evine dönen Urashima Taro aradan 300 yıl geçtiğini fark edince çaresizlik içinde kalakalmış. |||||du palais de Ryugu|||||||||en réalisant|||resté là Urashima Taro, who returned home from the Ryugu palace in the depths of the ocean, where he stayed for 3 days, was left in despair when he realized that 300 years had passed. Elindeki gizemli kutuya bakmış. He looked at the mysterious box in his hand. Açmaması gereken o kutuyu açmış. ne pas ouvrir|||| He opened that box he shouldn't have opened. İçinden koyu bir duman çıkmış ve Urashima yere yığılmış. |épaisse||fumée épaisse|||||s'est effondré Thick smoke came out of it and Urashima collapsed to the ground. Duman dağılınca insanlar karşılarında 300 küsür yaşında bir adamın cesedini bulmuşlar. |en se dispersant||devant eux|plus de 300|||||ils ont trouvé When the smoke cleared, people found the corpse of a 300-odd-year-old man in front of them. Lorsque la fumée s'est dissipée, les gens ont trouvé le corps d'un homme de plus de 300 ans devant eux.

Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor Görüyorum dönence ||||au loin|||||| I am in the bosom of the black night, all alone, somewhere far away, the sun is rising, I see it Je suis seul dans l'étreinte de la nuit noire Comme si de rien n'était, au loin, des soleils se lèvent Je vois le solstice.