×

我们使用 cookie 帮助改善 LingQ。通过浏览本网站,表示你同意我们的 cookie 政策.

image

Barış Özcan 2020, Dünyanın en zengin insanlarının kitaplarla derdi ne?

Dünyanın en zengin insanlarının kitaplarla derdi ne?

Geçenlerde günün haberlerine göz atarken bir tanesi dikkatimi çekti: “Jeff Bezos, Amazon'un Hindistan'da yer alan küçük işletmelere 1 milyar dolar yatırım yapacağını açıkladı.” 1 milyar dolar! Şöyle görselleştirelim bu miktarı…

Burada 10.000$'lık bir deste görüyorsunuz. 2018 TÜİK verilerine göre Türkiye'de yıllık ortalama brüt kazancın 49.000 TL olduğunu düşünürsek bu desteden biraz daha az kazanç elde ediliyor bir yılda. Bir avuç para. 100 kişinin ya da yılda 1 milyon dolar kazanan bir zenginin kazancı da bu. Küçük bir çantaya sığacak kadar… Bunun 100 katını yani 100 milyon doları ancak bir palet ve forklift yardımıyla taşıyabilirsiniz. İşte bu da 1 milyar dolar. Jeff Bezos'un az önce okuduğum haberde belirtilen Hindistan'daki küçük işletmelere yapacağı yatırım miktarı. Gerçekten çok büyük bir para bu… Bizim için… Jeff Bezos için de hatırı sayılır bir miktar diyebiliriz tabi. Ama kendisi sadece geçen yıl bunun 10 katını kaybettiği halde şu anda dünyanın en zengin insanı. Kurduğu ve yönettiği şirketi Amazon'un yaklaşık piyasa değerini görelim mi şimdi de? Yaklaşık 1 trilyon dolar. Epeyce bir kağıt demek bu. Ölçeği daha iyi anlayabilmek için o kağıt destelerinin kenarında duran figüre bakın şimdi de. O Jeff Bezos. Üstelik o Jeff Bezos bu kadar çok kağıt parayı kazanmak için yine bu kadar çok kağıdı satarak işe başladı. Kitapları. Amazon başlangıçta sadece kitap satan bir online mağazaydı. Çünkü 25 yıl kadar önce “kendime nasıl bir iş kursam acaba?” diye düşünürken aklına kitaptan başka bir şey gelmiyordu Jeff Bezos'un. İnternet diye bir şey çıkmıştı ve oradan kitap satmayı deneyebilirdi. Zihniniz en çok neyle meşgulse aklınıza da onunla ilgili fikirler gelir. Kitap okumayı çok seven Bezos sadece bu sebeple dünyanın en zengini olmadı tabi. Ama olduktan sonra da kitaplarla ilişkisi pek değişmedi. Kendisi hakkında yazılmış biyografide tavsiye ettiği kitapların listesinden de bunu anlayabilirsiniz.

Şimdi bu kadar zengin olduğunuzu düşünün. Ama biraz daha yaşlısınız. 65 yaşına gelip emekli olmuşsunuz. Nasıl bir hayat yaşardınız? Mesela her gün sabahın 6:00'ında kalkar mıydınız? Kıyafetlerinizi giyip elinizde bir pazar çantası dolusu yükle arabınıza geçip oradan da ofise gitmeye devam eder miydiniz? Düşünün o kadar zenginsiniz ki her gün 1 milyon dolar harcasanız 300 yıl boyunca hiç para kazanmadan hayatınıza devam edebilirsiniz. Ama unutmayın 65 yaşındasınız. Hayatınıza devam edebilecek o kadar yılınız yok önünüzde. Yine de elinizde böyle bir pazar çantasıyla sabahın 8:00'inden akşamın 6:00'sına kadar o toplantı senin bu toplantı benim dolaşır mıydınız? Koca koca beyaz tahtaların önünde problem çözmeye çalışır mıydınız?

Hep zamanında gelir. Dakiktir. Her bir toplantıya. Hiç aksatmadan. Zamanın en büyük kaynak olduğunu anladığı için böyle davranan 65 yaşındaki bu emekli, dünyanın en zengin ikinci kişisi: Bill Gates. Onun takıntısı da her zaman yanında taşıdığı pazar çantasının içinde. Peki o çantanın içinde ne mi var?

Kitaplar.

Sonuncusunu hatırladınız mı? Life 3.0. İçindeki bir bölümü özetleyerek anlatmıştım sizlere… Bu çantadaki kitaplar her hafta yenileniyor. Düzenli olarak. Hepsini başından sonuna kadar okumuyor elbette. Ama onlarla zaman geçiriyor. Notlar çıkartıyor. Notlarını kişisel blogundan herkesle paylaşıyor. Yanlış anlaşılmasın, onun bu kitap takıntısı emekliye ayrıldıktan sonra değil, iş hayatından da önce daha çocukken başlamış. “Inside Bill's Brain” belgeselinde çocukluğundan itibaren ne kadar sıkı bir kitap kurdu olduğunu görüyorsunuz.

Şimdi sizi taşrada bir lokantaya götüreceğim. Amerika'nın Çemişgezeği diyebileceğimiz bu kentteki esnaf lokantasında Bill Gates'le karşılıklı oturmuş hamburger yiyen bu kişi dünyanın en zengin üçüncü kişisi: Warren Buffett. Yani şu anda yaklaşık toplamda 200 milyar doları kontrol eden iki kişiyi görüyoruz. Bu iki kişinin servetlerinin büyüklüğü dışındaki ortak özelliği okumak. Dünyanın en ünlü yatırımcılarından Buffet günde 5-6 saatini okumaya ayırıyor. Yatırımcı olduğu için kitaplardan çok gazeteleri ve kurumsal raporları okuyor. Onunla yapılan bir röportajda bu kadar çok içeriğin üretildiği çılgın bir dünyaya nasıl ayak uyduruyorsunuz diye sorulunca aynen şunları demiş:

Okuyorum ve okuyorum ve okuyorum. Muhtemelen günde 5-6 saat okuyorum. Gençliğimde olduğu kadar hızlı değilim. Ama günde 5 gazete okuyorum. Ciddi miktarda dergi okuyorum. Yıllık şirket raporlarını okuyorum. Okumayı her zaman çok sevdim. Özellikle biyografi kitaplarını okumaktan hoşlanıyorum.

Röportajın devamında “peki bu kadar çok bilgiyi nasıl işleyebiliyorsunuz?” diye sorduklarında “bu kadar çok okuduktan sonra kafamda filtreler oluşmaya başlıyor” diye cevap veriyor. “Birisi benimle bir yatırım fırsatı için görüştüğünde ya da bir şeyi okumaya başladığımda bu filtreler sayesinde 2-3 dakika içerisinde karar verebiliyorum.” İşte beni en çok onun bu yorumu etkiledi.

Neden bu yorumu önemli bulduğumu sizlere bu videonun sponsoru olan Bundle uygulamasından bahsedince daha iyi anlayacaksınız. Bundle, Türkiye'deki en fazla mecra çeşitliliğine sahip olan haber okuma uygulaması. Her kategoriden Türkiye'nin en büyük haber ve içerik sitelerini okuyucuya sunan; teknoloji, bilim, kültür, sanat, sinema vb. tüm alanlarda aklınıza gelebilecek her mecrayı bulabileceğiniz; bunun yanısıra şu ana dek karşılaşmadığınız ancak içeriklerinin kalitesiyle öne çıkan bir çok yeni mecrayı da keşfedebileceğiniz bir uygulama. Benim en sevdiğim özelliği içindeki filtreler yardımıyla kaynaksal değil kavramsal takip de yapabiliyor oluşunuz. Çünkü artık gazeteden çok habere odaklanmak ve hatta onları bile kategorik okumak önemli. Ben “teknoloji” kategorisini oluşturunca yerli yabancı pek çok kaynaktan önüme düşen teknoloji haberlerini bir arada görebiliyorum. Zaten bu videonun konusu tam da bu şekilde aklıma geldi. Okuduğum haberin içeriği “dünyanın en zengin insanlarının kitaplarla derdi ne?” sorusu değildi. Jeff Bezos'un Hindistan'a yapacağı bir yatırımdı. Fakat daha önceki okumalarımın kafamda oluşturduğu filtreler beni böyle bir içerik oluşturmaya itti.

Zaten o yüzden Warren Buffet'ın az önce aktardığım yorumu beni çok etkiledi. Çok okuması onun çok bilgili olmasını sağlamıyor. Artık bilgiye erişmek kolay. Çok okuması onun bilgi işlem gücünü arttırıyor. Karar verme sürecini hızlandırarak daha doğru bir hale getiriyor.

Günde 3 saat okuma yapan bir başka zengin Mark Cuban “okuduğum her şey herkesin açıktan erişebileceği bilgiler” diyor. “İsteyen herkes bu kitaplara ve dergilere erişebilir. Anlaşılan çoğu insan bunlara erişmek istemiyor.”

Sizlere bu dünyanın en zengin 20 insanının en az yarısının okumayla bir derdi olduğunu daha pek çok örnekle kanıtlayabilirim. Bu listeye henüz girememiş Elon Musk gibi kişilerin küçüklüğünde günde 10 saat okuduğunu, yaşadığı yerdeki kütüphanede bulunan tüm kitapları bitirdiği için artık çevre kütüphanelerden kitap getirtmek zorunda kaldığını zaten anlatmıştım. Buradan otomatik olarak “çok okuyan çok zengin olur” sonucu çıkmaz. Ama belli ki çok zengin olanların çoğu çok okuyanlardan çıkıyor.

Neden biliyor musunuz? Bu kadar çok servete sahip olan bu kişiler okumak gibi çok basit gözüken ve epeyce de vakit alan bir işi başkalarına, yardımcılarına, danışmanlarına havale etmiyor. İşlerine güçlerine, yaşlarına başlarına bakmadan okuma işini bizzat kendileri yapıyor.

Şu manzarada sizin ve benim gibi insanların sahip olamayacağı tek şey bir deniz uçağı. Gerisi herkesin ulaşabileceği kaynaklar ve Bill Gates de bu kaynakları kullanıyor. 90'lı yıllardan beri sık sık bu şekilde inzivaya çekiliyor. “ThinkWeek” adını verdiği bu inzivada tek başına küçük bir kulübenin içinde kitaplarıyla okuyup düşünerek bir hafta geçiriyor. Kafasında yeni filtreler yaratıyor. Günümüz dünyasını ve geleceği anlamaya çalışıyor. Bulduğu bu bilgileri işliyor. Optimize çözümler üretmeye çalışıyor.

Yahu ne çözümü diyeceksiniz? Bunun için sözünü ettiğim belgeseli izleyebilir ya da yazılmış biyografileri okuyabilirsiniz. Bir ara 5 yaşından küçük çocukların neden öldüğü konusunu araştırmış ve ishalden olduğunu tespit etmiş. Sonra da kafayı şu kavanozun içindekilere takmış. Evet, doğru tahmin ettiniz. Bu problemi çözmek için, yani milletin p*h problemini çözmek için bizzat çalışmasının yanı sıra servetinin hatrı sayılır bir miktarını da kullanmış. Karısıyla kurdukları vakıf sadece geçen yıl 35 milyar dolarlık bağış yaptı. Az önce gösterdiğim esnaf lokantasında yemek yedikten sonra arkadaşı Buffett'ı da 31 milyar dolar bağış yapmaya ikna etti. Amaçları her yıl sadece ishal yüzünden ölen 500.000 çocuğun sayısını 2030'a kadar sıfırlamak. Küçük bir kulübede kitapların arasında geçirilen haftalık inzivalar herkese böylesine bir zenginlik ve etki gücü kazandıramaz belki ama en azından bir vizyon kazandıracağı kesin.

Bir pazar çantasını kitaplarla doldurup bir hafta boyunca onları okumak, notlar çıkarmak ve düşünmek.

İstesek hepimizin yapabileceği bir şey. Ama anlaşılan çoğumuz bunu istemiyor…

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Dünyanın en zengin insanlarının kitaplarla derdi ne? ||||les livres|rapport| العالم|||||علاقة| ||rich|"of the people"|with books|issue with| ||裕福な|人々の|本|関係| Was haben die reichsten Menschen der Welt gegen Bücher? What do the richest people in the world have to do with books? ¿Qué tienen las personas más ricas del mundo contra los libros? Qu'est-ce que les personnes les plus riches du monde ont contre les livres ? Cosa hanno le persone più ricche del mondo contro i libri? 世界で最も裕福な人々が本に恨みでもあるのだろうか? Wat hebben de rijkste mensen ter wereld tegen boeken? O que é que as pessoas mais ricas do mundo têm contra os livros? Какое отношение самые богатые люди мира имеют к книгам? Vad har de rikaste människorna i världen emot böcker? 世界上最富有的人对书籍有什么意见? 世界上最富有的人對書籍有什麼看法?

Geçenlerde günün haberlerine göz atarken bir tanesi dikkatimi çekti: “Jeff Bezos, Amazon'un Hindistan'da yer alan küçük işletmelere 1 milyar dolar yatırım yapacağını açıkladı.” 1 milyar dolar! ||||en consultant|||||Jeff Bezos|Bezos|d'Amazon|||||entreprises||||||| "Recently"||the news|glance|while browsing||one|caught my attention|caught|Jeff Bezos|Jeff Bezos|of Amazon's||located in|caught my attention||small businesses|||investment||announced|| مؤخراً||أخبار اليوم|نظرة|عند تصفح||واحدة|جذب انتباهي|لفت انتباهي|||||||الصغيرة|الشركات الصغيرة|||||أعلن|| 最近||ニュース||見ていた時|||私の注意を引|引きつけた|ジェフ|ベゾス|アマゾンの|インドの||||小規模企業|10億||投資||発表した|10億| Als ich kürzlich die Nachrichten des Tages durchblätterte, erregte eine von ihnen meine Aufmerksamkeit: "Jeff Bezos kündigte an, dass Amazon 1 Milliarde Dollar in kleine Unternehmen in Indien investieren wird." 1 Milliarde Dollar! While browsing the news of the day recently, one caught my attention: “Jeff Bezos announced that Amazon will invest $1 billion in small businesses located in India.” 1 billion dollars! 最近、ニュースをチェックしていたら、ひとつ目が目に留まりました:「ジェフ・ベゾスが、アマゾンがインドの小規模ビジネスに10億ドルの投資を行うと発表しました。」10億ドル! Недавно, просматривая новости дня, мое внимание привлекла одна: «Джефф Безос объявил, что Amazon инвестирует 1 миллиард долларов в малый бизнес, базирующийся в Индии». 1 миллиард долларов! Şöyle görselleştirelim bu miktarı… |let's visualize|| هكذا|دعونا نتصور|| like this|"Let's visualize"||this amount |可視化しましょう||量 Stellen wir uns diesen Betrag wie folgt vor... Let's visualize this amount like this… この金額を視覚化してみましょう… Представим эту сумму вот так…

Burada 10.000$'lık bir deste görüyorsunuz. |de valeur de||paquet| هنا|||حزمة من المال|ترون |worth of||stack| |の価値の||束|見えます Hier sehen Sie einen Stapel von 10.000 $. Here you see a $10,000 bundle. ここには10,000ドルの束があります。 Здесь вы видите пакет стоимостью 10 000 долларов. 2018 TÜİK verilerine göre Türkiye'de yıllık ortalama brüt kazancın 49.000 TL olduğunu düşünürsek bu desteden biraz daha az kazanç elde ediliyor bir yılda. Institut turc de la statistique||||||brut|revenu brut|||||de là||||revenu|||| Turkish Statistical Institute|data||||average|gross|earnings|||if we think||from this||||earnings|||| |||في تركيا|||الإيرادات الإجمالية|الدخل|||إذا اعتبرنا|||||||||| トルコ統計|データに|によると||年間|平均|総額|収入|トルコリラ|である|考えると||この点から|少し||少ない|収入||得られている||1年 Laut TÜİK-Daten von 2018 liegt der durchschnittliche Bruttojahresverdienst in der Türkei bei 49.000 TL, was etwas weniger ist als der durchschnittliche Jahresverdienst. Considering that the annual average gross income in Turkey is 49.000 TL according to 2018 TUIK data, a little less income is obtained from this bundle in a year. 2018年のTÜİKのデータによれば、トルコの年間平均粗収入は49,000 TLであると考えると、この束からは1年で少し少ない収入が得られます。 Учитывая, что среднегодовой валовой доход в Турции составляет 49 000 турецких лир по данным TUIK за 2018 год, доход от этого пакета в год получается немного меньше. Bir avuç para. |une poignée de| |a handful| |حفنة| |一握り|お金 A handful of money. ひと握りの金です。 Горсть денег. 100 kişinin ya da yılda 1 milyon dolar kazanan bir zenginin kazancı da bu. ||||||||un riche||| ||||||winner||rich person's|earnings|| 人|ya da||年に|百万||earning||富豪|収入|| This is the income of 100 people or a rich person who earns 1 million dollars a year. 100人の人々や年間100万ドルを稼ぐ裕福な人の収入もこれです。 Это доход 100 человек или богатого человека, который зарабатывает 1 миллион долларов в год. Küçük bir çantaya sığacak kadar… Bunun 100 katını yani 100 milyon doları ancak bir palet ve forklift yardımıyla taşıyabilirsiniz. ||petite valise|fit|||||||||palette||chariot élévateur||vous pouvez transporter صغيرة|||تتسع|||مئة ضعف||||||بليت||رافعة شوكية|بمساعدة راف| |||will fit|||times||||||pallet||forklift|with the help of|you can carry ||小さなバッグ|入る|ために||倍|つまり|百万|ドル|しかし|一つの|パレット|とフォークリフト|フォークリフト|助けを借り|運ぶことができ Enough to fit in a small bag… You can move 100 times that amount, 100 million dollars, only with the help of a pallet and forklift. 小さなバッグに収まるくらい…これの100倍、つまり1億ドルはパレットとフォークリフトの助けがなければ運べません。 Достаточно, чтобы поместиться в маленькую сумку… Вы можете перевезти в 100 раз большую сумму, 100 миллионов долларов, только с помощью поддона и вилочного погрузчика. İşte bu da 1 milyar dolar. これが|これが||十億| And that's 1 billion dollars. これが10億ドルです。 Это 1 миллиард долларов. Jeff Bezos'un az önce okuduğum haberde belirtilen Hindistan'daki küçük işletmelere yapacağı yatırım miktarı. |de Jeff Bezos||||l'article|mentionnée (1)|en Inde||||| جيف|بيزوس|قليلاً|||في الخبر|المذكور في|||||| |Bezos's|||I read|in the news|specified|in India|||||amount of investment |ベゾスの|少し||私が読んだ|ニュース|指定された|インドの|小さな|小規模企業|する|投資|投資額 The amount of investment Jeff Bezos will make in small businesses in India mentioned in the news I just read. Le montant de l'investissement que Jeff Bezos va faire dans les petites entreprises en Inde, mentionné dans l'article que je viens de lire. ジェフ・ベゾスが今読んだニュースで述べていたインドの小企業への投資額です。 Сумма инвестиций, которую Джефф Безос сделает в малый бизнес в Индии, упоминалась в новостях, которые я только что прочитал. Gerçekten çok büyük bir para bu… Bizim için… Jeff Bezos için de hatırı sayılır bir miktar diyebiliriz tabi. ||||||||||||importance|considérable|||| حقًا|||||||لنا|||||مبلغ معتبر|يعتبر محترم||مبلغ|يمكننا القول| ||||||||||||considerable|considerable|||| ||||||私たちの|||||||||金額||もちろん This is a really big amount of money… For us… We can say that it is a considerable amount for Jeff Bezos as well. C'est vraiment beaucoup d'argent... Pour nous... On peut aussi dire que c'est une somme considérable pour Jeff Bezos. 本当に大金ですね…私たちにとって…ジェフ・ベゾスにとってもかなりの額だと言えるでしょう。 Это действительно большие деньги… Для нас… Можно сказать, что это немалая сумма и для Джеффа Безоса. Ama kendisi sadece geçen yıl bunun 10 katını kaybettiği halde şu anda dünyanın en zengin insanı. |||||||a perdu||||||| لكن|هو||||هذا|عشر|خسر|بينما|||||| ||||||||despite that|||||| |彼は||昨年||これの||失った||||||| But he is now the richest person in the world, even though he lost 10 times that amount in the last year alone. Mais il a perdu 10 fois cette somme l'année dernière, et pourtant il est actuellement l'homme le plus riche du monde. しかし彼は昨年それの10倍を失ったにもかかわらず、現在世界で最も裕福な人です。 Но теперь он самый богатый человек в мире, хотя только за последний год он потерял в 10 раз больше. Kurduğu ve yönettiği şirketi Amazon'un yaklaşık piyasa değerini görelim mi şimdi de? ||||||||voyons voir||| أسسها||يديرها||||سوق|قيمته|||| ||||||market||||| 彼が設立した||運営している|会社|||市場|価値を|見てみよう||今|今 Sollen wir jetzt den ungefähren Marktwert von Amazon sehen, dem Unternehmen, das er gegründet hat und leitet? Let's see the approximate market value of Amazon, the company he founded and manages, shall we? 彼が設立し運営している会社、アマゾンの約時価総額を今見てみましょうか? Давайте посмотрим на приблизительную рыночную стоимость Amazon, компании, которую он основал и которой управляет, не так ли? Yaklaşık 1 trilyon dolar. |تريليون| |1兆| About $1 trillion. 約1兆ドル。 Epeyce bir kağıt demek bu. |un peu||| بعض الشيء|||| quite a bit|||| かなり||紙|means| That's quite a bit of paper. C'est beaucoup de papier, ça. Это много бумаги. Ölçeği daha iyi anlayabilmek için o kağıt destelerinin kenarında duran figüre bakın şimdi de. ||||||||||figure 1||| المقياس|||فهمها|||ورقة|المجموعة الورقية|على حافة|التي تقف|الشكل||| the scale||||||||||||| スケール|||理解するために|||紙|その束の|の端に||図形||| Schauen Sie sich nun die Figur an, die am Rand der Papierstapel steht, um den Maßstab besser zu verstehen. Now look at the figure standing on the edge of those stacks of cards to better understand the scale. Pour mieux comprendre l'échelle, regardez maintenant la figure qui se trouve sur le bord de ces paquets de papier. Теперь посмотрите на фигуру, стоящую на краю этих стопок карт, чтобы лучше понять масштаб. O Jeff Bezos. C'est Jeff Bezos. Это Джефф Безос. Üstelik o Jeff Bezos bu kadar çok kağıt parayı kazanmak için yine bu kadar çok kağıdı satarak işe başladı. علاوة على ذلك||||||||النقود الورقية|||||||الورق|||بدأ さらに|||||||||||||||紙|売ることで|| Außerdem hat Jeff Bezos damit begonnen, so viel Papier zu verkaufen, um so viel Papiergeld zu verdienen. Moreover, that Jeff Bezos started by selling so many papers in order to earn so much paper money. Более того, что Джефф Безос начал с того, что продал столько-то газет, чтобы заработать столько-то бумажных денег. Kitapları. его книги. Amazon başlangıçta sadece kitap satan bir online mağazaydı. |||||||magasin أمازون|في البداية||||||متجر |initially||||||store アマゾン|最初は|だけ|本||bir|オンライン|店舗だった Ursprünglich war Amazon ein Online-Geschäft, das ausschließlich Bücher verkaufte. Amazon was originally a book-only online store. Çünkü 25 yıl kadar önce “kendime nasıl bir iş kursam acaba?” diye düşünürken aklına kitaptan başka bir şey gelmiyordu Jeff Bezos'un. ||||||||je créerais||||||||||| |||قبل|لنفسه||نوع|عمل|إذا كنت سأقوم|||||من الكتاب|شيء آخر||||| なぜなら|年|約|前に|自分に|どう|||作ろうか|果たして||考えていた|彼の頭に|本|他の||もの|思いつかなかった|ジェフ| Denn als Jeff Bezos vor 25 Jahren darüber nachdachte, was für ein Unternehmen ich gründen sollte, fiel ihm nichts anderes ein als das Buch. Because 25 years ago, “I wonder what kind of business should I start myself?” While thinking, Jeff Bezos couldn't think of anything but the book. Потому что 25 лет назад «Интересно, какой бизнес мне начать самому?» Размышляя, Джефф Безос не мог думать ни о чем, кроме книги. İnternet diye bir şey çıkmıştı ve oradan kitap satmayı deneyebilirdi. |||||||||il pouvait essayer الإنترنت||||||||| the Internet||||||||| |||もの|出ていた||そこから||売ること|試すことができ Es gab dieses Ding namens Internet, und er konnte versuchen, dort Bücher zu verkaufen. There was such a thing as the Internet, and he could try to sell books from there. Была такая вещь, как Интернет, и он мог попробовать продавать оттуда книги. Zihniniz en çok neyle meşgulse aklınıza da onunla ilgili fikirler gelir. votre esprit||||occupé|||||| |||بما||||||| |||what||||||| あなたの心|||何に|忙しいと|あなたの頭に||それに|関連する||comes Womit auch immer Sie sich beschäftigen, es wird Ihnen in den Sinn kommen. Whatever your mind is most busy with, you will also have ideas about it. Чем бы ни был занят ваш ум, у вас будут идеи по этому поводу. Kitap okumayı çok seven Bezos sadece bu sebeple dünyanın en zengini olmadı tabi. ||||||||||personne la plus riche|| الكتاب|||||||||||| ||||||||||金持ち|| Natürlich ist Bezos, der gerne Bücher liest, nicht nur deshalb der reichste Mensch der Welt geworden. Bezos, who loves to read books, did not become the richest person in the world just for this reason. Безос, который любит читать книги, стал самым богатым человеком в мире не только по этой причине. Ama olduktan sonra da kitaplarla ilişkisi pek değişmedi. |||||||n'a pas changé لكن|||||علاقته بالكتب|| ||||本との|関係||変わらなかった But after that, his relationship with the books did not change much. Но после этого его отношение к книгам мало изменилось. Kendisi hakkında yazılmış biyografide tavsiye ettiği kitapların listesinden de bunu anlayabilirsiniz. |||la biographie||||liste||| هو|عنه|||||الكتب|||| |||伝記に||||リストから|||理解できます You can understand this from the list of books he recommended in the biography written about him. Об этом можно судить по списку книг, которые он рекомендовал в биографии, написанной о нем.

Şimdi bu kadar zengin olduğunuzu düşünün. الآن||||| ||||あなたが| Now imagine being this rich. А теперь представьте, что вы настолько богаты. Ama biraz daha yaşlısınız. |||vous êtes vieux لكن||أكثر|أنت أكبر سناً |||年上です Aber du bist schon etwas älter. But you are a little older. 65 yaşına gelip emekli olmuşsunuz. عمره||متقاعد|تقاعدتم ||retired| 歳になって||退職した| You're 65 and retired. Nasıl bir hayat yaşardınız? |||vous vivriez What kind of life would you live? Mesela her gün sabahın 6:00'ında kalkar mıydınız? |||le matin|à|| |||朝の|に|| For example, would you get up at 6:00 in the morning every day? Kıyafetlerinizi giyip elinizde bir pazar çantası dolusu yükle arabınıza geçip oradan da ofise gitmeye devam eder miydiniz? vos vêtements|||||||charge|votre voiture|||||||| ||بيدكم||||مليئة|حمل|||||إلى المكتب|||| ||||||full of|load||||||||| あなたの服|着て|手に|||バッグ||荷物を積ん|車|移動して|そこから|||||| Would you put on your clothes and carry a Sunday bag full of clothes to your car and continue to the office from there? Наденете ли вы свою одежду, отнесете воскресную сумку в машину и отправитесь оттуда в офис? Düşünün o kadar zenginsiniz ki her gün 1 milyon dolar harcasanız 300 yıl boyunca hiç para kazanmadan hayatınıza devam edebilirsiniz. |||||||||vous dépensiez|||||||| |||||||||تنفقون||||||||يمكنكم |||あなたは裕福です||||||使うなら|||||お金を稼|あなたの生活|| Imagine that you are so rich that if you spend 1 million dollars every day, you can continue your life without making any money for 300 years. Представьте, что вы настолько богаты, что если вы тратите 1 миллион долларов каждый день, то можете продолжать свою жизнь, не зарабатывая денег в течение 300 лет. Ama unutmayın 65 yaşındasınız. ||歳です But remember you are 65 years old. Hayatınıza devam edebilecek o kadar yılınız yok önünüzde. |||||d'années|| حياتكم||||||| あなたの人生に||続けられる|||||あなたの前に You don't have that many years to go on with your life. У тебя не так много лет, чтобы продолжать свою жизнь. Yine de elinizde böyle bir pazar çantasıyla sabahın 8:00'inden akşamın 6:00'sına kadar o toplantı senin bu toplantı benim dolaşır mıydınız? ||||||sac de marché|||de la soirée|à|||réunion|||||| مرة أخرى||||||||||||تلك|||||لي|تتجول| ||||||バッグを持って||から|夕方の|に||||||||移動します|でしたか Doch würden Sie mit einer solchen Markttasche in der Hand von 8:00 Uhr morgens bis 18:00 Uhr abends gehen? Still, with such a Sunday bag in your hand, would you travel from 8:00 in the morning to 6:00 in the evening that meeting is yours, this meeting is mine? Auriez-vous pu parcourir les réunions, de 8h00 du matin à 18h00 le soir, avec un tel sac de courses en main ? Тем не менее, с такой воскресной сумкой в руке, вы бы ехали с 8:00 утра до 6:00 вечера, что встреча твоя, эта встреча моя? Koca koca beyaz tahtaların önünde problem çözmeye çalışır mıydınız? |||les grandes planches||||| كبير|كبير||الألواح|||حلّ المشاكل|| |big|white|the big white boards||||| 大きな|||大きな白い|||問題を解く||would you Würden Sie versuchen, Probleme vor einer großen weißen Tafel zu lösen? Would you try to solve problems in front of huge whiteboards? Auriez-vous pu essayer de résoudre des problèmes devant de grands tableaux blancs ? Вы бы попытались решить проблемы перед огромными досками?

Hep zamanında gelir. He always comes on time. Il arrive toujours à l'heure. Он всегда приходит вовремя. Dakiktir. C'est une minute 正確です Pünktlich. He is punctual. Он пунктуален. Her bir toplantıya. To each meeting. Hiç aksatmadan. |sans interruption |دون انقطاع |without fail |遅れずに Unbedingt. Without a hitch. Без промедления. Zamanın en büyük kaynak olduğunu anladığı için böyle davranan 65 yaşındaki bu emekli, dünyanın en zengin ikinci kişisi: Bill Gates. |||||qu'il comprend|||comportement||||||||personne|| الزمن|||||فهمه||بهذه الطريقة|||هذا|متقاعد||||||| |||source||||||||||||||| 時代の|||源||理解した|||行動する|65歳の|||||||人物|ビル|ビル・ゲイ This 65-year-old pensioner, who acts like this because he understands that time is the greatest resource, is the second richest person in the world: Bill Gates. Этот 65-летний пенсионер, который ведет себя так, потому что понимает, что время — самый большой ресурс, — второй самый богатый человек в мире: Билл Гейтс. Onun takıntısı da her zaman yanında taşıdığı pazar çantasının içinde. |obsession||||||sac de courses|sac de courses| his|هوسه|||||تحملها||| |obsession|||||||| 彼の|執着|も|その|いつも|そばに|持っている||買い物バッグ| Seine Besessenheit steckt in der Markttasche, die er immer bei sich trägt. His obsession is also in the market bag he always carries with him. Son obsession se trouve toujours dans le sac de courses qu'il/elle porte avec lui/elle. Его одержимость также находится в сумке, которую он всегда носит с собой. Peki o çantanın içinde ne mi var? ||de la sac|||| ||そのバッグの|||| Und was ist in dieser Tasche? And what's in that bag? Alors, que contient ce sac ?

Kitaplar. Des livres.

Sonuncusunu hatırladınız mı? 最後のこと|覚えましたか| Remember the last one? Vous vous souvenez du dernier ? Помните последнюю? Life 3.0. 生命 Life 3.0. Жизнь 3.0. İçindeki bir bölümü özetleyerek anlatmıştım sizlere… Bu çantadaki kitaplar her hafta yenileniyor. |||en résumant||||dans le sac||||sont renouvelés |||summarizing||||||||are updated |||要約して|説明していました|皆さんに||そのバッグの||||更新される Ich habe einen Abschnitt darin zusammengefasst... Die Bücher in dieser Tasche werden jede Woche erneuert. I have told you by summarizing a chapter in it… The books in this bag are renewed every week. Я сказал вам, резюмируя главу в ней... Книги в этой сумке обновляются каждую неделю. Düzenli olarak. Regularly. Регулярно. Hepsini başından sonuna kadar okumuyor elbette. ||||ne lit pas| |最初から|最後まで||読まない| Of course, he doesn't read them all from beginning to end. Конечно, он не читает их все от начала до конца. Ama onlarla zaman geçiriyor. |彼らと|| But he spends time with them. Но он проводит с ними время. Notlar çıkartıyor. notes| |ノートを取る He's making notes. Notlarını kişisel blogundan herkesle paylaşıyor. tes notes||de son blog|| ملاحظاتك|||| |personal||| 彼のノート|個人の|ブログから|みんなと|共有している She shares her notes with everyone on her personal blog. Она делится своими заметками со всеми в своем личном блоге. Yanlış anlaşılmasın, onun bu kitap takıntısı emekliye ayrıldıktan sonra değil, iş hayatından da önce daha çocukken başlamış. ||||||retraite|||||||||| |be misunderstood||||obsession with||||||||||| 誤解|don't misunderstand||||執着|退職後|退職した後||||仕事||||子供の頃|始まった Verstehen Sie mich nicht falsch, seine Besessenheit von Büchern begann nicht erst nach seiner Pensionierung, sondern schon vor seinem Berufsleben, als er noch ein Kind war. Don't get me wrong, his obsession with books started when he was a child, not after he retired, but before his career. Не поймите меня неправильно, его одержимость книгами началась еще в детстве, не после выхода на пенсию, а до его карьеры. “Inside Bill's Brain” belgeselinde çocukluğundan itibaren ne kadar sıkı bir kitap kurdu olduğunu görüyorsunuz. Dans le cerveau|Bill|Cerveau|dans le documentaire|de son enfance||||||||| Inside|||in the documentary|||||avid|||bookworm|| ビルの脳|ビルの|ビルの脳|ドキュメンタ|子供時代から|から||どれだけ|||本|本の虫|olduğunu - olduğunu|見ています In dem Dokumentarfilm "Inside Bill's Brain" kann man sehen, dass er seit seiner Kindheit ein Bücherwurm ist. In the documentary "Inside Bill's Brain" you see how he was a bookworm from childhood. В документальном фильме «Внутри мозга Билла» можно увидеть, каким книжным червем он был с детства.

Şimdi sizi taşrada bir lokantaya götüreceğim. ||à la campagne||| 今|あなたを|田舎の||レストランに|連れて行く Now I'm going to take you to a restaurant in the country. Сейчас я поведу вас в загородный ресторан. Amerika'nın Çemişgezeği diyebileceğimiz bu kentteki esnaf lokantasında Bill Gates'le karşılıklı oturmuş hamburger yiyen bu kişi dünyanın en zengin üçüncü kişisi: Warren Buffett. |ville de|||||restaurant||Bill Gates|en face||hamburger|||||||||Warren Buffett|Buffett |||||local restaurant||||across from|||||||||||| アメリカの|チェミシュゲゼ|と言える||この町の|食堂|食堂で||ビル・ゲイ|向かい合って|座って|ハンバーガー|ハンバーガー|||||||人|ウォーレン・|ウォーレン・ Der drittreichste Mensch der Welt sitzt Bill Gates in einem handwerklichen Restaurant in dieser Stadt, die wir das Chemişgezek Amerikas nennen können, gegenüber und isst einen Hamburger: Warren Buffett. The third richest person in the world, Warren Buffett, is sitting opposite Bill Gates and eating hamburgers at the artisan restaurant in this city, which we can call America's Çemişgezeze. Третий самый богатый человек в мире, Уоррен Баффет, сидит напротив Билла Гейтса и ест гамбургеры в ремесленном ресторане в этом городе, который мы можем назвать Çemişgezeze Америки. Yani şu anda yaklaşık toplamda 200 milyar doları kontrol eden iki kişiyi görüyoruz. Mit anderen Worten: Derzeit kontrollieren zwei Personen insgesamt etwa 200 Milliarden Dollar. So right now, we see two people controlling about $200 billion in total. Итак, прямо сейчас мы видим, что два человека контролируют в общей сложности около 200 миллиардов долларов. Bu iki kişinin servetlerinin büyüklüğü dışındaki ortak özelliği okumak. |||leur richesse||||| |||their wealth|magnitude|besides|common|characteristic| |||彼らの富||以外の||特徴| Lesen Sie, welche Gemeinsamkeiten diese beiden Menschen haben, außer der Größe ihres Vermögens. The common feature of these two people other than the size of their wealth is reading. Общим признаком этих двух людей, кроме размера их богатства, является чтение. Dünyanın en ünlü yatırımcılarından Buffet günde 5-6 saatini okumaya ayırıyor. |||des investisseurs|Buffet||||consacre à |||investors|||||spends on |||投資家の中|バフェット||||割いている Buffet, one of the most famous investors in the world, devotes 5-6 hours a day to reading. Баффет, один из самых известных инвесторов в мире, посвящает чтению 5-6 часов в день. Yatırımcı olduğu için kitaplardan çok gazeteleri ve kurumsal raporları okuyor. |||||les journaux|||rapports d'entreprise| |||||||corporate|| 投資家|||||新聞||企業の|報告書| Als Investor liest er eher Zeitungen und Unternehmensberichte als Bücher. Because he is an investor, he reads newspapers and corporate reports more than books. Поскольку он инвестор, он читает газеты и корпоративные отчеты больше, чем книги. Onunla yapılan bir röportajda bu kadar çok içeriğin üretildiği çılgın bir dünyaya nasıl ayak uyduruyorsunuz diye sorulunca aynen şunları demiş: |||dans l'interview||||contenu|produit||||||vous vous adaptez||en étant interrogé||| |||インタビューで||||コンテンツ|生み出される|狂った||||足を合わせる|適応しています||質問されると|||言った In einem Interview mit ihm sagte er auf die Frage, wie man in einer verrückten Welt, in der so viele Inhalte produziert werden, Schritt halten kann, genau das Folgende: When asked in an interview with him, how do you keep up with a crazy world where so much content is produced, he said exactly the following: Dans une interview avec lui, quand on lui a demandé comment il parvenait à suivre dans ce monde fou où tant de contenu est produit, il a répondu exactement ceci : Когда его спросили в интервью, как вы успеваете за сумасшедшим миром, в котором производится столько контента, он сказал ровно следующее:

Okuyorum ve okuyorum ve okuyorum. Je lis et je lis et je lis. Muhtemelen günde 5-6 saat okuyorum. Je lis probablement 5 à 6 heures par jour. Gençliğimde olduğu kadar hızlı değilim. ma jeunesse|||| 若い頃|||| I'm not as fast as I was in my youth. Я не так быстр, как в молодости. Ama günde 5 gazete okuyorum. ||新聞| But I read 5 newspapers a day. Ciddi miktarda dergi okuyorum. ||magazines| 真剣に||雑誌|読んでいます I read a serious amount of magazines. Я прочитал серьезное количество журналов. Yıllık şirket raporlarını okuyorum. ||les rapports| ||報告書を| I read the annual company reports. Я читаю годовые отчеты компании. Okumayı her zaman çok sevdim. I have always loved to read. Özellikle biyografi kitaplarını okumaktan hoşlanıyorum. |biographies|||j'aime |伝記|||好きです Ich lese besonders gern Biografien. I especially enjoy reading biographies.

Röportajın devamında “peki bu kadar çok bilgiyi nasıl işleyebiliyorsunuz?” diye sorduklarında “bu kadar çok okuduktan sonra kafamda filtreler oluşmaya başlıyor” diye cevap veriyor. |la suite de|||||||vous traitez||quand ils demandent|||||||filtres||||| ||||||||you can process|||||||||||||| インタビューの|その後|||||||処理できます||彼らが尋ね||||読んだ後||頭に|フィルター|形成される|||| In the continuation of the interview, “So how can you process so much information?” When they are asked, he answers, “After reading this much, filters begin to form in my head”. В продолжении интервью: «Так как же вы можете обрабатывать столько информации?» Когда его спрашивают, он отвечает: «После того, как я столько прочитал, в моей голове начинают формироваться фильтры». “Birisi benimle bir yatırım fırsatı için görüştüğünde ya da bir şeyi okumaya başladığımda bu filtreler sayesinde 2-3 dakika içerisinde karar verebiliyorum.” İşte beni en çok onun bu yorumu etkiledi. |||investissement|||quand quelqu'un|||||||||||||je peux décider|||||||commentaire| |||investment||||||||||||||||I can decide|||||||comment|affected ||||機会||会ったとき||||||始めた時||フィルター|のおかげで||||決定できる|||||||コメント|影響を与え "Wenn ich mich mit jemandem wegen einer Investitionsmöglichkeit treffe oder etwas lese, kann ich dank dieser Filter innerhalb von zwei bis drei Minuten eine Entscheidung treffen", diese Aussage von ihm hat mich am meisten beeindruckt. “When someone talks to me about an investment opportunity or when I start reading something, I can make a decision within 2-3 minutes thanks to these filters.” It was his comment that impressed me the most. «Когда кто-то говорит со мной об инвестиционной возможности или когда я начинаю что-то читать, я могу принять решение в течение 2-3 минут благодаря этим фильтрам». Больше всего меня впечатлил его комментарий.

Neden bu yorumu önemli bulduğumu sizlere bu videonun sponsoru olan Bundle uygulamasından bahsedince daha iyi anlayacaksınız. ||||||||sponsor||Bundle(1)|l'application|en parlant de||| ||コメント||私が思う|皆さんに||ビデオの|スポンサー||バンドル|アプリ|話すと||| You will understand better why I find this comment important when I tell you about the Bundle application, which is the sponsor of this video. Вы лучше поймете, почему я считаю этот комментарий важным, когда я расскажу вам о приложении Bundle, которое является спонсором этого видео. Bundle, Türkiye'deki en fazla mecra çeşitliliğine sahip olan haber okuma uygulaması. ||||plateforme|diversité des médias||||| ||||platforms|||||| ||||プラットフォーム|多様性に||||| Bundle ist die Nachrichtenleseanwendung mit der größten Medienvielfalt in der Türkei. Bundle is the news reading application with the most variety of channels in Turkey. Bundle — это приложение для чтения новостей с самым большим количеством каналов в Турции. Her kategoriden Türkiye'nin en büyük haber ve içerik sitelerini okuyucuya sunan; teknoloji, bilim, kültür, sanat, sinema vb. |catégorie||||||contenu|sites|au lecteur|présentant|||||| |||||||content||to the reader||||||| |カテゴリから||||||コンテンツ|サイト|読者に||テクノロジ||文化|アート|映画|など Bietet dem Leser die größten Nachrichten- und Inhaltsseiten der Türkei aus jeder Kategorie: Technologie, Wissenschaft, Kultur, Kunst, Kino usw. Offering Turkey's largest news and content sites from every category; technology, science, culture, art, cinema, etc. tüm alanlarda aklınıza gelebilecek her mecrayı bulabileceğiniz; bunun yanısıra şu ana dek karşılaşmadığınız ancak içeriklerinin kalitesiyle öne çıkan bir çok yeni mecrayı da keşfedebileceğiniz bir uygulama. |domaines||||plateforme||||||jusqu'à présent|||leurs contenus|qualité du contenu||||||||que vous pourrez découvrir|| |||||platform|||in addition to|||up to now|||||||||||||| |分野で||思いつく||メディア|見つけられる|これに加えて|その上|||これまで|出会っていない||コンテンツの|質の高い|目立つ|||||メディア||発見できる|| Es handelt sich um eine Anwendung, in der Sie alle erdenklichen Medien aus allen Bereichen finden können; darüber hinaus können Sie viele neue Medien entdecken, die Sie bisher noch nicht kannten, die sich aber durch die Qualität ihrer Inhalte auszeichnen. you can find every channel you can think of in all areas; In addition, it is an application where you can discover many new channels that you have not encountered until now, but stand out with the quality of their content. une application où vous pouvez trouver tous les médias que vous pouvez imaginer dans tous les domaines ; de plus, vous pouvez également découvrir de nombreux nouveaux médias qui se distinguent par la qualité de leur contenu, mais que vous n'avez pas encore rencontrés. вы можете найти любой канал, о котором только можно подумать, во всех областях; Кроме того, это приложение, в котором вы можете открыть для себя множество новых каналов, с которыми вы не сталкивались до сих пор, но которые выделяются качеством своего контента. Benim en sevdiğim özelliği içindeki filtreler yardımıyla kaynaksal değil kavramsal takip de yapabiliyor oluşunuz. |||||||||conceptuel|||| |||||||source-based||conceptual||||your ability |||||||源的||概念的|||できる|あなたの存在 Meine Lieblingsfunktion ist, dass man mit Hilfe der Filter nicht nur quellenbasiert, sondern auch konzeptionell verfolgen kann. My favorite feature is that with the help of the filters in it, you can follow not only the source but also the conceptual. Ma caractéristique préférée est que vous pouvez également faire un suivi conceptuel et pas seulement matériel grâce aux filtres intégrés. Моя любимая функция в том, что вы можете следить не только за источником, но и за концепцией с помощью фильтров в нем. Çünkü artık gazeteden çok habere odaklanmak ve hatta onları bile kategorik okumak önemli. ||||||||||de manière catégorique|| ||新聞から||ニュース|集中する|||||カテゴリカル|| Denn jetzt ist es wichtig, sich auf die Nachrichten zu konzentrieren und nicht auf die Zeitungen, und diese sogar kategorisch zu lesen. Because now it is important to focus on the news rather than the newspaper and even read them categorically. Car il est maintenant important de se concentrer davantage sur les nouvelles que sur le journal, et même de les lire de manière catégorique. Потому что сейчас важно ориентироваться на новости, а не на газету и даже читать их категорически. Ben “teknoloji” kategorisini oluşturunca yerli yabancı pek çok kaynaktan önüme düşen teknoloji haberlerini bir arada görebiliyorum. ||catégorie|en créant|||||||||||| ||||local||||sources||||||| ||カテゴリ|作成すると|国内の||||情報源|私の前に|||ニュース|||見ることができる When I create the "technology" category, I can see technology news from many domestic and foreign sources together. Когда я создаю категорию «технологии», я могу просматривать новости технологий из многих отечественных и зарубежных источников вместе. Zaten bu videonun konusu tam da bu şekilde aklıma geldi. ||その動画の||||||思いついた| That's exactly what came to mind for this video. Это именно то, что пришло на ум для этого видео. Okuduğum haberin içeriği “dünyanın en zengin insanlarının kitaplarla derdi ne?” sorusu değildi. |ta nouvelle|||||||||| ||||||人々の|本|関心||質問| The content of the news I read was “What is the problem of the richest people in the world with books?” It wasn't a question. Содержание новости, которую я прочитал, было «Какая проблема у самых богатых людей мира с книгами?» Это был не вопрос. Jeff Bezos'un Hindistan'a yapacağı bir yatırımdı. ||en Inde|||investissement ||インドへの|||投資 Es war eine Investition von Jeff Bezos in Indien. It was an investment by Jeff Bezos in India. Fakat daha önceki okumalarımın kafamda oluşturduğu filtreler beni böyle bir içerik oluşturmaya itti. |||mes lectures|||||||||poussé ||||||||||||pushed me |||私の読書|私の頭の中|作り出した|フィルター||||||促した Aber die Filter, die durch meine früheren Lektüren in meinem Kopf entstanden sind, haben mich dazu gebracht, einen solchen Inhalt zu erstellen. But the filters that my previous readings created in my head pushed me to create such content. Но фильтры, созданные моими предыдущими чтениями в голове, подтолкнули меня к созданию такого контента.

Zaten o yüzden Warren Buffet'ın az önce aktardığım yorumu beni çok etkiledi. ||||Buffet||||||| |||||||I just shared|comment|||impressed me ||||バフェット|||伝えた|コメント|||影響を与え Deshalb hat mich der eben zitierte Kommentar von Warren Buffet so beeindruckt. That's why Warren Buffet's comment I just quoted impressed me a lot. Вот почему комментарий Уоррена Баффета, который я только что процитировал, произвел на меня большое впечатление. Çok okuması onun çok bilgili olmasını sağlamıyor. ||||||ne garantit pas |読むこと|||知識豊富||保証していない Viel lesen macht ihn noch nicht sehr kenntnisreich. Reading a lot does not make him very knowledgeable. Многое чтение не делает его очень хорошо осведомленным. Artık bilgiye erişmek kolay. ||accessing information| もう|情報に|accessing| Der Zugang zu Informationen ist jetzt einfach. It is now easy to access information. Доступ к информации теперь легко. Çok okuması onun bilgi işlem gücünü arttırıyor. ||||||augmente |||knowledge|processing power|| ||||処理能力|処理能力|向上させて Reading a lot increases his computing power. Многое чтение увеличивает его вычислительную мощность. Karar verme sürecini hızlandırarak daha doğru bir hale getiriyor. |||en accélérant||||| |verme|プロセスを|加速させて|||||している It speeds up the decision-making process and makes it more accurate. Это ускоряет процесс принятия решений и делает его более точным.

Günde 3 saat okuma yapan bir başka zengin Mark Cuban “okuduğum her şey herkesin açıktan erişebileceği bilgiler” diyor. ||||||||Cuban|||||ouvertement|accessible|| |||||||マーク・キュ|Mark Cuban||||誰でも|公に|アクセスできる|情報| "Alles, was ich lese, sind Informationen, die für jedermann frei zugänglich sind", sagt Mark Cuban, ein weiterer reicher Mann, der drei Stunden am Tag liest. “Everything I read is publicly accessible information,” says another wealthy Mark Cuban, who reads 3 hours a day. «Все, что я читаю, является общедоступной информацией», — говорит другой состоятельный Марк Кьюбан, который читает по 3 часа в день. “İsteyen herkes bu kitaplara ve dergilere erişebilir. |||||revues|peut accéder ||||||can access |||||雑誌に|アクセスできる "Anyone can access these books and magazines. Anlaşılan çoğu insan bunlara erişmek istemiyor.” apparently||||access| どうやら|||これらに|アクセスする| It seems most people don't want to have access to them." Очевидно, что большинство людей не хотят иметь к ним доступ».

Sizlere bu dünyanın en zengin 20 insanının en az yarısının okumayla bir derdi olduğunu daha pek çok örnekle kanıtlayabilirim. |||||personnes|||la moitié|la lecture|||||||exemples supplémentaires|je peux prouver ||||rich|||||||issue||||||I can prove あなたたちに|||||人|||半分|読むこと|||||||例を挙げ|証明できる Ich kann Ihnen mit vielen weiteren Beispielen beweisen, dass mindestens die Hälfte der 20 reichsten Menschen der Welt ein Problem mit dem Lesen haben. I can prove to you with many more examples that at least half of the 20 richest people in this world have a problem with reading. Я могу доказать вам на многих других примерах, что по крайней мере половина из 20 самых богатых людей в этом мире имеют проблемы с чтением. Bu listeye henüz girememiş Elon Musk gibi kişilerin küçüklüğünde günde 10 saat okuduğunu, yaşadığı yerdeki kütüphanede bulunan tüm kitapları bitirdiği için artık çevre kütüphanelerden kitap getirtmek zorunda kaldığını zaten anlatmıştım. |la liste||n'a pas pu entrer|||||enfance|||il a lu||la bibliothèque|||||il a fini||||autres bibliothèques||faire venir des livres||qu'il a dû|| |||||||||||||||||||||surrounding||||||| |そのリストに|まだ|入れなかった|イーロン|マスク||人々|子供の頃|1日||読んでいた||住んでいた|図書館で|||本|読んでいた||もう|周辺の|周辺の図書||本を取り寄せ||過ごさなけ||話していた I have already told you that people like Elon Musk, who could not be included in this list, read 10 hours a day when he was little, and that he had to bring books from the surrounding libraries because he had finished all the books in the library where he lived. Я уже говорил вам, что такие люди, как Илон Маск, которого нельзя было включить в этот список, читали по 10 часов в день, когда он был маленьким, и что ему приходилось приносить книги из близлежащих библиотек, потому что он прочитал все книги в библиотека, где он жил. Buradan otomatik olarak “çok okuyan çok zengin olur” sonucu çıkmaz. ここから|自動的に|自動的に||読む人||裕福||結果|出ない It does not automatically follow that "those who read a lot become rich". Это не приводит автоматически к выводу, что «кто много читает, становится очень богатым». Ama belli ki çok zengin olanların çoğu çok okuyanlardan çıkıyor. ||||||||ceux qui lisent| |||||人々|||読書家|出ている But obviously, most of the very rich come from those who read a lot. Но очевидно, что большинство очень богатых происходят из тех, кто много читает.

Neden biliyor musunuz? |知っています|you Do you know why? なぜ知っていますか? Bu kadar çok servete sahip olan bu kişiler okumak gibi çok basit gözüken ve epeyce de vakit alan bir işi başkalarına, yardımcılarına, danışmanlarına havale etmiyor. |||richesse||||||||||||||||||leurs assistants|à leurs conseillers|déléguer| |||wealth|||||||||seeming||quite a bit||time|takes|||to others||to their advisors|delegate| |||富|||||||||見える||かなり||||||他の人々に|assistants|顧問たち|委託|していない Diese Menschen, die so viel Reichtum besitzen, delegieren eine so scheinbar einfache und zeitraubende Aufgabe wie das Lesen nicht an andere, an ihre Assistenten und Berater. These people, who have so much wealth, do not delegate a task such as reading, which seems very simple and takes a lot of time, to others, to their assistants or advisors. Ces personnes qui possèdent tant de richesses ne délèguent pas à d'autres, à leurs assistants ou conseillers, un travail aussi simple en apparence que la lecture, bien qu'il prenne beaucoup de temps. これほど多くの富を持っている人々は、読むという非常に簡単に見える、そしてかなりの時間を要する仕事を他の人、助ける人、コンサルタントに委ねていません。 Эти люди, обладающие таким богатством, не делегируют такую задачу, как чтение, которая кажется очень простой и требует много времени, другим, своим помощникам и советникам. İşlerine güçlerine, yaşlarına başlarına bakmadan okuma işini bizzat kendileri yapıyor. ||à leur âge||||||| ||||without looking|||personally|| 彼らの仕事に|力に|年齢に|頭に||||自ら|自分たち| Sie lesen selbst, unabhängig von ihrer Arbeitsbelastung und ihrem Alter. Regardless of their work, power or age, they do the reading themselves. Sans tenir compte de leur travail, de leur force, de leur âge, elles font personnellement le travail de lecture. 彼らは自分たちの仕事や力、年齢に関係なく、自ら読書を行っています。 Независимо от их работы, силы или возраста, они читают сами.

Şu manzarada sizin ve benim gibi insanların sahip olamayacağı tek şey bir deniz uçağı. |ce paysage|||||||ne pourrons-nous||||| ||||||||will not have||||sea plane|seaplane |この景色で|||||人々||持てない|||||水上飛行機 Das Einzige, was Menschen wie du und ich nicht haben können, ist ein Wasserflugzeug. The only thing in this landscape that people like you and me can't have is a seaplane. Dans ce paysage, la seule chose que vous et moi ne pouvons pas avoir est un hydravion. この景色の中で、あなたと私のような人々が持つことのできない唯一のものは、水上飛行機です。 Единственное, чего в этом пейзаже не может быть у таких людей, как мы с вами, — это гидросамолета. Gerisi herkesin ulaşabileceği kaynaklar ve Bill Gates de bu kaynakları kullanıyor. ||peut accéder|||||||| the rest|||resources||||||resources| 残りは||アクセスできる|リソース||||||資源|使用している The rest is available to everyone, and Bill Gates uses these resources. 残りは誰でもアクセスできる資源であり、ビル・ゲイツもこれらの資源を利用しています。 Остальное доступно каждому, и Билл Гейтс пользуется этими ресурсами. 90'lı yıllardan beri sık sık bu şekilde inzivaya çekiliyor. |||||||en retraite| |||||||retreat|retreats 年代の|90年代||頻繁に|頻繁に|||隠遁生活|引きこもって Seit den 90er Jahren hat er sich oft auf solche Exerzitien begeben. Since the 90s, he has often been in seclusion in this way. 90年代以来、彼はこのように頻繁に隠遁しています。 С 90-х годов он часто уединялся таким образом. “ThinkWeek” adını verdiği bu inzivada tek başına küçük bir kulübenin içinde kitaplarıyla okuyup düşünerek bir hafta geçiriyor. Semaine de réflexion||||retraite|||||||||||| 思考週間||名付けた||隠遁生活|||||小さな小屋||本を持って||考えながら|||過ごしている In this seclusion, which he calls “ThinkWeek,” he spends a week alone in a small cottage, reading and thinking with his books. 「ThinkWeek」と名付けたこの隠遁生活で、彼は小さな小屋の中で本を読みながら一人で1週間を過ごしています。 В этом уединении, которое он называет «ThinkWeek», он проводит неделю в одиночестве в маленьком коттедже, читая и размышляя над своими книгами. Kafasında yeni filtreler yaratıyor. dans sa tête||| 頭の中で||フィルター|作っている He creates new filters in his head. 彼は頭の中で新しいフィルターを作り出しています。 Günümüz dünyasını ve geleceği anlamaya çalışıyor. 私たちの|世界||未来|理解する| He tries to understand the present world and the future. 現代の世界と未来を理解しようとしています。 Он пытается понять настоящий мир и будущее. Bulduğu bu bilgileri işliyor. 彼が見つけ||情報を|処理している Er verarbeitet die gefundenen Informationen. It processes the information it finds. 彼はこの情報を処理しています。 Он обрабатывает найденную информацию. Optimize çözümler üretmeye çalışıyor. Optimiser||| Optimize||| 最適化|解決策|生産する| Trying to produce optimized solutions. 最適化された解決策を生み出そうとしています。 Он пытается производить оптимизированные решения.

Yahu ne çözümü diyeceksiniz? Yahu||| Hey what||| ||解決策|言いますか What solution will you say? ああ、何の解決策だと言うつもりですか? Ну, какое решение вы бы сказали? Bunun için sözünü ettiğim belgeseli izleyebilir ya da yazılmış biyografileri okuyabilirsiniz. ||promesse||le documentaire|||||biographies écrites| ||||the documentary|||||| これの||言葉|私が言った|ドキュメンタ|見ることができる|||書かれた|伝記| For this, you can watch the documentary I mentioned or read the written biographies. Для этого вы можете посмотреть упомянутый мною документальный фильм или прочитать письменные биографии. Bir ara 5 yaşından küçük çocukların neden öldüğü konusunu araştırmış ve ishalden olduğunu tespit etmiş. ||||||||||diarrhée||| ||||||||||diarrhea||determined| ||歳の||子供たちの|なぜ|死んだ|話題|研究した||下痢|であること|特定した|調査した Irgendwann untersuchte er, warum Kinder unter 5 Jahren starben, und stellte fest, dass es sich um Durchfall handelte. At one point, he investigated why children under the age of 5 were dying and found that it was diarrhea. Un moment, il a étudié pourquoi les enfants de moins de 5 ans mouraient et a découvert que c'était à cause de la diarrhée. Он исследовал, почему дети в возрасте до 5 лет некоторое время умирали, и определил, что это было от диареи. Sonra da kafayı şu kavanozun içindekilere takmış. ||||du bocal|| ||mind||the jar||focused on ||頭を||瓶の|中身に|集中した Dann wurde er vom Inhalt des Glases besessen. Then he got obsessed with what's in that jar. Ensuite, il s'est concentré sur ce qui était à l'intérieur de ce bocal. Потом он стал одержим тем, что в этой банке. Evet, doğru tahmin ettiniz. |||過去形の動 Yes, you guessed right. Oui, vous avez bien deviné. Да, вы угадали. Bu problemi çözmek için, yani milletin p*h problemini çözmek için bizzat çalışmasının yanı sıra servetinin hatrı sayılır bir miktarını da kullanmış. ||||||p(1)||||||travail personnel||||en mémoire de|||une quantité||utilisé |||||||||||personally||||his wealth|honor of|is considerable|||| ||解決する|||国民の|p|h|問題|解決する||自ら|働き|つまり||彼の富|名誉|||量||使った Um dieses Problem zu lösen, d.h. um das P*h-Problem der Nation zu lösen, setzte er einen beträchtlichen Teil seines Vermögens und seiner persönlichen Arbeit ein. He used a considerable amount of his wealth as well as working himself to solve this problem, that is, to solve the nation's p*h problem. Pour résoudre ce problème, c'est-à-dire pour résoudre le problème p*h de la nation, il a non seulement travaillé personnellement, mais a également utilisé une somme considérable de sa richesse. この問題を解決するために、つまり国民のp*h問題を解決するために、彼自身が働くだけでなく、彼の富のかなりの額も使った。 Он использовал значительную часть своего богатства, а также работал сам, чтобы решить эту проблему, то есть решить национальную проблему p*h. Karısıyla kurdukları vakıf sadece geçen yıl 35 milyar dolarlık bağış yaptı. |qu'ils ont fondée|||||||| with his wife||foundation||||||donation| 彼の妻と|彼らが設立|財団|||||ドル相当の|寄付| Die Stiftung, die er zusammen mit seiner Frau gegründet hat, hat allein im letzten Jahr 35 Milliarden Dollar an Spenden erhalten. The foundation he founded with his wife gave away $35 billion in donations last year alone. La fondation qu'il a créée avec sa femme a seulement fait un don de 35 milliards de dollars l'année dernière. 彼と妻が設立した財団は、昨年だけで350億ドルの寄付をした。 Фонд, который он основал вместе со своей женой, только в прошлом году пожертвовал 35 миллиардов долларов. Az önce gösterdiğim esnaf lokantasında yemek yedikten sonra arkadaşı Buffett'ı da 31 milyar dolar bağış yapmaya ikna etti. |||||||||Buffett||||||| |||||||||||||||convince| ||私が見せた|商人|レストランで||食べた後|||バフェット||||寄付||説得した| After eating at the artisan restaurant I just showed him, he convinced his friend Buffett to donate $31 billion. Après avoir mangé dans le restaurant de traiteur que je viens de montrer, il a également convaincu son ami Buffett de faire un don de 31 milliards de dollars. 先ほど紹介した商人食堂で食事をした後、彼は友人のバフェットを31億ドルの寄付をするように説得した。 Поев в ремесленном ресторане, который я ему только что показал, он убедил своего друга Баффета пожертвовать 31 миллиард долларов. Amaçları her yıl sadece ishal yüzünden ölen 500.000 çocuğun sayısını 2030'a kadar sıfırlamak. ||||diarrhée|||||||réduire à zéro Goals||||diarrhea||dying|||||zero out 目的||||下痢|のために|死亡する||数|||ゼロにする Their goal is to zero the number of 500,000 children who die from diarrhea alone each year by 2030. 彼らの目的は、2030年までに下痢で亡くなる子供の数を毎年500,000人ゼロにすることです。 Их цель — к 2030 году свести к нулю число детей, ежегодно умирающих от диареи (500 000 человек). Küçük bir kulübede kitapların arasında geçirilen haftalık inzivalar herkese böylesine bir zenginlik ve etki gücü kazandıramaz belki ama en azından bir vizyon kazandıracağı kesin. |||||||retraites||||||||ne peut pas donner|||||||donnera une vision| |||||||retreats||||wealth||impact|||||||||| ||小屋で|本の|の間で|過ごされた|週ごとの|瞑想||このような||豊かさ||影響力|影響力|与えられない||||少なくとも||ビジョン|与えるだろう| Weekly retreats spent among books in a small cottage may not bring such richness and influence to everyone, but at least they will certainly bring a vision. 小さな小屋で本の間に過ごす週末の隠遁は、誰にでもこのような豊かさと影響力を与えることはできないかもしれませんが、少なくともビジョンをもたらすことは確かです。 Еженедельные ретриты, проводимые среди книг в маленьком коттедже, возможно, не принесут такого богатства и влияния каждому, но, по крайней мере, они обязательно принесут видение.

Bir pazar çantasını kitaplarla doldurup bir hafta boyunca onları okumak, notlar çıkarmak ve düşünmek. ||sac de courses||en remplissant||||||||| ||そのバッグを||詰めて|||||読むこと|メモ|メモを取る||考える Filling a Sunday bag with books and reading them for a week, making notes and thinking. 買い物袋に本を詰め込んで、一週間それを読んだり、メモをとったり、考えたりすること。 Наполнить воскресную сумку книгами и читать их в течение недели, делать заметки и думать.

İstesek hepimizin yapabileceği bir şey. 私たちが望|私たち全員|できる|一つの|こと It's something we can all do if we wanted to. 望めば、誰もができること。 Ama anlaşılan çoğumuz bunu istemiyor… |apparently||| |どうやら|私たちの多|これを|want Aber es scheint, dass die meisten von uns das nicht wollen. But it seems that most of us don't want that... しかし、どうやら私たちの大多数はそれを望んでいないようだ...