×

我們使用cookies幫助改善LingQ。通過流覽本網站,表示你同意我們的 cookie 政策.

image

Baha's Stories, TÜRKİYE’DE SOKAK RÖPORTAJLARI

TÜRKİYE'DE SOKAK RÖPORTAJLARI

Sokak röportajları son yıllarda oldukça popüler oldu.

Her gün her şehirde bu tür röportajlar yapılıyor.

Vatandaşlar sokakta mikrofon ve kamera gördükleri zaman orada neler olduğunu merak ediyorlar.

Röportajlara katılmak veya röportajlara katılanları dinlemek istiyorlar.

Röportajlar insanlara geleneksel medyanın dışında kendilerini ifade etme, görüşlerini başkalarıyla paylaşma imkanı veriyor.

Özellikle son birkaç yılda sokak röportajları halkın ilgisini çekmeye başladı.

Sabahtan akşama kadar Youtube'dan veya sosyal medya platformlarından sokak röportajı izleyen kişiler var.

Bu, harbiden garip bir durum.

O insanlara şaşırıyorum.

İçimden “Yapacak başka bir işiniz yok mu?” diyorum.

Sokak röportajlarının bağımlılık yaptığını düşünüyorum.

Sokak röportajı yapan muhabirler bazen vatandaşlar tarafından engelleniyor.

Özellikle hükümeti destekleyen kimi insanlar sokak röportajlarına şüpheyle yaklaşıyorlar.

Bunların halkı kışkırtmak amacıyla yapıldığını düşünenlerin sayısı hiç de az değil.

Muhabirlere veya röportajın konuklarına saldıran insanlar bile var!

Mikrofonu görünce kendini tutamayıp suç işleyen vatandaşlar bile var!

Sokak röportajı sırasında cumhurbaşkanına hakaret ettiği için gözaltına alınan hatta tutuklanan insanlar olduğunu haberlerde okudum.

Dikkatli olmakta fayda var.

Röportajlar sırasında ara sıra kavga da çıkıyor.

Vatandaşlar birbirlerine hakaret ve küfür ediyorlar, birbirlerini aşağılıyorlar.

Kendileri gibi düşünmeyen insanların konuşmasına tahammül edemiyorlar.

Sadece onlarla aynı fikirde olan insanların konuşmasını istiyorlar.

İnsanlar röportajlar aracılığıyla şikayetlerini dile getiriyorlar.

Tahmin edebileceğiniz üzere, röportajların temel konusu ekonomi.

Vatandaşlar ekonomik sıkıntılardan bahsediyorlar.

Birçok insan yeteri kadar parasının olmadığını söylüyor.

Röportajlar sırasında komik olaylar da yaşanmıyor değil.

Hükümeti destekleyen yaşlı insanlar gençlere geçmişte Türkiye ekonomisinin çok kötü olduğunu, bugün

ülke ekonomisinin iyi olduğunu söylüyor.

Bunu kanıtlamak için gençlere “Telefonunu göster!” diyorlar.

Yani onlara göre akıllı telefona sahip olmak refah göstergesi.

Gençler de bu soruyla dalga geçiyorlar.

Yaşlıların yeni nesli anlamakta güçlük çektiğini düşünüyorlar.

Sağcı-solcu, İslamcı-seküler fark etmez, Türkler sürekli kendilerini batılılarla karşılaştırırlar.

İnsanların çoğu Türkiye'de her şeyin berbat, “batı”da her şeyin mükemmel olduğunu zannediyor.

İnsanların bir kısmı da Türkiye'nin dünyanın en güçlü ülkesi hatta lideri olduğunu ve “batı”nın Türkiye'yi “kıskandığını” sanıyor.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

TÜRKİYE’DE SOKAK RÖPORTAJLARI ||INTERVIEWS |Street|street interviews ||Interviews مقابلات الشوارع في تركيا STRASSENINTERVIEWS IN DER TÜRKEI ΣΥΝΕΝΤΕΎΞΕΙΣ ΣΤΟ ΔΡΌΜΟ ΣΤΗΝ ΤΟΥΡΚΊΑ STREET INTERVIEWS IN TURKEY INTERVIEWS DE RUE EN TURQUIE INTERVISTE DI STRADA IN TURCHIA УЛИЧНЫЕ ИНТЕРВЬЮ В ТУРЦИИ GATUINTERVJUER I TURKIET

Sokak röportajları son yıllarda oldukça popüler oldu. |Interviews||||| الشارع||||بشكل كبير|| Street|street interviews|||quite|| أصبحت المقابلات في الشوارع تحظى بشعبية كبيرة في السنوات الأخيرة. Street interviews have become very popular in recent years. Уличные интервью стали очень популярны в последние годы.

Her gün her şehirde bu tür röportajlar yapılıyor. ||||||interviews| |||||نوع|| ||||||interviews| ||||||Interviews| تجرى مثل هذه المقابلات كل يوم في كل مدينة. Every day, in every city, such interviews are being conducted.

Vatandaşlar sokakta mikrofon ve kamera gördükleri zaman orada neler olduğunu merak ediyorlar. ||microphone||||||||| Bürger||Mikrofon||||||||| المواطنون|||||رأوا||هناك||يحدث هناك|| |on the street|microphone|||they see||there|||curious about| عندما يرى المواطنون الميكروفونات والكاميرات في الشارع، يتساءلون عما يحدث هناك. Wenn die Bürger Mikrofone und Kameras auf der Straße sehen, fragen sie sich, was dort vor sich geht. When citizens see microphones and cameras on the street, they wonder what's going on there. Когда горожане видят микрофоны и камеры на улице, им интересно, что там происходит.

Röportajlara katılmak veya röportajlara katılanları dinlemek istiyorlar. ||||المشاركين|| entretiens||||participants|| Interviews|participate in||interviews|participants|| den Interviews|||Interviews|Teilnehmer|| يريدون المشاركة في المقابلات أو الاستماع إلى المشاركين في المقابلات. Sie wollen an Interviews teilnehmen oder denen zuhören, die an Interviews teilnehmen. They want to participate in interviews or listen to those who participate in interviews. Они хотят участвовать в интервью или слушать тех, кто участвует в интервью.

Röportajlar insanlara geleneksel medyanın dışında kendilerini ifade etme, görüşlerini başkalarıyla paylaşma imkanı veriyor. |||Medien|||||ihre Ansichten|mit anderen|teilen|Möglichkeit| Interviews||traditional|||themselves|expressing themselves|expressing themselves|their opinions|with others|sharing|opportunity| |||وسائل الإعلام|خارج||||آرائهم|||| ||||||||opinions|avec d'autres||| تمنح المقابلات الأشخاص الفرصة للتعبير عن أنفسهم ومشاركة وجهات نظرهم مع الآخرين خارج وسائل الإعلام التقليدية. Interviews geben Menschen die Möglichkeit, sich zu äußern und ihre Ansichten mit anderen außerhalb der traditionellen Medien zu teilen. Interviews give people the opportunity to express themselves and share their opinions with others outside of traditional media. Интервью дают людям возможность выразить себя и поделиться своим мнением с другими за пределами традиционных средств массовой информации.

Özellikle son birkaç yılda sokak röportajları halkın ilgisini çekmeye başladı. |||||||intérêt|| ||||street|street interviews||interest|to attract| |||||مقابلات الشارع|الجمهور|||بدأت ||||||||auf sich ziehen| في السنوات القليلة الماضية، بدأت المقابلات في الشوارع تجذب انتباه الرأي العام. Vor allem in den letzten Jahren haben Straßeninterviews das Interesse der Öffentlichkeit geweckt. Especially in the last few years, street interviews have started to attract public interest. Особенно в последние несколько лет уличные интервью стали привлекать внимание общественности.

Sabahtan akşama kadar Youtube'dan veya sosyal medya platformlarından sokak röportajı izleyen kişiler var. |||||||plateformes sociales||interview||| am Morgen|||||||Plattformen||Straßeninterview||| من الصباح|||||اجتماعي||منصات التواصل الاجتماعي|شارع||مُشاهدين|| in the morning|until evening||||||from platforms|street interviews||watching|| هناك أشخاص يشاهدون المقابلات في الشوارع على اليوتيوب أو منصات التواصل الاجتماعي من الصباح حتى المساء. Es gibt Menschen, die von morgens bis abends Straßeninterviews auf Youtube oder Social-Media-Plattformen verfolgen. There are people who watch street interviews on Youtube or social media platforms from morning to night. Есть люди, которые с утра до ночи смотрят уличные интервью на Youtube или в социальных сетях.

Bu, harbiden garip bir durum. |de guerre||| هذا|من الحرب|غريب||حالة |wirklich||| |really|strange|| هذه حالة غريبة حقا. Das ist eine wirklich seltsame Situation. This is a really strange situation. Это действительно странная ситуация.

O insanlara şaşırıyorum. ||Je suis surpris ich|den Menschen|ich bin überrascht أنا||أتعجب ||I'm surprised أنا مندهش من هؤلاء الناس. Ich bin überrascht über diese Leute. I am surprised at those people. Я удивляюсь этим людям.

İçimden “Yapacak başka bir işiniz yok mu?” diyorum. In my mind|"to do"|||your work||"don't you have"|I say من داخلي|||bir tane|عمل||| فكرت: "أليس لديك أي شيء آخر لتفعله؟" انا اقول. Ich denke: "Hast du denn nichts anderes zu tun?" “Don't you have anything else to do?” I say. — Тебе больше нечего делать? Я говорю.

Sokak röportajlarının bağımlılık yaptığını düşünüyorum. |interviews||| الشارع||إدمان|ما تفعله| |street interviews'|addictive|| |Straßeninterviews|Abhängigkeit|| أعتقد أن المقابلات في الشوارع تسبب الإدمان. I think street interviews are addictive. Я думаю, что уличные интервью вызывают привыкание.

Sokak röportajı yapan muhabirler bazen vatandaşlar tarafından engelleniyor. |||Reporter|||| الشارع||يجرون||أحيانًا|المواطنين||يتم منعهم Street|street interview||reporters||||being obstructed في بعض الأحيان يتم منع المراسلين الذين يجرون مقابلات في الشوارع من قبل المواطنين. Reporter, die auf der Straße Interviews geben, werden manchmal von Bürgern daran gehindert. Reporters doing street interviews are sometimes blocked by citizens. Репортеры, дающие уличные интервью, иногда блокируются гражданами.

Özellikle hükümeti destekleyen kimi insanlar sokak röportajlarına şüpheyle yaklaşıyorlar. |Regierung|||||Interviews on the street|mit Skepsis| خصوصاً||يدعم|بعض الأشخاص||||بشكٍّ|يقتربون من ||supporting|||street interviews|street interviews|with suspicion|are approaching ||||||interviews de rue|avec doute| بعض الناس، وخاصة أولئك الذين يدعمون الحكومة، يشككون في المقابلات التي تجري في الشارع. Einige Menschen, vor allem diejenigen, die die Regierung unterstützen, stehen Straßenbefragungen skeptisch gegenüber. Especially some people who support the government are skeptical of street interviews. Особенно некоторые люди, поддерживающие правительство, скептически относятся к уличным интервью.

Bunların halkı kışkırtmak amacıyla yapıldığını düşünenlerin sayısı hiç de az değil. ||incite||qu'elles sont faites|ceux qui pensent||||| هؤلاء|الناس|تحريض|بغرض تحريض الشعب|تمت|المفكرين|عدد|على الإطلاق||ليس بالقليل| ||anstiften||es gibt|denkende||||| ||incite|"with the aim"|"being done"|"those who think"|number of people|not at all||"not few"| عدد الأشخاص الذين يعتقدون أن هذه الأمور يتم القيام بها لإثارة الجمهور ليس صغيراً. Es gibt viele Menschen, die glauben, dass dies geschah, um die Öffentlichkeit zu provozieren. The number of those who think that these were done to provoke the public is not small at all. Le nombre de ceux qui pensent que c'est fait pour inciter le peuple n'est pas négligeable. Число тех, кто думает, что это было сделано для провокации общественности, совсем не мало.

Muhabirlere veya röportajın konuklarına saldıran insanlar bile var! |||invités|||| den Journalisten||Interview|den Gästen|||| المراسلين||المقابلة|الضيوف|مهاجم||حتى|يوجد أيضاً "to reporters"||the interview's|to the guests|attacking||| حتى أن هناك أشخاصًا يهاجمون المراسلين أو يجرون مقابلات مع الضيوف! Es gibt sogar Leute, die Reporter oder Gäste des Interviews angreifen! There are even people attacking reporters or interview guests! Il y a même des gens qui attaquent les journalistes ou les invités de l'interview ! Есть даже люди, нападающие на репортеров или гостей интервью!

Mikrofonu görünce kendini tutamayıp suç işleyen vatandaşlar bile var! Microphone|||se retenir de||||| the microphone|"seeing"||"can't help"||||| ميكروفون|عندما رأى|نفسه|لا يستطيع السيطرة|جريمة||||يوجدون أيضاً das Mikrofon|||nicht zurückhalten||||| حتى أن هناك مواطنين لا يستطيعون السيطرة على أنفسهم عندما يرون الميكروفون ويرتكبون جريمة! Es gibt sogar Bürger, die nicht anders können und Straftaten begehen, wenn sie das Mikrofon sehen! There are even citizens who can't help but commit crimes when they see the microphone! Il y a même des citoyens qui ne peuvent s'empêcher de commettre des crimes en voyant le micro ! Есть даже граждане, которые не могут не совершать преступления, когда видят микрофон!

Sokak röportajı sırasında cumhurbaşkanına hakaret ettiği için gözaltına alınan hatta tutuklanan insanlar olduğunu haberlerde okudum. |||au président|||||||tous les deux|||| شارع||خلال|الرئيس الجمهورية|إهانة|||اعتُقل|المأخوذة||معتقلون||كانوا|في الأخبار|قرأتُ Street|street interview||to the president|insulting|insulted||taken into custody|taken into custody||arrested|||"in the news"| |||||||festgenommen|genommen||arrested|||| قرأت في الأخبار أن هناك أشخاصًا تم اعتقالهم أو حتى اعتقالهم بتهمة إهانة الرئيس أثناء مقابلة في الشارع. Ich habe in den Nachrichten gelesen, dass Menschen festgenommen und sogar verhaftet wurden, weil sie den Präsidenten während eines Interviews auf der Straße beleidigt hatten. During the street interview, I read in the news that there were people who were detained or even arrested for insulting the president. Во время уличного интервью я прочитал в новостях, что были люди, которых задерживали или даже арестовывали за оскорбление президента.

Dikkatli olmakta fayda var. |être|| بشكل دقيق||| careful|being careful|worthwhile| |sein|Nutzen| من الجيد أن نكون حذرين. Es ist besser, vorsichtig zu sein. It's good to be careful. Хорошо быть осторожным.

Röportajlar sırasında ara sıra kavga da çıkıyor. |pendant||||| مقابلات||أحيانًا|أثناء|||يحدث |during|||fights break out||break out خلال المقابلات، تندلع المعارك بين الحين والآخر. Gelegentlich kommt es während der Interviews zu Streitereien. There are also occasional fights during interviews. Il arrive parfois qu'il y ait des disputes pendant les interviews. Также иногда случаются драки во время интервью.

Vatandaşlar birbirlerine hakaret ve küfür ediyorlar, birbirlerini aşağılıyorlar. ||beleidigen|||||sie erniedrigen المواطنون||||شتائم|يستخدمون||يحتقرون بعضهم ||insulting||swearing|||putting down المواطنون يشتمون ويسبون بعضهم البعض ويهينون بعضهم البعض. Citizens insult and swear at each other, humiliate each other. Les citoyens se prennent mutuellement pour des imbéciles et s'insultent, se rabaissant les uns les autres. Граждане оскорбляют и ругают друг друга, оскорбляют друг друга.

Kendileri gibi düşünmeyen insanların konuşmasına tahammül edemiyorlar. ||qui ne pensent pas|||| أنفسهم|||||تحمل| ||"do not think"||speaking|tolerate|"cannot tolerate" ||nicht denkenden|||Geduld| لا يمكنهم تحمل كلام الأشخاص الذين لا يفكرون مثلهم. Sie können nicht dulden, dass Menschen, die nicht so denken wie sie, das Wort ergreifen. They cannot tolerate the speech of people who do not think like them. Ils ne peuvent pas supporter que des personnes qui ne pensent pas comme eux s'expriment. Они не выносят речи людей, которые думают не так, как они.

Sadece onlarla aynı fikirde olan insanların konuşmasını istiyorlar. |||Meinung|||| فقط||نفس|||الناس|| |||opinion|||speech| إنهم يريدون فقط أن يتحدث الأشخاص الذين يتفقون معهم. They only want people who agree with them to speak up.

İnsanlar röportajlar aracılığıyla şikayetlerini dile getiriyorlar. |||leurs plaintes|| die Menschen||durch Interviews|ihre Beschwerden|äußern| الناس|المقابلات|من خلال||يعبرون عن|يقدمون |interviews|through|their complaints|express|"are expressing" يعبر الناس عن شكاواهم من خلال المقابلات. Die Menschen äußern ihre Beschwerden in Interviews. People voice their grievances through interviews. Люди высказывают свое недовольство через интервью.

Tahmin edebileceğiniz üzere, röportajların temel konusu ekonomi. |vous pourriez deviner||entretiens||| Vermutung|you can||Interviews|grundlegend|| التوقع||||أساسي|| As you can guess|"you can"|as you know|interviews'|main topic|main topic| كما يمكنك أن تتخيل، الموضوع الرئيسي للمقابلات هو الاقتصاد. Wie zu erwarten, ist das Hauptthema der Interviews die Wirtschaft. As you can imagine, the main subject of the interviews is the economy. Как вы понимаете, основной темой интервью является экономика.

Vatandaşlar ekonomik sıkıntılardan bahsediyorlar. ||difficultés économiques| |اقتصادي|المشاكل الاقتصادية| ||Schwierigkeiten| ||economic difficulties|are talking about يتحدث المواطنون عن الصعوبات الاقتصادية. Die Bürger sprechen über wirtschaftliche Probleme. Citizens are talking about economic problems.

Birçok insan yeteri kadar parasının olmadığını söylüyor. الكثير من||كافٍ|بقدر|ماله|ليس لديه| ||||their money|"not having"| يقول الكثير من الناس أنهم ليس لديهم ما يكفي من المال. Many people say they don't have enough money. Многие люди говорят, что им не хватает денег.

Röportajlar sırasında komik olaylar da yaşanmıyor değil. |pendant||||ne se passe| مقابلات||مضحك|أحداث||لا يحدث| Interviews|during||funny incidents||do not happen| |||||passiert nicht| لا تحدث حوادث مضحكة أثناء المقابلات. Während der Interviews kam es zu einigen lustigen Zwischenfällen. It's not that funny things happen during the interviews. Des événements amusants se produisent également pendant les interviews. Не то, чтобы забавные вещи происходили во время интервью.

Hükümeti destekleyen yaşlı insanlar gençlere geçmişte Türkiye ekonomisinin çok kötü olduğunu, bugün |||||in der Vergangenheit|||||| الحكومة|يدعمون||||في الماضي|تركيا|الاقتصاد|||| |supporting|||to the youth|"in the past"||"the economy's"|||| كبار السن الذين يدعمون الحكومة يقولون للشباب إن اقتصاد تركيا كان سيئًا للغاية في الماضي واليوم Ältere Menschen, die die Regierung unterstützen, erzählen jungen Menschen, dass die türkische Wirtschaft in der Vergangenheit sehr schlecht war, aber heute The old people who support the government tell the young people that Turkey's economy is very bad in the past, today Les personnes âgées qui soutiennent le gouvernement disent aux jeunes que dans le passé, l'économie de la Turquie était très mauvaise, aujourd'hui, Пожилые люди, поддерживающие правительство, рассказывают молодежи, что в прошлом экономика Турции была очень плохой, а сегодня

ülke ekonomisinin iyi olduğunu söylüyor. |the country's economy||| ويقول أن اقتصاد البلاد جيد. dass es der Wirtschaft des Landes gut geht. he says the country's economy is good. l'économie du pays est bonne.

Bunu kanıtlamak için gençlere “Telefonunu göster!” diyorlar. |prouver||||montre ton téléphone| هذا|إثبات ذلك||الشباب|هاتفك|| |beweisen||||zeige| |prove||young people|your phone|show| ولإثبات ذلك طُلب من الشباب: "أظهر هاتفك!" يقولون. Um das zu beweisen, sagen sie den jungen Leuten: "Zeig mir dein Handy!" To prove it, “Show your phone!” they say. Чтобы доказать это, «Покажи свой телефон!» они говорят.

Yani onlara göre akıllı telefona sahip olmak refah göstergesi. |||||||bien-être| يعني|||ذكي|||أن يكون|الرفاه| ||"according to them"|smart|smartphone|||status symbol|status symbol |||||||Wohlstandsindikator|Wohlstandsindikator لذا، فإن امتلاك هاتف ذكي، حسب رأيهم، يعد علامة على الرخاء. Für sie ist ein Smartphone also ein Zeichen von Wohlstand. So, according to them, having a smartphone is a sign of well-being. Так что, по их мнению, наличие смартфона является признаком благополучия.

Gençler de bu soruyla dalga geçiyorlar. |||question|| الشباب|||السؤال|يسخر|يمزحون |||with the question|| |||Frage|| يسخر الشباب أيضًا من هذا السؤال. Und junge Leute machen sich über diese Frage lustig. Young people also make fun of this question. А молодые люди смеются над этим вопросом.

Yaşlıların yeni nesli anlamakta güçlük çektiğini düşünüyorlar. ||génération|||éprouve des difficultés| Die Alten||neue Generation||Schwierigkeit|schwierigkeiten hat| كبار السن||الجيل|||يواجه صعوبة| the elderly||new generation|understanding|difficulty|"having difficulty"| يعتقدون أن كبار السن يجدون صعوبة في فهم الجيل الجديد. Sie glauben, dass ältere Menschen Schwierigkeiten haben, die neue Generation zu verstehen. They think that the elderly have difficulty in understanding the new generation. Они думают, что пожилым людям трудно понять новое поколение.

Sağcı-solcu, İslamcı-seküler fark etmez, Türkler sürekli kendilerini batılılarla karşılaştırırlar. |||||||||occidentaux|compare يميني|يساري|إسلامي|علماني||لا يفعلون|الأتراك|مستمرون||مع الغربيين| Right-wing|leftist|Islamist|secular||||||with Westerners|compare themselves |||||||||mit den Westlichen|compare وبغض النظر عما إذا كان الأتراك يمينيين أم يساريين، أو إسلاميين علمانيين، فإن الأتراك يقارنون أنفسهم باستمرار بالغربيين. Ob rechts oder links, islamistisch oder säkular, die Türken vergleichen sich ständig mit den Menschen im Westen. Right-wing, left-wing, Islamist-secular doesn't matter, Turks constantly compare themselves with westerners. Правые, левые, исламистско-светские не имеет значения, турки постоянно сравнивают себя с западниками.

İnsanların çoğu Türkiye'de her şeyin berbat, “batı”da her şeyin mükemmel olduğunu zannediyor. ||||||||||perfekt||glauben الناس|معظم الناس||||سيء|الغرب|||||| ||||everything|terrible|||||perfect||thinks that يعتقد معظم الناس أن كل شيء فظيع في تركيا وأن كل شيء على ما يرام في "الغرب". Most people think that everything is terrible in Turkey and everything is perfect in the "west". Большинство людей думают, что в Турции все ужасно, а на «западе» все идеально.

İnsanların bir kısmı da Türkiye'nin dünyanın en güçlü ülkesi hatta lideri olduğunu ve “batı”nın Türkiye'yi “kıskandığını” sanıyor. ||||||||Land||||||der||jealous|glaubt الناس||جزء|أيضًا||||||حتى||أنه||الغرب|تركيا|تركيا|يغيرون| ||part|also||||most powerful|country||||||"of"||is jealous of|"thinks" ||||||||||||||de||jalouse|pense يعتقد البعض أن تركيا هي أقوى دولة في العالم، بل زعيمتها، وأن "الغرب" "يغار" من تركيا. Manche meinen, die Türkei sei das mächtigste Land und sogar der Führer der Welt und der "Westen" sei "neidisch" auf die Türkei. Some people think that Turkey is the most powerful country in the world, even the leader, and that the "west" is "jealous" of Turkey. Некоторые думают, что Турция — самая сильная страна в мире, даже ее лидер, и что «запад» Турции «завидует».