Dünyaya Bakış Açını Sorgulatacak 5 Roman Önerisi
Merhaba sevgili dostum Bu videoda sana, hayata,
insanlara, dünyaya, sisteme, politikaya
bakış açını değiştirecek ve
kendini sorgulamana neden olacak 5 tane roman önermek istiyorum
Ama baştan uyarayım. Sen eğer ezbere düşünen bir
insansan, düşünmeyi pek sevmiyorsan, hayatı
sorgulamayı pek sevmiyorsan bu kitaplar sana göre değil, çünkü
bu kitaplar o temel bildiğin şeyleri sorguluyor
onlara farklı bakış açısıyla bakmanı sağlayacaktır.
Ve kendi yolunu eleştirel düşünerek
bulmana katkı sağlayacak kitaplar. Eğer ben de bu şekilde düşünmek istiyorum ya da ben de zaten bu yoldayım diyorsan
videonun devamını izleyebilirsin. Bu kitaplar
senin hayata bakış açına ciddi anlamda katkılar
sağlayacak. Ben çok faydalandım
senin de faydalanacağını düşünüyorum. İlk önermek istediğim kitap
MÜLKSÜZLER. Ursula Leguin'in efsanevi
başyapıtı diyebilirim ben bu kitaba. Bu kitabı bana üniversitede
sosyal psikoloji hocamız Sibel Erkunç önermişti.
Beni böyle güzel bir kitapla tanıştırdığı için bu videodan da
ona teşekkür ediyorum eğer ki izliyorsa bu videoyu. Şimdi
MÜLKSÜZLER'de 2 tane dünya var. Hayali bir dünya
Birisi ALARES, birisi URAS. URAS'ta
kapitalist bir sistem var. ALAREST'te ise anarşist
bir sistem var. Zamanında URAS
yani temsili olarak düşünürsek DÜNYA'yı temsil ediyor URAS.
Kapitalist sistemin olduğu Dünya. Burda
anarşist grupla bir anlaşma yapıyor Dünya'dakiler URAS'takiler
ve diyorlar ki siz Ay'a gidin orda yaşayın
biz size karışmayalım. Siz bize karışmayın. Böylelikle
URAS'taki o anarşist grup ALAREST'e taşınıyor.
ANAREST'te imkanlar çok kısıtlı
su çok az, toz toprak herşey çok zor oluyor.
Orda insanların karnı bile tam anlamıyla doymuyor çünkü
şöyle bir durum var yukarda Ayda
ANAREST'te bir kaç kişinin karnının tam olarak
doymuş olması demek diğer insanların
aç kalması demek. Ve burda bir kural yok.
İsteyen istediği yerde çalışabilir. Evlilik yok sözleşme yok
Çok bambaşka bir dünya. URAS'ta bildiğimiz kapitalist şu anki Dünya'ya benzer bir sistem
Ve ordan ANAREST'ten bir ziyaretçi
buraya Dünya'ya geliyor URAS'a geliyor. Ve ondan sonra
iki dünyayı biz kıyaslama imkanına sahip oluyoruz. O yolcu
sayesinde ve şöyle dikkatinizi
çekmek istediğim bir nokta var. Ordan gelen yolcu
klozete giriyor, tuvalete girecek ve sifonu çekiyor.
Sonrasında müthiş bir su gidip o tuvaleti
temizlediği zaman o aydan gelen yolcu şoka giriyor
"-Ya diyor insanlar diyor bu kadar suyu nasıl
harcayabiliyorlar" Çünkü yukarda ANAREST'te
su çok zor bulunuyor.
O kadar zor ki o kadar şoka giriyor ki O'nun gözünden
iki farklı dünyayı, kapitalist dünyayı
ve anarşist dünyayı ve insanın doğasındaki
karanlık yönleri keşfetme imkanını buluyoruz. Kesinlikle
MÜLKSÜZLER'i okumalısın. Bugüne kadar beni en çok etkileyen en sevdiğim kitaplar listesinin
bir numarasından bahsetmek istiyorum sana
Aldous Huxley'in CESUR YENİ DÜNYA'sı
Bu kitabı anlatmadan önce sana bir ayrıntı vermek istiyorum Aldous Huxley bu kitabı 1931
yılında yazmış. 1931
Türkiye'yi düşün 1931 yılında. Daha
belki 1. Dünya Savaşı'ndan çıkalı çok uzun bir zaman olmamış.
Kendi içimize dönmüş durumdayız. 1931
yılında yazılan bir kitapta adam nelerden bahsediyor biliyor musun?
Yapay zekadan bahsediyor. Şarkı yazan
makinelerden bahsediyor. Antidepresanlardan
bahsediyor. Kuluçka makinelerinden,
insanları üreten kuluçka makinelerinden bahsediyor. Ben
bu kitabı okuduğum zaman, bana kattığı
dünya görüşünden öte Aldous Huxley'in zekasına saygı duydum.
Ya dedim adam bunları kaç sene önce düşünebilmiş.
Şimdi, o CESUR YENİ DÜNYA'yı
tarif ederken kitapta şöyle bir dünya var. Gerçek cinsellik
kalmamış artık, gerçek doğum da yok. Kuluçka
makinaları var. İnsanlar oralarda yetişiyor ve hayata
dahil oluyorlar. Ve enteresen biçimde şöyle bir sistem var.
Diyelim ki bir insan temizlikçi olarak mı çalışacak, zekası
neyi gerektiriyor, ne kadar zeka temizlikçi olmayı
yetiyor diyelim ki o zamanın sisteminde 85 IQ.
Özellikle belirli kimyasallar katarak
insanlar kuluçka makinelerinde sadece
o IQ'da yetiştiriliyorlar. Daha ötesinde değil. Çünkü
sorgulanmasın isteniyor. Dünyayı, sistemi
sorgulamasınlar istiyorlar. Sonrasında
İnsanlara eğlence makinaları var dedim ya
yapay zeka makinalar şarkı yazıyor. Benzer şekilde.
Hep aynı şeyi döndürüyor
Bugün baktığımız zaman
bu Arka Sokaklar gibi, Cennet Mahallesi gibi
dizilerde de senaryo hep aynı dönüyor ya. Belirli
elementler var birleşiyor birleşiyor yıllar
yıllar aynı şey tekrarlanıyor. Orda da öyle bir sistem var..
Sonrasında, her aşamaya göre belirli
zeka seviyeleri var. Orda o dünyayı anlamak,
o dünyanın sıkıntılarını,
aşkın, sevginin yok oluşunu anlatan efsanevi bir yapıt.
Beni çok çok etkiledi. Şu an
bile hayata bakışımı temel etkileyen şeylerden
biri CESUR YENİ DÜNYA kitabı. Sen de
bu kitabı kesinlikle okumalısın. Çok farklı hissedeceksin okuduğun zaman.
Sana önermek istediğim bir diğer kitap da
George Orwell'ın 1984 romanı
Bu romanda, 1940'lı yıllarda yazıyor
George Orwell bu romanı
1984 yılında bir dünyayı
tasvir ediyor gerçekte var olmayan bir ülke ama
aslında gönderme yaptığı ülke Rusya
o Sovyetler Birliği, komünist sistemi eleştiriyor.
Orda eleştirdiği şey şu, insanlar izleniyor.
İnsanlar tektipleştirilmeye çalışılıyor.
Kameralardan, değişik gözlerden, ajanlar tarafından,
her daim, olur da sistemden farklı
davranmaya çalışırsan hemen eziliyorsun, hemen yokediliyorsun.
Ve o zaman dünyada, o 1940'lı yıllarda,
o Sovyetler Birliği'nden bir korku var. Komünizm sanki
heryeri saracakmış gibi hissediyor insanlar, bundan dolayı
öyle eleştirel bir bakış açısı, ama sadece
o Sovyetler açısıyla sınırlama bunu, günümüzü de değerlendirmen açısından
çok güzel bir kaynak, çok güzel bir roman.
Ama ben kitabı okurken biraz içim sıkıştı, bunaldım.
Çünkü kitapta en ufacık bir umut kırıntısı
dahi yok. O yüzden bu kitabı da
okumanı özellikle rica ediyorum senden, çünkü, günümüzü, dünyayı
heryeri anlamak için, sistemi anlamak için bir başucu
kaynağı 1984. Kitap
önerime geçmeden önce sana bir kaç tane soru sormak istiyorum.
İyilik ya da kötülük sence öğrenilen bir şey midir?
yoksa doğamızda mı vardır? Çocuklar
bilerek, isteyerek kötülük yapabilirler mi?
Bir adada mahsur kalan çocuklar kendi aralarındaki
çatışmayı en fazla nereye kadar görütebilirler. İşte
şimdi önereceğim kitap, sana bu noktada farklı
bir dünya, farklı öneriler sunuyor. Bu kitabı da
yine üniversitede okurken akli psikoloji dersimiz kapsamında okumuştum.
Sevgili Gökhan Oral hocamız önermişti.
Ve ders kapsamında tartışmıştık da bu kitabı.
SİNEKLERİN TANRISI, Willam Golding tarafından yazılıyor.
Ve şöyle bir hikayesi var. Gemiyle seyahat eden
çocuklar bir şekilde bir adaya düşüyorlar
Orda mahsur kalıyorlar. Yaşları 6 ila 12
arasında değişen bu çocuklar, kendi içlerinde
bir düzen kurmaya başlıyorlar. Ve bu çocuklar şiddeti
öğrenmiş çocuklar değil. Bu çocuklar, çocuk sadece
bildiğimiz o masum ponçik çocuklar. Ama iş
bir düzen kurma noktasına gelince,
bir liderlik yarışına gelince, bir organizasyon, bir politika
sistemi kurmaya gelince işler karışmaya başlıyor
ve insanın doğasına bakışımızı sorgulatacak
gelişmeler oluyor. Wilhelm Golding burada aslında insanın
doğasına yönelik bazı eleştiriler sunuyor. Okurken
sen de diyeceksin ya acaba
kafanda bir sürü soru işareti uyandıracak bu kitap,
Zaten bence iyi bir roman, iyi bir kitap, sana cevaplar
veren değil, kafanda fazlasıyla soru işareti
uyandıran kitaptır. Son olarak önermek istediğim
kitap, Anthony Burgess'in, "Otomatik Portakal" kitabı.
Ama ben öncesinde kitabı keşfetmemiştim.
Bu kitaba gelme yolum filminden geçiyor. Kubrick
Stanley Kubrick, bu kitabın filmini çekmiş. Filmi de efsane ama önce ben kitabı okumanı öneririm.
Kitaba geçmeden önce bir ayrıntı vermek istiyorum. Anhony Burgess'e
bir tümör nedeniyle diyorlar ki "-Abicim sen
bir yıl ömrün kaldı, hayatın tadını çıkar.
Ama Burgess sorumluluk sahibi bir adam diyor ki
"Ben öldükten sonra karım rahat geçinsin diye" o bir yılını
kitaplar yazmaya veriyor ve sonrasında
bir sürü güzel kitap yazıyor böyle başyapıt değerinde kitaplar
Otomatik Portakal da bu arada yazılıyor. Sonrasında
Burgess'e yanlış tanı konulduğu ortaya çıkıyor
ve aslında bilmiyorum böyle bir stress mi lazım insanın başyapıt
çıkarması için diye şöyle bir soru geliyor aklımıza
sonrasında yaşamaya devam ediyor zaten ve bize Otomatik Portakal'ı
kazandırıyor bu yanlış tanı. Şimdi bu kitapta
gençlik çağındaki ergenlik çağında Alex denilen bir çocuk
var. Alex şiddete meyilli, öfkeli, nefret dolu
bir çocuk ve sonrasında bir cinayete karışıyor
Cinayete karıştıktan sonra hapse giriyor ve burda biz
insan doğasının o karanlık tarafını görüyoruz.
İnsan ne kadar şiddete meyili olabilir,
düzelebilir mi, toplumun karanlık tarafını
sistemin karanlık tarafını görebilir, bu kitaba dair
spoiler vermemek adına çok fazla detay vermeyeceğim ama
Otomatik Portakal'ın önce kitabını oku sonra filmini izle
bu ikisi de birbirinin tam olarak aynısı değil
ikisinin de sana farklı bakış açısı kazandıracağını düşünüyorum.