×

我們使用cookies幫助改善LingQ。通過流覽本網站,表示你同意我們的 cookie 政策.

image

Barış Özcan 2020, Stonehenge taşlarının kaynağı bulundu

Stonehenge taşlarının kaynağı bulundu

Bazı konuları ele alıp sizlere aktarmak için uygun bir zamanı bekliyorum. Stonehenge bu tür konulardan biri. Hani şu İngiltere'nin güneyindeki bir düzlükte 5000 yıldan beri ayakta duran taşlar var ya… Neden uygun bir zamandayız böyle bir konuyu ele almak için? Çünkü nihayet sırrı çözüldü! Yine! Yani kısmen! Oradaki taşlardan bazılarının kaynağı bulundu. Geçen hafta böyle bir haber ortaya çıkınca artık her yıl atıldığı için gelenekselleşen “Stonehenge'in sırrı çözüldü” başlıkları ortaya çıktı. Büyük bir umutla o başlıkların ardındaki gerçeği eşeledim ve hem yeni bulguları hem de geçmişte yapılan çalışmaları derleyerek bu ilginç yapıyla ilgili en güncel bilgileri sizinle paylaşmak istedim.

Ne de olsa burası sadece İngiltere'nin değil dünyanın en gizemli antik anıtlarından biri. Tonlarca ağırlıkta 85 kadar büyük taştan yapılmış. Dümdüz bir ovanın ortasında. Neden? Bilinmiyor. Nasıl yapıldı? Bilinmiyor. Kimin yaptığı bilinmiyor. Piramitlerden bile eski Stonehenge bize yazılı kayıt bırakmayan, belki de yazmayı bile bilmeyen çok eski bir kültür tarafından inşa edildi. Bırakın yazmayı o zamanlar tekerlek bile icat edilmemişti. Peki yazmayı bilmeyen bu insanlar, tekerlek kullanmadan bazıları 40 tona yakın ağırlıktaki bu taşları nasıl oraya getirdiler?

Geçen hafta bilim insanları en azından bu sorunun bir kısmını yanıtlayabildiler. Nasıl değil, nereden sorusunu. Anıttaki en büyük taşların oraya nereden getirildiğini buldular. At nalı şeklinde dizilmiş olan bu sarsen taşları 25 km kadar kuzeyden oraya taşınmış. Taşların kimyasal yapısını analiz ederek bu bilgiye ulaşmışlar. Onun da ilginç bir hikayesi var çünkü bilimsel amaçla bile olsa bunların içinden örnek alıp inceleme yapamıyorsunuz. Fakat 1958'de burada gördüğünüz gibi bir restorasyon çalışması yapılmış. Çünkü ta 1797'de üç kayadan oluşan trilithon adlı bu yapılardan 57 ve 58 numaralı taşların üstündeki 56 numaralı taş düşmüş. İşte 60 yıl kadar önce o kayayı vinçle yerine yerleştirmişler. Bu işlem sırasında kayadan küçük bir parçayı da kesmek zorunda kalmışlar. Ama kesilen parça ortadan kaybolmuş. 2 yıl kadar önce o fotoğraftaki kişilerden artık 89 yaşına gelmiş olan biri parçanın kendisinde olduğunu hatırlayıp iade etmiş. Araştırmacılar da bunu inceleyip karşılaştırarak nereden taşındığını bulmuşlar. Tekerleğin bile olmadığı bir dönemde 25 tonluk taşları 25 km öteden taşımak gerçekten zor bir işti. Ama unutmayın Stonehenge'de sadece sarsen taşları yok. Bir de mavi taşlar var. Diğerlerine göre nispeten daha küçük olsa da 4 ton ağırlığındaki bu taşların 230 km uzaktan getirildiği düşünülüyor. Niye anıtın yakınlarından değil de bu kadar uzaktan getirilmiş acaba?

Bu mavi taşlar sıradışı akustik özelliklere sahip. Antik kültürlerde ses çıkaran taşların mistik bir iyileştirici gücü olduğuna inanılırmış. O yüzden bazıları buranın bir tedavi merkezi olduğunu ve bu mavi taşların çok uzaklardan oraya bu yüzden getirildiğini düşünüyor.

Uzaklardan taş taşıma meselesi bu yapıda da piramitlerde de çokca tartışılan bir konu. O zamanki insanların bunu yapmasının çok zor hatta imkansız olduğunu düşünenler konuyu Afrika'da yaşayan devlere, sihirbaz Merlin'e ya da uzaylılara kadar götürüyorlar. Uzaylı demişken bu yapının uzaylılar tarafından değil ama astronomik incelemeler yapmak için dünyalılar tarafından yapıldığını da söyleyebiliriz. Nasıl biz şimdilerde cep telefonu uygulamalarını kullanarak yıldızları takip ediyorsak Neolitik çağın insanları da taşları kullanarak güneşi, ayı ve yıldızları izliyorlardı. Yılın belli zamanlarında, mesela gündönümlerinde güneşin konumu Stonehenge'in taşları arasında özel bir noktaya geliyor. Bunun nasıl olduğunu gerçek zamanlı olarak görebilmenizi sağlamak için şimdilerde Stonehenge'in tam ortasına bir kamera yerleştirmişler. İnternetten dilediğiniz zaman bir web sitesine girerek inceleyebiliyorsunuz. Böylece onu yapan insanların bakış açısından gündüzleri gökyüzünü ve geceleri de uzayı inceleyebiliyorsunuz. Skyscape adlı bu sitenin linkini açıklamalar bölümüne bıraktım.

Stonehenge'in bence en az bu konular kadar ilginç başka bir yönü var. Burası bir seferde yapılmamış. 5 farklı dönemde yapımı 1500 yıl kadar sürmüş.

Bir tarih çizgisi üzerinde karşılaştırmalı olarak görelim isterseniz. İnkalar “Machu Picchu”yu 1450 civarında tamamladılar. Milattan sonra. Paskalya adasındaki Moai heykelleri ondan 200 yıl kadar önce oyuldu. İstanbul'daki Ayasofya M.S. 500'lerde, Atina'daki Partenon M.Ö. 500'lerde yapıldı. Partenon tamamlandığında Mısır'daki piramitler 2000 yıldır ayaktaydı. Hemen hemen aynı dönemde Stonehenge'in yapımının 3. aşaması tamamlanmıştı. İlk aşama M.Ö. 3100 yıllarına adresleniyor. Ancak bölgede yapılan çalışmalarda çok daha eski zamanlarda (M.Ö. 8500-7000) insanların aynı bölgede yapılar inşa etmiş olabileceğini gösteren kanıtlar var. Bu çok eski zamanları bir kenara bıraksak bile yapının inşaatı 1500 yıl sürmüş. Düşünebiliyor musunuz? 1500 yıl boyunca insanlar yaklaşık 100 metre çapındaki bir dairenin içine kilometrelerce uzaktan çok ağır taşları taşıyıp dairesel bir şekilde diziyorlar. Bu bilgiyi yaklaşık 50 nesil boyunca çocuktan toruna aktarıyorlar. Yazısız bir şekilde. Zaten yeterince ilginç olan bu bilgiye başka bir bulguyu daha ekleyeyim şimdi. Bunları yapanlar sadece o bölgede oturanlar değil. Taşların etrafında gömülü pek çok insan var ve bunların DNA'ları üzerinde yapılan araştırmalarda bazılarının çok uzaklardan öldükten sonra buraya getirilip gömüldüğü bulunmuş. Avrupa'nın dört bir yanından insanlar ölü ya da diri buraya geliyormuş. Peki bu cazibe merkezini inşa edenler kim dersiniz? İlk taşları taşıyanlar? İpucu veriyorum. Oranın yerlileri değil. Göçmenler. Geçen yüzyılın ortalarına kadar bunların Avrupa'nın güney doğusundan gelmiş olabileceği düşünülüyordu. Belki bugünkü İtalya'da yaşamış olan Romalıların ataları ya da bugünkü Yunanistan'da yaşamış olan Miken uygarlığı tarafından yapılmışlardı. Ama sorunun doğru cevabı için biraz daha doğuya gitmek gerekiyor. Stonehenge'i yapanların bugünkü Türkiye topraklarında binlerce yıl önce yaşamış insanlar olduğu bulundu. Bu bulgu geçen yıl Mayıs ayında Nature dergisinde yayımlandı. Yapılan DNA çalışmalarına göre bu insanlar Anadolu'dan oraya gitmişler. M.Ö. 6000 ila 4000 yılları arasında özellikle Doğu Akdeniz ve Ege bölgesinden bazı kavimler göç ederek İngiltere'nin güneyine gidip tarım yapmaya başlamışlar ve beraberlerinde taştan anıtlar yapma kültürünü de götürmüşler. Tarih çizgimize geri dönelim mi? Eminim ilk gördüğünüzde bu çizginin en soluna yerleştirmek üzere sizin de aklınıza Stonehenge benzeri başka bir yapı gelmiştir: Tabiki Göbekli Tepe. M.Ö. 9500'lerde yapıldığı sanılıyor. Şu anda dünyanın bilinen en eski dikilitaş yapısı. Bu iki yapı arasında doğrudan bir ilişki kurabilmek için elimizde yeterli kanıt yok. Bir zamanlar bu yapıyı inşa edenlerin torunları binlerce yıl sonra bugünkü İngiltere'ye göç edip orada da Stonehenge'i inşa etmiş olabilir mi? Bir çok sorunun cevabı gibi bununki de elimizdeki bulgularla verilemiyor. Ama eskiye ait bilgilerimiz arttıkça genel bir desen oluşmaya başlıyor gözlerimizin önünde. Hani strateji oyunlarının başında karanlık bir harita vardır ve siz oynadıkça aydınlanmaya başlar. İşte onun gibi bir şey. Tarih haritasını aydınlatmanın tek yolu teknolojiyi kullanmak. 1950'lerde radyokarbon tarihleme metodu bulunmasaydı bugün hala Stonehenge'in etrafında at arabalarıyla çiftçiler “ah eski taşlara bak, bunları bizim sihirbaz Merlin buraya getirmiş” deyip geçerlerdi herhalde… Oysa şimdi yaşlarını hesaplayabiliyoruz. Tarih çizgisinde yerlerine oturtabiliyoruz. Yeni tamamlanan DNA haritasıyla kıyaslama yapıp onların Anadolu'dan göç eden insanlar tarafından inşa edildiğini buluyoruz. Önümüzdeki oyun haritasında birdenbire Göbekli Tepe beliriyor; sonra farklı bir yerlerde Stonehenge ve hemen sonra piramitler. Bunlar en meşhurları.

Buna benzer megalitlerden, yani bir yapı veya anıt oluşturmak amacıyla kullanılan büyük taşlardan sadece Avrupa'da kaç tane bulundu bugüne kadar biliyor musunuz? 35.000 Sadece Avrupa'da bulunanlar. Megalitler Antarktika hariç tüm kıtalarda ve neredeyse her coğrafyada bulundu ve bulunmaya devam ediyor. Onları yapan ve bizden çok önce yaşamış bu insanların okuması yazması yoktu belki ama yazıdan çok daha kalıcı bu izleri bıraktılar bizlere. O noktaları birleştirme becerisini elde etmek ve izleri okuyabilmek için gerekli teknolojileri geliştirmek için şimdi sıra bizde… Bastığımız yerleri toprak deyip geçmeden tanıyabilmenin, baktığımız taşların yaşlarını hesaplayabilmenin yolu kimyadan, biyolojiden, bilimden, teknikten geçiyor.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Stonehenge taşlarının kaynağı bulundu Stonehenge|des pierres|| Quelle der Stonehenge-Steine gefunden Βρέθηκε η πηγή των λίθων του Στόουνχεντζ Source of Stonehenge stones found La source des pierres de Stonehenge a été trouvée ストーンヘンジの石の出所が判明 Descoberta a origem das pedras de Stonehenge Источник камней Стоунхенджа найден Källa till Stonehenge-stenar funnen 發現巨石陣石頭的來源

Bazı konuları ele alıp sizlere aktarmak için uygun bir zamanı bekliyorum. |||||to convey|||a|| Ich warte auf einen günstigen Zeitpunkt, um einige Dinge mit Ihnen zu besprechen. I am waiting for a suitable time to discuss some issues and convey them to you. Stonehenge bu tür konulardan biri. Stonehenge is one such subject. Hani şu İngiltere'nin güneyindeki bir düzlükte 5000 yıldan beri ayakta duran taşlar var ya… Neden uygun bir zamandayız böyle bir konuyu ele almak için? |||||plaine|||||||||||moment|||||| |||||plain||||||||||||||||| Sie wissen schon, die Steine, die seit 5000 Jahren in einer Ebene in Südengland stehen... Warum ist dies ein geeigneter Zeitpunkt, um ein solches Thema anzusprechen? You know, the stones that have been standing for 5,000 years on a plain in the south of England... Why is this an appropriate time to take up such a subject? Çünkü nihayet sırrı çözüldü! |finally|secret| Denn das Rätsel ist endlich gelöst! Because the mystery is finally solved! Yine! Again! Yani kısmen! |partially Nun, teilweise! So partially! Oradaki taşlardan bazılarının kaynağı bulundu. |les pierres||| |||source| Die Quelle einiger der dortigen Steine ist gefunden worden. Geçen hafta böyle bir haber ortaya çıkınca artık her yıl atıldığı için gelenekselleşen “Stonehenge'in sırrı çözüldü” başlıkları ortaya çıktı. ||||||||||||devenue une tradition|de Stonehenge|||titres|| Als diese Nachricht letzte Woche bekannt wurde, erschienen die traditionellen Schlagzeilen "Das Geheimnis von Stonehenge ist gelüftet". When such a news emerged last week, the traditional headlines "Stonehenge's mystery solved" came to light. Büyük bir umutla o başlıkların ardındaki gerçeği eşeledim ve hem yeni bulguları hem de geçmişte yapılan çalışmaları derleyerek bu ilginç yapıyla ilgili en güncel bilgileri sizinle paylaşmak istedim. ||avec beaucoup d'espoir||sujets|derrière||je fouillais||||découvertes||||||en les compilant|||structure||||||| |||||behind|the truth|I dug||||findings||||||compiling||||||latest|||| Mit großer Hoffnung habe ich mich auf die Suche nach der Wahrheit hinter diesen Schlagzeilen gemacht und wollte mit Ihnen die aktuellsten Informationen über diese interessante Struktur teilen, indem ich sowohl neue Erkenntnisse als auch frühere Studien zusammengetragen habe. With great hope, I searched for the truth behind those headlines and wanted to share with you the most up-to-date information about this interesting structure by compiling both new findings and previous studies. Avec un grand espoir, j'ai fouillé la vérité derrière ces titres et j'ai voulu partager avec vous les informations les plus récentes concernant cette structure intéressante en compilant à la fois les nouvelles découvertes et les travaux réalisés dans le passé.

Ne de olsa burası sadece İngiltere'nin değil dünyanın en gizemli antik anıtlarından biri. |||||||||||monuments antiques| ||after all|||||||mysterious||monuments| Schließlich handelt es sich um eines der geheimnisvollsten antiken Monumente nicht nur in England, sondern auch in der Welt. After all, this is one of the most mysterious ancient monuments not only in England but in the world. Après tout, cet endroit est l'un des monuments anciens les plus mystérieux non seulement du Royaume-Uni, mais du monde entier. Tonlarca ağırlıkta 85 kadar büyük taştan yapılmış. des tonnes|en poids|||pierre| Er besteht aus etwa 85 riesigen, tonnenschweren Steinen. It is made of 85 huge stones weighing tons. Il est fait de grandes pierres pesant des tonnes, environ 85 au total. Dümdüz bir ovanın ortasında. plat||plaine| ||plain| In der Mitte einer flachen Ebene. In the middle of a flat plain. Neden? Bilinmiyor. Unknown Nasıl yapıldı? Bilinmiyor. Kimin yaptığı bilinmiyor. Piramitlerden bile eski Stonehenge bize yazılı kayıt bırakmayan, belki de yazmayı bile bilmeyen çok eski bir kültür tarafından inşa edildi. des pyramides|||||||qui ne laisse||||||||||||a été construit ||||||record||||||||||||| Even older than the pyramids, Stonehenge was built by an ancient culture that left us no written record, perhaps not even knowing how to write. Bırakın yazmayı o zamanlar tekerlek bile icat edilmemişti. ||||roue|||n'avait pas été inventée ||||wheel||invented| Damals war das Rad noch nicht erfunden, geschweige denn die Schrift. The wheel had not been invented back then, let alone writing. Peki yazmayı bilmeyen bu insanlar, tekerlek kullanmadan bazıları 40 tona yakın ağırlıktaki bu taşları nasıl oraya getirdiler? ||||||||||pesant de||les pierres||| ||||||||||||the stones||| So how did these people, who did not know how to write, bring these stones, some of which weighed close to 40 tons, there without using wheels?

Geçen hafta bilim insanları en azından bu sorunun bir kısmını yanıtlayabildiler. ||||||||||ont pu répondre |||||||||part|were able to answer Last week, scientists were able to answer at least part of that question. Nasıl değil, nereden sorusunu. Not how, but where. Anıttaki en büyük taşların oraya nereden getirildiğini buldular. sur le monument||||||qu'elles ont été apportées| Sie fanden heraus, woher die größten Steine des Denkmals stammten. They found out where the largest stones in the monument were brought there. At nalı şeklinde dizilmiş olan bu sarsen taşları 25 km kadar kuzeyden oraya taşınmış. |fer à cheval||alignés|||pierres sarsen||||du nord|| |horseshoe||arranged|||sarsen stones|||||| Diese hufeisenförmig angeordneten Sarsensteine wurden aus einem 25 Kilometer nördlich gelegenen Gebiet dorthin transportiert. These sarsen stones, arranged in the shape of a horseshoe, were transported there from 25 kilometers to the north. Taşların kimyasal yapısını analiz ederek bu bilgiye ulaşmışlar. |||||||ils ont atteint |chemical|||||| They got this information by analyzing the chemical structure of the stones. Onun da ilginç bir hikayesi var çünkü bilimsel amaçla bile olsa bunların içinden örnek alıp inceleme yapamıyorsunuz. ||||||||||||||||vous ne pouvez pas |||||||||||||||study| Es hat auch eine interessante Geschichte, denn man kann nicht einmal für wissenschaftliche Zwecke Proben nehmen und sie analysieren. It has an interesting story because you can't take samples from them and study them, even for scientific purposes. Fakat 1958'de burada gördüğünüz gibi bir restorasyon çalışması yapılmış. Aber 1958 wurde eine Restaurierung durchgeführt, wie Sie hier sehen können. But in 1958, as you can see here, a restoration work was carried out. Çünkü ta 1797'de üç kayadan oluşan trilithon adlı bu yapılardan 57 ve 58 numaralı taşların üstündeki 56 numaralı taş düşmüş. ||||rocher||trilithe de|||structures|||||||est tombé |||||||called||||||||| Der Grund dafür ist, dass 1797 der Stein 56, der auf den Steinen 57 und 58 des aus drei Steinen bestehenden Trilithons lag, umgestürzt ist. Because in 1797, the stone number 56 on the stones numbered 57 and 58 fell from these structures called the trilithon, which consists of three rocks. İşte 60 yıl kadar önce o kayayı vinçle yerine yerleştirmişler. |||||la roche|avec une grue||ils ont placé ||||||with a crane|| Dieser Felsen wurde vor etwa 60 Jahren mit einem Kran an seinen Platz gehievt. Here, 60 years ago, they placed that rock in place with a crane. Bu işlem sırasında kayadan küçük bir parçayı da kesmek zorunda kalmışlar. ||||||||||ils ont dû |operation||||||||| Dabei mussten sie ein kleines Stück des Felsens abschneiden. During this process, they had to cut a small piece of rock. Ama kesilen parça ortadan kaybolmuş. |la pièce coupée|||disparu Aber das abgeschnittene Stück ist verschwunden. But the cut piece has disappeared. 2 yıl kadar önce o fotoğraftaki kişilerden artık 89 yaşına gelmiş olan biri parçanın kendisinde olduğunu hatırlayıp iade etmiş. ||||la photo|||||||la pièce|||se souvenir|| |||||||||||||||return| Vor etwa 2 Jahren erinnerte sich einer der Personen auf dem Foto, der jetzt 89 Jahre alt ist, daran, dass er das Teil hatte, und brachte es zurück. About 2 years ago, one of the people in that photo, who is now 89 years old, remembered that he had the piece and returned it. Araştırmacılar da bunu inceleyip karşılaştırarak nereden taşındığını bulmuşlar. ||||en comparant||| ||||by comparing||| The researchers analyzed it and compared it to find out where it was transported from. Tekerleğin bile olmadığı bir dönemde 25 tonluk taşları 25 km öteden taşımak gerçekten zor bir işti. de la roue|||||de 25 tonnes|||de loin|||||était un travail ||||||||from afar||||| In einer Zeit, in der es noch nicht einmal ein Rad gab, war es eine wirklich schwierige Aufgabe, 25 Tonnen Steine 25 km weit zu transportieren. In a time when there was not even a wheel, it was really difficult to carry 25 tons of stones from 25 km away. Ama unutmayın Stonehenge'de sadece sarsen taşları yok. ||à Stonehenge|||| Aber denken Sie daran, dass Stonehenge nicht nur aus Sarsensteinen besteht. But remember, there are not only sarsen stones in Stonehenge. Bir de mavi taşlar var. There are also blue stones. Diğerlerine göre nispeten daha küçük olsa da 4 ton ağırlığındaki bu taşların 230 km uzaktan getirildiği düşünülüyor. les autres||par rapport à|||||||||||a été apportée| ||relatively|||||||||||| Diese 4 Tonnen schweren Steine sind zwar kleiner als die anderen, aber man nimmt an, dass sie aus einer Entfernung von 230 km hergebracht worden sind. Although relatively smaller than the others, these stones weighing 4 tons are thought to have been brought from a distance of 230 km. Niye anıtın yakınlarından değil de bu kadar uzaktan getirilmiş acaba? |du monument|des environs||||||apporté| Warum wurde es von so weit her gebracht und nicht aus der Nähe des Denkmals? Why was it brought from so far away and not from near the monument?

Bu mavi taşlar sıradışı akustik özelliklere sahip. ||||acoustiques|| |||extraordinary||| Diese blauen Steine haben außergewöhnliche akustische Eigenschaften. These blue stones have extraordinary acoustic properties. Antik kültürlerde ses çıkaran taşların mistik bir iyileştirici gücü olduğuna inanılırmış. |les cultures antiques||||||pouvoir guérisseur|||on croyait |||||||healing||| In alten Kulturen wurde den Klangsteinen eine mystische Heilkraft zugeschrieben. In ancient cultures, it was believed that sounding stones had a mystical healing power. O yüzden bazıları buranın bir tedavi merkezi olduğunu ve bu mavi taşların çok uzaklardan oraya bu yüzden getirildiğini düşünüyor. |||||treatment||||||||||||| Deshalb glauben manche, dass es sich bei diesem Ort um ein Behandlungszentrum handelt, und deshalb wurden diese blauen Steine von weit her hergebracht. That's why some people think it's a healing center and that's why these blue stones were brought there from far away.

Uzaklardan taş taşıma meselesi bu yapıda da piramitlerde de çokca tartışılan bir konu. |||la question de||structure||dans les pyramides|||discuté|| ||transportation of stones|issue||||||frequently discussed|discussed|| Die Frage des Transports von Steinen von weit her ist bei diesem Bauwerk und bei den Pyramiden ein viel diskutiertes Thema. The issue of transporting stones from far away is a much debated issue in this structure and in the pyramids. O zamanki insanların bunu yapmasının çok zor hatta imkansız olduğunu düşünenler konuyu Afrika'da yaşayan devlere, sihirbaz Merlin'e ya da uzaylılara kadar götürüyorlar. ||||de faire||||||ceux qui pensent||||les géants|sorcier Merlin|Merlin||||| ||||||||||||||giants|wizard Merlin|||||| Diejenigen, die meinen, dass dies für die Menschen der damaligen Zeit sehr schwierig oder sogar unmöglich ist, verweisen auf die in Afrika lebenden Riesen, den Zauberer Merlin oder Außerirdische. Those who thought that it was very difficult or even impossible for the people of that time to do this, take the subject as far as the giants living in Africa, the magician Merlin or the aliens. Uzaylı demişken bu yapının uzaylılar tarafından değil ama astronomik incelemeler yapmak için dünyalılar tarafından yapıldığını da söyleyebiliriz. |à propos||structure||||||études astronomiques|||les Terriens|||| alien|speaking of||||||||||||||| Apropos Außerirdische: Wir können auch sagen, dass dieses Bauwerk nicht von Außerirdischen, sondern von Erdbewohnern zu astronomischen Forschungszwecken errichtet wurde. Speaking of aliens, we can also say that this structure was not built by aliens, but by earthlings for astronomical research. Nasıl biz şimdilerde cep telefonu uygulamalarını kullanarak yıldızları takip ediyorsak Neolitik çağın insanları da taşları kullanarak güneşi, ayı ve yıldızları izliyorlardı. |||||||les étoiles||nous suivons|Néolithique|néolithique|||||le soleil||||ils observaient ||nowadays|||||||||||||||||| So wie wir heute Mobiltelefonanwendungen nutzen, um die Sterne zu verfolgen, benutzten die Menschen der Jungsteinzeit Steine, um Sonne, Mond und Sterne zu beobachten. Just as we now follow the stars using mobile phone applications, the people of the Neolithic age used stones to follow the sun, moon and stars. Yılın belli zamanlarında, mesela gündönümlerinde güneşin konumu Stonehenge'in taşları arasında özel bir noktaya geliyor. ||||solstices||||||||| ||||solstices||position||||||| Zu bestimmten Zeiten des Jahres, etwa zur Sonnenwende, steht die Sonne an einem besonderen Punkt zwischen den Steinen von Stonehenge. At certain times of the year, for example at the solstices, the position of the sun comes to a special point among the stones of Stonehenge. Bunun nasıl olduğunu gerçek zamanlı olarak görebilmenizi sağlamak için şimdilerde Stonehenge'in tam ortasına bir kamera yerleştirmişler. ||||||vous puissiez voir||||||||| this|||real|||||||||||| They've now placed a camera right in the middle of Stonehenge so you can see in real time how this happens. İnternetten dilediğiniz zaman bir web sitesine girerek inceleyebiliyorsunuz. |||||||vous pouvez consulter Sie können es jederzeit durch Eingabe einer Website im Internet überprüfen. You can browse the website whenever you want. Böylece onu yapan insanların bakış açısından gündüzleri gökyüzünü ve geceleri de uzayı inceleyebiliyorsunuz. ||||||pendant le jour|||||l'espace| So kann man den Himmel bei Tag und den Weltraum bei Nacht aus der Sicht der Menschen studieren, die ihn geschaffen haben. So from the perspective of the people who made it, you can examine the sky during the day and the space at night. Skyscape adlı bu sitenin linkini açıklamalar bölümüne bıraktım. Skyscape||||||| Ich habe den Link zu dieser Website namens Skyscape im Kommentarbereich hinterlassen. I left the link of this site called Skyscape in the comments section.

Stonehenge'in bence en az bu konular kadar ilginç başka bir yönü var. Ich denke, es gibt noch einen anderen Aspekt von Stonehenge, der mindestens genauso interessant ist wie diese Fragen. I think there is another aspect of Stonehenge that is at least as interesting as these issues. Burası bir seferde yapılmamış. |||pas fait Dieser Ort wurde nicht in einem Zug erbaut. This place was not built in one go. 5 farklı dönemde yapımı 1500 yıl kadar sürmüş. |||||duré Der Bau dauerte 1500 Jahre in 5 verschiedenen Perioden. Its construction took about 1500 years in 5 different periods.

Bir tarih çizgisi üzerinde karşılaştırmalı olarak görelim isterseniz. ||ligne du temps||comparatif||| |date|||||| Betrachten wir es vergleichend auf einer historischen Linie. Let's see it comparatively on a date line. İnkalar “Machu Picchu”yu 1450 civarında tamamladılar. les Incas|Machu Picchu|Picchu|la||ont terminé ||||around| Die Inkas stellten Machu Picchu um 1450 fertig. The Incas completed Machu Picchu around 1450. Milattan sonra. après Jésus-Christ| After Christ. Paskalya adasındaki Moai heykelleri ondan 200 yıl kadar önce oyuldu. Pâques|sur l'île de|statues de Moai||||||ont été sculptées |||the statues|||||were carved Die Moai auf der Osterinsel wurden mehr als 200 Jahre vor dieser Zeit geschnitzt. The Moai statues on Easter Island were carved some 200 years before that. İstanbul'daki Ayasofya M.S. 500'lerde, Atina'daki Partenon M.Ö. |à Athènes|Parthénon|| 500 BC, Parthenon in Athens. 500'lerde yapıldı. Partenon tamamlandığında Mısır'daki piramitler 2000 yıldır ayaktaydı. |||||debout |||||standing tall When the Parthenon was completed, the pyramids in Egypt stood for 2,000 years. Hemen hemen aynı dönemde Stonehenge'in yapımının 3. aşaması tamamlanmıştı. |||||construction||avait été achevée Etwa zur gleichen Zeit wurde die dritte Bauphase von Stonehenge abgeschlossen. At about the same time, the third phase of Stonehenge's construction was completed. İlk aşama M.Ö. |stage|| First phase BC. 3100 yıllarına adresleniyor. années|est adressé |is addressed to Sie geht auf das Jahr 3100 zurück. It is addressed to the year 3100. Ancak bölgede yapılan çalışmalarda çok daha eski zamanlarda (M.Ö. However, in the studies conducted in the region in much earlier times (BC. 8500-7000) insanların aynı bölgede yapılar inşa etmiş olabileceğini gösteren kanıtlar var. ||||||could have||| 8500-7000) gibt es Hinweise darauf, dass die Menschen in demselben Gebiet Strukturen errichtet haben könnten. There is evidence to suggest that people between 8500 and 7000 BC may have built structures in the same area. Bu çok eski zamanları bir kenara bıraksak bile yapının inşaatı 1500 yıl sürmüş. ||||||si on met||||| Selbst wenn wir diese sehr alten Zeiten beiseite lassen, dauerte die Errichtung des Gebäudes 1500 Jahre. Even if we leave aside these ancient times, the construction of the building took 1500 years. Düşünebiliyor musunuz? pouvez-vous penser| Can you imagine? 1500 yıl boyunca insanlar yaklaşık 100 metre çapındaki bir dairenin içine kilometrelerce uzaktan çok ağır taşları taşıyıp dairesel bir şekilde diziyorlar. ||||||||||||||en les transportant||||ils disent |||||in diameter||circle|||||||carrying|circularly|||they are stacking Seit 1500 Jahren tragen die Menschen sehr schwere Steine aus vielen Kilometern Entfernung herbei und ordnen sie in einem Kreis mit einem Durchmesser von etwa 100 Metern an. For 1500 years, people have been carrying very heavy stones from kilometers away in a circle with a diameter of about 100 meters and arranging them in a circular manner. Bu bilgiyi yaklaşık 50 nesil boyunca çocuktan toruna aktarıyorlar. |||||enfant|petit-fils| |||generation||||they pass down They pass this knowledge on from child to grandchild for about 50 generations. Yazısız bir şekilde. sans écriture|| without writing|| In an unwritten way. Zaten yeterince ilginç olan bu bilgiye başka bir bulguyu daha ekleyeyim şimdi. ||||||||découverte||ajoute| ||||||||finding||| Lassen Sie mich diese ohnehin schon interessanten Informationen um eine weitere Erkenntnis ergänzen. Let me add another finding to this already interesting information. Bunları yapanlar sadece o bölgede oturanlar değil. |ceux qui font||||les habitants| Es sind nicht nur diejenigen, die in diesem Gebiet leben, die diese Dinge tun. It's not just the people who live in that area. Taşların etrafında gömülü pek çok insan var ve bunların DNA'ları üzerinde yapılan araştırmalarda bazılarının çok uzaklardan öldükten sonra buraya getirilip gömüldüğü bulunmuş. ||enterrés|||||||ADN|||les recherches|||||||apportés ici|ont été enterrés| ||buried||||||||||||||||||| Um die Steine herum sind viele Menschen begraben, und Untersuchungen ihrer DNA haben ergeben, dass einige von ihnen nach ihrem Tod von weit her hierher gebracht und hier begraben wurden. There are many people buried around the stones, and research on their DNA has found that some of them were brought and buried here after they died from far away. Avrupa'nın dört bir yanından insanlar ölü ya da diri buraya geliyormuş. ||||||||vivants|| ||||||||alive|| Die Menschen kamen aus ganz Europa hierher, tot oder lebendig. People from all over Europe come here, dead or alive. Peki bu cazibe merkezini inşa edenler kim dersiniz? ||attraction|centre|||| ||attraction||||| Und wer, glauben Sie, hat dieses Zentrum der Anziehungskraft gebaut? So who do you think built this attraction? İlk taşları taşıyanlar? ||ceux qui portent Those who carry the first stones? İpucu veriyorum. clue| Ich gebe Ihnen einen Hinweis. I'm giving you a hint. Oranın yerlileri değil. |les autochtones| there|| Sie sind keine Eingeborenen. Not the natives. Göçmenler. les migrants Migrants Geçen yüzyılın ortalarına kadar bunların Avrupa'nın güney doğusundan gelmiş olabileceği düşünülüyordu. ||au milieu||||||||on pensait Bis zur Mitte des letzten Jahrhunderts glaubte man, dass sie aus dem Südosten Europas stammten. Until the middle of the last century, it was thought that they may have come from the southeast of Europe. Belki bugünkü İtalya'da yaşamış olan Romalıların ataları ya da bugünkü Yunanistan'da yaşamış olan Miken uygarlığı tarafından yapılmışlardı. |||||les Romains||||||||Miken|civilisation mycénienne||avaient été faites ||||||ancestors||||||||civilization|| Vielleicht wurden sie von den Vorfahren der Römer gebaut, die im heutigen Italien lebten, oder von der mykenischen Zivilisation im heutigen Griechenland. Perhaps they were built by the ancestors of the Romans who lived in what is now Italy, or by the Mycenaean civilization that lived in what is now Greece. Ama sorunun doğru cevabı için biraz daha doğuya gitmek gerekiyor. Aber um die Frage richtig zu beantworten, müssen wir ein wenig weiter nach Osten gehen. But for the right answer, we need to go a little further east. Stonehenge'i yapanların bugünkü Türkiye topraklarında binlerce yıl önce yaşamış insanlar olduğu bulundu. Stonehenge||||||||||| Es wurde festgestellt, dass die Erbauer von Stonehenge Menschen waren, die vor Tausenden von Jahren in der heutigen Türkei lebten. It was found that those who built Stonehenge were people who lived thousands of years ago in today's Turkey. Bu bulgu geçen yıl Mayıs ayında Nature dergisinde yayımlandı. |finding|||||Nature|dans la revue| |||||||journal|was published This finding was published in Nature in May last year. Yapılan DNA çalışmalarına göre bu insanlar Anadolu'dan oraya gitmişler. |ADN||||||| DNA-Studien zufolge reisten diese Menschen aus Anatolien dorthin. According to DNA studies, these people traveled there from Anatolia. M.Ö. 6000 ila 4000 yılları arasında özellikle Doğu Akdeniz ve Ege bölgesinden bazı kavimler göç ederek İngiltere'nin güneyine gidip tarım yapmaya başlamışlar ve beraberlerinde taştan anıtlar yapma kültürünü de götürmüşler. ||||||||||peuples||||au sud||||||avec eux||monuments en pierre||||ont emporté ||||||||||tribes||||||agriculture||||||monuments|||| Zwischen 6000 und 4000 wanderten einige Stämme, vor allem aus dem östlichen Mittelmeerraum und der Ägäis, in den Süden Englands ein, begannen mit dem Ackerbau und brachten die Kultur des Baus von Steinmonumenten mit. Between 6000 and 4000, some tribes, especially from the eastern Mediterranean and the Aegean region, migrated to the south of England and started farming, taking with them the culture of building stone monuments. Tarih çizgimize geri dönelim mi? |ligne||| Shall we go back to our history line? Eminim ilk gördüğünüzde bu çizginin en soluna yerleştirmek üzere sizin de aklınıza Stonehenge benzeri başka bir yapı gelmiştir: Tabiki Göbekli Tepe. ||||la ligne||gauche|placer||||||||||||Göbekli Tepe|Göbekli Tepe ||||||||||||||||structure|||Tepe|Hill I am sure that when you first saw it, you thought of another Stonehenge-like structure to place on the far left of this line: Gobekli Tepe. M.Ö. 9500'lerde yapıldığı sanılıyor. ||is believed Man nimmt an, dass sie um 9500 gebaut wurde. It's thought to have been built in the 9500s. Şu anda dünyanın bilinen en eski dikilitaş yapısı. ||||||monolithe| ||||||standing stone| Er ist derzeit das älteste bekannte Obeliskenbauwerk der Welt. It is currently the oldest known obelisk structure in the world. Bu iki yapı arasında doğrudan bir ilişki kurabilmek için elimizde yeterli kanıt yok. |||||||||||preuve| ||||direct||relationship|||||evidence| Wir haben nicht genügend Beweise, um eine direkte Beziehung zwischen diesen beiden Strukturen herzustellen. We do not have enough evidence to establish a direct relationship between these two structures. Bir zamanlar bu yapıyı inşa edenlerin torunları binlerce yıl sonra bugünkü İngiltere'ye göç edip orada da Stonehenge'i inşa etmiş olabilir mi? |||structure||||||||||||||||| Could the descendants of those who once built this structure have migrated thousands of years later to what is now England and built Stonehenge there too? Bir çok sorunun cevabı gibi bununki de elimizdeki bulgularla verilemiyor. |||||celui-ci|||les données|ne peut pas être donné Wie viele andere Fragen lässt sich auch diese mit den vorhandenen Beweisen nicht beantworten. Like many questions, this one cannot be answered with the evidence we have. Ama eskiye ait bilgilerimiz arttıkça genel bir desen oluşmaya başlıyor gözlerimizin önünde. |au passé|||||||||nos yeux| |||||||pattern|||| Aber je mehr wir über die Vergangenheit wissen, desto mehr zeichnet sich ein allgemeines Muster ab. But as our knowledge of the past increases, a general pattern begins to form before our eyes. Hani strateji oyunlarının başında karanlık bir harita vardır ve siz oynadıkça aydınlanmaya başlar. ||jeux de stratégie||||||||en jouant|s'éclaircit| ||||||map|||||becomes illuminated| You know how at the beginning of a strategy game there's a dark map and as you play, it starts to light up? Au début des jeux de stratégie, il y a une carte sombre et au fur et à mesure que vous jouez, elle commence à s'éclaircir. İşte onun gibi bir şey. Something like that. C'est un peu comme ça. Tarih haritasını aydınlatmanın tek yolu teknolojiyi kullanmak. ||l'éclairage|||| The only way to illuminate the map of history is to use technology. Le seul moyen d'éclaircir la carte de l'histoire est d'utiliser la technologie. 1950'lerde radyokarbon tarihleme metodu bulunmasaydı bugün hala Stonehenge'in etrafında at arabalarıyla çiftçiler “ah eski taşlara bak, bunları bizim sihirbaz Merlin buraya getirmiş” deyip geçerlerdi herhalde… Oysa şimdi yaşlarını hesaplayabiliyoruz. |carbone 14|datation au carbone||n'existerait pas||||||||||les pierres|||||Merlin||||passeraient|||||nous pouvons calculer ||||||||||||||||||wizard|||||would pass||However||| If the radiocarbon dating method had not been invented in the 1950s, farmers with their horse-drawn carts around Stonehenge would probably still be saying "oh look at the old stones, our wizard Merlin brought them here"... But now we can calculate their age. Tarih çizgisinde yerlerine oturtabiliyoruz. |ligne du temps|leurs places|nous plaçons Wir sind in der Lage, sie in die Reihe der Geschichte einzuordnen. We can place them on the history line. Yeni tamamlanan DNA haritasıyla kıyaslama yapıp onların Anadolu'dan göç eden insanlar tarafından inşa edildiğini buluyoruz. |complétée||carte||||||||||| ||||comparison|||||||||| Ein Vergleich mit der neu erstellten DNA-Karte zeigt, dass sie von Menschen gebaut wurden, die aus Anatolien einwanderten. Comparing with the newly completed DNA map, we find that they were built by people who migrated from Anatolia. Önümüzdeki oyun haritasında birdenbire Göbekli Tepe beliriyor; sonra farklı bir yerlerde Stonehenge ve hemen sonra piramitler. ||de la carte||||appara||||||||| ||||||appears|||||||||the pyramids Göbekli Tepe taucht plötzlich auf der Spielkarte vor uns auf, dann Stonehenge irgendwo anders, und dann die Pyramiden. Göbekli Tepe suddenly appears on the game map in front of us, then Stonehenge somewhere else, and then the pyramids. Bunlar en meşhurları. Dies sind die bekanntesten.

Buna benzer megalitlerden, yani bir yapı veya anıt oluşturmak amacıyla kullanılan büyük taşlardan sadece Avrupa'da kaç tane bulundu bugüne kadar biliyor musunuz? ||des mégalithes|||||monument|||||||||||||| ||the megaliths|||||monument|||||||||||||| Do you know how many megaliths like this one, that is, large stones used to build a building or monument, have been found only in Europe? 35.000 Sadece Avrupa'da bulunanlar. ||ceux qui se trouvent 35.000 Nur die in Europa. 35,000 Only found in Europe. Megalitler Antarktika hariç tüm kıtalarda ve neredeyse her coğrafyada bulundu ve bulunmaya devam ediyor. Mégalithes||sauf||sur les continents||||région géographique|||être trouvé|| |||||||||||being found|| Megalithen wurden und werden auf allen Kontinenten und in fast allen geografischen Regionen außer der Antarktis gefunden. Megaliths have been and continue to be found on all continents and in almost every geography except Antarctica. Onları yapan ve bizden çok önce yaşamış bu insanların okuması yazması yoktu belki ama yazıdan çok daha kalıcı bu izleri bıraktılar bizlere. |||||||||||||||||||||à nous |||||||||||||||||permanent||traces|| Die Menschen, die sie angefertigt haben und lange vor uns lebten, waren vielleicht nicht des Lesens und Schreibens kundig, aber sie haben uns diese Spuren hinterlassen, die viel dauerhafter sind als die Schrift. These people who made them and lived long before us may not have been literate, but they left us these traces that are much more permanent than writing. O noktaları birleştirme becerisini elde etmek ve izleri okuyabilmek için gerekli teknolojileri geliştirmek için şimdi sıra bizde… Bastığımız yerleri toprak deyip geçmeden tanıyabilmenin, baktığımız taşların yaşlarını hesaplayabilmenin yolu kimyadan, biyolojiden, bilimden, teknikten geçiyor. |||compétence de connexion|||||lire les traces|||||||à nous||les endroits où nous avons marché|||||la capacité de reconnaître||||calculer les âges||la chimie|biologie|la science|la technique| |||||||||||||||turn||||||||||||||||| Jetzt sind wir an der Reihe, uns die Fähigkeit anzueignen, diese Punkte zu verbinden und die notwendigen Technologien zu entwickeln, um die Spuren zu lesen... Die Art und Weise, die Orte zu erkennen, auf die wir treten, ohne sie Erde zu nennen, die Art und Weise, das Alter der Steine zu berechnen, die wir betrachten, ist durch Chemie, Biologie, Wissenschaft und Technik. It is now our turn to acquire the ability to connect those dots and develop the technologies necessary to read the traces... Chemistry, biology, science and technology are the key to recognizing the ground we walk on without calling it soil, to calculate the age of the stones we look at.