×

我們使用cookies幫助改善LingQ。通過流覽本網站,表示你同意我們的 cookie 政策.

image

Barış Özcan 2020, Taş – Makas – Kağıt Oyunu Nasıl Kazanılır?

Taş – Makas – Kağıt Oyunu Nasıl Kazanılır?

Kağıt, taşı sarar, Makas, kağıdı keser, Taş, makası ezer.

2005 yılında Fransız ressam Paul Cézanne'ın bu tablosu New York'ta $11,776,000'lık bir fiyata satıldı. Ressam 1859'dan 1899'a kadar yaşadığı bu kır evinin hemen her köşesinden gördüğü manzaraları resmederken bir gün bunlardan birinin yaşadığı ev ve araziden çok daha değerli hale gelip satılacağını tahmin edemezdi herhalde. Hele bunun nasıl satıldığını bilseydi kulaklarına inanamazdı büyük bir ihtimalle.

2005 yılında tablonun son sahibi Japon elektronik devlerinden Maspro Denkoh şirketiydi. Evet şirketler bu tür tabloları, sanat eserlerini bir yatırım aracı olarak kullanabiliyor. Nitekim Maspro Denkoh'nun koleksiyonunda Fransız empresyonistlerin yanı sıra Picasso ve Van Gogh gibi oldukça meşhur ressamların eserleri de vardı. Bunları satmak için açık arttırma firmalarından teklifler aldılar. Dünyaca ünlü iki firmanın teklifi birbirine çok yakın olunca, şirketin CEO'su Takashi Hashiyama çok ilginç bir yöntemle karar vereceklerini duyurdu. Bu iki firmaya taş-makas-kağıt oynatacaklardı.

Yazı-tura atmak ya da çöp çekmek değil bakın, taş-makas-kağıt oynatmak! İki oyuncunun üç durumdan birini seçtiği son derece basit bir oyun. Sadece elinizi kullanarak oynayabiliyorsunuz. El yumruk şeklindeyse taş, iki parmak açık olursa makas ve tüm parmaklar açık olursa da kağıt oluyor biliyorsunuz. Karşılıklı kombinasyonlarda taraflar farklı bir şekil yaparsa biri diğerini mutlaka yeniyor. Yani ekonomi ve oyun teorisine göre bu sıfır toplamlı bir oyun.

Kağıt, taşı sararak yener. Makas, kağıdı keserek yener. Taş, makası ezerek yener.

Dünyanın en eski ve en yaygın oyunlarından biri bu. Çin'li yazarlar M.Ö. 200'lü yıllarda bile oynandığını yazmışlar. Sonra Japonlar bu oyunu çok sahiplenip bir sürü varyasyonunu da yapmışlar. Mesela sümüklüböcek-kurbağa-yılan. Ya da avcı-muhtar-tilki. Evet muhtar, bu kombinasyon benim de çok ilgimi çekti 🙂

İşte Japonlar bu kadar sahiplendiği için olsa gerek pahalı sanat koleksiyonunu hangi açık arttırma firmasıyla satışa çıkartacağına karar vermek isteyen Hashiyama, bunların temsilcilerini Tokyo'ya davet eder. İngiltere kökenli Christie's firması konuyu çok ciddiye alır. Böyle bir meydan okumada mücadele etmek için Japonya şubesinin başındaki Bayan Kanae Ishibashi'yi görevlendirir. Bayan Ishibashi oyunun psikolojisine odaklanır. Etrafındaki hemen herkese danışır ve en sonunda 11 yaşındaki Flora ve Alice adlı ikizlerin tavsiyesini tutmaya karar verir. Düşünsenize yaşlı başlı bir sanat entellektüeli, milyonlarca dolarlık bir iş anlaşmasını kazanmak için 11 yaşındaki çocuklardan tavsiye alıyor 🙂 Alice der ki: “Kesinlikle makasla başlamalısın.” Kardeşi Flora da ekler: “Çünkü taş ilk akla gelen seçenektir ve makas kağıdı keser.”

Rakip firma Sotheby'sin yetkilileri konuyu psikolojik olarak değerlendirmek yerine tamamen şans işi olarak ele alır. Sotheby's firmasının düzenlediği bir müzayedede Banksy'nin 8.000.000 TL değerindeki tablosunu nasıl imha ettiğini daha önceki bir videomda anlatmıştım. İşte bu konuda dünyanın en ünlü firmalarından biri işi tamamen tesadüfi oynama stratejisiyle götürmeye karar verir.

Bir taraf insan psikolojisini kullanacak, diğer taraf tesadüfi oynama stratejisini. Sizce hangi taraf bu oyunu kazanır?

Konuyu “oyun teorisi” açısından ele alır ve bir matris hazırlayacak olursak ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. Bu tabloya göre oyuncuların “hep taşı seç” gibi pür bir strateji izlemesi halinde matematikçi John Nash'in adıyla anılan “Nash equilibrium” ya da “Nash dengesi”ne ulaşılamıyor. Çünkü senin hep taşı seçtiğini görürsem, doğal olarak stratejimi değiştirir ve ben de kağıdı seçmeye başlarım. Dolayısıyla gerçekten rastgele oynamak en iyi seçim gibi görünüyor, çünkü gerçekten rastgele bir rakibin karşısında bu oyunda bir avantaj elde edebilmek mümkün değil.

Yani Sotheby'sin kullanmayı düşündüğü taktik daha doğru gibi. Fakat gerçekten rastgele davranabilen bir oyuncu olabilir mi? Eğer söz konusu insansa hayır. İnsan kendisini ne kadar zorlarsa zorlasın rastgele davranamaz. O yüzden bu oyunda bile kazanmak için bazı teknikler uygulanıyor. Turnuvalarda özellikle rakibin psikolojisini ve davranış biçimlerini analiz etmek işe yarayabiliyor.

Bu üç el hareketinden özellikle “taş” diğerlerinden biraz daha farklı. Zaten o yüzden ikiz kızlar belki de sezgisel olarak “ilk akla gelen taşdır” demişti. Çünkü sayarken elimizi yumruk yapıyoruz. Eğer karşımızdakinin üçüncü adımda el hareketinin değişmeye başladığını görmezsek yumruk yani taş olarak kalacak demektir. O zaman kağıt yaparak kazanmak mümkün olabilir. Ama ya karşımızdaki kişi de bu tekniği biliyor ve o yüzden üçüncü adımda bile elini değiştirmeden bizi yanıltmaya çalışıyorsa? Yani bizim kağıt yapmamızı sağlayıp son anda elini makasa dönüştürürse?

Gördüğünüz gibi işin içine insan girince konu tesadüfi olmaktan çıkıyor. Eğer iki oyuncu da robot olsaydı o zaman gerçekten yazı-tura atmak gibi ihtimal hesaplarından söz eder ve kimin kazanacağını bilemezdik. Peki ya bir taraf insan diğer taraf robot olursa sonuç ne olur? Bu sorunun cevabı o robotun yazılımını geliştiren kişilerin kabiliyetine bağlı. Eğer istatistik hesaplarına göre bir algoritma yazarlarsa kaybetme ihtimali yüksek.

Robotları ve taş-makas-kağıt oyununu çok seven Japonlar ne yapmış biliyor musunuz? Bu oyunu oynayan ve asla kaybetmeyen bir robot yapmışlar. Bu robotun karşısında kazanmanız imkansız. Çünkü robot istatistiksel hesaplara göre değil size göre davranıyor. Az önce anlattığım durumda olduğu gibi saniyenin binde biri kadar kısa bir süre içerisinde sizin hangi hareketi yapacağınızı fiziksel olarak algılıyor ve onu yenecek şekli çok büyük bir hızla gerçekleştiriyor. Bunu o kadar hızlı bir şekilde yapıyor ki biz aynı anda olduğunu düşünüyoruz. Oysa gerçekten bu oyunu oynadığınızda fark edeceksiniz ki tam bir eş zamanlılığın insanlar tarafından yakalanması mümkün değil. Belki biz farkına bile varmadan gözümüz rakibin yapacağı hareketi yakalıyor ve bilinçaltımız buna karşı bir hamle geliştiriyor ya da geliştiremiyor. İşte o yüzden hiçbir şeyi tamamen tesadüfi, tamamen rastgele olarak yapamıyoruz.

Bu robotu yapanların asıl amacı ona oyun oynatmak değil elbette. Amaç insan davranışlarını analiz ederek doğru kararlar verebilen bir robot yapmak. Diyelim ki siz ders çalışırken ya da kitap okurken size bir içecek getiren garson robot yaklaşıyor. Tam o sırada dalgın bir şekilde masanın üstündeki çaya elinizi uzatıyorsunuz. Robot bu hareketi milisaniyeler içerisinde algılıyor ve hemen durarak ne yapmak istediğinizi anlamaya çalışıyor. Acaba çay fincanına mı uzanıyor yoksa kitaplara mı? Bunu hesapladıktan sonra bu sefer fincanı alıp içecek mi yoksa kenara mı çekecek ya da bana mı fırlatacak? Bunu hesapladıktan sonra bu sefer bir yudum daha mı alacak yoksa fincanı tekrar masayı mı koyacak? Bütün bu hesaplamalarda normal şartlar altında eşit ihtimaller söz konusu olurdu. Ama eylemi gerçekleştiren bir insan olduğu için henüz onu yapmadan, harekete geçmeden bile vücudu milisaniyeler içerisinde bazı mikro işaretler veriyor.

Bilmem anlatabildim mi, şu işaretleri yapmama rağmen beni görmezden gelen garson kardeş! Ya bir şey de istemiyorum, hesabı ödeyip kalkacağım.

Rakibin mikro işaretlerini okumak dışında bir başka yöntem daha kullanılabilir. Çin'de yapılan bir araştırmada oyuncuların bir önceki roundda meydana gelen durumdan etkilendikleri bulunmuş. Bilmeniz gereken iki şey var.

Kazanan kalır yani bir sonraki seçimi de aynı olacaktır Kaybeden değiştirir yani bir sonraki seçimi farklı olacaktır Büyük bir ihtimalle…

Örneğin ilk roundda siz taş yaptınız, rakibiniz kağıt. O kazandı, siz kaybettiniz. Az önceki ihtimallere göre ikinci roundda o kazandığı için yine kağıt yapacak, bunu bildiğiniz için siz de makas yaparak kazanacaksınız. O kaybettiğine göre ikinci istatistik gereği seçimini değiştirerek büyük ihtimalle makas yapacak. Bu durumda siz ne yapmalısınız? Taş! Tebrikler, 2-1 kazandınız.

Tabi rakibiniz de bu istatistikleri biliyorsa oyunun dengeleri yine değişir. Ama siz onun bunu bildiğini anlarsanız o zaman siz de ona göre davranırsınız. Zaten bu durumda kural, teknik, strateji diye bir şey kalmaz. Bu durumda size tavsiyem stratejinizi değil, oyunu değiştirmek olur. Mesela taş – makas – kağıt – kertenkele – Spock oynayabilirsiniz. Bunu en son anlatırım.

Biz önce gidip bizim açık arttırmacı firmaların oynadığı oyuna bir bakalım… Japon şirket pahalı resim koleksiyonunu kimin satacağına karar vermek için Christie's ve Sotheby's yetkililerini Tokyo'daki ofisine davet eder. Fakat oyunu elleriyle oynatmaz. Kağıda yazmalarını ister. Sotheby's yetkilisi belki de bu kağıda yazma işinden etkilenerek kağıda kağıt yazar. 11 yaşındaki ikizlerden psikolojik taktikler alan Christie's yetkilisinin ne yazdığını tahmin ediyorsunuzdur herhalde: Makas. Bu ihaleyi böylesine basit bir düşünce şekliyle kazanmayı başarır. Aralarında Cezanne'ın başta gösterdiğim tablosunun da yer aldığı koleksiyonun satılmasına aracılık ederek milyonlarca dolarlık kazanç elde eder. Sanırım sanat eserlerinin nasıl olup da bu kadar değer kazanabildiğini gerçekten anlayabilmiştir bu müzayede firması. Çünkü taş-makas-kağıt gibi basit bir oyunu kazanmanın yolu da aynı şeyi anlamaktan geçiyor. İnsan psikolojisini. Bu öyle bir psikoloji ki, az olanı, eşsiz görüneni değerli bulduğu için sanat eserlerine çok büyük paralar ödeyebilir ve bazı büyük kararları verebilmek için kendine çok minik oyunlar icat edebilir.

Makas kağıdı keser, Kağıt taşı sarar, Taş kertenkeleyi ezer, Kertenkele Spock'ı zehirler, Spock makası parçalar, Makas kertenkeleyi keser, Kertenkele kağıdı yer, Kağıt Spock'ı çürütür, Spock taşı buharlaştırır, ve her zamanki gibi taş makası ezer.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Taş – Makas – Kağıt Oyunu Nasıl Kazanılır? |ciseaux||||on gagne Wie gewinnt man das Stein-Schere-Papier-Spiel? How to Win the Rock - Scissors - Paper Game? ¿Cómo ganar el juego de piedra, tijera y papel? じゃんけんに勝つには? Como ganhar o jogo Pedra - Tesoura - Papel? Как победить в игре "Камень - ножницы - бумага"? Hur vinner man Rock - Sax - Papper-spelet? 如何赢得石头-剪刀-纸牌游戏?

Kağıt, taşı sarar, Makas, kağıdı keser, Taş, makası ezer. ||enveloppe|||coupe le papier||les ciseaux|écrase Papier wickelt den Stein ein, die Schere schneidet das Papier, der Stein zerquetscht die Schere.

2005 yılında Fransız ressam Paul Cézanne'ın bu tablosu New York'ta $11,776,000'lık bir fiyata satıldı. ||||de Cézanne||tableau|||||| Ressam 1859'dan 1899'a kadar yaşadığı bu kır evinin hemen her köşesinden gördüğü manzaraları resmederken bir gün bunlardan birinin yaşadığı ev ve araziden çok daha değerli hale gelip satılacağını tahmin edemezdi herhalde. ||||||village||||||paysages|en peignant||||||||terrain||||||sera vendu||ne pouvait pas| Als der Maler die Landschaften malte, die er von fast jedem Winkel dieses Landhauses aus sah, in dem er von 1859 bis 1899 lebte, konnte er wahrscheinlich nicht ahnen, dass eines Tages eine dieser Landschaften viel wertvoller sein würde als das Haus und das Land, in dem er lebte, und verkauft werden würde. While the painter was painting the landscapes he saw from almost every corner of this country house where he lived from 1859 to 1899, he probably could not have guessed that one of these would one day become much more valuable than the house and land he lived in and sold. Hele bunun nasıl satıldığını bilseydi kulaklarına inanamazdı büyük bir ihtimalle. |||il a été vendu|savait||il ne croirait pas||| Er würde wahrscheinlich seinen Ohren nicht trauen, wenn er wüsste, wie es verkauft wurde. He probably wouldn't believe his ears, especially if he knew how it was sold.

2005 yılında tablonun son sahibi Japon elektronik devlerinden Maspro Denkoh şirketiydi. |table|||||des géants|Maspro|Denkoh|était la société Im Jahr 2005 war der letzte Besitzer des Tisches Maspro Denkoh, einer der japanischen Elektronikriesen. In 2005, the last owner of the painting was Maspro Denkoh, one of the Japanese electronics giants. Evet şirketler bu tür tabloları, sanat eserlerini bir yatırım aracı olarak kullanabiliyor. ||||tableaux|||||instrument de|| Ja, Unternehmen können solche Gemälde und Kunstwerke als Investitionsinstrument nutzen. Yes, companies can use such paintings and works of art as an investment tool. Nitekim Maspro Denkoh'nun koleksiyonunda Fransız empresyonistlerin yanı sıra Picasso ve Van Gogh gibi oldukça meşhur ressamların eserleri de vardı. ||Denkoh's|la collection de||les impressionnistes|||Picasso|||Van Gogh||||les peintres||| In der Tat umfasste die Sammlung von Maspro Denkoh Werke französischer Impressionisten sowie bekannter Maler wie Picasso und Van Gogh. Bunları satmak için açık arttırma firmalarından teklifler aldılar. ||||enchères publiques|des entreprises|offres| They received bids from auction firms to sell them. Dünyaca ünlü iki firmanın teklifi birbirine çok yakın olunca, şirketin CEO'su Takashi Hashiyama çok ilginç bir yöntemle karar vereceklerini duyurdu. ||||offre|||||||Takashi Hashiyama|Hashiyama||||||| Als die Angebote von zwei weltbekannten Unternehmen sehr nahe beieinander lagen, kündigte Takashi Hashiyama, der CEO des Unternehmens, an, dass sie sich mit einer sehr interessanten Methode entscheiden würden. When the offers of two world-famous companies were very close to each other, Takashi Hashiyama, the CEO of the company, announced that they would decide with a very interesting method. Bu iki firmaya taş-makas-kağıt oynatacaklardı. ||les entreprises||||jouer They were going to play rock-scissors-paper to these two companies.

Yazı-tura atmak ya da çöp çekmek değil bakın, taş-makas-kağıt oynatmak! |pile ou face||||tirer au sort|||||||jouer Look, not toss a coin or draw a trash, but to play rock-scissors-paper! İki oyuncunun üç durumdan birini seçtiği son derece basit bir oyun. An extremely simple game where two players choose one of three situations. Sadece elinizi kullanarak oynayabiliyorsunuz. |||vous jouez El yumruk şeklindeyse taş, iki parmak açık olursa makas ve tüm parmaklar açık olursa da kağıt oluyor biliyorsunuz. |pouce|forme|||||||||tous les doigts|||||| Karşılıklı kombinasyonlarda taraflar farklı bir şekil yaparsa biri diğerini mutlaka yeniyor. |les combinaisons|les parties||||||||gagne In mutual combinations, if the parties make a different shape, one of them definitely beats the other. Yani ekonomi ve oyun teorisine göre bu sıfır toplamlı bir oyun. |||||||somme nulle|somme nulle|| So according to economics and game theory, this is a zero-sum game.

Kağıt, taşı sararak yener. ||enroulant|gagne Papier besiegt Stein, indem es ihn umhüllt. Paper beats stone by wrapping it. Makas, kağıdı keserek yener. ||en coupant| Taş, makası ezerek yener. ||en écrasant| Der Stein zertrümmert die Schere.

Dünyanın en eski ve en yaygın oyunlarından biri bu. ||||||des jeux|| Çin'li yazarlar M.Ö. Chinese writers 200'lü yıllarda bile oynandığını yazmışlar. |||qu'il a été joué|ils ont écrit Sie schrieben, dass es sogar in den 200er Jahren gespielt wurde. They wrote that it was played even in the 200s. Sonra Japonlar bu oyunu çok sahiplenip bir sürü varyasyonunu da yapmışlar. |||||s'appropriant|||variantes|| Mesela sümüklüböcek-kurbağa-yılan. |escargot|grenouille|serpent Zum Beispiel: Schnecke-Frosch-Schlange. For example, slug-frog-snake. Ya da avcı-muhtar-tilki. ||chasseur|chef de village|renard Evet muhtar, bu kombinasyon benim de çok ilgimi çekti 🙂 |||combinaison|||||

İşte Japonlar bu kadar sahiplendiği için olsa gerek pahalı sanat koleksiyonunu hangi açık arttırma firmasıyla satışa çıkartacağına karar vermek isteyen Hashiyama, bunların temsilcilerini Tokyo'ya davet eder. ||||ont adopté||||||la collection||||la société||va vendre||||||représentants|à Tokyo|| Hashiyama, der entscheiden wollte, an welches Auktionshaus er seine teure Kunstsammlung verkaufen würde, weil die Japaner so besitzergreifend waren, lud deren Vertreter nach Tokio ein. Hashiyama, who wants to decide with which auction company he will put his expensive art collection up for sale, probably because the Japanese are so possessive, invites their representatives to Tokyo. İngiltere kökenli Christie's firması konuyu çok ciddiye alır. ||Christie's||||| UK-based firm Christie's takes the issue very seriously. La société Christie's d'origine anglaise prend le sujet très au sérieux. Böyle bir meydan okumada mücadele etmek için Japonya şubesinin başındaki Bayan Kanae Ishibashi'yi görevlendirir. ||||||||filiale|||Mme Kanae|Mme Kanae Ishibashi|nomme Mit dieser Aufgabe betraut er Frau Kanae Ishibashi, die Leiterin der japanischen Niederlassung. He enlists Ms. Kanae Ishibashi, head of the Japan branch, to tackle such a challenge. Pour relever un tel défi, elle charge Madame Kanae Ishibashi, responsable de la branche japonaise. Bayan Ishibashi oyunun psikolojisine odaklanır. |Ishibashi||| Frau Ishibashi konzentriert sich auf die Psychologie des Spiels. Madame Ishibashi se concentre sur la psychologie du jeu. Etrafındaki hemen herkese danışır ve en sonunda 11 yaşındaki Flora ve Alice adlı ikizlerin tavsiyesini tutmaya karar verir. |||consulte|||||Flora||Alice||les jumelles|conseil des||| He consults with almost everyone around him and finally decides to take the advice of 11-year-old twins Flora and Alice. Il consulte presque tout le monde autour de lui et finit par décider de suivre les conseils des jumelles de 11 ans, Flora et Alice. Düşünsenize yaşlı başlı bir sanat entellektüeli, milyonlarca dolarlık bir iş anlaşmasını kazanmak için 11 yaşındaki çocuklardan tavsiye alıyor 🙂 Alice der ki: “Kesinlikle makasla başlamalısın.” Kardeşi Flora da ekler: “Çünkü taş ilk akla gelen seçenektir ve makas kağıdı keser.” |||||intellectuel|||||contrat|||||||||||ciseaux|avec des ciseaux||||ajoute||||||option|||| Imagine an old-fashioned art intellectual taking advice from 11-year-olds to win a multimillion-dollar business deal 🙂 Alice says: “You should definitely start with scissors.” Her sister Flora adds: “Because stone is the first thing that comes to mind, and scissors cut paper.” Imaginez un intellectuel artistique de la vieille école, recevant des conseils d'enfants de 11 ans pour décrocher un contrat d'affaires de plusieurs millions de dollars 🙂 Alice dit : "Tu dois absolument commencer par des ciseaux." Sa sœur Flora ajoute : "Parce que la pierre est la première option qui vient à l'esprit et les ciseaux coupent le papier."

Rakip firma Sotheby'sin yetkilileri konuyu psikolojik olarak değerlendirmek yerine tamamen şans işi olarak ele alır. ||Sotheby's|les responsables||||évaluer||||||| Competitor firm Sotheby's officials consider the issue purely luck rather than psychological. Les responsables de la société concurrente Sotheby's abordent la question comme une pure question de chance, au lieu de l'évaluer psychologiquement. Sotheby's firmasının düzenlediği bir müzayedede Banksy'nin 8.000.000 TL değerindeki tablosunu nasıl imha ettiğini daha önceki bir videomda anlatmıştım. Sotheby's|la société|||la vente|Banksy|||||destruction|||||| In einem früheren Video habe ich erklärt, wie Sotheby's ein Gemälde von Banksy im Wert von 8.000.000 TL bei einer von Sotheby's organisierten Auktion zerstört hat. In a previous video, I explained how Banksy destroyed a painting worth 8,000,000 TL at an auction organized by Sotheby's. İşte bu konuda dünyanın en ünlü firmalarından biri işi tamamen tesadüfi oynama stratejisiyle götürmeye karar verir. ||||||||||par hasard||stratégie de jeu||| In diesem Zusammenhang beschließt eines der bekanntesten Unternehmen der Welt, das Geschäft mit einer völlig zufälligen Spielstrategie zu betreiben.

Bir taraf insan psikolojisini kullanacak, diğer taraf tesadüfi oynama stratejisini. |||psychologie humaine||||||stratégie de jeu One side will use human psychology, the other side will use random play strategy. Sizce hangi taraf bu oyunu kazanır? Welche Mannschaft wird Ihrer Meinung nach dieses Spiel gewinnen? Which side do you think will win this game?

Konuyu “oyun teorisi” açısından ele alır ve bir matris hazırlayacak olursak ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. ||||||||matrice (1)||||||| If we consider the subject in terms of "game theory" and prepare a matrix, the following picture emerges. Bu tabloya göre oyuncuların “hep taşı seç” gibi pür bir strateji izlemesi halinde matematikçi John Nash'in adıyla anılan “Nash equilibrium” ya da “Nash dengesi”ne ulaşılamıyor. |table||des joueurs|||||pure|||||||Nash|||Nash(1) équilibre|équilibre de Nash||||équilibre de Nash||n'est pas atteignable Nach dieser Tabelle kann das nach dem Mathematiker John Nash benannte "Nash-Gleichgewicht" oder "Nash-Gleichgewicht" nicht erreicht werden, wenn die Spieler eine reine Strategie wie "immer die Figur wählen" verfolgen. According to this table, if the players follow a pure strategy such as "always choose the stone", the "Nash equilibrium" or "Nash equilibrium", named after the mathematician John Nash, cannot be reached. Çünkü senin hep taşı seçtiğini görürsem, doğal olarak stratejimi değiştirir ve ben de kağıdı seçmeye başlarım. ||||que tu choisis|je vois|||ma stratégie||||||| Denn wenn ich sehe, dass Sie immer die Figur wählen, werde ich natürlich meine Strategie ändern und die Karte wählen. Dolayısıyla gerçekten rastgele oynamak en iyi seçim gibi görünüyor, çünkü gerçekten rastgele bir rakibin karşısında bu oyunda bir avantaj elde edebilmek mümkün değil. |||||||||||||opposant||||||||| Daher scheint es die beste Wahl zu sein, wirklich zufällig zu spielen, da es nicht möglich ist, in diesem Spiel einen Vorteil gegen einen wirklich zufälligen Gegner zu erlangen. So playing truly random seems like the best choice, since it's not possible to gain an advantage in this game against a truly random opponent.

Yani Sotheby'sin kullanmayı düşündüğü taktik daha doğru gibi. |||qu'il envisage|tactique||| Die von Sotheby's angedachte Taktik ist also die richtige. So the tactic Sotheby's intends to use seems more correct. Fakat gerçekten rastgele davranabilen bir oyuncu olabilir mi? |||capable of acting|||| Eğer söz konusu insansa hayır. |||personne| If it's human, no. İnsan kendisini ne kadar zorlarsa zorlasın rastgele davranamaz. ||||s'efforce|il peut||comportement aléatoire No matter how hard a person tries, he cannot act randomly. O yüzden bu oyunda bile kazanmak için bazı teknikler uygulanıyor. ||||||||techniques| So even in this game, some techniques are applied to win. Turnuvalarda özellikle rakibin psikolojisini ve davranış biçimlerini analiz etmek işe yarayabiliyor. dans les tournois||||||comportements||||peut être utile Bei Turnieren ist es besonders nützlich, die Psychologie und das Verhalten des Gegners zu analysieren. In tournaments, it can be useful to analyze the psychology and behavior patterns of the opponent.

Bu üç el hareketinden özellikle “taş” diğerlerinden biraz daha farklı. |||de mouvement|||||| Of these three hand gestures, especially the “stone” is slightly different from the others. Zaten o yüzden ikiz kızlar belki de sezgisel olarak “ilk akla gelen taşdır” demişti. |||||||intuitivement|||||pierre| Deshalb haben die Zwillingsmädchen vielleicht intuitiv gesagt: "Das erste, was mir einfällt, ist der Stein". That's why the twin girls said, perhaps intuitively, "the first thing that comes to mind is the stone". Çünkü sayarken elimizi yumruk yapıyoruz. |en comptant||| Weil wir beim Zählen eine Faust machen. Because we make fists while counting. Eğer karşımızdakinin üçüncü adımda el hareketinin değişmeye başladığını görmezsek yumruk yani taş olarak kalacak demektir. |en face de||étape 3|||||nous ne voyons pas|||||| If we do not see that the hand movement of the other person starts to change in the third step, it means that the fist will remain as a stone. O zaman kağıt yaparak kazanmak mümkün olabilir. Dann ist es vielleicht möglich, mit Papier zu gewinnen. Then it may be possible to win by making paper. Ama ya karşımızdaki kişi de bu tekniği biliyor ve o yüzden üçüncü adımda bile elini değiştirmeden bizi yanıltmaya çalışıyorsa? |||||||||||||||sans changer||tromper|s'il travaille Was aber, wenn die andere Person diese Technik ebenfalls kennt und deshalb versucht, uns in die Irre zu führen, ohne selbst im dritten Schritt die Hand zu wechseln? Yani bizim kağıt yapmamızı sağlayıp son anda elini makasa dönüştürürse? |||nous faire|en nous permettant||||ciseaux|transforme Ich meine, wenn er uns Papier schöpfen lässt und dann in letzter Minute seine Hand in eine Schere verwandelt? So what if he gets us to make paper and turns his hand into scissors at the last moment?

Gördüğünüz gibi işin içine insan girince konu tesadüfi olmaktan çıkıyor. As you can see, when people are involved, the subject ceases to be a coincidence. Eğer iki oyuncu da robot olsaydı o zaman gerçekten yazı-tura atmak gibi ihtimal hesaplarından söz eder ve kimin kazanacağını bilemezdik. |||||||||pile|pile ou face|||||||||gagnerait-on|nous saurions Wären beide Spieler Roboter, dann würde es sich wirklich um Wahrscheinlichkeitsberechnungen handeln, als würde man eine Münze werfen, und wir wüssten nicht, wer gewinnen würde. If both players were robots then we would really talk about odds like flipping a coin and not knowing who would win. Peki ya bir taraf insan diğer taraf robot olursa sonuç ne olur? Bu sorunun cevabı o robotun yazılımını geliştiren kişilerin kabiliyetine bağlı. ||||du robot|logiciel|développant||capacité| Die Antwort auf diese Frage hängt von den Fähigkeiten der Menschen ab, die die Software für diesen Roboter entwickeln. The answer to this question depends on the skills of the people who developed the software of that robot. Eğer istatistik hesaplarına göre bir algoritma yazarlarsa kaybetme ihtimali yüksek. |statistiques|statistiques|||algorithme|s'ils écrivent||| Wenn sie einen Algorithmus schreiben, der auf statistischen Berechnungen beruht, werden sie wahrscheinlich verlieren. If they write an algorithm based on statistical calculations, there is a high probability of losing.

Robotları ve taş-makas-kağıt oyununu çok seven Japonlar ne yapmış biliyor musunuz? Wissen Sie, was die Japaner, die Roboter und Stein-Schere-Papier-Spiele lieben, getan haben? Do you know what the Japanese, who love robots and rock-scissors-paper game, have done? Bu oyunu oynayan ve asla kaybetmeyen bir robot yapmışlar. |||||qui ne perd jamais||| Sie haben einen Roboter gebaut, der dieses Spiel spielt und nie verliert. Bu robotun karşısında kazanmanız imkansız. Çünkü robot istatistiksel hesaplara göre değil size göre davranıyor. ||statistique|calculs|||||se comporte Because the robot behaves according to you, not according to statistical calculations. Az önce anlattığım durumda olduğu gibi saniyenin binde biri kadar kısa bir süre içerisinde sizin hangi hareketi yapacağınızı fiziksel olarak algılıyor ve onu yenecek şekli çok büyük bir hızla gerçekleştiriyor. ||||||de la seconde|mille (1)||||||||||||||||va battre||||||réalise Wie in dem soeben beschriebenen Fall nimmt es physikalisch wahr, welche Bewegung Sie in einem kurzen Zeitraum von einer Tausendstelsekunde machen werden, und führt die Form aus, die sie mit einer sehr großen Geschwindigkeit besiegen wird. As in the situation I just described, it physically detects what move you are going to make in as little as one-thousandth of a second, and it performs the way to defeat it with great speed. Bunu o kadar hızlı bir şekilde yapıyor ki biz aynı anda olduğunu düşünüyoruz. Oysa gerçekten bu oyunu oynadığınızda fark edeceksiniz ki tam bir eş zamanlılığın insanlar tarafından yakalanması mümkün değil. ||||vous jouez|||||||synchronisation|||capture des humains|| However, when you really play this game, you will realize that it is not possible for people to capture complete synchronicity. Belki biz farkına bile varmadan gözümüz rakibin yapacağı hareketi yakalıyor ve bilinçaltımız buna karşı bir hamle geliştiriyor ya da geliştiremiyor. peut-être|||||||||capture||notre subconscient||||réaction||||ne peut pas Vielleicht, ohne dass wir uns dessen bewusst sind, fangen unsere Augen den Zug des Gegners auf und unser Unterbewusstsein entwickelt einen Zug dagegen oder nicht. Maybe our eyes catch the opponent's move without even realizing it, and our subconscious mind can develop or fail to develop a move against it. İşte o yüzden hiçbir şeyi tamamen tesadüfi, tamamen rastgele olarak yapamıyoruz. ||||||||||nous ne pouvons pas

Bu robotu yapanların asıl amacı ona oyun oynatmak değil elbette. Amaç insan davranışlarını analiz ederek doğru kararlar verebilen bir robot yapmak. The aim is to make a robot that can make the right decisions by analyzing human behavior. Diyelim ki siz ders çalışırken ya da kitap okurken size bir içecek getiren garson robot yaklaşıyor. ||||||||||||qui vous apporte|||s'approche Tam o sırada dalgın bir şekilde masanın üstündeki çaya elinizi uzatıyorsunuz. ||||||||||vous tendez In diesem Moment greifen Sie geistesabwesend nach dem Tee auf dem Tisch. At that moment, you absentmindedly reach for the tea on the table. Robot bu hareketi milisaniyeler içerisinde algılıyor ve hemen durarak ne yapmak istediğinizi anlamaya çalışıyor. |||millisecondes|||||en s'arrêtant||||| The robot detects this movement in milliseconds and immediately stops and tries to understand what you want to do. Acaba çay fincanına mı uzanıyor yoksa kitaplara mı? ||à la tasse||||| Ich frage mich, ob er nach einer Teetasse oder einem Buch greift. Is he reaching for the teacup or the books? Bunu hesapladıktan sonra bu sefer fincanı alıp içecek mi yoksa kenara mı çekecek ya da bana mı fırlatacak? |avoir calculé||||||||||||||||me jetterá Wird er, nachdem er das berechnet hat, diesmal den Becher nehmen und trinken, oder wird er ihn zur Seite ziehen oder nach mir werfen? After calculating this, will he take the cup and drink it this time, or pull it aside or throw it at me? Bunu hesapladıktan sonra bu sefer bir yudum daha mı alacak yoksa fincanı tekrar masayı mı koyacak? ||||||gorgée||||||||| Wird er nach dieser Überlegung noch einen Schluck nehmen oder die Tasse wieder auf den Tisch stellen? Bütün bu hesaplamalarda normal şartlar altında eşit ihtimaller söz konusu olurdu. ||les calculs||conditions normales|||probabilités égales||| Bei all diesen Berechnungen würden unter normalen Bedingungen die gleichen Wahrscheinlichkeiten gelten. All these calculations would have equal probabilities under normal conditions. Ama eylemi gerçekleştiren bir insan olduğu için henüz onu yapmadan, harekete geçmeden bile vücudu milisaniyeler içerisinde bazı mikro işaretler veriyor. ||qui agit||||||||||||||||micro signaux| But since he is a person who performs the action, his body gives some micro signals within milliseconds even before he does it, even before he takes action.

Bilmem anlatabildim mi, şu işaretleri yapmama rağmen beni görmezden gelen garson kardeş! |j'ai pu expliquer|||les signes||||||| Ich weiß nicht, ob Sie wissen, was ich meine, der Kellner, der mich ignoriert hat, obwohl ich diese Zeichen gemacht habe! I don't know if I explained, the waiter brother who ignored me even though I made these signs! Ya bir şey de istemiyorum, hesabı ödeyip kalkacağım. ||||||payer|je partirai Ich will nichts, ich zahle die Rechnung und stehe auf. I don't want anything either, I'll pay the bill and get up.

Rakibin mikro işaretlerini okumak dışında bir başka yöntem daha kullanılabilir. Neben dem Lesen der Mikrosignale des Gegners kann auch eine andere Methode verwendet werden. Çin'de yapılan bir araştırmada oyuncuların bir önceki roundda meydana gelen durumdan etkilendikleri bulunmuş. |||||||ronde précédente||||qu'ils ont été influencés| Eine in China durchgeführte Studie ergab, dass die Spieler von der Situation in der vorangegangenen Runde beeinflusst wurden. A study conducted in China found that players were affected by what happened in the previous round. Bilmeniz gereken iki şey var. There are two things you should know.

Kazanan kalır yani bir sonraki seçimi de aynı olacaktır Kaybeden değiştirir yani bir sonraki seçimi farklı olacaktır Büyük bir ihtimalle… |reste|||||||||||||||||| The winner stays so his next choice will be the same The loser changes so his next choice will be different Most likely…

Örneğin ilk roundda siz taş yaptınız, rakibiniz kağıt. ||||||votre adversaire| In der ersten Runde hast du zum Beispiel eine Figur und dein Gegner ein Stück Papier gemacht. O kazandı, siz kaybettiniz. Az önceki ihtimallere göre ikinci roundda o kazandığı için yine kağıt yapacak, bunu bildiğiniz için siz de makas yaparak kazanacaksınız. ||hypothèses||||||||||||||||| O kaybettiğine göre ikinci istatistik gereği seçimini değiştirerek büyük ihtimalle makas yapacak. |qu'il a perdu|||||||||| Da er verloren hat, wird er höchstwahrscheinlich eine Schere machen, indem er seine Wahl entsprechend der zweiten Statistik ändert. Since he lost, he will most likely make a cut by changing his choice according to the second stat. Bu durumda siz ne yapmalısınız? Taş! Tebrikler, 2-1 kazandınız. Félicitations|vous avez gagné

Tabi rakibiniz de bu istatistikleri biliyorsa oyunun dengeleri yine değişir. ||||les statistiques|s'il les connaît||équilibres du jeu|| Wenn Ihr Gegner diese Statistiken ebenfalls kennt, ändert sich das Gleichgewicht des Spiels natürlich wieder. Ama siz onun bunu bildiğini anlarsanız o zaman siz de ona göre davranırsınız. ||||||||||||vous agissez But if you realize that he knows this, then you will act accordingly. Zaten bu durumda kural, teknik, strateji diye bir şey kalmaz. In this case, there is no rule, technique or strategy. Bu durumda size tavsiyem stratejinizi değil, oyunu değiştirmek olur. |||mon conseil|votre stratégie|||| In this case, my advice to you would be to change the game, not your strategy. Mesela taş – makas – kağıt – kertenkele – Spock oynayabilirsiniz. ||||lézard|Spock|vous pouvez jouer Du kannst zum Beispiel Stein - Schere - Papier - Echse - Spock spielen. For example, you can play rock - scissors - paper - lizard - Spock. Bunu en son anlatırım. |||je raconterai I'll tell you this last.

Biz önce gidip bizim açık arttırmacı firmaların oynadığı oyuna bir bakalım… Japon şirket pahalı resim koleksiyonunu kimin satacağına karar vermek için Christie's ve Sotheby's yetkililerini Tokyo'daki ofisine davet eder. |||||enchérisseur|les entreprises|||||||||||qui va vendre|||||||responsables de|bureau de Tokyo|son bureau|| Werfen wir zunächst einen Blick auf das Spiel, das unsere Auktionatoren spielen... Ein japanisches Unternehmen lädt Vertreter von Christie's und Sotheby's in sein Büro in Tokio ein, um zu entscheiden, wer seine teure Gemäldesammlung verkaufen soll. Fakat oyunu elleriyle oynatmaz. |||ne joue pas Aber er spielt das Spiel nicht mit seinen Händen. But he does not play the game with his hands. Kağıda yazmalarını ister. |leur écriture| Er fordert sie auf, auf Papier zu schreiben. He asks them to write it on paper. Sotheby's yetkilisi belki de bu kağıda yazma işinden etkilenerek kağıda kağıt yazar. |représentant de|||||||influenced by||| Der Beamte von Sotheby's schreibt, vielleicht beeinflusst durch diese Schrift auf Papier, Papier auf Papier. Maybe the Sotheby's official is impressed by this writing job, writing paper on paper. 11 yaşındaki ikizlerden psikolojik taktikler alan Christie's yetkilisinin ne yazdığını tahmin ediyorsunuzdur herhalde: Makas. |des jumeaux||tactiques|||représentant de||||vous devinez|| You can probably guess what the Christie's official wrote, who received psychological tactics from 11-year-old twins: Scissors. Bu ihaleyi böylesine basit bir düşünce şekliyle kazanmayı başarır. |l'appel d'offres|||||de cette manière||réussit à Er schafft es, diese Ausschreibung mit einer so einfachen Denkweise zu gewinnen. He manages to win this tender with such a simple way of thinking. Aralarında Cezanne'ın başta gösterdiğim tablosunun da yer aldığı koleksiyonun satılmasına aracılık ederek milyonlarca dolarlık kazanç elde eder. |de Cezanne|||tableau de||||de la collection|vente|intervenant à|||||| Er machte Millionen von Dollar Gewinn, indem er den Verkauf der Sammlung vermittelte, einschließlich des Gemäldes von Cezanne, das ich anfangs gezeigt habe. He earns millions of dollars by mediating the sale of the collection, which includes Cezanne's painting that I showed at the beginning. Sanırım sanat eserlerinin nasıl olup da bu kadar değer kazanabildiğini gerçekten anlayabilmiştir bu müzayede firması. ||les œuvres|||||||a pu gagner||a pu comprendre||maison de vente| Ich glaube, dieses Auktionshaus versteht wirklich, wie Kunstwerke so viel Wert gewinnen können. I think this auction firm really understood how works of art can gain so much value. Çünkü taş-makas-kağıt gibi basit bir oyunu kazanmanın yolu da aynı şeyi anlamaktan geçiyor. Denn um ein einfaches Spiel wie Stein-Schere-Papier zu gewinnen, muss man dasselbe verstehen. Because the way to win a simple game like rock-scissors-paper is to understand the same thing. İnsan psikolojisini. Human psychology. Bu öyle bir psikoloji ki, az olanı, eşsiz görüneni değerli bulduğu için sanat eserlerine çok büyük paralar ödeyebilir ve bazı büyük kararları verebilmek için kendine çok minik oyunlar icat edebilir. ||||||||qui semble unique|||||œuvres d'art|||sommes d'argent||||||||||||| Es ist eine solche Psychologie, dass sie riesige Summen für Kunstwerke bezahlen kann, weil sie das schätzt, was selten ist, was einzigartig erscheint, und sie kann für sich selbst kleine Spiele erfinden, um große Entscheidungen zu treffen. It is such a psychology that the few can pay huge sums for artworks because they value the unique, and invent tiny games for themselves to make some big decisions.

Makas kağıdı keser, Kağıt taşı sarar, Taş kertenkeleyi ezer, Kertenkele Spock'ı zehirler, Spock makası parçalar, Makas kertenkeleyi keser, Kertenkele kağıdı yer, Kağıt Spock'ı çürütür, Spock taşı buharlaştırır, ve her zamanki gibi taş makası ezer. |||||||la pierre|||Spock|empoisonne||||||||||||décompose|||vaporise la pierre||||||| Die Schere schneidet das Papier, das Papier wickelt den Stein ein, der Stein zerquetscht die Eidechse, die Eidechse vergiftet Spock, Spock zerschlägt die Schere, die Schere schneidet die Eidechse, die Eidechse frisst das Papier, das Papier verdirbt Spock, Spock verdampft den Stein, und wie immer zerquetscht der Stein die Schere.