×

我們使用cookies幫助改善LingQ。通過流覽本網站,表示你同意我們的 cookie 政策.

image

Hayvan Çiftliği - George Orwell, 4 Bölüm

4 Bölüm

Dördüncü Bölüm

Hayvan Çiftliği'nde olup bitenleri, yaz sonlarına doğru neredeyse bütün ülke duymuş bulunuyordu. Snowball ile Napoléon'un her gün uçurdukları posta güvercinleri, komşu çiftliklerdeki hayvanlarla dostluk kuruyor, onlara Ayaklanma'nın öyküsünü anlatıyor, İngiltere'nin Hayvanları şarkısını öğretiyorlardı. Bu arada, Bay Jones, zamanının büyük bölümünü Willingdon'daki Kırmızı Aslan meyhanesinde pinekleyerek geçiriyor; kendisini dinleyecek birilerini bulmayagörsün, hemen yakınmaya başlıyor, korkunç bir haksızlığa uğradığını, bir avuç aşağılık hayvan tarafından çiftliğinden kovulduğunu anlatıyordu. Öteki çiftçiler onu anlayışla karşılamışlar, ama başlangıçta yardım etmeye de pek yanaşmamışlardı. Her biri, Jones'un uğradığı talihsizlikten nasıl yararlanabileceğini düşünüyordu içten içe. Neyse ki, Hayvan Çiftliği'ne komşu iki çiftliğin sahipleri birbirleriyle hiç geçinemezlerdi. Foxwood, büyük, bakımsız, köhne bir çiftlikti; dört bir yanını çalılar bürümüş, otlakları sararıp solmuş, çitleri paramparça olmuştu. Foxwood'un sahibi Bay Pilkington, zamanının büyük bölümünü balık mevsiminde balık tutarak, av mevsiminde ava çıkarak geçirirdi; rahatına düşkün, efendi bir adamdı. Pinchfield Çiftliği ise daha küçük, ama daha bakımlıydı. Pinchfield'ın sahibi Bay Frederick, kabadayı ve kurnaz bir adamdı; ikide bir mahkemelik olurdu; dini imanı paraydı, elini veren kolunu alamazdı. Bu ikisi birbirlerinden öylesine nefret ederlerdi ki, kendi çıkarlarına olan bir konuda bile anlaşamazlardı.

Ne var ki, ikisi de Hayvan Çiftliği'ndeki Ayaklanma' dan çok korkmuştu; kendi çiftliklerindeki hayvanların ayaklanma konusunda ayrıntılı bilgi edinmelerini önlemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Aslına bakılırsa, başlangıçta, hayvanların bir çiftliği kendi başlarına yönetebileceğine çok gülmüşler; çok değil, on on beş güne kadar bu iş nasıl olsa yatar, diye düşünmüşlerdi. Beylik Çiftlik'teki (çiftlikten Beylik Çiftlik diye söz etmekte diretiyorlar, "Hayvan Çiftliği" adına katlanamıyorlardı) hayvanların birbirleriyle durmadan dalaştıkları, pek yakında açlıktan ölecekleri söylentisini yaymışlardı. Ama bir süre sonra hayvanların açlıktan ölmedikleri ortaya çıkınca, ağız değiştirdiler, Hayvan Çiftliği'ndeki akıllara durgunluk veren şeytanlıklardan dem vurmaya başladılar. Bu iki çiftçiye bakılırsa, Hayvan Çiftliği'nde yamyamlık almış yürümüştü; hayvanlar kızgın nallarla birbirlerine işkence yapıyorlar, dişilerini de ortaklaşa kullanıyorlardı. Frederick ile Pilkington, bütün bunların, Doğa yasalarına başkaldırmanın doğal sonucu olduğunu söylüyorlardı.

Ama bu hikâyeler hiç kimseye inandırıcı gelmiyordu. Hayvanların, insanları kovarak kendi işlerini kendileri gördükleri olağanüstü bir çiftlikten söz ediliyor, bu konudaki söylentiler olanca belirsizliğiyle ve çarpıtılarak sürüyordu. Çevredeki çiftliklerde yıl boyunca bir başkaldırı dalgası yükseldi. Yumuşak başlı bilinen boğalar ansızın azıyor, koyunlar çitleri yıkıp yoncaları mideye indiriyor, inekler kovaları tepip deviriyor, atlar buyruk dinlemiyor, birden durarak üstlerindekileri parmaklıkların üzerinden öbür tarafa fırlatıyorlardı. En önemlisi, İngiltere'nin Hayvanları şarkısının ezgisi ve sözleri artık her yerde biliniyordu. Umulmadık bir hızla yayılmıştı. İnsanlar, çok gülünç bulduklarını söylemekle birlikte, bu şarkıyı duyduklarında büyük bir öfkeye kapılmaktan kendilerini alamıyorlardı. Böylesine rezil ve saçma bir şarkının hayvanlar tarafından söylenebilmesini bile akıllarının almadığını ileri sürüyorlardı. Şarkıyı söylerken yakalanan hayvanlar oracıkta kırbaçlanıyor, gene de şarkının yayılması engellenemiyordu. Karatavuklar çalılıkların arasında ıslık çalarken, güvercinler ağaçlarda ötüşürken hep bu şarkıyı söylüyorlar; şarkının ezgileri, demircilerin çekiç vuruşlarına, kiliselerin çan seslerine karışıyordu.

Ekim başlarıydı; ekinler biçilip istiflenmiş, harman büyük ölçüde kaldırılmıştı. Bir gün birden posta güvercinleri hızla dolanarak geldiler, telaşla çırpınarak Hayvan Çiftliği'nin avlusuna kondular. Getirdikleri habere bakılırsa, Jones ile adamları, Foxwood ve Pinchfield çiftliklerinden yarım düzine adamla birlikte, parmaklıklı kapıdan içeri girmişler, araba yolundan çiftliğe geliyorlardı. Jones, elinde bir tüfek, en önde yürüyor; eli sopalı adamlar da onu izliyorlardı. Besbelli, çiftliği geri almayı kafalarına koymuşlardı.

Aslında, böyle bir girişim uzun zamandır beklendiği için bütün önlemler alınmış, gerekli bütün hazırlıklar yapılmıştı. Çiftlik evinde bulduğu eski bir kitabı okuyarak Julius Caesar'ın seferleriyle ilgili kapsamlı bilgiler edinmiş olan Snowball, savunma harekâtının komutanlığına getirilmişti. Hemen buyruklarını verdi; bütün hayvanlar birkaç dakikada yerlerini aldılar.

İnsanlar çiftlik binalarına yaklaştıkları sırada, Snowball ilk saldırıyı başlattı. Tam otuz beş güvercin, adamların başlarının üzerinde uçuşarak tepelerine pisledi. Adamlar güvercinleri kovalamaya çabalarken, çitin arkasına gizlenmiş olan kazlar birden ileri atılarak baldırlarını vahşice gagalamaya başladılar. Ne var ki, bu yalnızca ortalığı biraz karıştırmaya yönelik göstermelik bir saldırıydı; nitekim adamlar kazları sopalarıyla kolayca geri püskürttüler. Bu kez Snowball ikinci saldırıyı başlattı. Muriel, Benjamin ve bütün koyunlar, başlarında Snowball, ileri atılıp adamlara dört bir yandan tos vurmaya, boynuz atmaya koyuldular; bu arada Benjamin, dönüp dönüp çifte atıyordu. Ama ellerinde sopaları, ayaklarında kabaralı botlarıyla adamlar, gene de hayvanlardan güçlüydüler. Snowball birden ciyaklayarak geri çekil işareti verince, tüm hayvanlar geri döndüler, geçitten geçerek avluya daldılar.

Zafer naraları atan adamlar, düşmanlarının kaçmakta olduğunu sanarak, darmadağınık arkalarından koşuşturdular. Snowball'un istediği de buydu. Hepsi avluya girince, ağılda pusuya yatmış olan üç at, üç inek ve öteki domuzlar ansızın ortaya çıkıp adamların arkasını kestiler. Snowball işte tam o anda saldırı işaretini verdi ve dosdoğru Jones'un üstüne atıldı. Snowball'un üstüne geldiğini gören Jones, tüfeğini doğrultup ateş etti. Saçmalar Snowball'un sırtında kanlı karıklar açtı; koyunlardan biri oracıkta can verdi. Snowball, bir an duraksamadan, yüz kiloluk gövdesiyle Jones'un bacaklarına dalıverdi. Jones bir gübre yığınının üstüne yuvarlanırken, tüfeği elinden fırladı gitti. Ama en korkunçları Boxer'dı; arka ayakları üzerinde şaha kalkmış, demir nallı koca ayaklarını savurarak bir aygır gibi dövüşüyordu. İlk darbe Foxwood Çiftliği'nden bir seyisin kafasına indi, çamurların içine yıkılan delikanlı ruhunu oracıkta teslim etti. Bunu gören adamların birçoğu sopalarını bırakıp kaçmaya yeltendi. Ürküye kapılmışlardı. O saat, tüm hayvanlar, adamların ardına düştüler, onları avlunun çevresinde kovalamaya başladılar. Boynuz vuruyor, çifteliyor, ısırıyor, arkada kalanı ezip geçiyorlardı. Adamlardan kendince öcünü almayan tek bir hayvan kalmadı çiftlikte. Kedi bile damdan ansızın bir sığırtmacın sırtına atladı, tırnaklarını ensesine geçirerek acı acı bağırttı adamı. Adamlar bir fırsatını bulur bulmaz avludan dışarı fırladılar, anayola doğru tabana kuvvet koşmaya başladılar. Çiftliği basalı daha beş dakika olmamıştı ki, onur kırıcı bir bozguna uğramışlar, geldikleri gibi gidiyorlardı. Tıslayarak arkalarından gelen bir kaz sürüsü, yol boyunca bacaklarını gagaladı.

Hepsi kaçmıştı, biri dışında. Boxer, avluda, çamurun içinde yüzüstü yatmakta olan seyisi ön ayağıyla iteliyor, sırtüstü çevirmeye çalışıyor, ama oğlan kımıldamıyordu.

Boxer, üzüntüyle, "Ölmüş," dedi. "Öldürmek gibi bir niyetim yoktu. Ayaklarımda demir nallar olduğunu unutmuşum. İsteyerek yapmadığıma kim inanır şimdi?" Yaraları hâlâ kanamakta olan Snowball, "Duygusallığa gerek yok, yoldaş!" diye bağırdı. "Savaş savaştır. En iyi insan, ölü insandır." "Ben kimsenin canını almak istemem," dedi Boxer. Gözleri dolu dolu olmuştu.

Tam o sırada, birisi, "Mollie nerede?" diye haykırdı.

Gerçekten de, Mollie kayıptı. Birden ortalık karıştı. Başına bir şey mi gelmişti yoksa? Adamlar Mollie'yi kaçırmış olmasınlardı? Uzun aramalardan sonra Mollie'yi ahırda buldular; ahırdaki bölmesine saklanmış, kafasını yemlikteki samanlara gömmüştü. Silahlar patlar patlamaz ürküp kaçmıştı. Mollie'yi aramaya çıkanlar avluya döndüklerinde bir de baktılar, seyis ortalarda yok. Anlaşılan, öldü sandıkları delikanlı aslında yalnızca bayılmıştı; sonradan kendine gelmiş, tabanları yağlayıvermişti.

Hayvanlar çılgınca bir coşkuyla yeniden bir araya gelmişler, savaşta gösterdikleri kahramanlıkları avazları çıktığı kadar bağırarak birbirlerine anlatıyorlardı. Zaferi kutlamak için hemen oracıkta bir tören düzenlediler. Bayrağı göndere çekip birkaç kez İngiltere'nin Hayvanları şarkısını söylediler. Ardından, savaşta yitirdikleri koyun için ağırbaşlı bir gömme töreni düzenlendi, mezarının üstüne bir alıç fidanı dikildi. Mezar başında kısa bir konuşma yapan Snowball, gerekirse bütün hayvanların Hayvan Çiftliği uğruna ölmeye hazır olmaları gerektiğini vurguladı.

Hayvanlar, oybirliğiyle, bir askeri nişan oluşturulmasını kararlaştırdılar. "Birinci Dereceden Kahraman Hayvan" nişanı, hemen orada Snowball ile Boxer'a verildi. Bu pirinç madalyalar (aslında, koşum takımlarının durduğu odada buldukları eski at takılarıydı) pazarları ve bayram günleri takılacaktı. Savaşta hayatını yitirmiş olan koyun ise "İkinci Dereceden Kahraman Hayvan" nişanına değer görüldü. Savaşa ne ad verileceği uzun uzadıya tartışıldı. Sonunda, "Ağıl Savaşı"nda karar kılındı; pusuya yatan hayvanlar oradan saldırıya geçmişlerdi. Bay Jones'un tüfeği çamurun içinde bulundu. Çiftlik evinde birkaç kutu fişek olduğunu biliyorlardı. Tüfeğin, top gibi, bayrak direğinin dibine yerleştirilmesi ve biri Ağıl Savaşı'nın yıldönümü olan 12 Ekim'de, öbürü de Ayaklanma'nın gerçekleştiği Yaz Dönümü'nde olmak üzere yılda iki kez tören atışı yapılması kararlaştırıldı.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

4 Bölüm 4 Abschnitt 4 Section 4 Раздел 4 Avsnitt 4 集

Dördüncü Bölüm Chapter Four

Hayvan Çiftliği'nde olup bitenleri, yaz sonlarına doğru neredeyse bütün ülke duymuş bulunuyordu. |на ферме|происходящее|происходящее|||||||услышала| |auf der Farm|||||||||| Was auf der Farm geschah, hatte gegen Ende des Sommers fast das gesamte Land gehört. By late summer, almost the whole country had heard of what had happened at Animal Farm. Snowball ile Napoléon'un her gün uçurdukları posta güvercinleri, komşu çiftliklerdeki hayvanlarla dostluk kuruyor, onlara Ayaklanma'nın öyküsünü anlatıyor, İngiltere'nin Hayvanları şarkısını öğretiyorlardı. |||||they sent||почтовые голуби||фермах|с животными||заводили дружбу|||историю восстания|||||учили петь |||||||||von den Nachbarhöfen||Freundschaft||||Geschichte||||| Die Brieftauben, die Snowball und Napoleon jeden Tag fliegen ließen, freundeten sich mit den Tieren auf den Nachbarfarmen an, erzählten ihnen die Geschichte der Rebellion und lehrten ihnen das Lied der Tiere Englands. The homing pigeons, which Snowball and Napoleon flew every day, made friends with the animals on the neighboring farms, told them the story of the Revolt, and taught them the song Beasts of England. Bu arada, Bay Jones, zamanının büyük bölümünü Willingdon'daki Kırmızı Aslan meyhanesinde pinekleyerek geçiriyor; kendisini dinleyecek birilerini bulmayagörsün, hemen yakınmaya başlıyor, korkunç bir haksızlığa uğradığını, bir avuç aşağılık hayvan tarafından çiftliğinden kovulduğunu anlatıyordu. ||||своего времени|||в Уиллингдоне|||трактире|прохлаждаясь|||слушать его|кого-нибудь|найдёт кого-нибудь||жаловаться||||несправедливость|подвергся||горстка|подлые|||фермы|изгнали его| |||||||in Willingdon||||verbringend|||||||sich beschweren||||Ungerechtigkeit|uğradığını|||aşağılık|||von seiner Farm|gefeuert worden zu sein| In der Zwischenzeit verbrachte Mr. Jones den Großteil seiner Zeit im Roten Löwen in Willingdon; sobald er jemanden fand, der ihm zuhören wollte, begann er sofort zu klagen, dass er ein schreckliches Unrecht erlitten hatte, dass er von einer Handvoll niederträchtiger Tiere von seiner Farm vertrieben worden war. Meanwhile, Mr. Jones spends most of his time napping at the Red Lion tavern in Willingdon; When he saw someone to listen to him, he immediately started to complain, telling that he had suffered a terrible injustice, that he had been kicked out of his farm by a handful of vile animals. Öteki çiftçiler onu anlayışla karşılamışlar, ama başlangıçta yardım etmeye de pek yanaşmamışlardı. |фермеры||с пониманием|встретили с пониманием||в начале|||||не хотели помогать |||verständnisvoll|empfangen||||||| Die anderen Bauern haben ihn verständnisvoll aufgenommen, aber zunächst waren sie nicht sehr bereit zu helfen. The other farmers were sympathetic to him, but were also reluctant to help at first. Her biri, Jones'un uğradığı talihsizlikten nasıl yararlanabileceğini düşünüyordu içten içe. |||постигла|несчастья||извлечь выгоду|||в душе ||||||nützen könnte||| Jeder von ihnen dachte insgeheim darüber nach, wie er von Jones' Unglück profitieren könnte. Inwardly, each of them wondered how he could take advantage of Jones' misfortune. Neyse ki, Hayvan Çiftliği'ne komşu iki çiftliğin sahipleri birbirleriyle hiç geçinemezlerdi. |||ферму|||||||не ладили |||zum Bauernhof|||||||sich nicht verstehen Zum Glück konnten die beiden Bauernhöfe in der Nachbarschaft von der Tierfarm sich überhaupt nicht miteinander auskommen. Fortunately, the owners of the two farms adjacent to Animal Farm never got along with each other. Foxwood, büyük, bakımsız, köhne bir çiftlikti; dört bir yanını çalılar bürümüş, otlakları sararıp solmuş, çitleri paramparça olmuştu. Фоксвуд||запущенный|ветхий||ферма была|||вокруг неё||покрыли собой|пастбища|пожелтев|увядший|заборы|разрушены| Foxwood||vernachlässigt||||||Seiten|Büsche|bedeckt||vergelbte|verwelkt|Zäune|zerbrochen| Foxwood war eine große, vernachlässigte, heruntergekommene Farm; sie war von Gestrüpp überwuchert, die Weiden waren vergilbt und verwelkt, und die Zäune waren zerfetzt. Foxwood was a large, squalid, ramshackle farm; bushes all around it, its pastures withered and withered, its hedges shattered. Foxwood'un sahibi Bay Pilkington, zamanının büyük bölümünü balık mevsiminde balık tutarak, av mevsiminde ava çıkarak geçirirdi; rahatına düşkün, efendi bir adamdı. Фоксвуда|||Пилкингтон|||||||||в сезон|||проводил|комфортный|привередливый|уважаемый человек||был мужчиной |||Pilkington||||||||||Jagd||||||| Der Besitzer von Foxwood, Mr. Pilkington, verbrachte den größten Teil seiner Zeit mit Angeln in der Fischsaison und mit der Jagd in der Jagdsaison; er war ein bequemer, herrischer Mann. Foxwood's owner, Mr. Pilkington, spent most of his time fishing during fishing season, hunting during hunting season; He was a comfortable, gentle man. Pinchfield Çiftliği ise daha küçük, ama daha bakımlıydı. Ферма Пинчфилд|||||||ухоженной Pinchfield|||||||war gepflegt Die Pinchfield-Farm war kleiner, aber pflegeleichter. Pinchfield Farm was smaller but more well-kept. Pinchfield'ın sahibi Bay Frederick, kabadayı ve kurnaz bir adamdı; ikide bir mahkemelik olurdu; dini imanı paraydı, elini veren kolunu alamazdı. Пинчфилда|||Фредерик|хулиган||хитрый|||всё время||судебные разбирательства||религия и вера|вера и|деньги были всем|||руку|не мог вернуть Pinchfield|||Frederick|Rüpel|||||||gerichtlich||||Geld||||bekommen Der Besitzer von Pinchfield, Herr Frederick, war ein brutaler und listiger Mann; er war oft vor Gericht; sein Glaube war das Geld, und wer seine Hand gab, konnte seinen Arm nicht mehr zurückziehen. Mr. Frederick, the owner of Pinchfield, was a rowdy and cunning man; there would be a two-to-one court case; his religious faith was money, he who gave his hand could not take his arm. Bu ikisi birbirlerinden öylesine nefret ederlerdi ki, kendi çıkarlarına olan bir konuda bile anlaşamazlardı. |||||были бы|||интересах|||||не могли договориться ||||||||Interessen|||||sie hätten sich nicht einigen können Diese beiden hatten ein so großes Hass aufeinander, dass sie sich selbst in einer Angelegenheit, die ihren eigenen Interessen diente, nicht einigen konnten. These two hated each other so much that they couldn't even agree on something that was in their own interest.

Ne var ki, ikisi de Hayvan Çiftliği'ndeki Ayaklanma' dan çok korkmuştu; kendi çiftliklerindeki hayvanların ayaklanma konusunda ayrıntılı bilgi edinmelerini önlemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. ||||||||||||собственных фермах||||подробной||получение информации|предотвратить||||делали все возможное ||||||||||hatten Angst||auf ihren Farmen||||||erfahren||||| Allerdings hatten beide große Angst vor dem Aufstand auf der Tierfarm; sie taten alles, um zu verhindern, dass die Tiere auf ihren eigenen Höfen detaillierte Informationen über den Aufstand erhielten. However, both were terrified of the Uprising at Animal Farm; they were doing their best to prevent the animals on their farms from learning more about the uprising. Aslına bakılırsa, başlangıçta, hayvanların bir çiftliği kendi başlarına yönetebileceğine çok gülmüşler; çok değil, on on beş güne kadar bu iş nasıl olsa yatar, diye düşünmüşlerdi. На самом деле||||||||смогут управлять||смеялись над||||||||||||||думали ||||||||verwalten||||||||||||||||hatten gedacht ||||||||could manage|||||||||||||||| In fact, in the beginning, they laughed so hard that animals could run a farm on their own; not much, they thought, until ten to fifteen days, this job would be settled anyway. Beylik Çiftlik'teki (çiftlikten Beylik Çiftlik diye söz etmekte diretiyorlar, "Hayvan Çiftliği" adına katlanamıyorlardı) hayvanların birbirleriyle durmadan dalaştıkları, pek yakında açlıktan ölecekleri söylentisini yaymışlardı. |на ферме||||||говорят о|настаивают на том||||не выносили||||ссорились||||умрут от голода|слухи о том|распространили |von Beylik Çiftlik||||||sagen|bestehen||||||||||||sterben|Gerücht|verbreiteten |at the farm|||||||||||||||||||will die|rumor| In Beylik Çiftlik (sie bestehen darauf, den Bauernhof als Beylik Çiftlik zu bezeichnen, da sie den Namen "Animal Farm" nicht ertragen können) hatten sie das Gerücht verbreitet, dass die Tiere sich ununterbrochen bekriegen würden und bald an Hunger sterben würden. They spread the rumor that the animals in Beylik Çiftlik (they insisted on referring to the farm as Beylik Çiftlik, could not stand the name "Animal Farm") were fighting each other incessantly and would soon die of starvation. Ama bir süre sonra hayvanların açlıktan ölmedikleri ortaya çıkınca, ağız değiştirdiler, Hayvan Çiftliği'ndeki akıllara durgunluk veren şeytanlıklardan dem vurmaya başladılar. ||||||не умирали|||мнение|сменили тон||||умопомрачительный||дьявольские проделки|упоминать о|высказываться о| ||||||nicht sterben|||||||||||dem|zu schlagen| ||||||||||||||||devilish acts||| Aber als sich nach einer Weile herausstellte, dass die Tiere nicht an Hunger gestorben waren, änderten sie ihre Meinung und begannen, von den unglaublichen Teufeleien auf der Animal Farm zu berichten. But after a while, when it became clear that the animals were not starving, they changed their mouths and began to rant about the mind-blowing demons at Animal Farm. Bu iki çiftçiye bakılırsa, Hayvan Çiftliği'nde yamyamlık almış yürümüştü; hayvanlar kızgın nallarla birbirlerine işkence yapıyorlar, dişilerini de ortaklaşa kullanıyorlardı. ||фермерам|судя по словам|||каннибализм||распространился||разъярённые|раскалёнными подковами||пытки||самок||совместно| ||dem Bauern||||Kannibalismus||||wütend|Hufeisen||Qualen||weiblichen Tiere||gemeinsam| Nach diesen beiden Bauern hatte sich in der Animal Farm der Kannibalismus breitgemacht; die Tiere folterten sich gegenseitig mit wütenden Hufen und nutzten die Weibchen gemeinsam. Judging by these two farmers, cannibalism was rampant at Animal Farm; the animals tortured each other with hot hooves, and shared their females. Frederick ile Pilkington, bütün bunların, Doğa yasalarına başkaldırmanın doğal sonucu olduğunu söylüyorlardı. ||||||законам природы|восстание против||||говорили |||||||Rebellion|||| ||||||laws of nature||||| Frederick and Pilkington said that all this was the natural consequence of rebelling against the laws of Nature.

Ama bu hikâyeler hiç kimseye inandırıcı gelmiyordu. ||истории||||не казались правдоподобными ||Geschichten|||| But these stories were not convincing to anyone. Hayvanların, insanları kovarak kendi işlerini kendileri gördükleri olağanüstü bir çiftlikten söz ediliyor, bu konudaki söylentiler olanca belirsizliğiyle ve çarpıtılarak sürüyordu. ||||||они занимаются|чрезвычайный||||||по этому поводу|слухи|всей|всей неопределенностью||искажённо|продолжались ||vertreiben|||||außergewöhnlich|||||||Gerüchte|allerhöchste|Ungewissheit||verzerrt| ||driving away||||||||||||||||| There was talk of an extraordinary farm where animals did their own business by driving people away, and the rumors about this were going on with all their ambiguity and distortion. Çevredeki çiftliklerde yıl boyunca bir başkaldırı dalgası yükseldi. окружающих|на фермах||||восстание|волна восстания|восстала |||||Revolte|| A wave of rebellion rose throughout the year on the surrounding farms. Yumuşak başlı bilinen boğalar ansızın azıyor, koyunlar çitleri yıkıp yoncaları mideye indiriyor, inekler kovaları tepip deviriyor, atlar buyruk dinlemiyor, birden durarak üstlerindekileri parmaklıkların üzerinden öbür tarafa fırlatıyorlardı. |||быки|внезапно|бушуют||заборы|ломая|клеверные поля|пожирают|пожирают|||пинают|опрокидывают||приказов не|||остановившись|сверху находящихся|решётки через||||бросали их weich|||||||||Klee|fressen|essen|||umstoßen|umwerfen||Befehl||||von ihren Rücken|von den Gitterstäben|||| ||||||||breaking down|||gobbling up||||||||||||||| The docile bulls were raging suddenly, the sheep were tearing down the fences and devouring the clover, the cows were kicking the buckets over, the horses were not obeying orders, they were suddenly stopping and throwing their clothes over the railings to the other side. En önemlisi, İngiltere'nin Hayvanları şarkısının ezgisi ve sözleri artık her yerde biliniyordu. ||||песни|мелодия||||||было известно ||||Lied||||||| Most importantly, the melody and lyrics of the Beasts of England song were now ubiquitous. Umulmadık bir hızla yayılmıştı. неожиданной||быстро|распространился unerwartet|||war verbreitet Es hatte sich mit unerwarteter Geschwindigkeit verbreitet. It spread with unexpected speed. İnsanlar, çok gülünç bulduklarını söylemekle birlikte, bu şarkıyı duyduklarında büyük bir öfkeye kapılmaktan kendilerini alamıyorlardı. ||смешным|считали смешным|говоря|||||||гнев|впадать в||не могли удержаться ||lächerlich|||||||||Wut|||konnten sich nicht befreien Obwohl die Menschen sagten, dass sie es sehr lächerlich fänden, konnten sie sich nicht davon abhalten, großen Zorn zu empfinden, als sie dieses Lied hörten. Although people said they found it very funny, they couldn't help but feel angry when they heard this song. Böylesine rezil ve saçma bir şarkının hayvanlar tarafından söylenebilmesini bile akıllarının almadığını ileri sürüyorlardı. |позорный|||||||могли петь||их умы|не могли понять||они утверждали ||||||||singen|||verstand||sie führten an |||||||||||||"were claiming" Sie behaupteten, sie könnten sich nicht einmal vorstellen, dass ein so abscheuliches und lächerliches Lied von Tieren gesungen werden könne. They claimed that they did not even think that such a vile and absurd song could be sung by animals. Şarkıyı söylerken yakalanan hayvanlar oracıkta kırbaçlanıyor, gene de şarkının yayılması engellenemiyordu. |поют|пойманные||на месте|бьют кнутом||||распространение песни|не удавалось остановить ||||dort drüben|werden ausgepeitscht||||Verbreitung| Die Tiere, die beim Singen erwischt wurden, werden sofort ausgepeitscht, dennoch konnte die Verbreitung des Liedes nicht aufgehalten werden. The animals caught singing the song were whipped on the spot, yet the song could not be prevented from spreading. Karatavuklar çalılıkların arasında ıslık çalarken, güvercinler ağaçlarda ötüşürken hep bu şarkıyı söylüyorlar; şarkının ezgileri, demircilerin çekiç vuruşlarına, kiliselerin çan seslerine karışıyordu. Чёрные дрозды|кустарников||свистят|свистели||на деревьях|поют песни||||поют||мелодии песни|кузнецов|молоток|удары молота|церквей|колокольный звон|звуки колоколов|смешивались с Karatavuklar|des Gestrüpps|||||||||||||der Schmiede|Hammer|Schlägen||Glocken||mischte sich Blackbirds|<bushes||||||||||||||||||| Während die Schafschwänze im Dickicht pfiffen und die Tauben in den Bäumen zwitscherten, sangen sie immer dieses Lied; die Melodien des Liedes vermischten sich mit den Hämmern der Schmiede und den Glocken der Kirchen. Blackbirds whistle in the bushes and pigeons sing this song in the trees; The tunes of the song mingled with the hammer blows of the blacksmiths and the bells of the churches.

Ekim başlarıydı; ekinler biçilip istiflenmiş, harman büyük ölçüde kaldırılmıştı. |начало октября|урожай|срезаны и сложены|сложены в стога|молотьба||в значительной степени|убран был ||||gestapelt||||warte abgehoben ||||stacked up|||| Es war Anfang Oktober; die Ernte war eingebracht und gestapelt, die Ernte war größtenteils abgeschlossen. It was early October; the crops were mown and stacked, and the threshing was largely removed. Bir gün birden posta güvercinleri hızla dolanarak geldiler, telaşla çırpınarak Hayvan Çiftliği'nin avlusuna kondular. ||||||кружась||взволнованно|барахтаясь||фермы животных|во двор| ||||||drehend|||flatternd||des Bauernhofs|Hof| Eines Tages kamen plötzlich die Brieftauben schnell herangeflogen und landeten hektisch im Hof der Tierfabrik. One day, suddenly, the homing pigeons came scurrying around, and they alighted in the courtyard of Animal Farm, fluttering. Getirdikleri habere bakılırsa, Jones ile adamları, Foxwood ve Pinchfield çiftliklerinden yarım düzine adamla birlikte, parmaklıklı kapıdan içeri girmişler, araba yolundan çiftliğe geliyorlardı. приносимые|||||люди Джонса||||ферм|||||решетчатый|||вошли||||подходили Getirdikleri||||||||||||||gitterverzierte||||||| |||||||||||||||||||||were coming Nach der Nachricht, die sie brachten, waren Jones und seine Männer mit einem halben Dutzend Leuten von den Farmen Foxwood und Pinchfield durch das Gittertor hereingekommen und kamen über den Fahrweg zur Farm. According to their report, Jones and his men, along with half a dozen men from the Foxwood and Pinchfield farms, had come through the barred door, coming down the driveway to the farm. Jones, elinde bir tüfek, en önde yürüyor; eli sopalı adamlar da onu izliyorlardı. |||винтовка||||рука|с дубинками||||следовали за ним |||||vorne|||stockend|||| Jones, mit einem Gewehr in der Hand, ging ganz vorne; die Männer mit den Knüppeln folgten ihm. Jones walks in front, rifle in hand; men with sticks were watching him. Besbelli, çiftliği geri almayı kafalarına koymuşlardı. Очевидно, что|||вернуть себе|в голову|задумали вернуть offensichtlich||||in den Kopf| |||||had decided Sie hatten offensichtlich beschlossen, die Farm zurückzuholen. Evidently, they were determined to take back the farm.

Aslında, böyle bir girişim uzun zamandır beklendiği için bütün önlemler alınmış, gerekli bütün hazırlıklar yapılmıştı. |||попытка|||ожидалось|||меры||||подготовка| |||||||||||||Vorbereitungen| Tatsächlich waren alle Vorkehrungen getroffen und alle notwendigen Vorbereitungen getroffen worden, da ein solches Unternehmen seit langem erwartet wurde. In fact, since such an initiative had been awaited for a long time, all precautions had been taken and all the necessary preparations had been made. Çiftlik evinde bulduğu eski bir kitabı okuyarak Julius Caesar'ın seferleriyle ilgili kapsamlı bilgiler edinmiş olan Snowball, savunma harekâtının komutanlığına getirilmişti. |||||||Юлий Цезарь|Цезаря|походы||подробные сведения||получил информацию|||оборона|боевой операции|командование над обороной|был назначен |||||||Julius|Caesars|||||||||Operation||war ernannt worden ||||||||of Caesar|campaigns of|||||||||| Snowball, der beim Lesen eines alten Buches, das er im Bauernhaus gefunden hatte, umfassende Informationen über die Feldzüge von Julius Caesar erlangt hatte, wurde zum Kommandeur der Verteidigungsoperation ernannt. Snowball, who had acquired extensive knowledge of Julius Caesar's campaigns by reading an old book he found at the farmhouse, was appointed commander of the defensive operation. Hemen buyruklarını verdi; bütün hayvanlar birkaç dakikada yerlerini aldılar. |приказы свои||||||| |Befehle||||||| Er gab sofort seine Befehle; alle Tiere hatten nach wenigen Minuten ihre Plätze eingenommen. He immediately gave his orders; all the animals took their places in a few minutes.

İnsanlar çiftlik binalarına yaklaştıkları sırada, Snowball ilk saldırıyı başlattı. |||приближались к||||атаку| ||||||||startete Als die Menschen sich den Bauernhäusern näherten, begann Snowball den ersten Angriff. As the people approached the farm buildings, Snowball launched the first attack. Tam otuz beş güvercin, adamların başlarının üzerinde uçuşarak tepelerine pisledi. |||голубь|мужчин|головами|над головами|летая|на головы|накакали ||||der Männer||||ihnen|kackte |||||their heads||flying around|| Genau fünfunddreißig Tauben flogen über die Köpfe der Männer und beschmutzten sie. Thirty-five pigeons flew over the heads of the men and pissed on their heads. Adamlar güvercinleri kovalamaya çabalarken, çitin arkasına gizlenmiş olan kazlar birden ileri atılarak baldırlarını vahşice gagalamaya başladılar. ||преследовать|стараясь|забор||спрятавшиеся||гуси|||набросившись|икры|дико|клювать| ||zu jagen|versuchten|||||Gänse||||Schienbeine|grausam|gackern| Als die Männer versuchten, die Tauben zu vertreiben, stürzten die hinter dem Zaun versteckten Gänse plötzlich vorwärts und begannen, barbarisch in ihre Waden zu hacken. As the men struggled to chase the pigeons, the geese, hidden behind the fence, suddenly rushed forward, pecking savagely at their calves. Ne var ki, bu yalnızca ortalığı biraz karıştırmaya yönelik göstermelik bir saldırıydı; nitekim adamlar kazları sopalarıyla kolayca geri püskürttüler. |||||||переполошить||показательная||нападение|в действительности||гусей|своими палками|||отогнали назад |||||||||||Angriff|||die Gänse||||verjagten ||||||||||||||the geese|||| Es war jedoch nur ein symbolischer Angriff, um etwas Aufregung zu erzeugen; tatsächlich wiesen die Männer die Gänse mit ihren Stöcken leicht zurück. However, this was only a show-stopping attack to stir things up a bit; indeed, the men easily repulsed the geese with their sticks. Bu kez Snowball ikinci saldırıyı başlattı. Diesmal startete Snowball den zweiten Angriff. This time Snowball launched the second attack. Muriel, Benjamin ve bütün koyunlar, başlarında Snowball, ileri atılıp adamlara dört bir yandan tos vurmaya, boynuz atmaya koyuldular; bu arada Benjamin, dönüp dönüp çifte atıyordu. |||||||||людям||||бодать|||||||||||бил копытом ||||||||stürzen|den Menschen||||||||||||||| Muriel, Benjamin und alle Schafe, angeführt von Snowball, stürzten sich auf die Männer und begannen, sie von allen Seiten zu rammen und mit den Hörnern anzugreifen; währenddessen schoss Benjamin immer wieder mit den Doppelläufigen. Muriel, Benjamin, and all the sheep, with Snowball at their head, rushed forward, slapping and honking at the men from all sides; Benjamin, meanwhile, was turning and throwing at the double. Ama ellerinde sopaları, ayaklarında kabaralı botlarıyla adamlar, gene de hayvanlardan güçlüydüler. ||палки|в ботинках|шипованные ботинки|с ботинками|||||были сильнее |||an ihren Füßen|aufgepolsterten|mit ihren Stiefeln|||||waren sie stark Aber die Männer mit ihren Knüppeln und ihren schweren Stiefeln waren dennoch stärker als die Tiere. But the men, with their sticks in their hands and their hoofed boots, were still stronger than the beasts. Snowball birden ciyaklayarak geri çekil işareti verince, tüm hayvanlar geri döndüler, geçitten geçerek avluya daldılar. ||визжа от боли||отступить|сигнал отступления|дал знак|||||через проход||| ||quiekend||ziehen|||||||von der Brücke||| ||squealing|back||||||||||| Als Snowball plötzlich schmollend ein Zeichen zum Rückzug gab, kehrten alle Tiere um und stürmten durch den Durchgang in den Hof. When Snowball suddenly gave a squealing signal to back off, all the animals turned back and scuttled through the gate into the courtyard.

Zafer naraları atan adamlar, düşmanlarının kaçmakta olduğunu sanarak, darmadağınık arkalarından koşuşturdular. |крики победы|крики победы||своих врагов|убегают|||в беспорядке||бегали повсюду |||||fliehen|||durcheinander||verfolgt ||||||||scattered|| Die Männer, die Siegesgeschrei ausstießen, rannten durcheinander hinter ihren Feinden her, in der Annahme, dass diese flüchteten. Crying out victory, the men rushed after them in disarray, thinking their enemies were on the run. Snowball'un istediği de buydu. |||это было Das war auch das, was Snowball wollte. That's what Snowball wanted. Hepsi avluya girince, ağılda pusuya yatmış olan üç at, üç inek ve öteki domuzlar ansızın ortaya çıkıp adamların arkasını kestiler. ||вошли|засаде|засаду||||||||||внезапно появившись|||||перекрыли путь ||||auf der Lauer||||||||||||||| Als sie alle den Hof betraten, tauchten plötzlich drei Pferde, drei Kühe und die anderen Schweine, die sich im Stall aufgelauert hatten, auf und schnitten den Männern den Weg ab. When they had all entered the courtyard, the three horses, three cows, and other pigs that had been lurking in the barn suddenly appeared and cut the backs of the men. Snowball işte tam o anda saldırı işaretini verdi ve dosdoğru Jones'un üstüne atıldı. |||||атака|сигнал к атаке|||прямо на||| ||||||zeichen|||||| Just then, Snowball gave the signal to attack and rushed straight at Jones. Snowball'un üstüne geldiğini gören Jones, tüfeğini doğrultup ateş etti. |||||ружьё|направив|| ||||||gerichtet|| Jones, der sah, dass Snowball auf ihn zukam, richtete sein Gewehr aus und schoss. Seeing Snowball approaching, Jones aimed his rifle and fired. Saçmalar Snowball'un sırtında kanlı karıklar açtı; koyunlardan biri oracıkta can verdi. |||кровавые|борозды||овец||на месте|умерла| ||||Karikare||von den Schafen|||| Die Schrotkugeln rissen blutige Wunden in Snowballs Rücken; eines der Schafe starb sofort. The nonsense made bloody furrows on Snowball's back; One of the sheep died on the spot. Snowball, bir an duraksamadan, yüz kiloluk gövdesiyle Jones'un bacaklarına dalıverdi. |||without hesitation|||своим телом||ноги Джонса|врезался в |||ohne zu zögern|||mit seinem Körper||Beinen|stürzte sich Snowball stürzte ohne einen Moment zu zögern mit seinem hundert Kilogramm schweren Körper auf Jones' Beine. Without a moment's hesitation, Snowball plunged into Jones' legs with his one-hundred-pound body. Jones bir gübre yığınının üstüne yuvarlanırken, tüfeği elinden fırladı gitti. ||куча навоза|кучи навоза||катился|винтовка|из его рук|вылетел из| |||Haufen||rollte|Gewehr||| Jones rollte von einem Düngerhaufen herunter und sein Gewehr fiel ihm aus der Hand. His rifle flew out of his hand as Jones tumbled onto a dung heap. Ama en korkunçları Boxer'dı; arka ayakları üzerinde şaha kalkmış, demir nallı koca ayaklarını savurarak bir aygır gibi dövüşüyordu. ||самые страшные|Был Боксер||||вставать на дыбы|||подкованные железом|||размахивая||жеребец||сражался |||war Boxer||||schnauben|||beschlagen|||schlagend||||kämpfte |||||||||||||||stallion||was fighting Aber die schrecklichsten waren Boxer; auf seinen Hinterbeinen aufgerichtet, kämpfte er wie ein Hengst, während er mit seinen eisenbeschlagenen großen Füßen um sich trat. But the scariest was Boxer; rearing on his hind legs, he was fighting like a stallion, swinging his big iron-shod feet. İlk darbe Foxwood Çiftliği'nden bir seyisin kafasına indi, çamurların içine yıkılan delikanlı ruhunu oracıkta teslim etti. |удар||фермы Фоксвуд||конюх|||грязь||||||| |||von der Farm||Pferd|||||||Seele||| Der erste Schlag fiel auf den Kopf eines Reiters von der Foxwood-Farm, der in den Schlamm fiel und seine junge Seele dort aufgab. The first blow landed on the head of a groomsman from Foxwood Ranch, the lad who had sunk into the mud surrendered his soul on the spot. Bunu gören adamların birçoğu sopalarını bırakıp kaçmaya yeltendi. ||||свои палки|||попытались |||||||versuchte Viele der Männer, die dies sahen, versuchten, ihre Stöcke fallen zu lassen und zu fliehen. Seeing this, many of the men tried to drop their sticks and flee. Ürküye kapılmışlardı. Испугались| Angst| They were terrified.| Sie waren in Panik geraten. They were frightened. O saat, tüm hayvanlar, adamların ardına düştüler, onları avlunun çevresinde kovalamaya başladılar. ||||||||двор||| ||||||||des Hofes||| In diesem Moment fielen alle Tiere über die Männer her und begannen, sie um den Hof zu jagen. That hour, all the animals followed the men, chasing them around the courtyard. Boynuz vuruyor, çifteliyor, ısırıyor, arkada kalanı ezip geçiyorlardı. Рогами бьёт|бьёт|бьёт копытами|кусает||оставшихся позади|затаптывают|проходили мимо |schlägt|tritt|beißen|||eindrücken|sie gingen vorbei Die Tiere stießen mit ihren Hörnern, schlugen, bissen und überrannten alles, was sich hinter ihnen befand. They horned, choked, bitten, smashed the laggards. Adamlardan kendince öcünü almayan tek bir hayvan kalmadı çiftlikte. ||месть|не мстящий||||| |für sich||||||| Kein einziges Tier hatte sich im Bauernhof auf seine eigene Weise an den Männern gerächt. There is not a single animal left on the farm that has not avenged the men in its own way. Kedi bile damdan ansızın bir sığırtmacın sırtına atladı, tırnaklarını ensesine geçirerek acı acı bağırttı adamı. ||крыши|внезапно||пастуха||||затылок||||заставил кричать| ||||||||seine Krallen|Nacken||||schrie| |||||herdsman's||||||||| Sogar die Katze sprang plötzlich vom Dach auf den Rücken eines Burschen und ließ den Mann schmerzerfüllt schreien, indem sie ihre Krallen in seinen Nacken schlug. Even the cat suddenly jumped onto the back of a cowherd, dug his nails into the back of his neck, and made him cry out in pain. Adamlar bir fırsatını bulur bulmaz avludan dışarı fırladılar, anayola doğru tabana kuvvet koşmaya başladılar. ||||как только|двор||выскочили|||изо всех сил||| |||||||sprangen|||den Boden||| Sobald die Männer eine Gelegenheit fanden, sprangen sie aus dem Hof und liefen mit voller Kraft auf die Hauptstraße zu. As soon as the men had a chance, they rushed out of the courtyard and began to rush towards the main road. Çiftliği basalı daha beş dakika olmamıştı ki, onur kırıcı bir bozguna uğramışlar, geldikleri gibi gidiyorlardı. |напали на|||||||||поражение|потерпели поражение||| |verlassen|||||||||Niederlage|||| Es waren gerade mal fünf Minuten vergangen, seit sie die Farm überfallen hatten, als sie eine demütigende Niederlage erlitten und so gingen, wie sie gekommen waren. It had not been five minutes since the farm had been set, that they had suffered a humiliating defeat and were leaving as they had come. Tıslayarak arkalarından gelen bir kaz sürüsü, yol boyunca bacaklarını gagaladı. шипя||||гусь|||||клевала Zischend||||Gans|herde|||| Eine gackernende Gänseschar hinter ihnen hackte am Weg entlang nach ihren Beinen. Hissing behind them, a flock of geese pecked at their legs along the way.

Hepsi kaçmıştı, biri dışında. |war entkommen|| All of them had fled, except one. Boxer, avluda, çamurun içinde yüzüstü yatmakta olan seyisi ön ayağıyla iteliyor, sırtüstü çevirmeye çalışıyor, ama oğlan kımıldamıyordu. ||||лицом вниз|лежит||конюх|||Толкает|на спину|перевернуть на спину||||не двигался ||im Schlamm|||liegt|||||stößt (1)|auf dem Rücken|||||rührte sich nicht Boxer schiebt mit seinem Vorderbein den Pfleger, der im Hof auf dem Bauch im Schlamm liegt, und versucht ihn auf den Rücken zu drehen, aber der Junge bewegte sich nicht. Boxer pushed the groom, who was lying face down in the mud in the courtyard, with his front foot, tried to turn him on his back, but the boy did not move.

Boxer, üzüntüyle, "Ölmüş," dedi. Boxer sagte traurig: "Er ist tot." "He's dead," said Boxer sadly. "Öldürmek gibi bir niyetim yoktu. "Ich hatte nicht die Absicht, ihn zu töten." "I had no intention of killing. Ayaklarımda demir nallar olduğunu unutmuşum. На ногах||подковы|| an meinen Füßen||Hufeisen|| I forgot I had iron shoes on my feet. İsteyerek yapmadığıma kim inanır şimdi?" с желанием|не сделал||поверит| |nicht gemacht habe||| Who would believe that I didn't do it on purpose?" Yaraları hâlâ kanamakta olan Snowball, "Duygusallığa gerek yok, yoldaş!" Раны||кровоточащие|||Сентиментальность не нужна||| die Wunden|||||Emotionalität||| Mit noch blutenden Wunden sagte Snowball: "Es gibt keinen Raum für Sentimentalität, Genosse!" “No sentimentality, comrade!” said Snowball, his wounds still bleeding. diye bağırdı. yell. "Savaş savaştır. |Война есть война. |Krieg "War is war. En iyi insan, ölü insandır." The best man is a dead man." "Ben kimsenin canını almak istemem," dedi Boxer. "I don't want to take anyone's life," said Boxer. Gözleri dolu dolu olmuştu. His eyes were full of tears.

Tam o sırada, birisi, "Mollie nerede?" Just then, someone said, "Where's Mollie?" diye haykırdı. |закричал she cried.

Gerçekten de, Mollie kayıptı. |||пропала без вести |||vermisst Indeed, Mollie was missing. Birden ortalık karıştı. |обстановка|всё перепуталось |die Umgebung| Plötzlich war das Chaos da. All of a sudden there was confusion. Başına bir şey mi gelmişti yoksa? Ist ihm etwas passiert? Had something happened to him? Adamlar Mollie'yi kaçırmış olmasınlardı? ||похитили|не похитили бы |||waren Hatten die Männer Mollie entführt? Shouldn't the men have missed Mollie? Uzun aramalardan sonra Mollie'yi ahırda buldular; ahırdaki bölmesine saklanmış, kafasını yemlikteki samanlara gömmüştü. |поисков|||хлеве||в сарае|отделение|||кормушке|сено|зарыла в |von den Suchen|||||im Stall||||im Futtertrog|Heu|hatte sie eingegraben |searches||||||||||hay bales|had buried Nach langen Suchaktionen fanden sie Mollie im Stall; sie hatte sich in ihrer Box versteckt und ihren Kopf in das Heu der Futterkrippe gesteckt. After a long search they found Mollie in the barn; He had hid in his stall in the barn, his head buried in the straw in the manger. Silahlar patlar patlamaz ürküp kaçmıştı. Оружие|выстрелили|не успели взорваться|испугавшись| Die Waffen|explodieren||ürküp| Sobald die Waffen knallten, war sie erschreckt weggerannt. He fled as soon as the guns exploded. Mollie'yi aramaya çıkanlar avluya döndüklerinde bir de baktılar, seyis ortalarda yok. ||те кто вышел||||||конюх|вокруг| ||||||||der Pferdewärter|in der Nähe| ||search party|||||||| Als die, die Mollie suchten, zurück in den Hof kamen, waren sie überrascht, dass der Pferdewärter nirgends zu sehen war. When those who set out to look for Mollie returned to the courtyard, they noticed that the groom was nowhere to be found. Anlaşılan, öldü sandıkları delikanlı aslında yalnızca bayılmıştı; sonradan kendine gelmiş, tabanları yağlayıvermişti. ||считали что||||потерял сознание|||||сбежал быстро ||sie||||hatte ohnmächtig geworden||||| Apparently, the boy they thought was dead had actually just passed out; later he regained consciousness and oiled the soles.

Hayvanlar çılgınca bir coşkuyla yeniden bir araya gelmişler, savaşta gösterdikleri kahramanlıkları avazları çıktığı kadar bağırarak birbirlerine anlatıyorlardı. |безумно||||||собрались||показали|героические поступки|во весь голос||||| |||||||sind gekommen||zeigten|Heldentaten|Stimmen||||| Die Tiere hatten sich mit einer verrückten Begeisterung wieder versammelt und erzählten sich gegenseitig lautstark von ihren Heldentaten im Krieg. The animals were reunited with frenzied enthusiasm, telling each other about their heroism in the war, shouting as loud as they could. Zaferi kutlamak için hemen oracıkta bir tören düzenlediler. победу|праздновать||||||устроили Sieg|feiern|||||| Um den Sieg zu feiern, organisierten sie sofort eine Zeremonie an Ort und Stelle. They held a ceremony on the spot to celebrate the victory. Bayrağı göndere çekip birkaç kez İngiltere'nin Hayvanları şarkısını söylediler. флаг||подняв|||||| Sie zogen die Flagge auf und sangen mehrmals das Lied ‚Die Tiere Englands‘. They hoisted the flag and sang Beasts of England several times. Ardından, savaşta yitirdikleri koyun için ağırbaşlı bir gömme töreni düzenlendi, mezarının üstüne bir alıç fidanı dikildi. ||потерянной|||серьёзный||похоронная церемония||была организована|его могилы|||боярышник|саженец боярышника|посадили ||verlorenen|||ernsthaft|||||seines Grabes||||Setzling|wurden gepflanzt Daraufhin wurde eine feierliche Beerdigung für das Schaf, das im Krieg verloren ging, veranstaltet, und ein Weißdornsetzling wurde auf dessen Grab gepflanzt. Afterwards, a solemn burial was held for the sheep lost in the war, and a hawthorn sapling was planted over his grave. Mezar başında kısa bir konuşma yapan Snowball, gerekirse bütün hayvanların Hayvan Çiftliği uğruna ölmeye hazır olmaları gerektiğini vurguladı. Могила||||||||||||ради|||||подчеркнул |||||||||||||||||betonte Snowball hielt eine kurze Rede am Grab und betonte, dass alle Tiere bereit sein sollten, für die Tierebene zu sterben, wenn es nötig ist. Delivering a short speech at the graveside, Snowball emphasized that all animals should be prepared to die for Animal Farm if necessary.

Hayvanlar, oybirliğiyle, bir askeri nişan oluşturulmasını kararlaştırdılar. |единогласно|||знак отличия|создание|решили создать |einstimmig|||||entschieden Die Tiere beschlossen einstimmig, eine militärische Ehrung zu schaffen. The animals unanimously decided to establish a military insignia. "Birinci Dereceden Kahraman Hayvan" nişanı, hemen orada Snowball ile Boxer'a verildi. |первой степени|Герой||орден|||||| |Graduiert|||Ehrenzeichen|||||| The "Hero Animal of the First Order" insignia was awarded immediately to Snowball and Boxer. Bu pirinç madalyalar (aslında, koşum takımlarının durduğu odada buldukları eski at takılarıydı) pazarları ve bayram günleri takılacaktı. |латунные|медали||||||которые они нашли|||конская сбруя|||||будут носить ||Medaille|||||||||waren|||||hängen Diese Reis-Medaillen (tatsächlich waren es alte Pferdegeschirre, die sie im Raum gefunden hatten, wo die Geschirre lagen) sollten an Markttagen und Feiertagen getragen werden. These brass medals (actually, they were old horse jewelry they found in the room where the harnesses stood) were to be worn on Sundays and feast days. Savaşta hayatını yitirmiş olan koyun ise "İkinci Dereceden Kahraman Hayvan" nişanına değer görüldü. ||потерявший||||||||медалью||была признана ||||||||||Auszeichnung|| Das Schaf, das im Krieg sein Leben verloren hatte, wurde mit dem Abzeichen "Ersatzheld Tier" ausgezeichnet. The sheep, which lost its life in the war, was awarded the "Hero Animal of the Second Degree" insignia. Savaşa ne ad verileceği uzun uzadıya tartışıldı. ||название|будет дано||долго и упорно|обсуждалось |||vergeben werden würde||lang und breit| Es wurde lange und ausführlich darüber diskutiert, wie der Krieg genannt werden sollte. What to call the war was discussed at length. Sonunda, "Ağıl Savaşı"nda karar kılındı; pusuya yatan hayvanlar oradan saldırıya geçmişlerdi. |Загон||||было принято решение||засевшие||||перешли в атаку |Ağıl||in||||||||waren übergegangen Schließlich wurde im "Schlacht um die Scheune" entschieden; die in der Falle sitzenden Tiere hatten von dort aus einen Angriff gestartet. In the end, the decision was made on the "Battle of the Hallows"; The animals that lay in ambush had attacked from there. Bay Jones'un tüfeği çamurun içinde bulundu. |||||была найдена Die Gewehr von Mr. Jones befand sich im Schlamm. Mr. Jones' rifle was found in the mud. Çiftlik evinde birkaç kutu fişek olduğunu biliyorlardı. ||||патроны|| ||||Patronen|| Sie wussten, dass es im Bauernhaus ein paar Kisten mit Patronen gab. They knew there were several cans of firecrackers in the farmhouse. Tüfeğin, top gibi, bayrak direğinin dibine yerleştirilmesi ve biri Ağıl Savaşı'nın yıldönümü olan 12 Ekim'de, öbürü de Ayaklanma'nın gerçekleştiği Yaz Dönümü'nde olmak üzere yılda iki kez tören atışı yapılması kararlaştırıldı. Твоей винтовки||||флага||размещение||||войны|||октября||||произошла вос||летнего солнцестояния|||||||выстрелы||было решено des Gewehrs||||Mast|||||||||im Oktober||||||Sommersonnenwende||||||||| Es wurde beschlossen, dass das Gewehr, ähnlich wie eine Kanone, am Fuß des Flaggenmastes platziert wird und dass zweimal jährlich Zeremonialsalven abgefeuert werden, einmal am 12. Oktober, dem Jahrestag der Schlacht von Ağıl, und einmal während der Sommersonnenwende, als der Aufstand stattfand. It was decided that the rifle would be placed at the base of the flagpole, like a cannon, and that a ceremonial fire would be fired twice a year, once on October 12, the anniversary of the Battle of the Fold, and on the Midsummer, when the Uprising took place.