100: ¡100 episodios!
100: 100 Episoden!
100: 100 episodes!
100 : 100 épisodes !
100: 100 episodi!
100:100のエピソード!
100: 100 afleveringen!
100: 100 odcinków!
100: 100 episódios!
100: 100 серий!
100: 100 avsnitt!
¿El número 100 ya?
The||
|숫자|
Number 100 already?
¡Cómo pasa el tiempo!
How|||
How time flies!
¡Hola a todos!
Soy Òscar, fundador de unlimitedspanish.com.
Quiero ayudarte a hablar español fluidamente.
¡Hablar español es más fácil de lo que parece!
Solo tienes que usar el material y técnicas adecuadas.
Hoy, en este episodio… ¿Sabes qué número de episodio es el de hoy?
||||Do you know|||||is|||
¡El episodio número 100!
Ya llevamos todos estos episodios gracias a ti.
|we have||||thank you||
|우리는 보았다||||||
Gracias a que tú me escuchas…Hoy hablaré precisamente de este podcast.
|||||||I will talk|precisely|||
A continuación practicaremos la fluidez con una minihistoria extraída del Curso Mágico.
||||||||extracted|||
Recuerda que puedes conseguir el texto del episodio en www.unlimitedspanish.com ¡Bueno!
Bölümün metnine www.unlimitedspanish.com adresinden ulaşabileceğinizi unutmayın. İyi!
¡Este es nada más y nada menos que el episodio 100 del podcast!
Bu podcast'in en az 100. bölümü!
Increíble.
Incredible
İnanılır gibi değil.
Aunque suene a tópico, cuando grabé el primer episodio no sabía si podía llegar tan lejos, pero aquí estoy, contándote que ya tengo este número tan grande deepisodios del podcast.
Although|sounds||topic||I recorded||||||||||||||telling you||||||||of episodes||
||||||||||||||||||||||||숫자|||에피소드||
Although it sounds cliché, when I recorded the first episode I did not know if I could go that far, but here I am, telling you that I already have such a large number of podcast episodes.
Kulağa klişe gelse de, ilk bölümü kaydettiğimde bu kadar ileri gidebileceğimi bilmiyordum, ama işte buradayım ve size podcast'in çok sayıda derin bölümüne sahip olduğumu söylüyorum.
En este episodio voy a hablar un poco sobre…precisamente de este podcast y algunos pequeños secretos.
|||||||||precisely||||||small|secrets
||||||||||||||||비밀들
Bu bölümde biraz... tam olarak bu podcast ve bazı küçük sırlar hakkında konuşacağım.
No te preocupes, nada que no se pueda contar.
||||||||count
||||||||세다
Don't worry, nothing that can't be told.
Не волнуйтесь, ничего такого, о чем нельзя было бы рассказать.
Merak etmeyin, anlatılamayacak bir şey değil.
Antes que nada, vamos a escuchar unos segundos el primer episodio del podcast: Este es mi primer episodio y estoy muy emocionado y contento de ofrecerte este podcast.
|||||||seconds||||||||||||||excited||happy||to offer you||
|||||||||||||||||||||||||너에게 제공하다||
First of all, let's listen for a few seconds to the first episode of the podcast: This is my first episode and I'm very excited and happy to bring you this podcast.
Öncelikle birkaç saniyeliğine podcast'in ilk bölümünü dinleyelim: Bu benim ilk bölümüm ve size bu podcast'i sunduğum için çok heyecanlı ve mutluyum.
Te recomiendo que escuches con atención.
|||you listen||attention
Dikkatle dinlemenizi tavsiye ederim.
Es posible que no entiendas todo.
||||understand|
Her şeyi anlamayabilirsiniz.
Es normal, pero es muy importante practicar.
Bu normaldir, ancak pratik yapmak çok önemlidir.
Aquí tienes la oportunidad de mejorar tu español.
|||기회||||
Burada İspanyolcanızı geliştirme fırsatına sahipsiniz.
¡Empecemos!
Hadi başlayalım!
La diferencia entre tú y usted: En España, “usted” es más formal que hablar de “tú”… ¡Qué recuerdos!
|||||||||||||||||memories
|||||||||||공식적인||||||
tú ve usted arasındaki fark: İspanya'da "usted", "tú "dan daha resmi... Ne anılar!
Y por cierto, qué voz más bonita tengo, verdad :) Es broma… Bueno, pues ahora me gustaría contarte un poco el porqué decidí crear un podcast como este:
|||||more||I have|truth||||well then||||to tell you||||||||||
|||||||||||||||||||||나는 결정했다|||||
Ve bu arada, ne kadar güzel bir sesim var, değil mi :) Şaka şaka... Şimdi size neden böyle bir podcast oluşturmaya karar verdiğimden biraz bahsetmek istiyorum:
Como sabes, en mi web www.unlimitedspanish.com, ofrezco a través de mis cursos una manera diferente de aprender español.
||||||||I offer|||||||||||
||||||||제공합니다|||||||||||
Bildiğiniz gibi, www.unlimitedspanish.com web sitemde, kurslarım aracılığıyla İspanyolca öğrenmenin farklı bir yolunu sunuyorum.
Una manera centrada en ayudarte a hablar de verdad español.
||focused|||||||
İspanyolcayı gerçekten konuşmanıza yardımcı olacak bir yol.
Sin gramática, sin hacer ejercicios aburridos y sin complicadas reglas, solo con tus oídos y a través de las lecciones de preguntas y respuestas y puntos de vista.
|grammar|||exercises|boring|||complicated|rules|||your|ears||||||||||||||
||||연습문제|||||||||||||||||||||||
Dilbilgisi yok, sıkıcı alıştırmalar yok ve karmaşık kurallar yok, sadece kulaklarınızla ve sorular, cevaplar ve bakış açıları dersleri aracılığıyla.
Antes de lanzar podcast ya tenía muchos alumnos usando mis cursos, pero también recibía muchas preguntas sobre cómo funcionaba esta forma diferente de aprender un idioma.
||to launch||already|I had||students|using||||||||||worked|||||||
Podcast'i başlatmadan önce kurslarımı kullanan birçok öğrencim vardı, ancak dil öğrenmenin bu farklı yolunun nasıl çalıştığına dair birçok soru da aldım.
Así que decidí crear un podcast con dos objetivos: 1) Ofrecer contenido relacionado sobre la cultura y el idioma españoles.
|||||||||To offer|content|related|about||culture||||
Bu yüzden iki amacı olan bir podcast oluşturmaya karar verdim: 1) İspanyol kültürü ve diliyle ilgili içerik sunmak.
2) Mostrar con pequeños ejemplos como de efectivos son las mini-historias y puntos de vista.
Show||small|examples|||effective||||||||
보여주다||||||||||||||
2) Mini hikayelerin ve bakış açılarının ne kadar etkili olduğunu küçük örneklerle gösterin.
Todo esto, por supuesto con humor y entretenimiento.
|||supposed||||entertainment
|||||||오락
Tüm bunlar elbette mizah ve eğlence ile birlikte.
Siempre intento que el contenido sea interesante y agradable.
|attempt|||content||interesting||pleasant
İçeriği her zaman ilginç ve eğlenceli tutmaya çalışıyorum.
Esto seguro que ya lo has comprobado :) Con estos objetivos empecé a preparar el primer episodio pero…algo sucedió.
This|sure|||||checked|||objectives|I started||to prepare||||||happened
Das haben Sie sicher schon überprüft :) Mit diesen Zielen habe ich begonnen, die erste Episode vorzubereiten, aber ... etwas ist passiert.
This surely you have already checked :) With these objectives I started to prepare the first episode but ... something happened.
Eminim bunu zaten kontrol etmişsinizdir :) Bu hedefleri göz önünde bulundurarak ilk bölümü hazırlamaya başladım ama... bir şey oldu.
Bueno, no sucedió nada, sino que empecé a reflexionar.
||happened||||I started||to reflect
||일어난||||||
Nun, es ist nichts passiert, aber ich fing an zu überlegen.
Hiçbir şey olmadı ama düşünmeye başladım.
Y cuando empiezo a reflexionar…mmm…a veces no es muy bueno.
Und wenn ich anfange zu denken ... mmm ... manchmal ist es nicht sehr gut.
Ve düşünmeye başladığımda... mmm... bazen pek iyi olmuyor.
En este caso sí que fue bueno…supongo :) Mi reflexión fue que hay mucha gente que lanza podcasts con unos pocos episodios y luego no siguen.
||||that|||||||||||||||||||||keep
|||||||||||||||||팟캐스트||||||||
In diesem Fall war es gut ... denke ich :) Meine Überlegung war, dass es viele Leute gibt, die Podcasts mit ein paar Episoden starten und dann nicht folgen.
Bu durumda iyiydi...sanırım :) Benim düşüncem, podcast'leri birkaç bölümle başlatan ve sonra devam etmeyen birçok insan olduğu yönündeydi.
La razón, supongo, es que quién hace el podcast pierde la motivación o simplemente comprueba que poca gente lo escucha.
|||||||||||motivation|||checks|||||listens
|||||||||||동기 부여|||||적은|||
Der Grund dafür liegt vermutlich darin, dass derjenige, der den Podcast erstellt, die Motivation verliert oder einfach beweist, dass nur wenige Leute ihm zuhören.
Sanırım bunun nedeni podcast'i hazırlayan kişinin motivasyonunu kaybetmesi ya da çok az kişinin dinlediğini fark etmesi.
Así que me propuse lo siguiente: Para evitar la tentación de cancelar el podcast con pocos episodios, me propuse pensar, escribir, grabar y editar veinte (20) episodios antes de lanzar el primero.
|||I proposed||next||to avoid||temptation|||||||||I proposed|to think|to write|to record||to edit|twenty||||to launch||first
Also schlug ich Folgendes vor: Um der Versuchung zu widerstehen, den Podcast mit wenigen Episoden abzubrechen, habe ich mich entschlossen, zwanzig (20) Episoden vor dem ersten Start zu überlegen, zu schreiben, aufzunehmen und zu bearbeiten.
Bu yüzden aşağıdakileri yapmak için yola çıktım: Podcast'i sadece birkaç bölümle iptal etme eğiliminden kaçınmak için, ilkini başlatmadan önce yirmi (20) bölüm düşünmek, yazmak, kaydetmek ve düzenlemek için yola çıktım.
Es decir, hacer todo este trabajo para garantizar que pasara lo que pasara, iba a continuar con el podcast.
|||||||to guarantee||happened|||happened|was going|||||
Das heißt, all diese Arbeit zu erledigen, um sicherzustellen, dass alles, was passiert ist, mit dem Podcast fortgesetzt wird.
I mean, doing all this work to ensure that no matter what happened, I was going to continue with the podcast.
Yani, ne olursa olsun podcast'e devam edeceğimden emin olmak için tüm bu çalışmaları yapmak.
Y así lo hice.
Ben de öyle yaptım.
Tenía en el ordenador veinte (20) carpetas con un número.
I had|||computer|twenty|folders|||
||||스무||||
Ich hatte zwanzig (20) Ordner mit einer Nummer auf meinem Computer.
I had twenty (20) folders with a number on the computer.
Bilgisayarda numaralandırılmış yirmi (20) klasörüm vardı.
Cada carpeta tenía un episodio terminado.
Every|folder||||
Her klasörde bitmiş bir bölüm vardı.
Sí, estoy un poco loco, ¿no?
Evet, biraz deliyim, değil mi?
Bueno, continuo con la historia.
|I continue|||
Hikayeye devam ediyorum.
Mi amigo Dmitry de Rusia, que es un entusiasta del español, cuando supo que iba a lanzar un podcast, me propuso ayudarme a popularizarlo traduciendo al ruso el texto y añadiéndolo en su página web www.language-efficiency.com Como supongo que sabes, cualquier traducción no es fácil y necesita bastante tiempo.
||||||||enthusiast||||knew||was going||||||he proposed|help me||to popularize it|translating||||||adding it|||||||efficiency||||||any|translation|||easy||needs||time
||||||||||||알게 되었을 때||||출시하다||||제안했다|도와주다|||번역하면서|||||||||웹사이트|||언어 효율성|효율성||||||||||||||
Mein Freund Dmitry aus Russland, der ein begeisterter Spanier ist, als er wusste, dass ich einen Podcast lancieren wollte, schlug mir vor, ihn zu popularisieren, indem er den Text ins Russische übersetzte und ihn seiner Website www.language-efficiency.com hinzufügte. Jede Übersetzung ist nicht einfach und braucht viel Zeit.
Rusya'dan İspanyolca meraklısı arkadaşım Dmitry, bir podcast yayınlayacağımı duyduğunda, metni Rusçaya çevirip www.language-efficiency.com web sitesine ekleyerek popülerleşmesine yardımcı olmamı önerdi. Bildiğinizi tahmin ettiğim gibi, herhangi bir çeviri kolay değildir ve oldukça fazla zaman gerektirir.
Yo le dije a Dmitry que sí, que era muy buena idea.
Ich habe Dmitry gesagt, dass es eine sehr gute Idee ist.
Dmitry'ye bunun çok iyi bir fikir olduğunu söyledim.
Así podía ayudar a más estudiantes.
Bu şekilde daha fazla öğrenciye yardım edebilirim.
Así que Dmitry me pidió el primer episodio para traducirlo.
||||asked for|||||
Bu yüzden Dmitry benden ilk bölümü çevirmemi istedi.
Y yo…bueno, yo le envié el texto de los veinte episodios ya preparados :) Dmitry me preguntó: “Òscar, ¿qué es esto?”, y yo le dije que eran los primeros veinte (20) episodios.
|||||I sent|||||twenty|||prepared|||||||||||||||first||
|||||||||||||준비된|||||||||||||||||
Und ich ... nun, ich habe ihm den Text der zwanzig vorbereiteten Episoden geschickt. :) Dmitry fragte mich: "Ò Scar, was ist das?"
Ve ben... şey, ona önceden hazırlanmış yirmi bölümün metnini gönderdim :) Dmitry bana sordu: "Oscar, bu nedir?" ve ben de ona ilk yirmi (20) bölüm olduğunu söyledim.
Me dijo que estaba un poco loco, pero también estaba muy contento de tener todo ese material por avanzado :)
||||||||||||||||material||in advance
Er sagte mir, dass er ein bisschen verrückt sei, aber er war auch sehr glücklich, all das Material im Voraus zu haben :)
He told me I was a little crazy, but he was also very happy to have all this material for advanced :)
Bana biraz deli olduğumu söyledi, ancak tüm bu malzemeye önceden sahip olduğu için de çok mutluydu :)
Desde entonces, no solamente estudiantes de Rusia me contactan para felicitarme, sino personas de todo el mundo.
||no||||||contact||congratulate me||||||
|||단지|||||||||||||
Seitdem haben mich nicht nur Studenten aus Russland kontaktiert, um mir zu gratulieren, sondern Menschen aus der ganzen Welt.
O zamandan beri sadece Rusya'dan öğrenciler değil, dünyanın her yerinden insanlar beni tebrik etmek için arıyor.
Están contentos de poder utilizar un contenido que les ayude a mejorar su español.
||||||||to them|help|||their|
Sie sind froh, Inhalte verwenden zu können, die ihnen helfen, ihr Spanisch zu verbessern.
İspanyolcalarını geliştirmelerine yardımcı olacak içerikleri kullanabildikleri için mutlular.
Y yo estoy contento de poder ayudar :) Normalmente los episodios los preparo en una Cafetería.
Ve yardım etmekten mutluluk duyarım :) Bölümleri genellikle bir Kafeteryada hazırlıyorum.
Me gusta mucho una franquicia que se llama Viena.
||||franchise||||Vienna
Ich mag eine Franchise mit dem Namen Wien.
Vienna adında bir franchise'ı gerçekten seviyorum.
Allí hay espacio suficiente, suele ser tranquilo –a no ser que vengan niños- y el café está bastante bueno.
There|||enough|usually||quiet|||||come|||||||
||공간||||||||||||||||
There is plenty of space, it is usually quiet -unless children come along- and the coffee is quite good.
Çok fazla alan var, genellikle sessiz - çocuklar gelmediği sürece - ve kahve oldukça iyi.
Allí llevo mi portátil y escribo un borrador del episodio de la semana.
|I take||laptop||I write||draft|||||
Dizüstü bilgisayarımı getiriyorum ve haftanın bölümünün taslağını yazıyorum.
No siempre tengo un tema claro sobre el episodio y me lo tengo que pensar.
I don't always have a clear theme about the episode and I have to think about it.
Bölüm için her zaman net bir temam olmuyor ve bunun hakkında düşünmem gerekiyor.
Es cierto que puedo hablar de muchas cosas, pero es necesario seleccionar temas que se puedan desarrollar en unos pocos minutos y que sean interesantes.
|||||||||||||||can be|to develop||||minutes|||are|interesting
|||||||||||||||||||||||있어야 한다|흥미로운
Pek çok şey hakkında konuşabileceğim doğrudur, ancak birkaç dakika içinde geliştirilebilecek ve ilginç olan konuları seçmek gerekir.
En el estudio de grabación que tengo en mi casa grabo el episodio y lo edito.
||||recording||||||I record||episode|||edit
||||||||||녹음한다|||||
Evimdeki kayıt stüdyosunda bölümü kaydediyor ve düzenliyorum.
Tengo que confesar que en estos 100 episodios solo han pasado dos accidentes.
I have||||||||they have|gone by||accidents
İtiraf etmeliyim ki bu 100 bölümde sadece iki kaza oldu.
El primero de ellos es que perdí todo el audio de un episodio después de grabarlo y editarlo.
||||||I lost|||||||||to record it||edit it
The first one is that I lost all the audio from one episode after recording and editing it.
Birincisi, bir bölümü kaydettikten ve düzenledikten sonra tüm sesleri kaybettim.
No sé porqué el fichero estaba corrupto.
||why||file|was|corrupt
Dosyanın neden bozulduğunu bilmiyorum.
El segundo accidente fue también triste.
||accident||also|sad
İkinci kaza da üzücüydü.
Perdí el texto cuando estaba casi terminado.
||text|when|was|almost|finished
Neredeyse bitmek üzereyken metni kaybettim.
Supongo que estas cosas pasan, aunque tomes precauciones.
I suppose||||||you take|precautions
||||일어난다|||
Sanırım önlem alsanız bile böyle şeyler olabiliyor.
De momento a mi portátil no le ha pasado nada.
||||laptop||||happened|
||||노트북|||||
So far nothing has happened to my laptop.
Y bueno, hay bastantes episodios que te puedo recomendar.
|||quite a few|episodes|||I can|to recommend
Por ejemplo, un episodio bastante popular es el 2, donde hablo de besos y saludos.
|||||||||||||greetings
También, por supuesto, la siesta, el “deporte nacional español, en el episodio 12.
|||||||national|Spanish|||
||||||스페인 국가 스포츠|||||
¿Te gusta el vino?
|like||wine
Te recomiendo el episodio 43.
|I recommend||
O quizás eres más de cerveza.
|maybe|you are|more||beer
Ya da belki daha çok bira seven birisinizdir.
Entonces, el episodio 72.
Sonra, 72. bölüm.
Hay muchos otros episodios interesantes, como el camino de Santiago, estados de ánimo, etc.
||||interesting||||||||mood|
Santiago de Compostela'ya giden yol, ruh halleri gibi daha birçok ilginç bölüm var.
Solo tienes que echar un vistazo en: www.unlimitedspanish.com en la sección de podcast.
||that|take a look||glance|||||||section||
|||가서 보세요|||||||||||
Podcast bölümündeki www.unlimitedspanish.com adresine bir göz atın.
Bueno, pues ahora ya sabes un poquito más sobre este podcast :) Si quieres ayudarme, puedes compartir mi podcast con tus amigos, redes sociales, o también hacer un comentario en Itunes.
||||||||||||you want|help me||to share|my|||||social networks|social|||||comment||
|그럼|||||||||||||||||||||소셜 미디어|||||||
Artık bu podcast hakkında biraz daha fazla şey biliyorsunuz :) Bana yardım etmek istiyorsanız, podcast'imi arkadaşlarınızla, sosyal ağlarınızla paylaşabilir veya Itunes'da yorum yapabilirsiniz.
MINI-HISTORIA (mejora tu fluidez) Muy bien.
MİNİ TARİH (akıcılığınızı geliştirin) Çok iyi.
¿Qué te parece ahora practicar un poco la fluidez con una mini-historia?
||||||||fluency||||
Şimdi bir mini hikaye ile akıcılığınızı geliştirmeye ne dersiniz?
En esta ocasión, voy a usar una de mis lecciones del Curso Mágico que puedes conseguir en: www.cursomagico.com Las mini-historias funcionan de la siguiente manera: Yo digo una frase con información.
||occasion||||||||||||||||||||stories|work|||next|way||||||
Bu sefer, www.cursomagico.com adresinden ulaşabileceğiniz Sihir Kursu derslerimden birini kullanacağım: Bilgi içeren bir cümle söylüyorum.
A continuación, hago algunas preguntas sobre esa información.
İşte bu bilgilerle ilgili bazı sorular.
Después de cada pregunta hay una pausa.
Her soruyu bir duraklama takip eder.
¡Es tu turno para intentar responder!
||turn|||
Cevap verme sırası sizde!
Después de cada pausa doy una respuesta correcta.
Her duraklamadan sonra doğru cevabı veriyorum.
Así voy construyendo la historia.
Hikayeyi bu şekilde oluşturuyorum.
Muy bien, esta es la lección del Curso Mágico: [Consigue el texto en: unlimitedspanish.com/podcasts] Fantástico.
|||||||||Get|||||||
Pekala, bu Sihir Kursundan bir ders: [Metni şu adresten edinin: unlimitedspanish.com/podcasts] Harika.
Este es el final de este fragmento.
||||||fragment
Bu bölümün sonuna geldik.
El Curso Mágico se compone de 60 lecciones y un audiolibro.
||||comprises|||||audiobook
Sihir Kursu 60 ders ve bir sesli kitaptan oluşmaktadır.
Puedes practicar todos los tiempos verbales.
Tüm fiil zamanlarının pratiğini yapabilirsiniz.
Puedes conseguirlo aquí: www.cursomagico.com Muy bien.
La semana que viene es semana santa, así que me tomaré un descanso y no habrá episodio, pero nos vemos en la siguiente.
|week||comes|||||||I will take||break|||there will be|||||||
¡Hasta entonces, un abrazo y cuídate!
Dorothy no estaba preparada para un viaje largo.
|||prepared||||long
||was|||||
Dorothy uzun bir yolculuğa hazırlıklı değildi.
¿Entonces, tú no estás preparada para un viaje largo, verdad?
||||prepared|||||
||||준비가 되어|||||
Yani, uzun bir yolculuğa hazır değilsiniz, öyle mi?
Correcto.
정확해
Doğru.
Yo no estoy preparada.
|||prepared
|||준비가 되지
Ben hazır değilim.
También se puede decir que no estoy lista para un viaje.
|one can||||||ready|||trip
Bir seyahate hazır olmadığımı da söyleyebilirsiniz.
Pero hace buen tiempo y me voy.¿Qué tiempo hace?
||||||I go|||
Ama hava güzel ve ben gidiyorum. Hava nasıl?
¿Hace mal tiempo?
||weather
Hava kötü mü?
No, no hace mal tiempo.
Hayır, hava kötü değil.
Hace buen tiempo, sin lluvia, sin viento, el cielo es azul.
||||rain||wind||||blue
Hava güzel, yağmur yok, rüzgar yok, gökyüzü masmavi.
Hace calor.
Çok sıcak.
Por eso estoy alegre y disfruto del camino.
|||happy||I enjoy||
Bu yüzden mutluyum ve yolculuğun tadını çıkarıyorum.
¿De qué estas disfrutando?
Nelerden hoşlanıyorsun?
¿De la comida?
Yemekten mi?
No, de la comida no.
Hayır, yemek değil.
Estoy disfrutando del camino porque hace buen tiempo.
|enjoying||road||||
|||길||||
Yolun tadını çıkarıyorum çünkü hava güzel.
Además, espero ver a mis tíos muy pronto.
|I hope|to see||my|uncles||soon
|||||삼촌들||
Ayrıca, teyzemi ve amcamı çok yakında görmeyi umuyorum.
¿Qué esperas?
Ne bekliyorsun?
¿Estás esperando un autobús?
|waiting for||bus
|버스를 기다리고 있||
Otobüs mü bekliyorsun?
No, no estoy esperando un autobús.
|||waiting||bus
Hayır, otobüs beklemiyorum.
Espero ver a mis tíos pronto.
I hope|to see||my||
Umarım yakında teyzemi ve amcamı görürüm.
Es decir, tengo esperanza de verlos.
|||hope||to see them
|||||그들을 보
Yani, onları görmeyi umuyorum.
Pero aunque me gusta el camino, pronto me siento cansada.¿Cuándo te cansas?
|||||||||tired|||tired
|||||길|||||||
Ama yolu sevmeme rağmen, kısa sürede yorulduğumu hissediyorum. Siz ne zaman yorulursunuz?
¿Después de un poco o tan pronto como sales?
|||||as soon as|soon|as soon as|
Nach einer Weile oder sobald Sie ausgehen?
Bir süre sonra mı yoksa ayrılır ayrılmaz mı?
Después de un poco.
Bir süre sonra.
Después de poco tiempo.
Kısa bir süre sonra.
No me canso tan pronto como salgo.
||tire||||I leave
||||곧||
Ich werde nicht müde, sobald ich gehe.
I don't get tired as soon as I go out.
Dışarı çıkar çıkmaz yorulmuyorum.
Me siento cansada pronto, así que me siento en el césped.
||||||||||grass
||||||||||잔디 위
Ich fühle mich bald müde und sitze im Gras.
I feel tired early, so I sit on the grass.
Erken yorulduğumu hissediyorum, bu yüzden çimlere oturuyorum.
¿Cómo te sientes?
How||feel
||느끼니
Nasıl hissediyorsun?
¿Descansada?
Rested
쉬었니
Huzurlu mu?
No, descansada no.
Hayır, dinlenmedim.
Me siento cansada.
||tired
|나는 느낀다|
Yorgun hissediyorum.
¿Y dónde te sientas?
||you|do you sit
Peki sen nereye oturuyorsun?
En un sofá?
||소파 위에
Kanepede mi?
No, en un sofá no.
|||소파|
Hayır, kanepede değil.
Me siento en el césped en el centro del campo.
I||||grass|||||
|나는 앉는다||||||||
Alanın ortasındaki çimlerin üzerine oturdum.
Me siento cansada y por eso me siento en el césped.
|I feel|||||||||
Ich bin müde und deswegen sitze ich auf dem Rasen.
Yorgun hissediyorum ve çimlerin üzerine oturuyorum.
Cuando digo me siento cansada, hablo de mi percepción.
||||||||perception
Wenn ich sage, dass ich müde bin, spreche ich über meine Wahrnehmung.
Kendimi yorgun hissettiğimi söylediğimde, algımdan bahsediyorum.
Cuando digo me siento en el césped, hablo de sentarse, no de sentirse.
||||||grass|||to sit|||to sit
Çimlere oturduğumu söylediğimde oturmaktan bahsediyorum, oturmaktan değil.
Entonces veo.... un espantapájaros.
|||scarecrow
Then see .... for a scarecrow.
Sonra ....'a gidip bir korkuluk yapın.
Un espantapájaros.
Bir korkuluk.
Veo un espantapájaros.
||scarecrow
I see a scarecrow.
Bir korkuluk görüyorum.
El espantapájaros protege los campos contra los pájaros.
|scarecrow|protects||fields|against||birds
Korkuluk tarlaları kuşlara karşı korur.
Les da miedo para que no puedan destrozar las plantas del campo.
|gives||||||to destroy|the|plants||field
Sie haben Angst, dass sie die Pflanzen des Feldes nicht zerstören können.
Onları korkutur, böylece tarladaki bitkileri yok edemezler.
Pero a mí me parece muy divertido.
Ama bence çok eğlenceli.
¿ Qué apariencia tiene el Espantapájaros?
|appearance|||
Korkuluk neye benziyor?
¿Intimidante o divertida?
Intimidating||fun
Korkutucu mu yoksa eğlenceli mi?
Divertida, graciosa.
|funny
Komik, komik.
Pero es probable que les parezca intimidante a los pájaros.
||likely||to them|seem|intimidating|||birds
Ancak kuşlar için korkutucu görünmesi muhtemeldir.
En cuanto a mí, no me parece intimidante.
|as for||me||||
As for me, I don't find it intimidating.
Bana gelince, ben bunu korkutucu bulmuyorum.
Su apariencia me parece graciosa porque su cuerpo es de paja.
||||||||||straw
Görünüşünü komik buluyorum çünkü vücudu samandan yapılmış.
¿A quién le parece intimidante la apariencia del Espantapájaros?
|||seems|||appearance||
Korkuluk'un görünüşünü kim korkutucu buluyor?
A los pájaros.
Kuşlara.
La apariencia del Espantapájaros les parece intimidante, a pesar de estar hecho de paja.
||||||||spite of|||||
Samandan yapılmış olmasına rağmen Korkuluk'un görünüşünü korkutucu bulurlar.
¿De qué está hecho su cuerpo?
|||made||
Vücudunuz neyden yapılmıştır?
¿De carne?
Et mi?
No, de carne no.
Hayır, et değil.
Su cuerpo es de paja, está hecho de paja.¿Está el cuerpo del Espantapájaros hecho de arena?
||||||||||||||made||sand
Korkuluk'un vücudu samandan mı yapılmış, saman mı yapılmış, Korkuluk'un vücudu kumdan mı yapılmış?
No, el cuerpo del espantapájaros no está hecho de arena.
Hayır, korkuluğun vücudu kumdan değil.
Está hecho de paja.
Hasırdan yapılmış.
Además, su cara es un simple trozo de camisa.
Besides||||||piece||shirt
Besides, his face is a simple piece of shirt.
Ayrıca, yüzü sadece bir gömlek parçası.
¿Un trozo de qué es su cara?
Yüzünün bir parçası mı?
¿Un trozo de tela?
|piece||fabric
Bir parça kumaş mı?
His face is a piece of what?
su|artwork|||work of art|a|art
Yüzü neyin parçası?
A piece of fabric?
|piece||tela
Ein Stück Stoff?
Bir parça kumaş mı?
Sí, su cara, o su rostro, es nada más que un trozo de camisa.
|||||face|||||a|piece||
Evet, yüzü ya da suratı bir gömlek parçasından başka bir şey değildir.
El material de una camisa es la tela.
The material of a shirt is the fabric.
Bir gömleğin malzemesi kumaştır.
En su cara están dibujados la nariz, la boca y los ojos.
||||drawn||nose|||||
Yüzüne burun, ağız ve gözler çizilmiştir.
¿Qué está dibujado en un trozo de tela?
||drawn|||||
Bir kumaş parçasının üzerine ne çizilir?
¿El rostro del Espantapájaros?
|face||
Korkuluk'un yüzü mü?
Sí, la nariz, la boca, los ojos, todo su rostro está dibujado en un simple trozo de camisa.
Evet, burnu, ağzı, gözleri, tüm yüzü basit bir gömlek parçasına çizilmiş.
También lleva ropa rota y sucia.
|wears|clothes|broken||dirty
Ayrıca yırtık ve kirli kıyafetler giyiyor.
¿Cómo es la ropa que lleva el Espantapájaros?
Korkuluk ne giyiyor?
¿Está muy limpia y en buen estado?
Çok temiz ve iyi durumda mı?
No, no está muy limpia y en buen estado.
||||||||condition
Hayır, çok temiz ve iyi durumda değil.
Su ropa está sucia y rota.
Kıyafetleri kirli ve yırtık.
Es decir, está en un mal estado.
Başka bir deyişle, kötü bir durumdadır.
¿La ropa de quién está en mal estado?
Kimin kıyafetleri kötü durumda?
La ropa del Espantapájaros está en mal estado.
|||||in||
Korkuluk'un kıyafetleri kötü durumda.
Su ropa está sucia y rota.La historia The Story Dorothy no estaba preparada para un viaje largo.
|||||broken|||||||||for|||
Giysileri kirli ve yırtıktır. Hikâye Hikâye Dorothy uzun bir yolculuğa hazırlıklı değildi.
Pero hacía buen tiempo.
But the weather was good.
Ama hava güzeldi.
Además, Dorothy esperaba ver a sus tíos muy pronto, por lo que estaba alegre y disfrutaba del camino.Poco tiempo después se sintió cansada, así que se sentó en el césped del centro del campo y vio...un espantapájaros.
|||||her|uncles|very|||||was|happy||enjoyed||road|||||felt|tired||||sat down|||||||||||
Besides, Dorothy was expecting to see her aunt and uncle very soon, so she was cheerful and enjoyed the walk.A short time later she felt tired, so she sat down on the grass in the center of the field and saw...a scarecrow.
Ayrıca, Dorothy teyzesini ve eniştesini çok yakında görmeyi bekliyordu, bu yüzden neşeliydi ve yürüyüşün tadını çıkardı. Biraz sonra yorgun hissetti, bu yüzden tarlanın ortasındaki çimlerin üzerine oturdu ve... bir korkuluk gördü.
Tenía una apariencia muy divertida.
||appearance||funny
Çok komik görünüyordu.
Su cuerpo era de paja.Su cara era nada más que un simple trozo de camisa en la que estaban dibujados la nariz, la boca y los ojos.
Vücudu samandan yapılmıştı, yüzü ise üzerine burnu, ağzı ve gözleri çizilmiş basit bir gömlek parçasından başka bir şey değildi.
Llevaba la ropa rota y sucia.
He/She was wearing|||||
Kıyafetleri yırtık ve kirliydi.