×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Barış Özcan 2020, Gerçek Iron Man

Gerçek Iron Man

“Uçan böcekler olmadan çiçekli bitkiler olmazdı.”

Tarih: 1 Eylül 2020. Yer: Los Angeles semaları. Ses: Havalimanı kulesiyle American Airlines uçağının pilotu arasında geçen konuşma kaydı.

Kule. American 1997. Az önce sırtında jetpack olan bir adamın yanından geçtik. American 1997, tamam, teşekkürler. Sağınızda mıydı, solunuzda mı? Sol tarafımızdaydı. Eee, belki eee… Yaklaşık 300 metre uzağımızda. Bizimle aynı yükseklikte… Bu konuşmalar 1 Eylül 2020'de Los Angeles Havalimanı'na iniş yapmaya çalışan bir pilotla kontrol kulesi arasında kaydedildi. Sizin de duyduğunuz gibi pilot Jetpack'li bir adamı rapor etti. Bizimle aynı yükseklikte derken yerden 900 metre yukarıda olduğunu kastediyor. Sırtında Jetpack'li bir adam! Yerden 900 metre yukarıda. 10 dakika sonra Çin'den gelen başka bir uçağın pilotu da aynı kişiyi görerek kuleye bildirdi. Sırtında jetpack'le uçan bu kişinin kim olduğu henüz tespit edilemedi. FBI konuyu araştırmaya devam ediyor.

Hani bir film kahramanı olmasa Tony Stark'tan şüpheleneceğim. Kendisini Iron Man olarak tanıyıp sevdiğimiz bu karakterin yaşadığı yer Los Angeles Havalimanı'na oldukça yakın. Gerçi Iron Man'in 3. filminde yapılan bir saldırıda bu malikâne epeyce bir hasar almıştı ve aynı hikayede Demir Adam kendisini havalandıran bu “havalı” zırhını da bizzat kendi elleriyle yok etmişti. Dolayısıyla pilotların gördüğü bu kişi bir çizgi-roman ve film karakteri olan Iron Man olamaz. İmkanı yok 🙂 Peki gerçek hayatta gerçek bir Iron Man olabilir mi? Bazıları (Elon Musk) sık sık Tony Stark'a benzetiliyor. Üstelik onun da yaşadığı ve çalıştığı yer Los Angeles Havalimanı'na oldukça yakın. Ama her şeyi de o yapmasın canım. Dünyada buna benzer uçan kıyafetler, araçlar tasarlayarak denemeler yapan hiç de azımsanmayacak sayıda kişi var.

İnsanların gözü önünde yapılan ilk başarılı deneme ta 1961 yılında gerçekleştirildi. Meşhur Bell laboratuvarında tasarlanan bu giysiye roket kemeri adı verilmişti. Hidrojen peroksitle çalışan motoru son derece gürültülüydü. Üretilmesi çok pahalıydı. Uçurulması çok zordu. En fazla 30 saniye havada kalabiliyordu. Aradan 60 yıl geçti ve pek fazla bir şey değişmedi. Ya da değişen tasarımcılara ilham veren çizgi-roman kahramanı oldu diyelim.

O zamanlar bu tasarımcılara ilham veren karakter Buck Rogers'tı. Bu gördüğünüz kişi 60'lı yıllarda 14 farklı tipteki prototiple 1000'den fazla uçuş gerçekleştirmiş. Hemen her teknolojide olduğu gibi bunda da önce askeri alanda nasıl kullanılabilir diye düşünülmüş. 15-20 yıl boyunca denemeler yapılmış ama belli ki bunlar pek de bir işe yaramamış. Şunu unutmamak lazım: bir teknolojiyi icat etmekten çok onu kullanılabilir hale getirmek daha önemli.

Yaygın hale getirilemezse onu kullananlar bizim gözümüzde bir süper kahramana dönüşüyor. Bunun tipik bir örneğini vereyim size. James Bond filmlerinin vazgeçilmez parçası onun kullandığı teknolojik aletlerdir. Serinin 60'lı 70'li yıllarda çekilen filmlerinde beni en çok etkileyen aletlerden biri minik fotoğraf makineleriydi. Normalde şu büyüklükteki makinelerin olduğu bir dönemde o cebindeki minicik bir cihazla belgelerin fotoğraflarını çekerdi. Ben de “ah o alet bende olsa kütüphaneye gidip kitapların ilgimi çeken sayfalarının fotoğraflarını çekip ne arşiv yapardım” diye düşünür ama kendim bile buna inanmazdım. Çünkü o filmleri izlerken bir gün dünyadaki insanların yarısından fazlasının bundan çok daha gelişmiş bir cihazı ceplerinde hatta bileklerinde taşıyabileceğini hayal bile edemezdik. Bakın aynı dönemde aynı James Bond cebine minik fotoğraf makinesini koyduktan sonra balkondan kaçmak için jetpack kullanıyordu. Tabi aslında onu kullanan Sean Connery değil, az önce sözünü ettiğim 1000'den fazla uçuş gerçekleştiren Bill Suitor. Ama konuyu anladık sanırım: parlak bir fikir bulmak yetmiyor. Onu uygulanabilir hale getirmek için çok çalışmak gerekiyor. Bazen çok çalışmak da yetmiyor. Sonuçta az önce de söylediğim gibi jetpack konusunda, neredeyse sınırsız imkanlara sahip askeri güçler 15-20 yıl boyunca çalışmışlar. Bir şey elde edilemeyince bu teknoloji olimpiyatların açılışında kullanılan bir gösteriye dönüşmekten başka bir kullanım alanı bulamamış kendisine… Bir de Michael Jackson bir ara konserlerinin sonunda bunu kullanarak sahneden ayrılıyordu…

Ne acı değil mi? İnsanlık olarak en büyük teknolojik sıçramaları yapabilmek için önce birbirimizi nasıl daha rahat yok edebiliriz diye düşünüyoruz. O ihtimaller tükenince de bunu bir eğlence aracına dönüştürüyoruz. Peki bu iki ucun bir arası olamaz mı? Jetpack insanlara yardım etmek için kullanılamaz mı?

Bu görüntüler 29 Eylül 2020'de İngiltere'nin kuzeyindeki dağlık bir bölgede kaydedilmiş. 10 yaşındaki bir kız yamaçtan yuvarlanıp bacağını incitmiş. Annesinin gönderdiği yardım çağrısına yeni nesil bir ambulans cevap veriyor. Yeni nesil bir ambulans çünkü içinde gerçek bir Iron Man var. Kaskını takıp sırtına jetpack türü bir çanta yerleştiriyor. Ancak bu kez motorları sırtında değil kollarında taşıyor. Bir kaç saniye içinde yerden havalanıyor ve büyük bir hızla kazanın gerçekleştiği olay yerine doğru yola koyuluyor. Kollarını belli bir açıya getirince roketlerin itiş gücü yardımıyla yönünü değiştirebiliyor. Normalde bu dağlık alandaki patika yollardan en hızlı yöntemlerle bile yarım saatte gidilebilecek bir mesafeyi o 90 saniye içerisinde kat etmeyi başarıyor. Olay yerine vardığında ilk müdahaleyi yapıyor ve “helikopter ambulans” gelene kadar tıbbi yardımı sağlamaya devam ediyor. Jetpack'lerin kullanımı konusunda gerçekleştirilen bu tatbikat benim şimdiye kadar gördüğüm en anlamlı kullanım şekillerinden biri oldu. Yer ekiplerinin ulaşamayacağı bir noktaya, hava ekiplerinden çok daha hızlı ulaşıp durum ve ihtiyaç tespiti yapmak ve ambulans gelene kadar ilk yardımı gerçekleştirmek.

Bu fikri eski ama uygulaması yeni teknoloji 5 yıldan beri geliştirilmeye devam ediyor. Tasarladıkları özel kıyafetin motorları yaklaşık 1000 beygir gücünde. Onları önce bacaklara yerleştirmeyi denemişler. Sonuçta bizler doğduktan sonra bacaklarımızın üzerinde doğrulup yürümeye çalışıyoruz ve düşündüğünüzde bu oldukça karmaşık bir denge mekanizmasını kullanmak demek. Ama biz düşünmüyoruz. Düşünmeden yürüyebiliyoruz. Aynı denge mekanizmasını teknolojinin yardımıyla uçmak için kullanamaz mıyız? İşte bu fikri test etmeye başlamışlar. Bacaklarda dengeyi sağlayamayınca kollara odaklanmışlar. Parmakların ucundaki bir düğmeyle motorların itiş gücü kontrol edilebiliyor. Gerçi motorların güç üretmesi ve bunun sayesinde hızlı gidebilmek o kadar da zor olmamış. Bunu kullanarak birkaç kez rekorlar kitabına girmeyi bile başarmışlar. Asıl zorluk hareketleri kontrol edebilmekte. Bunun için insan aklının ve vücudunun büyük bir uyum içerisinde çalışması gerekiyor. Bacaklardaki motorları birleştirip tek bir motor şeklinde sırta yerleştirince üçgen şeklinde ideal bir itiş gücü kombinasyonu sağlamışlar. Kameraları dengede ve stabil tutabilmek için kullanılan tripodlar gibi. Güvenlik için kafaya takılan kask sadece güvenliği sağlamıyor. Aynı zamanda yükseklik, hız ve yakıt gibi bazı bilgileri gözün önündeki merceklere yansıtıyor. Yani gerçek Iron Man'in kaskında da Jarvis benzeri bir yardımcısı var. Akla gelen soru, motorların aşağıya uyguladığı güç nedeniyle altta birisi olsa zarar görür mü? Büyük bir ihtimalle evet. Zaten o yüzden genellikle kırsal alanlarda veya göllerin, denizlerin üstünde uçuyorlar. Zarar itiş gücünden kaynaklanıyor, sıcaklıktan değil. Kıyafetin mucidi ve test pilotu olan Richard Browning sıcaklığın hızla dağıldığını ve neredeyse saç kurutma makinesinden bile daha az zarar verdiğini söylüyor.

Asıl tehlike kullanılan yakıtta. Jet yakıtı ya da dizel yakıt kullanılıyor ki aslında bu ikisi hemen hemen aynı şey. Son derece yanıcı ve hatta patlayıcı maddeler. Üzerinizde taşıdığınız bir kıyafetin yakıtı olarak düşündüğünüzde önemli bir risk oluşturuyor.

Peki ne işe yarar bu kıyafet? Nerede kullanılır? Bu soruya verebileceğiniz uygun bir cevap ve cebinizde yarım milyon dolara yakın bir paranız varsa hemen şimdi bir tanesini satın alıp kullanmaya başlayabilirsiniz. Evet bir yarış arabası kadar pahalı. Belki de kullanım alanı bu olabilir. Formula 1 benzeri uçan insan yarışları düzenlenebilir.

Peki başka bir soru soralım. Bu kıyafet daha verimli hale nasıl getirilir? Mesela dakikada 3,5 litre yakıt tüketen bu kıyafete fosil yakıtlar yerine pillerle güç verilebilir mi? Şu anda bunun üzerinde çalışıyorlar. Daha verimli bir versiyon üretilene kadar var olan haliyle bu prototipin kullanımı oldukça sınırlı olacak demektir.

Kıyafetin mucidi yani yaşayan Iron Man de bu konuda gerçekçi. Kısa vadede eğlence ya da yarışma amacıyla kullanılabileceğini söylüyor. Sadece bu bile insanlara ilham verebilir. İleride yaygınlaşması muhtemel daha verimli araçların icat edilmesini sağlayabilir.

Uçabilen insanlarla ilham vermek. Herhalde bu konuda bizden daha şanslısı yoktur. İsmail Cevheri bundan 1000 yıl önce yani ilk uçağı icat eden Wright Kardeşler'den 900 yıl önce bir uçma denemesi yaparken ölmüş. Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi yine 17. yüzyılda uçma denemeleri gerçekleştirmiş. En azından Evliya Çelebi öyle rivayet ediyor. Büyük bir ihtimalle abartılı hikayeler bunlar. Lagari Hasan Çelebi'nin yaptığı denemeyi 2009'da Mythbusters ekibi tekrarlamaya çalışmış ama başaramamıştı. Hezarfen Ahmet Çelebi'nin uçtuğu ve konduğu yer düşünüldüğünde bu uçuş fizik kurallarıyla açıklanamıyor. Ama ben işin orasında değilim. Bu denemeler gerçekten yapıldıysa neden tekrar edilmedi? Neden bu uçuşları -eğer yapıldıysa- o gün izleyenler bundan etkilenip yeni denemelere girişmedi? Biz ilham alma özürlü müyüz? Sanmıyorum.

Evliya Çelebi'nin seyahatnamesi bu tür abartılı hikayelerle doludur. Rahmetli bugün yaşasaydı muhtemelen Stan Lee gibi biri olurdu. Gerçek hayattaki karakterleri alıp, mübalağa sanatıyla hikayeleştirerek insanlara aktarırdı. Mesele Hezarfen Ahmet Çelebi ya da Lagari Hasan Çelebi gibi tarihi şahsiyetlerin gerçekten uçup uçmadıkları değil. Mesele bu gibi hikayeleri dinleyerek büyüyen bizlerin o fikirleri alıp, geliştirip, yaygınlaştırma becerisi.

Size tarihteki ilk Iron Man'in kim olduğunu söyleyeyim mi? İsmail Cevheri. M.S. 1008 yılında uçuş denemesi yapmak için kendi imal ettiği tahta kanatları iki koluna bağlayarak Nişabur'da bir caminin damına çıktı. Atladı. Fakat bir müddet uçtuktan sonra düşerek hayatını kaybetti. Onun hayatına mal olan bu denemesinden çok o denemeyi yapmadan hemen önce orada toplanan halka söylediği şu son sözlerin hepimize ilham vermesi gerekiyor: “Ey ahali benim yaptığım buluşu şimdiye kadar kimse yapmamıştır. Sizin gözlerinizin önünde şimdi uçacağım. Dünyada yapılacak en mühim şey göklere uçmaktadır. Ben de onu yapacağım.”

Efsane ya da gerçek. Önemli olan bu ikisini birleştirebilmek. Daha önce yapılmayan işlere girişmek. Çünkü birileri bu efsaneleri yazmaya devam ediyor. Adına Buck Rogers diyor, Iron Man diyor. Bunlarla önce tüm dünyayı hikayelerle cezbediyor. Dünya yetmeyince hala gösterilmekte olan yeni bir dizide olduğu gibi öte gezegenlere gidip orada androidleri uçuruyor. Bu hikayeler hayal gücümüzü çimdikliyor, beynimizde yeni bağlantılar kuruyor. İşte asıl mesele bu. Eski hikayelerden ilham alıp yeni bağlantılar oluşturmak…

Gerçek Iron Man Der echte Iron Man The real Iron Man O verdadeiro Homem de Ferro Настоящий Железный человек Den riktiga Iron Man

“Uçan böcekler olmadan çiçekli bitkiler olmazdı.” "Ohne fliegende Insekten gäbe es keine blühenden Pflanzen". “Without flying insects, there would be no flowering plants.” "Sans les insectes volants, il n'y aurait pas de plantes à fleurs. "Без летающих насекомых не было бы цветущих растений".

Tarih: 1 Eylül 2020. Дата: 1 сентября 2020 г. Yer: Los Angeles semaları. Standort: Skyline von Los Angeles. Location: Los Angeles skies. Место съемки: Горизонт Лос-Анджелеса. Ses: Havalimanı kulesiyle American Airlines uçağının pilotu arasında geçen konuşma kaydı. Audio: Aufzeichnung eines Gesprächs zwischen dem Flughafentower und dem Piloten eines Flugzeugs der American Airlines. Audio: A recording of the conversation between the airport tower and the pilot of the American Airlines plane. Audio : Enregistrement d'une conversation entre la tour de l'aéroport et le pilote d'un avion d'American Airlines. Аудиозапись: Запись разговора между диспетчером аэропорта и пилотом самолета авиакомпании American Airlines.

Kule. American 1997. Az önce sırtında jetpack olan bir adamın yanından geçtik. Nous venons de croiser un homme avec un jetpack sur le dos. American 1997, tamam, teşekkürler. Sağınızda mıydı, solunuzda mı? War er zu Ihrer Rechten oder zu Ihrer Linken? Était-il à votre droite ou à votre gauche ? Sol tarafımızdaydı. Eee, belki eee… Yaklaşık 300 metre uzağımızda. Na ja, vielleicht auch nicht... Es ist etwa 300 Meter entfernt. Bizimle aynı yükseklikte… Bu konuşmalar 1 Eylül 2020'de Los Angeles Havalimanı'na iniş yapmaya çalışan bir pilotla kontrol kulesi arasında kaydedildi. Auf gleicher Höhe wie wir... Diese Gespräche wurden am 1. September 2020 zwischen einem Piloten, der auf dem Flughafen von Los Angeles zu landen versuchte, und dem Kontrollturm aufgezeichnet. Sizin de duyduğunuz gibi pilot Jetpack'li bir adamı rapor etti. Wie Sie gehört haben, meldete der Pilot einen Mann mit einem Jetpack. Bizimle aynı yükseklikte derken yerden 900 metre yukarıda olduğunu kastediyor. Wenn er sagt, er sei genauso hoch wie wir, meint er 900 Meter über dem Boden. By the same height as us, he means that he is 900 meters above the ground. Quand il dit la même hauteur que nous, il veut dire 900 mètres au-dessus du sol. Sırtında Jetpack'li bir adam! A man with a Jetpack on his back! Yerden 900 metre yukarıda. 10 dakika sonra Çin'den gelen başka bir uçağın pilotu da aynı kişiyi görerek kuleye bildirdi. 10 Minuten später sah der Pilot eines anderen Flugzeugs, das aus China kam, die gleiche Person und meldete dies dem Tower. Sırtında jetpack'le uçan bu kişinin kim olduğu henüz tespit edilemedi. Die Identität der Person, die mit einem Jetpack auf dem Rücken fliegt, ist noch nicht geklärt. It has not yet been determined who this person flying with a jetpack on his back is. FBI konuyu araştırmaya devam ediyor.

Hani bir film kahramanı olmasa Tony Stark'tan şüpheleneceğim. Wenn er kein Filmheld wäre, würde ich Tony Stark verdächtigen. You know, if he wasn't a movie hero, I'd be suspicious of Tony Stark. S'il n'était pas un héros de film, je soupçonnerais Tony Stark. Kendisini Iron Man olarak tanıyıp sevdiğimiz bu karakterin yaşadığı yer Los Angeles Havalimanı'na oldukça yakın. Der Ort, an dem diese Figur, die wir als Iron Man kennen und lieben, lebt, liegt ganz in der Nähe des Flughafens von Los Angeles. L'endroit où vit ce personnage, que nous connaissons et aimons sous le nom d'Iron Man, est très proche de l'aéroport de Los Angeles. Gerçi Iron Man'in 3. filminde yapılan bir saldırıda bu malikâne epeyce bir hasar almıştı ve aynı hikayede Demir Adam kendisini havalandıran bu “havalı” zırhını da bizzat kendi elleriyle yok etmişti. Obwohl diese Villa bei einem Angriff im dritten Iron-Man-Film schwer beschädigt wurde, zerstörte Iron Man selbst in derselben Geschichte diese "coole" Rüstung, die ihn in die Luft hob. In fact, this mansion was badly damaged in an attack in the 3rd movie of Iron Man, and in the same story, Iron Man destroyed this "cool" armor with his own hands. Bien que ce manoir ait été gravement endommagé lors d'une attaque dans le troisième film d'Iron Man, et dans la même histoire, Iron Man lui-même a détruit cette armure "cool" qui le soulevait dans les airs. Dolayısıyla pilotların gördüğü bu kişi bir çizgi-roman ve film karakteri olan Iron Man olamaz. Therefore, this person the pilots see cannot be Iron Man, a comic-book and movie character. Par conséquent, la personne vue par les pilotes ne peut pas être Iron Man, un personnage de bande dessinée et de film. İmkanı yok 🙂 Peki gerçek hayatta gerçek bir Iron Man olabilir mi? Bazıları (Elon Musk) sık sık Tony Stark'a benzetiliyor. Some (Elon Musk) are often compared to Tony Stark. Üstelik onun da yaşadığı ve çalıştığı yer Los Angeles Havalimanı'na oldukça yakın. Ama her şeyi de o yapmasın canım. But don't let him do everything, my dear. Mais il ne doit pas tout faire, chérie. Dünyada buna benzer uçan kıyafetler, araçlar tasarlayarak denemeler yapan hiç de azımsanmayacak sayıda kişi var. Es gibt eine beträchtliche Anzahl von Menschen auf der Welt, die ähnliche Fluganzüge und Fahrzeuge entwickeln und damit experimentieren. There are a substantial number of people in the world who experiment by designing similar flying suits and vehicles. Un nombre considérable de personnes dans le monde conçoivent et expérimentent des combinaisons et des véhicules volants similaires. В мире существует значительное число людей, которые разрабатывают и экспериментируют с подобными летательными костюмами и аппаратами.

İnsanların gözü önünde yapılan ilk başarılı deneme ta 1961 yılında gerçekleştirildi. Meşhur Bell laboratuvarında tasarlanan bu giysiye roket kemeri adı verilmişti. Dieser Anzug, der im berühmten Bell-Laboratorium entwickelt wurde, trug den Namen Raketengürtel. Designed at the famous Bell laboratory, this suit was called the rocket belt. Hidrojen peroksitle çalışan motoru son derece gürültülüydü. The hydrogen peroxide-powered engine was extremely noisy. Üretilmesi çok pahalıydı. Es war sehr teuer in der Herstellung. It was very expensive to produce. Uçurulması çok zordu. It was very difficult to fly. En fazla 30 saniye havada kalabiliyordu. Aradan 60 yıl geçti ve pek fazla bir şey değişmedi. 60 years have passed and not much has changed. Ya da değişen tasarımcılara ilham veren çizgi-roman kahramanı oldu diyelim. Or let's say he became a comic book hero who inspired changing designers.

O zamanlar bu tasarımcılara ilham veren karakter Buck Rogers'tı. The character that inspired these designers back then was Buck Rogers. Bu gördüğünüz kişi 60'lı yıllarda 14 farklı tipteki prototiple 1000'den fazla uçuş gerçekleştirmiş. This person you see has made more than 1000 flights with 14 different types of prototypes in the 60s. Hemen her teknolojide olduğu gibi bunda da önce askeri alanda nasıl kullanılabilir diye düşünülmüş. Wie bei fast jeder Technologie wurde zunächst überlegt, wie sie im militärischen Bereich eingesetzt werden könnte. As in almost every technology, it was first thought how it could be used in the military field. 15-20 yıl boyunca denemeler yapılmış ama belli ki bunlar pek de bir işe yaramamış. Şunu unutmamak lazım: bir teknolojiyi icat etmekten çok onu kullanılabilir hale getirmek daha önemli. Es ist wichtig, daran zu denken, dass es wichtiger ist, eine Technologie nutzbar zu machen, als sie zu erfinden.

Yaygın hale getirilemezse onu kullananlar bizim gözümüzde bir süper kahramana dönüşüyor. Wenn sie nicht verbreitet werden kann, werden diejenigen, die sie nutzen, in unseren Augen zu Superhelden. If it cannot be made widespread, those who use it turn into superheroes in our eyes. Bunun tipik bir örneğini vereyim size. Ich möchte Ihnen ein typisches Beispiel dafür geben. Let me give you a typical example of this. James Bond filmlerinin vazgeçilmez parçası onun kullandığı teknolojik aletlerdir. Ein unverzichtbarer Bestandteil der James-Bond-Filme sind die technischen Hilfsmittel, die er benutzt. The indispensable part of James Bond movies is the technological tools he uses. Serinin 60'lı 70'li yıllarda çekilen filmlerinde beni en çok etkileyen aletlerden biri minik fotoğraf makineleriydi. Eines der Geräte, die mich in den Filmen der Serie, die in den 60er und 70er Jahren gedreht wurden, am meisten beeindruckt haben, waren die kleinen Kameras. Normalde şu büyüklükteki makinelerin olduğu bir dönemde o cebindeki minicik bir cihazla belgelerin fotoğraflarını çekerdi. Zu einer Zeit, als Kameras dieser Größe noch normal waren, fotografierte er Dokumente mit einem kleinen Gerät in seiner Tasche. Normally, at a time when there were machines of this size, he would take pictures of documents with a tiny device in his pocket. Ben de “ah o alet bende olsa kütüphaneye gidip kitapların ilgimi çeken sayfalarının fotoğraflarını çekip ne arşiv yapardım” diye düşünür ama kendim bile buna inanmazdım. Früher dachte ich: "Oh, wenn ich dieses Gerät hätte, würde ich in die Bibliothek gehen und die Seiten der Bücher fotografieren, die mich interessieren, und was für ein Archiv ich damit anlegen würde", aber selbst ich würde es nicht glauben. Çünkü o filmleri izlerken bir gün dünyadaki insanların yarısından fazlasının bundan çok daha gelişmiş bir cihazı ceplerinde hatta bileklerinde taşıyabileceğini hayal bile edemezdik. Denn als wir diese Filme sahen, konnten wir uns nicht einmal vorstellen, dass eines Tages mehr als die Hälfte der Menschen auf der Welt ein viel fortschrittlicheres Gerät in der Tasche oder sogar am Handgelenk tragen würde. Bakın aynı dönemde aynı James Bond cebine minik fotoğraf makinesini koyduktan sonra balkondan kaçmak için jetpack kullanıyordu. Sehen Sie, zur gleichen Zeit benutzt derselbe James Bond ein Jetpack, um vom Balkon zu fliehen, nachdem er seine winzige Kamera in seine Tasche gesteckt hat. Tabi aslında onu kullanan Sean Connery değil, az önce sözünü ettiğim 1000'den fazla uçuş gerçekleştiren Bill Suitor. Natürlich war es nicht Sean Connery, der es tatsächlich benutzte, sondern Bill Suitor, der mehr als 1000 Flüge machte. Ama konuyu anladık sanırım: parlak bir fikir bulmak yetmiyor. But I think we get the point: it's not enough to come up with a brilliant idea. Onu uygulanabilir hale getirmek için çok çalışmak gerekiyor. Bazen çok çalışmak da yetmiyor. Sometimes working hard is not enough. Sonuçta az önce de söylediğim gibi jetpack konusunda, neredeyse sınırsız imkanlara sahip askeri güçler 15-20 yıl boyunca çalışmışlar. After all, as I just said, military forces with almost unlimited possibilities have worked on jetpack for 15-20 years. Bir şey elde edilemeyince bu teknoloji olimpiyatların açılışında kullanılan bir gösteriye dönüşmekten başka bir kullanım alanı bulamamış kendisine… Bir de Michael Jackson bir ara konserlerinin sonunda bunu kullanarak sahneden ayrılıyordu…

Ne acı değil mi? Ist das nicht traurig? Isn't it painful? İnsanlık olarak en büyük teknolojik sıçramaları yapabilmek için önce birbirimizi nasıl daha rahat yok edebiliriz diye düşünüyoruz. Um als Menschheit die größten technologischen Sprünge zu machen, denken wir zuerst darüber nach, wie wir uns gegenseitig leichter zerstören können. In order to make the biggest technological leaps as humanity, we first think about how we can destroy each other more easily. O ihtimaller tükenince de bunu bir eğlence aracına dönüştürüyoruz. Wenn diese Möglichkeiten erschöpft sind, machen wir sie zu einem Mittel der Unterhaltung. And when those possibilities run out, we turn it into an entertainment tool. Peki bu iki ucun bir arası olamaz mı? Aber kann es nicht einen Mittelweg zwischen diesen beiden Extremen geben? So, isn't it a cross between these two extremes? Jetpack insanlara yardım etmek için kullanılamaz mı?

Bu görüntüler 29 Eylül 2020'de İngiltere'nin kuzeyindeki dağlık bir bölgede kaydedilmiş. Diese Bilder wurden am 29. September 2020 in einer Gebirgsregion im Norden Englands aufgenommen. These images were recorded on 29 September 2020 in a mountainous region in the north of England. 10 yaşındaki bir kız yamaçtan yuvarlanıp bacağını incitmiş. Ein 10-jähriges Mädchen stürzte einen Abhang hinunter und verletzte sich am Bein. A 10-year-old girl fell off the cliff and hurt her leg. Annesinin gönderdiği yardım çağrısına yeni nesil bir ambulans cevap veriyor. Ein Krankenwagen der neuen Generation antwortet auf den Hilferuf seiner Mutter. Yeni nesil bir ambulans çünkü içinde gerçek bir Iron Man var. Es ist ein Krankenwagen der nächsten Generation, denn er hat einen echten Iron Man in seinem Inneren. Kaskını takıp sırtına jetpack türü bir çanta yerleştiriyor. Er setzt seinen Helm auf und setzt eine Jetpack-ähnliche Tasche auf seinen Rücken. He puts on his helmet and places a jetpack-type bag on his back. Ancak bu kez motorları sırtında değil kollarında taşıyor. Bir kaç saniye içinde yerden havalanıyor ve büyük bir hızla kazanın gerçekleştiği olay yerine doğru yola koyuluyor. In wenigen Sekunden hebt er vom Boden ab und fliegt mit hoher Geschwindigkeit zum Unfallort. It takes off from the ground in a few seconds and sets off towards the scene of the accident at great speed. Kollarını belli bir açıya getirince roketlerin itiş gücü yardımıyla yönünü değiştirebiliyor. Wenn er seine Arme in einem bestimmten Winkel bewegt, kann er mit Hilfe des Schubs der Raketen seine Richtung ändern. Normalde bu dağlık alandaki patika yollardan en hızlı yöntemlerle bile yarım saatte gidilebilecek bir mesafeyi o 90 saniye içerisinde kat etmeyi başarıyor. Er schafft es, eine Strecke, die normalerweise in einer halben Stunde zurückgelegt werden kann, selbst mit den schnellsten Methoden auf den Wanderwegen in diesem bergigen Gebiet in 90 Sekunden zu bewältigen. Olay yerine vardığında ilk müdahaleyi yapıyor ve “helikopter ambulans” gelene kadar tıbbi yardımı sağlamaya devam ediyor. Wenn er am Einsatzort eintrifft, führt er den ersten Eingriff durch und leistet weiterhin medizinische Hilfe, bis der "Rettungshubschrauber" eintrifft. Jetpack'lerin kullanımı konusunda gerçekleştirilen bu tatbikat benim şimdiye kadar gördüğüm en anlamlı kullanım şekillerinden biri oldu. Diese Übung zum Einsatz von Jetpacks war eine der sinnvollsten Verwendungsmöglichkeiten, die ich je gesehen habe. Yer ekiplerinin ulaşamayacağı bir noktaya, hava ekiplerinden çok daha hızlı ulaşıp durum ve ihtiyaç tespiti yapmak ve ambulans gelene kadar ilk yardımı gerçekleştirmek. Sie erreichen einen Punkt, den die Bodenteams nicht erreichen können, viel schneller als die Lufteinsatzteams, um die Situation und die Bedürfnisse zu ermitteln und erste Hilfe zu leisten, bis der Krankenwagen eintrifft.

Bu fikri eski ama uygulaması yeni teknoloji 5 yıldan beri geliştirilmeye devam ediyor. This idea is old, but its application is new, the technology continues to be developed for 5 years. Tasarladıkları özel kıyafetin motorları yaklaşık 1000 beygir gücünde. Die Motoren des von ihnen entwickelten Spezialanzugs haben etwa 1000 PS. The engines of the special suit they designed are about 1000 horsepower. Onları önce bacaklara yerleştirmeyi denemişler. Sonuçta bizler doğduktan sonra bacaklarımızın üzerinde doğrulup yürümeye çalışıyoruz ve düşündüğünüzde bu oldukça karmaşık bir denge mekanizmasını kullanmak demek. Schließlich versuchen wir nach der Geburt aufzustehen und auf unseren Beinen zu gehen, und wenn man darüber nachdenkt, bedeutet dies, einen sehr komplexen Gleichgewichtsmechanismus zu benutzen. After all, we're trying to get up and walk on our legs after we're born, and when you think about it, that means using a pretty complex balance mechanism. Ama biz düşünmüyoruz. But we do not think. Düşünmeden yürüyebiliyoruz. Aynı denge mekanizmasını teknolojinin yardımıyla uçmak için kullanamaz mıyız? Can't we use the same balance mechanism to fly with the help of technology? İşte bu fikri test etmeye başlamışlar. That's where they started testing this idea. Bacaklarda dengeyi sağlayamayınca kollara odaklanmışlar. Sie konnten die Beine nicht ausbalancieren, also konzentrierten sie sich auf die Arme. Parmakların ucundaki bir düğmeyle motorların itiş gücü kontrol edilebiliyor. Die Schubkraft der Motoren kann mit einem Knopf an den Fingerspitzen gesteuert werden. The thrust of the engines can be controlled with a button at the fingertips. Gerçi motorların güç üretmesi ve bunun sayesinde hızlı gidebilmek o kadar da zor olmamış. Dabei war es für die Motoren gar nicht so schwierig, Leistung zu erzeugen und schnell zu fahren. Although, it wasn't that difficult for the engines to generate power and to be able to go fast thanks to this. Bunu kullanarak birkaç kez rekorlar kitabına girmeyi bile başarmışlar. Sie haben es sogar geschafft, damit ein paar Mal in die Rekordbücher einzugehen. Using it, they even managed to enter the record books several times. Asıl zorluk hareketleri kontrol edebilmekte. Die Schwierigkeit besteht darin, die Bewegungen zu kontrollieren. Bunun için insan aklının ve vücudunun büyük bir uyum içerisinde çalışması gerekiyor. For this, the human mind and body must work in great harmony. Bacaklardaki motorları birleştirip tek bir motor şeklinde sırta yerleştirince üçgen şeklinde ideal bir itiş gücü kombinasyonu sağlamışlar. Kameraları dengede ve stabil tutabilmek için kullanılan tripodlar gibi. Wie Stative, die dazu dienen, Kameras im Gleichgewicht und stabil zu halten. Güvenlik için kafaya takılan kask sadece güvenliği sağlamıyor. Helmets worn on the head for safety do not only provide safety. Aynı zamanda yükseklik, hız ve yakıt gibi bazı bilgileri gözün önündeki merceklere yansıtıyor. It also projects some information, such as altitude, speed, and fuel, onto the lenses in front of the eye. Yani gerçek Iron Man'in kaskında da Jarvis benzeri bir yardımcısı var. Der echte Iron Man hat also einen Jarvis-ähnlichen Handlanger in seinem Helm. Akla gelen soru, motorların aşağıya uyguladığı güç nedeniyle altta birisi olsa zarar görür mü? Die Frage, die sich mir stellt, ist, ob durch die Kraft, die die Motoren nach unten ausüben, jemand darunter zu Schaden kommt. The question that comes to mind is, will it be damaged if there is someone at the bottom due to the downward force of the motors? Büyük bir ihtimalle evet. Most likely yes. Zaten o yüzden genellikle kırsal alanlarda veya göllerin, denizlerin üstünde uçuyorlar. Zarar itiş gücünden kaynaklanıyor, sıcaklıktan değil. Der Schaden entsteht durch die Schubkraft, nicht durch die Hitze. The damage is caused by the thrust, not the heat. Kıyafetin mucidi ve test pilotu olan Richard Browning sıcaklığın hızla dağıldığını ve neredeyse saç kurutma makinesinden bile daha az zarar verdiğini söylüyor. Richard Browning, der Erfinder und Testpilot des Anzugs, sagt, dass die Hitze schnell abgeleitet wird und fast so schädlich ist wie ein Haartrockner. Richard Browning, the suit's inventor and test pilot, says the heat dissipates quickly and is almost as damaging as a hair dryer.

Asıl tehlike kullanılan yakıtta. Die eigentliche Gefahr liegt in dem verwendeten Kraftstoff. The real danger is in the fuel used. Jet yakıtı ya da dizel yakıt kullanılıyor ki aslında bu ikisi hemen hemen aynı şey. Es wird Jet Fuel oder Dieselkraftstoff verwendet, was fast dasselbe ist. Jet fuel or diesel fuel is used, which is pretty much the same thing. Son derece yanıcı ve hatta patlayıcı maddeler. Extremely flammable and even explosive substances. Üzerinizde taşıdığınız bir kıyafetin yakıtı olarak düşündüğünüzde önemli bir risk oluşturuyor. It poses a significant risk when you think of it as the fuel for a suit you wear.

Peki ne işe yarar bu kıyafet? Wozu also dieser Anzug? So what does this outfit do? Nerede kullanılır? Bu soruya verebileceğiniz uygun bir cevap ve cebinizde yarım milyon dolara yakın bir paranız varsa hemen şimdi bir tanesini satın alıp kullanmaya başlayabilirsiniz. If you have a suitable answer to this question and have close to half a million dollars in your pocket, you can buy one and start using it right now. Evet bir yarış arabası kadar pahalı. Ja, es kostet so viel wie ein Rennwagen. Belki de kullanım alanı bu olabilir. Vielleicht könnte dies sein Nutzen sein. Formula 1 benzeri uçan insan yarışları düzenlenebilir. Formula 1-like flying human races can be organized.

Peki başka bir soru soralım. Bu kıyafet daha verimli hale nasıl getirilir? Wie kann man dieses Outfit effizienter gestalten? Mesela dakikada 3,5 litre yakıt tüketen bu kıyafete fosil yakıtlar yerine pillerle güç verilebilir mi? Kann dieser Anzug, der 3,5 Liter Kraftstoff pro Minute verbraucht, zum Beispiel mit Batterien statt mit fossilen Brennstoffen betrieben werden? For example, can this suit, which consumes 3.5 liters of fuel per minute, be powered by batteries instead of fossil fuels? Şu anda bunun üzerinde çalışıyorlar. Daha verimli bir versiyon üretilene kadar var olan haliyle bu prototipin kullanımı oldukça sınırlı olacak demektir.

Kıyafetin mucidi yani yaşayan Iron Man de bu konuda gerçekçi. The inventor of the outfit, the living Iron Man, is also realistic in this regard. Kısa vadede eğlence ya da yarışma amacıyla kullanılabileceğini söylüyor. Kurzfristig, so sagt er, kann es zu Unterhaltungs- oder Wettbewerbszwecken genutzt werden. He says it can be used for entertainment or competition in the short term. Sadece bu bile insanlara ilham verebilir. Das allein kann die Menschen inspirieren. That alone can inspire people. İleride yaygınlaşması muhtemel daha verimli araçların icat edilmesini sağlayabilir. Sie kann zur Erfindung effizienterer Fahrzeuge führen, die sich in Zukunft wahrscheinlich durchsetzen werden.

Uçabilen insanlarla ilham vermek. Inspiring people who can fly. Herhalde bu konuda bizden daha şanslısı yoktur. There is no one luckier than us in this regard. İsmail Cevheri bundan 1000 yıl önce yani ilk uçağı icat eden Wright Kardeşler'den 900 yıl önce bir uçma denemesi yaparken ölmüş. Ismail Cevheri starb vor 1000 Jahren, 900 Jahre vor den Gebrüdern Wright, die das erste Flugzeug erfanden, bei einem Flugversuch. İsmail Cevheri died 1000 years ago, 900 years before the Wright Brothers, who invented the first airplane, while attempting to fly. Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi yine 17. yüzyılda uçma denemeleri gerçekleştirmiş. Hezarfen Ahmet Çelebi und Lagari Hasan Çelebi versuchten im 17. Jahrhundert ebenfalls zu fliegen. En azından Evliya Çelebi öyle rivayet ediyor. So erzählt es zumindest Evliya Çelebi. Büyük bir ihtimalle abartılı hikayeler bunlar. These are probably exaggerated stories. Lagari Hasan Çelebi'nin yaptığı denemeyi 2009'da Mythbusters ekibi tekrarlamaya çalışmış ama başaramamıştı. Das Mythbusters-Team versuchte, den Versuch von Lagari Hasan Çelebi aus dem Jahr 2009 zu wiederholen, scheiterte aber. Hezarfen Ahmet Çelebi'nin uçtuğu ve konduğu yer düşünüldüğünde bu uçuş fizik kurallarıyla açıklanamıyor. Considering where Hezarfen Ahmet Çelebi flew and landed, this flight cannot be explained by the laws of physics. Ama ben işin orasında değilim. But I'm not there. Bu denemeler gerçekten yapıldıysa neden tekrar edilmedi? If these attempts were actually made, why weren't they repeated? Neden bu uçuşları -eğer yapıldıysa- o gün izleyenler bundan etkilenip yeni denemelere girişmedi? Why weren't those who watched these flights - if they were made - that day impressed and started new trials? Biz ilham alma özürlü müyüz? Are we inspired? Sanmıyorum.

Evliya Çelebi'nin seyahatnamesi bu tür abartılı hikayelerle doludur. Rahmetli bugün yaşasaydı muhtemelen Stan Lee gibi biri olurdu. Had the deceased lived today, he would probably have been someone like Stan Lee. Gerçek hayattaki karakterleri alıp, mübalağa sanatıyla hikayeleştirerek insanlara aktarırdı. He would take real-life characters, narrate them with the art of exaggeration and transfer them to people. Mesele Hezarfen Ahmet Çelebi ya da Lagari Hasan Çelebi gibi tarihi şahsiyetlerin gerçekten uçup uçmadıkları değil. Mesele bu gibi hikayeleri dinleyerek büyüyen bizlerin o fikirleri alıp, geliştirip, yaygınlaştırma becerisi. The issue is the ability of us, who grew up listening to stories like these, to receive, develop and disseminate those ideas.

Size tarihteki ilk Iron Man'in kim olduğunu söyleyeyim mi? Shall I tell you who the first Iron Man in history was? İsmail Cevheri. M.S. 1008 yılında uçuş denemesi yapmak için kendi imal ettiği tahta kanatları iki koluna bağlayarak Nişabur'da bir caminin damına çıktı. In 1008, he tied the wooden wings he made to his two arms and climbed on the roof of a mosque in Nishapur to try to fly. Atladı. He jumped. Fakat bir müddet uçtuktan sonra düşerek hayatını kaybetti. But after flying for a while, he fell and died. Onun hayatına mal olan bu denemesinden çok o denemeyi yapmadan hemen önce orada toplanan halka söylediği şu son sözlerin hepimize ilham vermesi gerekiyor: “Ey ahali benim yaptığım buluşu şimdiye kadar kimse yapmamıştır. Sizin gözlerinizin önünde şimdi uçacağım. I will fly now before your eyes. Dünyada yapılacak en mühim şey göklere uçmaktadır. Ben de onu yapacağım.”

Efsane ya da gerçek. Myth or reality. Önemli olan bu ikisini birleştirebilmek. The key is to combine the two. Daha önce yapılmayan işlere girişmek. Doing things that have not been done before. Çünkü birileri bu efsaneleri yazmaya devam ediyor. Because someone continues to write these legends. Adına Buck Rogers diyor, Iron Man diyor. Bunlarla önce tüm dünyayı hikayelerle cezbediyor. With these, he first captivates the whole world with stories. Dünya yetmeyince hala gösterilmekte olan yeni bir dizide olduğu gibi öte gezegenlere gidip orada androidleri uçuruyor. Bu hikayeler hayal gücümüzü çimdikliyor, beynimizde yeni bağlantılar kuruyor. These stories pinch our imaginations, making new connections in our brains. İşte asıl mesele bu. Eski hikayelerden ilham alıp yeni bağlantılar oluşturmak… Inspiring old stories and creating new connections…