×

Vi använder kakor för att göra LingQ bättre. Genom att besöka sajten, godkänner du vår cookie policy.


image

Beyhan Budak, Anı Yaşamak ve Gelecek Kaygısından Kurtulmak

Anı Yaşamak ve Gelecek Kaygısından Kurtulmak

bütün yıl boyunca bekledin hayalini kurdun

ve sonunda o beklediğin vakit geldi. Deniz, kum güneş...

Hepsi emrine amade. uzanmışsın şezlonguna

karşında deniz. senden alası yok.

ama işlerde bir terslik var. içinde bir sıkıntı...

tam anlamıyla içinde bulunduğun otamın tadını çıkaramıyorsun.

içinde bir ses konuşuyor şöyle gıcık bir ses

şöyle diyor sana oh maşallah

çıkar bakalım tadını. tatil bittikten sonra o toplantılara kimler girecek

o sınavlara kimler girecek o işleri kimler yapacak

içini gelecek kaygısı kaplamaya başlıyor.

yarının telaşesi kaplıyor her tarafını

başka bir örnekte akşam eve gelmişsin

en sevdiğin yemek var menüde. tam yemeğini yiyeceksin kaşığını sallamışsın

o gıcık ses yine konuşmaya başlıyor

yarında yersin bu yemekleri sınava girerken ya da o toplantıya

girerken o işi hallederken. işte ne oldu

yine yarının telaşesi kapladı her tarafı

ve o an en sevdiğin yemeğin tadını dahi

alamaz hale geldin. ne oluyor da

anın tadını kaçırıyoruz, şimdinin güzelliğini kaçırıyoruz.

bu videoda sana yarının telaşesinden

gelecek kaygısından kurtulmanın yollarını ve

anı yaşamanın yollarını anlatacağım.

tam rahatlamayı düşündüğün anlarda henüz

yapamadıklarının endişesi mi kaplıyor ruhunu? ya da

çok başarılı olmuşsun ortaya çok güzel şeyler koymuşsun

uzun zamandır planladığın şeyleri yapmışsın.

bunun keyfi, bu başarının keyfi çok mu kısa sürüyor? hemen

çok kısa bir süre sonra yeni yapamadıklarının

endişesi mi kaplıyor yine ruhunu? asıl mevzuya

giriş yapmadan bir parantez açmak istiyorum: benim

anı yaşamaktan kastettiğim şey dünya yansa umrumda

değil. komşumun evi yanarsa gider orda

yumurta pişiririm mantığı da değil. benim

anı yaşamaktan kastettiğim şey yaşadığımız anın

her anın her zamanın tam olarak

hakkını verebilmek tadını çıkarabilmek. şimdi öyle insanlar

var ki çok koşturuyorlar çok çabalıyorlar

bir başarı elde ediyorlar sonrasında

dinlenmek için kendine ayırdığı o küçücük zaman

diliminde bile bir sonraki görevin

sıkıntısını endişesini yaşıyor ve elde ne var

o andan başka yaşadığın andan başka hayatta

neyin var? eğer hep gelecekteki

güzellikleri elde etmek için

endişelenirsen sıkıntı yaşarsan şu anın güzelliklerini

kaçırırsın.

hepimiz güzel bir hayat

güzel bir gelecek için çalışıyoruz. peki bu beklediğimiz

çalıştığımız güzel hayatın güzel geleceğin varış

noktası ne zaman? tam şu anda durup düşünelim

içinde bulunduğumuz nokta geçmişte bir yerlerin

geleceğiydi. o zaman da hedeflerimiz vardı bir şeyleri

elde etmek için uğraşıyorduk belki de o hedeflediğimiz

noktayı çoktan aştık. eskiden

kaygılandığımız elde temek için kaygılandığımız

noktayı çoktan aştık ama şu anda

tam şu anda yine bir şeyler için kaygılanıyoruz.

o zaman gelecek kaygısı çok işe yarıyor mu

yoksa biz kendi kendimizi mi kandırıyoruz?

anı yaşamana engel olan şey sadece gelecek kaygısı değil

aynı zamanda sosyal medyaya olan tutkun

şimdi gidiyorsun bir tatile bir

manzaraya bakıyorsun bir yemeği yiyorsun hemen bir tane

selfie patlatıyorsun koyuyorsun sosyal medyaya instagrama facebooka

sonra pusuya yatmış bir halde bekliyorsun bakalım

kimler beğenecek kimler beğenmeyecek?

sonra diyorsun ki ya Ayşegül beğenmemiş

kendi gidemedi ya tatile ondan beğenmemiştir.

ama o manzara orada duruyor o yemek soğudu.

sen yorumlara beğenilere bakarken

ne oldu? aslında o yemek için gelmiştin

napıyorsun? ben şöyle söyliyeyim bir gün İstanbul da bir lokantada yemek yiyoruz. çok ünlü olan

birisini gördüm bir kadın çocuğuyla beraber

ya kadın o kadar şey ki devamlı

yemeği çekti kendini çekti sağdan çekti soldan çekti

çocuk ağlıyor anne anne anne

ya hani ilgisiz bir anne değil belki ama kadın duymuyor bile

yemek soğudu. o da hala çekmekte

meşgul telefonla meşgul

eger sen de böyleysen

anı yaşayamazsın önüne gelen güzelliklerin

tadına varamazsın kafan her daim

kırk tilkiyle doludur

ama bu tilkinin kırk biri gereksiz tilkilerdir.

anda kalıp şimdinin tadına varabilme kendi kendine

gelen bir beceri değil bu konuda kendimizi birazcık

zorlamamız eğitmemiz gerekiyor.

belki bunun için bir başlangıç noktası olarak kendine

odaklanabileceğin tek bir şey bulabilirsin. ilk başta

bu nefes alışverişin dahi olabilir .nefes alıyorsun ya

gözlerini kapatıyorsun ve o havanın

burnunun deliklerinden içeri girip

akciğerlerine ulaşana kadar izlediği yolu takip

edersin yavaş yavaş nefes alırsın

yavaş yavaş nefes verirsin

sadece buna odaklanmaya çalışırsın ya da

taze bir elma al kendine gözlerini kapat

elmadan

kocaman bir ısırık al

ağzında beklet biraz o elmanın o parçasını

ekşiliği tadının bütün ayrıntılarını

hissetmeye çalış. ilk başta

zihnin diğer uyaranlarla

bunu ayıramayacaktır. dışardan gelen ses

düşünceler hepsi birbirine karışacaktır ama

bu konuda kendini zorlarsan bir şeyle uğraşıyorsun ya

bir yemek yiyorsun bir şeye kendini vermek istiyorsun

sadece ona vermeye çalış kendini

dediğim gibi bu ilk başlarda kolay olmayacak

adım adım kendini geliştireceksin

mesela ben bu konuda hala kendimi zorluyorum çünkü benim kafamda da

kırk olmasa da yirmi otuz tane tilki gezebiliyor.

ve senin ki gibi bunların çoğu gereksiz tilkiler

ben de bu konuda kendimi eğitmeye geliştirmeye çalışıyorum.

çoğu insanın yanlış bir inancı var bir konu üzerinde ne kadar çok düşünürsem o konu üzerinde

o kadar fazla çözüm üretirim ya da daha fazla verimli olurum gibi

ama şöyle bir gerçek var benim sıklıkla karşılaştığım

ne kadar çok düşünürsen o kadar çok gerilirsin

gerildikçede daha çok düşünürsün. bu bir kısır döngü halinde

seni içine hapseder.

peki işin aslı gerçekte böyle mi? çok düşününce bir konuda

daha mı verimli oluyoruz? çok kaygılanınca

çok gelecek kaygısı hissedince

daha mı gelecekte başarılı oluyoruz? işin aslı bunun

tam tersi. daha çok düşündükçe geriliyorsun dedim ya

gerildikçe üretkenliğin ve çözüm

üretme becerin gitgide azalıyor ve böyle olunca

hem bir çözüm üretemiyorsun hem de

ortada böyle bir sıkıntı ortaya çıkıyor. şimdi

kendine şöyle bir telkin vermen lazım içerlerde

bir yerde şöyle bir kural asılı çünkü diyor ki

kaygılan kaygılanmak iyidir kaygılanmazsan

başarılı olamazsın. tamam kaygının bir noktası iyidir ama

şu da var çok kaygılanmak senin başarını düşürür.

şunu söyleyeceksin kendine şunu telkin edeceksin

çok kaygılanmak bir işe yaramıyor. ben yeterince düşündüm

artık o işi oluruna akışına bırakma zamanı geldi

bu telkini verirsek yüzde yüz bir çözüm olmasa bile

birazcık daha kaygın

gelecek kaygın azalacaktır.

üniversite sınavına hazırlanırken matematik hocamın bana sıklıkla

verdiği bir öneri vardı oğlum kafandan hesap yapma

soruları yazarak hesaplayarak

kağıt üzerinde çöz ama ben de fazlasıyla bir özgüven

artistlik yapacağım ya illa hep kafada çözüyorum soruları

ve aklım başıma geldi ama biraz geç geldi

üniversite sınavında matematikte yaptığım beş tane hatayı

işlem hatasından dolayı yapmıştım.şimdi

olayı nasıl bağlayacağım gelecek kaygısına gelecek

kaygısı da kafada hesap yapmaya benziyor

kaygılar olumsuz düşünceler zihnimizdeki bulutlar gibidir

duman gibidir onlarla savaştıkça hem yorulursun

hem de neye karşı savaştığını tam olarak bilemezsin

peki ne yapacağız? dumanla savaşmak yerine ne yapacağız?

şimdi bir defterin olsun. benim var mesela.

yazıyorum beni kaygılandıran şeyleri. en azından elimde

kiminle savaştığımı kime karşı uğraştığımı

biliyorum. sen de kaygılarını

bir yaz geleceğe yönelik ve bunun için ne yaptığını ne yaacağını

ve neler yapamayacağını

o defterde yazdığın bölümde

ayrıntılı olarak işle. o zaman

şöyle bir baktığın zaman o duman dağılır

ortaya derli toplu bir şey çıkar gerçekten

kaygılandığın şeyler gerçekten kaygılanılacak şeyler mi

yoksa abarttığın konular mı yoksa

çoktan hallettiğin konular mı bunları çok net şekilde görebilirsin.

bir de bunun defter tutmanın şöyle bir avantajı var

bir ay sonra iki ay sonra tekrar o deftere baktığında

şunu fark edeceksin ya ben bunu mu

kafaya takıyormuşum

kendine şaşıracaksın bu sebeple

defter tut. sen de benim o zaman ki yaptığım artistliği

yapma.

son olarak sana söylemek istediğim bir şey daha var

eğer anı yaşamak yarının telaşesinden kurtulmak

istiyorsan aynı anda bir kaç işi

birden yapma. diyelim ki yemek yiyeceksin

telefona bakma

yemek yiyorsun ya gözün televizyonda

olmasın yemeğin tadını çıkar.

şöyle bir kaşık aldın ya şöyle bir kokla

sonra ağzına koy tadını çıkar yemeğin

hem böyle olunca çok çabuk doyduğunu hissedersin

daha az yemekle daha çok tatmin olursun

ya da bir kitap okuyorsun ya

o an telefonunda olmasın gözün başka bir şeyle

dağılmasın

bir konuyu yaparken bir konuyla uğraş.

hep söylediğim bir söz var

eski Fransız başbakanının söylediği bir söz

saçımı tararken sadece saçımı düşünürüm

sen de bunu yapmaya çalış. kimseye bu hazır paket halinde gelmiyor.

herkes bir çaba harcayarak bu noktaya geliyor.

sen de saçını tararken sadece saçını düşün.

peki sen ne düşünüyorsun anlattıklarım hakkında

senin de hayatında anı yaşamak ve gelecek kaygısı

ne kadar yer kaplıyor? bu konudaki hislerini düşüncelerini

ve yorumlarını yorumlar kısmında belirtebilirsin.

beni dinlediğin için çok teşekkür ederim videoyu beğenmeyi

ve hala abone olmadıysan abone

olmayı unutma .kendine çok iyi bak. görüşmek üzere.


Anı Yaşamak ve Gelecek Kaygısından Kurtulmak Living in the Moment and Getting Rid of Future Anxiety Vivir el momento y librarse de la ansiedad ante el futuro 活在當下,擺脫未來的焦慮

bütün yıl boyunca bekledin hayalini kurdun

ve sonunda o beklediğin vakit geldi. Deniz, kum güneş...

Hepsi emrine amade. uzanmışsın şezlonguna

karşında deniz. senden alası yok.

ama işlerde bir terslik var. içinde bir sıkıntı...

tam anlamıyla içinde bulunduğun otamın tadını çıkaramıyorsun.

içinde bir ses konuşuyor şöyle gıcık bir ses

şöyle diyor sana oh maşallah

çıkar bakalım tadını. tatil bittikten sonra o toplantılara kimler girecek

o sınavlara kimler girecek o işleri kimler yapacak

içini gelecek kaygısı kaplamaya başlıyor.

yarının telaşesi kaplıyor her tarafını

başka bir örnekte akşam eve gelmişsin

en sevdiğin yemek var menüde. tam yemeğini yiyeceksin kaşığını sallamışsın

o gıcık ses yine konuşmaya başlıyor

yarında yersin bu yemekleri sınava girerken ya da o toplantıya

girerken o işi hallederken. işte ne oldu

yine yarının telaşesi kapladı her tarafı

ve o an en sevdiğin yemeğin tadını dahi

alamaz hale geldin. ne oluyor da

anın tadını kaçırıyoruz, şimdinin güzelliğini kaçırıyoruz.

bu videoda sana yarının telaşesinden

gelecek kaygısından kurtulmanın yollarını ve

anı yaşamanın yollarını anlatacağım.

tam rahatlamayı düşündüğün anlarda henüz

yapamadıklarının endişesi mi kaplıyor ruhunu? ya da

çok başarılı olmuşsun ortaya çok güzel şeyler koymuşsun

uzun zamandır planladığın şeyleri yapmışsın.

bunun keyfi, bu başarının keyfi çok mu kısa sürüyor? hemen

çok kısa bir süre sonra yeni yapamadıklarının

endişesi mi kaplıyor yine ruhunu? asıl mevzuya

giriş yapmadan bir parantez açmak istiyorum: benim

anı yaşamaktan kastettiğim şey dünya yansa umrumda

değil. komşumun evi yanarsa gider orda

yumurta pişiririm mantığı da değil. benim

anı yaşamaktan kastettiğim şey yaşadığımız anın

her anın her zamanın tam olarak

hakkını verebilmek tadını çıkarabilmek. şimdi öyle insanlar

var ki çok koşturuyorlar çok çabalıyorlar

bir başarı elde ediyorlar sonrasında

dinlenmek için kendine ayırdığı o küçücük zaman

diliminde bile bir sonraki görevin

sıkıntısını endişesini yaşıyor ve elde ne var

o andan başka yaşadığın andan başka hayatta

neyin var? eğer hep gelecekteki

güzellikleri elde etmek için

endişelenirsen sıkıntı yaşarsan şu anın güzelliklerini

kaçırırsın.

hepimiz güzel bir hayat

güzel bir gelecek için çalışıyoruz. peki bu beklediğimiz

çalıştığımız güzel hayatın güzel geleceğin varış

noktası ne zaman? tam şu anda durup düşünelim

içinde bulunduğumuz nokta geçmişte bir yerlerin

geleceğiydi. o zaman da hedeflerimiz vardı bir şeyleri

elde etmek için uğraşıyorduk belki de o hedeflediğimiz

noktayı çoktan aştık. eskiden

kaygılandığımız elde temek için kaygılandığımız

noktayı çoktan aştık ama şu anda

tam şu anda yine bir şeyler için kaygılanıyoruz.

o zaman gelecek kaygısı çok işe yarıyor mu

yoksa biz kendi kendimizi mi kandırıyoruz?

anı yaşamana engel olan şey sadece gelecek kaygısı değil

aynı zamanda sosyal medyaya olan tutkun

şimdi gidiyorsun bir tatile bir

manzaraya bakıyorsun bir yemeği yiyorsun hemen bir tane

selfie patlatıyorsun koyuyorsun sosyal medyaya instagrama facebooka

sonra pusuya yatmış bir halde bekliyorsun bakalım

kimler beğenecek kimler beğenmeyecek?

sonra diyorsun ki ya Ayşegül beğenmemiş

kendi gidemedi ya tatile ondan beğenmemiştir.

ama o manzara orada duruyor o yemek soğudu.

sen yorumlara beğenilere bakarken

ne oldu? aslında o yemek için gelmiştin

napıyorsun? ben şöyle söyliyeyim bir gün İstanbul da bir lokantada yemek yiyoruz. çok ünlü olan

birisini gördüm bir kadın çocuğuyla beraber

ya kadın o kadar şey ki devamlı

yemeği çekti kendini çekti sağdan çekti soldan çekti

çocuk ağlıyor anne anne anne

ya hani ilgisiz bir anne değil belki ama kadın duymuyor bile

yemek soğudu. o da hala çekmekte

meşgul telefonla meşgul

eger sen de böyleysen

anı yaşayamazsın önüne gelen güzelliklerin

tadına varamazsın kafan her daim

kırk tilkiyle doludur

ama bu tilkinin kırk biri gereksiz tilkilerdir.

anda kalıp şimdinin tadına varabilme kendi kendine

gelen bir beceri değil bu konuda kendimizi birazcık

zorlamamız eğitmemiz gerekiyor.

belki bunun için bir başlangıç noktası olarak kendine

odaklanabileceğin tek bir şey bulabilirsin. ilk başta

bu nefes alışverişin dahi olabilir .nefes alıyorsun ya

gözlerini kapatıyorsun ve o havanın

burnunun deliklerinden içeri girip

akciğerlerine ulaşana kadar izlediği yolu takip

edersin yavaş yavaş nefes alırsın

yavaş yavaş nefes verirsin

sadece buna odaklanmaya çalışırsın ya da

taze bir elma al kendine gözlerini kapat

elmadan

kocaman bir ısırık al

ağzında beklet biraz o elmanın o parçasını

ekşiliği tadının bütün ayrıntılarını

hissetmeye çalış. ilk başta

zihnin diğer uyaranlarla

bunu ayıramayacaktır. dışardan gelen ses

düşünceler hepsi birbirine karışacaktır ama

bu konuda kendini zorlarsan bir şeyle uğraşıyorsun ya

bir yemek yiyorsun bir şeye kendini vermek istiyorsun

sadece ona vermeye çalış kendini

dediğim gibi bu ilk başlarda kolay olmayacak

adım adım kendini geliştireceksin

mesela ben bu konuda hala kendimi zorluyorum çünkü benim kafamda da

kırk olmasa da yirmi otuz tane tilki gezebiliyor.

ve senin ki gibi bunların çoğu gereksiz tilkiler

ben de bu konuda kendimi eğitmeye geliştirmeye çalışıyorum.

çoğu insanın yanlış bir inancı var bir konu üzerinde ne kadar çok düşünürsem o konu üzerinde

o kadar fazla çözüm üretirim ya da daha fazla verimli olurum gibi

ama şöyle bir gerçek var benim sıklıkla karşılaştığım

ne kadar çok düşünürsen o kadar çok gerilirsin

gerildikçede daha çok düşünürsün. bu bir kısır döngü halinde

seni içine hapseder.

peki işin aslı gerçekte böyle mi? çok düşününce bir konuda

daha mı verimli oluyoruz? çok kaygılanınca

çok gelecek kaygısı hissedince

daha mı gelecekte başarılı oluyoruz? işin aslı bunun

tam tersi. daha çok düşündükçe geriliyorsun dedim ya

gerildikçe üretkenliğin ve çözüm

üretme becerin gitgide azalıyor ve böyle olunca

hem bir çözüm üretemiyorsun hem de

ortada böyle bir sıkıntı ortaya çıkıyor. şimdi

kendine şöyle bir telkin vermen lazım içerlerde

bir yerde şöyle bir kural asılı çünkü diyor ki

kaygılan kaygılanmak iyidir kaygılanmazsan

başarılı olamazsın. tamam kaygının bir noktası iyidir ama

şu da var çok kaygılanmak senin başarını düşürür.

şunu söyleyeceksin kendine şunu telkin edeceksin

çok kaygılanmak bir işe yaramıyor. ben yeterince düşündüm

artık o işi oluruna akışına bırakma zamanı geldi

bu telkini verirsek yüzde yüz bir çözüm olmasa bile

birazcık daha kaygın

gelecek kaygın azalacaktır.

üniversite sınavına hazırlanırken matematik hocamın bana sıklıkla

verdiği bir öneri vardı oğlum kafandan hesap yapma

soruları yazarak hesaplayarak

kağıt üzerinde çöz ama ben de fazlasıyla bir özgüven

artistlik yapacağım ya illa hep kafada çözüyorum soruları

ve aklım başıma geldi ama biraz geç geldi

üniversite sınavında matematikte yaptığım beş tane hatayı

işlem hatasından dolayı yapmıştım.şimdi

olayı nasıl bağlayacağım gelecek kaygısına gelecek

kaygısı da kafada hesap yapmaya benziyor

kaygılar olumsuz düşünceler zihnimizdeki bulutlar gibidir

duman gibidir onlarla savaştıkça hem yorulursun

hem de neye karşı savaştığını tam olarak bilemezsin

peki ne yapacağız? dumanla savaşmak yerine ne yapacağız?

şimdi bir defterin olsun. benim var mesela.

yazıyorum beni kaygılandıran şeyleri. en azından elimde

kiminle savaştığımı kime karşı uğraştığımı

biliyorum. sen de kaygılarını

bir yaz geleceğe yönelik ve bunun için ne yaptığını ne yaacağını

ve neler yapamayacağını

o defterde yazdığın bölümde

ayrıntılı olarak işle. o zaman

şöyle bir baktığın zaman o duman dağılır

ortaya derli toplu bir şey çıkar gerçekten

kaygılandığın şeyler gerçekten kaygılanılacak şeyler mi

yoksa abarttığın konular mı yoksa

çoktan hallettiğin konular mı bunları çok net şekilde görebilirsin.

bir de bunun defter tutmanın şöyle bir avantajı var

bir ay sonra iki ay sonra tekrar o deftere baktığında

şunu fark edeceksin ya ben bunu mu

kafaya takıyormuşum

kendine şaşıracaksın bu sebeple

defter tut. sen de benim o zaman ki yaptığım artistliği

yapma.

son olarak sana söylemek istediğim bir şey daha var

eğer anı yaşamak yarının telaşesinden kurtulmak

istiyorsan aynı anda bir kaç işi

birden yapma. diyelim ki yemek yiyeceksin

telefona bakma

yemek yiyorsun ya gözün televizyonda

olmasın yemeğin tadını çıkar.

şöyle bir kaşık aldın ya şöyle bir kokla

sonra ağzına koy tadını çıkar yemeğin

hem böyle olunca çok çabuk doyduğunu hissedersin

daha az yemekle daha çok tatmin olursun

ya da bir kitap okuyorsun ya

o an telefonunda olmasın gözün başka bir şeyle

dağılmasın

bir konuyu yaparken bir konuyla uğraş.

hep söylediğim bir söz var

eski Fransız başbakanının söylediği bir söz

saçımı tararken sadece saçımı düşünürüm

sen de bunu yapmaya çalış. kimseye bu hazır paket halinde gelmiyor.

herkes bir çaba harcayarak bu noktaya geliyor.

sen de saçını tararken sadece saçını düşün.

peki sen ne düşünüyorsun anlattıklarım hakkında

senin de hayatında anı yaşamak ve gelecek kaygısı

ne kadar yer kaplıyor? bu konudaki hislerini düşüncelerini

ve yorumlarını yorumlar kısmında belirtebilirsin.

beni dinlediğin için çok teşekkür ederim videoyu beğenmeyi

ve hala abone olmadıysan abone

olmayı unutma .kendine çok iyi bak. görüşmek üzere.