×

Vi använder kakor för att göra LingQ bättre. Genom att besöka sajten, godkänner du vår cookie-policy.

image

TEDx Turkey, Hayatınızın Kararı | Talat Kırış | TEDxIstanbul

Hayatınızın Kararı | Talat Kırış | TEDxIstanbul

Transcriber: Bilge Yilmaz Gözden geçirme: Sancak Gülgen Merhaba.

En son konuşmacı olduğuma göre istediğim kadar konuşabilirim herhalde. Yorulmuşsunuzdur, ufak ufak kaçsak diyorsunuzdur. Baştan söyleleyim en güzel cümlemi en sonda söyleyeceğim. Ben bir beyin cerrahıyım. Burası benim işyerim. Dünyanın en zor işlerinden birini yapıyorum. Sizce benim işimin zor yanı nedir?

Saatlerce bu mikroskobun altında çalışmak mı? Yoksa yaptığım en küçük bir yanlış hareketin bir insanın hayatına mal olması, ölümüne yol açması ya da sakatlığına yol açması mı? İşimin en zor yanı bu değil.

Beyninde tümör olduğunu öğrenen yada bir damar baloncuğunun patlamasıyla beyin kanaması geçirip hayatı altüst olan insanlarla karşılaşmak. İşimin en zor yanı hastanedeki odamda az önce çocuğunun beyinciğinde tümör olduğunu öğrenen bir anneyle göz göze gelmek, ona bu durumu anlatabilmek. Ben hastalarıma bir olgu olarak bakmam.

Onları duygularıyla, düşünceleriyle, sevdikleriyle, işleriyle bir bütün olarak görürüm.

Onları yakalandıkları hastalığın nasıl etkileyeceğini düşünürüm, onlara nasıl yardım edebileceğimi.

Bugün size anlardan ve tercihlerden söz edeceğim. Momentum bana önce bir momenti, yani bir anı hatırlatıyor. Sonrada hareketi.

Hereketin en önemli özelliği yönü.

Bir kamyon otoyolda dümdüz giderken sorun yoktur. Ama direksiyonu kırıp bariyerlere yönelirse sorun başladı demektir. Hereketin yönü seçimi işaret eder, tercihi işaret eder. İnsanlar anlarıyla ve tercihleriyle var olurlar. Bir an nedir?

Bir dakika? On dakika?

Eğer 1 an 1 dakikaysa, uykuyu çıktıktan sonra yaşam boyu geçireceğiniz aşağı yukarı 25 milyon anınız olacaktır.

10 dakika ise 2,5 milyondan.

Ve bu tabiki bir yenidoğan için geçerli.

Yani pek fazla zamanımız var sayılmaz.

O zaman anlarımız ve tercihlerimiz önem kazanıyor. Size anlardan örnek vereceğim.

Tercihlerden, hastalarımdan, kendimden , insanlardan. 17 yaşında bir delikanlı, bir sürü sorunu var. Hangimizin yokki? Üstüne üstlük birde aşık. Sevgilisiyle konuşmak istiyor. Takmış kafaya o gün mutlaka konuşacak.

Mesaj üstüne mesaj atıyor, cevap yok.

Telefonla arıyor, cevap yok.

Son bir kere daha arıyor, meşgule alıyor.

Gidiyor salonun penceresini açıp bırakıyor kendini boşluğa. Hayır ölmüyor.

Belden aşağısı felç kalıyor.

Bütün sorunları aynen devam ederken kalan ömrünü bir tekerlekli sandalyede geçirecek.

Hiçbir tercih yaşamın karşısında olmamalı. Kendi hayatımıza dair vereceğimiz kararlar da böyle. Çünkü bu dünyada tek bir kutsal şey var, o da canlıların yaşamı. Buna Afrikada açlıktan ölen, Ortadoğuda bombalardan ölen çocukların yaşamıda dahil.

Buna Faroe adalarında katledilen yunusların, belediyelerin zehirlediği köpeklerin yaşamıda dahil. Buna gezide avm yapmak için, Validebağ'da cami, Soma'da santral yapmak için kesilen ağaçlarınkide. Bu arada hanımlar beyler, eğer sevgilileriniz size şiddet küfür içeren mesajlar atmıyorlarsa bir zahmet onları yanıtlayıverin. Benim boyle kendini boşluğa bırakan çok hastam oldu. Bir başka hasta 29 yaşında bir kadın.

İyi bir evliliği var, mutlu bir evliliği var, iyi bir işi var. Başı ağrıyor. Bir MR çektiriyor.

Büyük bir damar yumağı tespit ediliyor. Bana geldi. Kendisine hastalığıyla ilgili bilgi vermeye başladım. Doğduğundan beri beyninde olduğunu ve yaşamının sonuna kadar zararsız bir şekilde orada kalabileceğini söyledim. Lafı ağzımdan aldı.

''Ama yarın kanayabilir ve ölebilirim de.'' dedi. Uzun zamandır hastalar hastalıklarını internetten çalışıp geliyorlar. Hatta beni de çalışıyorlar. Bana dair herşeyi biliyorlar. ''Siz bu ameliyatı iyi yapıyormuşsunuz'' dedi. ''Beni kurtarın.'' Ameliyatın risklerini anlattım. Ölüm ve sakatlık vardı. ''Ameliyat olmak istiyorum.'' dedi. 20 saat sürdü ameliyatı. Ve ameliyattan 2 bacağı ve 1 kolu felçli olarak çıktı. Sonra bana hayatımda bir hastamdan aldığım en güzel hediyeyi verdi. Bu kartpostal.

Üstünde eşinin ve kendisinin resmi var. Arkasında şunlar yazıyor. Ocak 2002 hastalığın teşhisi. Nisan 2002 operasyon. Ağustos 2002 Kaçkar'da 3200 metre.

Bir tercih yapmıştı ne mutlu bana ki ona istediği hayatı verebilmiştim. Ama bundan sonraki öykü biraz acıklı.

30'lu yaşlarının ortalarında bir erkek hasta bir sara nöbeti geçiriyor. Acile götürüyorlar. Film çekiliyor.

Beyninin sağ tarafında kocaman bir tümör.

Bana geldi. Yüzünde acı bir gülümsemeyle ''Hocam yaşarmıyım?'' dedi. Kötü huylu bir tümördü. İkimizde ''Bunun için mücadele edeceğiz.'' dedik. 2 yıl içinde 3 defa ameliyat ettim.

Bir gün telefonla beni aradı.

''Hocam'' dedi.''Bu iki yılı iyi yaşadım. Yapmak istediklerimi yaptım. Fantazilerim vardı, gerçekleştirdim.

İki yıla 40-50 yıllık hayatı sığdırdım.''

1 hafta sonra da öldü.

Peki böyle mi olması gerekiyor?

Duvara tosladıktan sonra mı hayatımızın değerini anlamalıyız? Her sabah bir dikdörtgen prizmasından çıkıp başka bir dikdörtgen prizmasına biniyoruz ve işimizin olduğu bir diğer dikdörtgen prizmasına gidiyoruz. Yaşamlarımız bu şekilde geçip giderken hayal gücümüz, yaratıcılığımız soluyor. Hep nasıl daha çok para kazanırız, nasıl daha yükseğe çıkarız, nasıl daha güçlü oluruz diye uğraşıyoruz.

Peki güçlü olmak bizi daha iyi, daha düzgün yapıyor mu? Çoğu zaman daha kötü yapıyor.

Kendimize etrafımızdakilere ve üzerinde yaşadığımız bu gezegene yabancılaşıyoruz. En son ne zaman bir Dünya Haritasına baktınız? Kaçınız kutuplara gitmeyi, okyanusların dibindeki çukurlara bir denizaltı ile inmeyi hayal etti?

Peki sizler bunu hayal etmezseniz çocuklarınız nasıl Jüpiter'e Uranüs'e gitmeyi hayal edecek?

Bu topraklardan böyle çocuklar nasıl çıkacak? Size iki denizciden örnek vereceğim. Ben de denizciyim. İki büyük denizci kadından.

İlkinin adı Jean Socrates.

Emekli bir matematik öğretmeni, 70 yaşında bir kadın. 50'sinden sonra yelken yapmayı öğrenmişler eşiyle. Evlerini satıp bir yelkenli alıyorlar, dünyayı dolaşacaklar. ''Nereida - Su perisi'' ismini veriyorlar.

Ama kocası kansere yakalanıp ölüyor.

Bu 70 yaşındaki kadın zor bir işe kalkışıyor. Tek başına en zor rotadan hiç durmadan dünyayı dolaşmak. Çok az kişi başarmış bunu. Yola çıkıyor. Yolculuğu tamamlıyor, ama yolda durmak zorunda kalıyor. Amacına ulaşamıyor. Bir daha yola çıkıyor. 60 mil kala, bitirmesine şu kadarcık kala tekrar durmak zorunda kalıyor. Bir daha yola çıkıyor, dünyayı hiç durmadan tek başına dolaşan en yaşlı insan oluyor ve çok az sayıda insandan biri. Başka bir büyük denizci Ellen MacArthur.

Ama kendi küçük, 1.52 boyunda.

Dünyanın en zor spor müsabakalarından biri kabul edilen Vendée Globe yarışına katılıyor.

18 metrelik bir yelkenlide güney okyanusunun 10-15 metreye varan dalgalarıyla boğuşuyor 94 gün.

Ve bu yarışı ikinci olarak bitiriyor.

3 yıl sonra bir trimalanla dünyayı yelkenle en hızlı dolaşan insan oluyor. Şimdi bu iki kadında kansere karşı kurdukları vakıflada denizciliklerinin yanında mücadelelerine devam ediyorlar ve ülkelerinin çocuklarına ilham oluyorlar. 1 yıl önceye dönüyorum.

Bir hastam beyin kanaması geçiriyor, 2 saat sonra ameliyathanede. Bu video onun ameliyatından bir bölüm.

Birazdan başıma bir beyin cerrahının başına gelebilecek en berbat şey gelecek Erken ruptur ( yırtılma-yırtık) diyoruz buna. Daha hiçbir şeye hakim değilken, hastanın anatomisine hakim değilken anevrizma patlıyor.

Bir hortumdan fışkıran su gibi büyük bir basınçla beynine gitmesi gereken kan dışarıya akıyor.

Bu kanamayı birkaç dakika içinde durduramazsam hastayı kaybedeceğim. Saniyeler ilerliyor, benim de koroner damarlarım büzüşmeye başlıyor. Ama benim işim bu. Geçtiğimiz 25 yılda yüzlerce yaptım ben bu ameliyatlardan. Bu kanamayı nasıl durduracağımı biliyorum.

Bu anevrizmayı klipledim. Hastayı kurtardım. Ben işini çok seven bir beyin cerrahıyım. İşini çok iyi yapan bir beyin cerrahıyım. Çocukluk hayallerimin mesleğini yapıyorum. Bir sürü asistan yetiştirdim. Öğrencler yetiştirdim. Kitaplarım var, ulusal, uluslararası düzeyde tanınıyorum. Ama hayatımı tek bir alana sığdırmak, yalnız beyin cerrahisi içinde kalmak bana yetmemeye başladı.

Bu ameliyattan sonra çıktım Taksim'e gittim, Haziran günleriydi. Gezi direnişleri, içinde olan herkese farklı ve yeni bir şey ilham etmiştir. Bana da birçok şeyin yanında adı dünya olan bir gezegende yaşadığımızı düşündürdü.

2 ay sonra buradaydım.

Doğu Grönland, Angmagssalik Bölgesi, Kulusuk isimli bir eskimo köyü. Hedefim buradan yola çıkıp kanoyla Kuzey Kutup Dairesini geçmekti. Hayatımda hiç kanoya binmemiştim. Hiç kürek çekmemiştim. Tanımadığım insanlarla beraber Grönland denizine açıldık. Yüz kilometre ötedeki kuzey kutup dairesine doğru kürek çekmeye başladık. Çadırda kaldım Grönland toprağının üstünde. 30 yıldır falan çadırda kalmamıştım.

Kutup ayısını kollayarak açıkta tuvalete gittim. 8 gün boyunca yıkanmadım.

Yani modern kent yaşamına alışkın 50 yaşında bir tıp profesörü için pek de olağan olmayan günler geçirdim.

Ama sonunda Kuzey Kutup Dairesini kanoyla geçebildim. 3 ay sonrada buradaydım. Antarktika'da.

Ushuaia'dan,

O zaman başka yerlere de gideyim alkış alacaksam. Ushuaia'dan, yani dünyanın en güneyindeki şehirden bu yelkenliye bindik ve Drake Pasajına açıldık.

8 kişiyle beraber. Hiç tanımadığım insanlarla. Drake Pasajı dünyanın en zorlu denizlerinden biri. Güney amerikayla antarktika arasında. Yılın 300 günü fırtınalı. Drake Pasajını geçtiğiniz zaman bu olağanüstü yere geliyorsunuz. Antarktika'ya.

Farklı bir gezegene gelmiş gibi oluyorsunuz. Antarktika'nın en güzel yanı hiç kimseye ait olmaması. Hiçbir devlete hiçbir çokuluslu şirkete ait toprağı yok. Kimse doğal kaynaklarını yağmalamaya çalışmıyor. Antarktika yalnızca orada yaşayan canlılara ait. 1 ay kaldım Antarktika'da.

Dönerken penguenlerle vedalaştım.

Penguenlerle vedalaşırken sordum tabi.

Çocuklar dedim neydi o gezi günlerinde bütün kanallarda sizin belgeselleriniz gösteriliyordu?

Penguenlerin cevabını aynen size aktarıyorum. Abi dediler biz Antarktika'da yaşayan canlılarız, Taksim'e yapılacak alışveriş merkeziyle hiç işimiz olmaz. Gizli kamerayla çekmişler, fikrimizi sormadan orada burada gösteriyorlar. Ne çocukların yumurtadan çıkması kaldı, ne cinsel hayatlarımız kaldı. Gördüğün gibi biz anadan doğma siyah beyaz yaratıklarız. Bizde İstanbul'da olsak Çarşı Grubuyla beraber geziye çıkardık dediler. Hoş bir manzara olurdu doğrusu. Gümüşsuyu'nda büyük bir penguen sürüsüyle beraber sloganlar atarak geziye tırmanmak. Dönüş yolunda Antarktika'dan dönüş yolunda başıma hayatımdaki en güzel şeylerden biri geldi.

Önce fıskiyelerini gördük.

Büyük bir kambur balina sürüsüydü.

Yelkenleri indirdik, bekledik.

Birer ikişer yanımıza geldiler birazdan bütün teknenin etrafını yirmi yirmibeş tane kambur balina kapladı.

Korkutucu gibi geliyor ama sanki kum havuzundaki çocuklar gibiydiler bizle oynamaya başladılar.

Okyanusun ortasında teknenin bir yanından girip öbür yanından çıktılar. Kuyruk gösterdiler, taklalar attılar, fıskıyelerini yüzümüze fışkırttılar. Bir evcil hayvan bile eve gelen yabancıyı yadırgar. Bu balinalar okyanusun ortasında bize canlıların kardeşliği dersini verdiler. Sonra ameliyathaneme geri döndüm.

Eskisinden daha büyük şevkle yapıyorum ameliyatlarımı. Hastalarıma bakıyorum. Ama ben aynı ben değilim.

Antarktika'nın, Grönland'ın sularında dolaşmış biri aynı insan olmuyor. İşimi yaparken ne zaman Güney Kutbuna yürüyerek gideceğim, ne zaman Tongo'da balinalarla yüzeceğim diye düşünüyorum.

Bu işler tehlikeli değil mi diyeceksiniz.

Tehlikeli.

Ama inanın bana kent yaşamı daha az tehlikeli değil. Hele türkiyede yaşıyorsanız Antarktika kesinlikle daha güvenli. Bir tane hayatınız var. Tek bir tane. Sonrasını bilmiyoruz.

Ama bu hayata doğduk ve bu hayatı yaşayacağız. Hayatınızı değiştirin.

Hemen yarın hayatınızı değiştirmeye başlayin. Hayal kurun.

Büyük ve imkansız şeyler hayal edin. En zor olanı hayal edin. Everest'e tırmanmayı düşünün, planlayın.

Belki günün birinde Ağrı Dağı'na çıkarsınız. Az şey mi? Bir yelkenliyle Akdeniz'de dolaşmayı, okyanuslara açılmayı hayal edin. Belki bir balıkçı motoru edinirsiniz, İstanbul'u denizden yaşamaya başlarsınız. Az şey mi?

Yarın hayatınıza dokunun.

Oturduğunuz seyirci koltuğundan çıkın, sahneye gelin. Kendi hayatınızın izleyicisi değil oyuncusu olun. Hayatınızın senaristi, yönetmeni olun.

Dokunun hayatınıza.

Bir kişi değişirse herkes değişir.

İnsanlar anlarıyla ve tercihleriyle var olurlar. Tercihlerinizi hayallerinizden yana kullanın. Unutmayın, Lapon denizcileri hatırlayın her zaman. Lapon denizciler kırmızı gözlü geyiklerinin ardından açıldıkları açıldıkları Kuzey Buz Denizinden geri dönmemişlerdi. Bir an bile geri dönmeyi düşünmemişlerdi.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Hayatınızın Kararı | Talat Kırış | TEDxIstanbul Your Life's|Decision|Talat|Kırış|TEDxIstanbul ||طلعت|كيريش| Die Entscheidung deines Lebens | Talat Kırış | TEDxIstanbul Η απόφαση της ζωής σας | Talat Kırış | TEDxIstanbul La décision de votre vie | Talat Kırış | TEDxIstanbul あなたの人生の決断|タラート・クルシュ|TEDxIstanbul Решение всей вашей жизни | Талат Кырыш | TEDxIstanbul 你人生的決定 |塔拉特克里斯 |伊斯坦堡TEDx The Decision of Your Life | Talat Kırış | TEDxIstanbul

Transcriber: Bilge Yilmaz Gözden geçirme: Sancak Gülgen Bilge Yilmaz|||Review|passing|Gülgen| Transcriber: Bilge Yilmaz Review: Sancak Gülgen Merhaba. Hello Вітаю. Hello.

En son konuşmacı olduğuma göre istediğim kadar konuşabilirim herhalde. The|last|speaker|that I am|according to|I want|as much as|I can talk|probably Оскільки я виступаю останнім, то говоритиму, скільки захочу. Since I am the last speaker, I can probably talk as much as I want. Yorulmuşsunuzdur, ufak ufak kaçsak diyorsunuzdur. вы устали|||| You must be tired|little||we escape|you must be thinking Ви вже, певно, втомилися, подумуєте звідси тікати. You must be tired, you might be thinking of sneaking away little by little. Baştan söyleleyim en güzel cümlemi en sonda söyleyeceğim. |скажу|||||| from the beginning||the most|beautiful|my sentence|the most|at the end|I will say Тому попереджаю, найцікавіше я скажу в самому кінці. Let me say from the beginning that I will say my best sentence at the end. Ben bir beyin cerrahıyım. Burası benim işyerim. ||||||мое рабочее место |||ich bin Chirurg||| I|a|brain|am a surgeon|This|my|workplace Я нейрохірург. А це моє робоче місце. I am a brain surgeon. This is my workplace. Dünyanın en zor işlerinden birini yapıyorum. of the world|the most|difficult|jobs|one|I am doing Я виконую одну з найважчих робіт у світі. I am doing one of the hardest jobs in the world. Sizce benim işimin zor yanı nedir? in your opinion|my|job|difficult|aspect|what is Що, по-вашому, найважче у моїй роботі? What do you think is the hardest part of my job?

Saatlerce bu mikroskobun altında çalışmak mı? For hours|this|microscope|under|to work|question particle Працювати кілька годин під мікроскопом? Is it working for hours under this microscope? Yoksa yaptığım en küçük bir yanlış hareketin bir insanın hayatına mal olması, Or else|my|the|smallest|a|wrong|movement|a|human|life|cost|being Чи те, що найменша моя помилка може коштувати пацієнту життя, Or is it that even the smallest mistake I make could cost a person's life, ölümüne yol açması ya da sakatlığına yol açması mı? |||||инвалидности||| to his death|road|leading|or|also|to his disability|road|leading|question particle спричинити інвалідність чи смерть? lead to their death, or cause them to be disabled? İşimin en zor yanı bu değil. |most|difficult|aspect|this|not Найважче у моїй роботі не це. The hardest part of my job is not this.

Beyninde tümör olduğunu öğrenen yada bir damar baloncuğunun patlamasıyla In his brain|tumor|that|learned|or|a|blood vessel|balloon|with the rupture А мати справу з людьми, які дізнаються, що в них пухлина в мозку, It's meeting people who learn they have a tumor in their brain or who suffer a brain hemorrhage due to a ruptured aneurysm. beyin kanaması geçirip hayatı altüst olan insanlarla karşılaşmak. brain|hemorrhage|having|life|turned upside down|of|with people|to encounter або в яких руйнується життя через крововилив у мозок. It's encountering those whose lives are turned upside down. İşimin en zor yanı hastanedeki odamda az önce çocuğunun beyinciğinde tümör ||||в больнице|||||| |most|difficult|aspect|in the hospital|in my room|just|before|your child's|in the cerebellum|tumor Найважче - зустрітися поглядом з мамою, яка щойно дізналася The hardest part of my job is when a parent comes into my hospital room just after learning that their child has a tumor in their cerebellum. olduğunu öğrenen bir anneyle göz göze gelmek, ona bu durumu anlatabilmek. that|learned|a|with mother|eye|to eye|to meet|to her|this|situation|to be able to explain в моєму кабінеті, що в її дитини пухлина в мозку, пояснити їй усе. to make eye contact with a mother who has learned about it, to be able to explain this situation to her. Ben hastalarıma bir olgu olarak bakmam. |моим пациентам|||| |||Fall|| I|to my patients|a|case|as|do not look Пацієнти для мене - це не медичний випадок. I do not see my patients as a case.

Onları duygularıyla, düşünceleriyle, sevdikleriyle, işleriyle bir bütün olarak Them|with their emotions|with their thoughts|with their loved ones|with their work|a|whole|as Я бачу їх як одне ціле з їхніми почуттями, думками, близькими I see them as a whole with their emotions, thoughts, loved ones, and work. görürüm. I will see

Onları yakalandıkları hastalığın nasıl etkileyeceğini düşünürüm, |в которой они попали|||| Them|they contracted|disease|how|will affect|I think Я думаю над тим, як ця хвороба на них вплине, I think about how the disease they were caught in will affect them, onlara nasıl yardım edebileceğimi. to them|how|help|I could help як я можу їм допомогти. and how I can help them.

Bugün size anlardan ve tercihlerden söz edeceğim. Today|to you|moments|and|preferences|word|I will speak Сьогодні я розповім вам про моменти і вибір. Today I will talk to you about moments and choices. Momentum bana önce bir momenti, yani bir anı hatırlatıyor. Momentum|to me|first|one||that is|one|memory|reminds Momentum для мене найперше момент, тобто мить. Momentum reminds me of a moment, that is, a moment. Sonrada hareketi. Then|movement А вже потім дія. Then the movement.

Hereketin en önemli özelliği yönü. The movement|most|important|characteristic|direction Найважливішою особливістю дії є її напрямок. The most important feature of the movement is its direction.

Bir kamyon otoyolda dümdüz giderken sorun yoktur. A|truck|on the highway|straight|while driving|problem|there is no Якщо вантажівка їде прямо, проблем нема. There is no problem when a truck goes straight on the highway. Ama direksiyonu kırıp bariyerlere yönelirse sorun başladı demektir. ||||направится к||| But|steering wheel|turning|towards the barriers|if he/she/it heads|problem|started|it means Та якщо водій виверне кермо на відбійник, тоді починаються проблеми. But if it turns the steering wheel and heads towards the barriers, it means a problem has started. Hereketin yönü seçimi işaret eder, tercihi işaret eder. movement|direction|choice|indicates|does|preference|indicates|does |||||preference|| Напрям дії вказує на вибір, на перевагу. The direction of the movement indicates a choice, it indicates a preference. İnsanlar anlarıyla ve tercihleriyle var olurlar. |with their moments|and|with their preferences|exist|are Люди живуть моментами і виборами. People exist with their moments and their choices. Bir an nedir? A|moment|what is Що таке мить? What is a moment?

Bir dakika? On dakika? One|minute|Ten|minute Хвилина? Десять хвилин? A minute? Ten minutes?

Eğer 1 an 1 dakikaysa, uykuyu çıktıktan sonra yaşam boyu geçireceğiniz If|moment|minute|sleep|after waking|then|life|throughout|you will spend Якщо мить - це одна хвилина, то після сну у вас буде приблизно If 1 moment is 1 minute, you will have approximately 25 million moments in your lifetime after waking up. aşağı yukarı 25 milyon anınız olacaktır. approximately|up|million|moments|will be 25 мільйонів митей. 10 minutes would be 2.5 million.

10 dakika ise 2,5 milyondan. minutes|then|from million Якщо це 10 хвилин, то 2,5 мільйона. And this is of course valid for a newborn.

Ve bu tabiki bir yenidoğan için geçerli. And|this|of course|a|newborn|for|valid Of course, this is true for any newborn. Це також стосується і новонароджених.

Yani pek fazla zamanımız var sayılmaz. So|really|much|our time|is|not counted Тобто в нас не так багато часу. So we don't really have much time.

O zaman anlarımız ve tercihlerimiz önem kazanıyor. That|time|our moments|and|our choices|importance|gain Тому наші миті і вибір стають дуже важливими. At that time, our moments and choices become important. Size anlardan örnek vereceğim. I will give you|from them|example|I will give Я наведу вам приклад таких митей. I will give you examples from moments.

Tercihlerden, hastalarımdan, kendimden , insanlardan. From preferences|from my patients|from myself|from people Виборів, пацієнтів, себе та людей. From choices, from my patients, from myself, from people. 17 yaşında bir delikanlı, bir sürü sorunu var. Hangimizin yokki? years old|a|young man|a|lot|problems|has|of us|doesn't have У 17-річного хлопця є купа проблем. У кого ж їх нема? A 17-year-old young man has a lot of problems. Who among us doesn't? Üstüne üstlük birde aşık. Sevgilisiyle konuşmak istiyor. On top of that|in addition|also|in love|with his girlfriend|to talk|wants Крім того, він ще закоханий. Хоче поговорити з коханою. On top of that, he's in love. He wants to talk to his girlfriend. Takmış kafaya o gün mutlaka konuşacak. He has made up his mind|to his mind|he|day|definitely|will talk От і вирішив, що сьогодні він це обов'язково зробить. He's determined to talk to her that day.

Mesaj üstüne mesaj atıyor, cevap yok. Message|after|message|sends|reply|none Шле їй есемески, а відповіді - жодної. He's sending message after message, but there's no reply.

Telefonla arıyor, cevap yok. He/She calls by phone|is calling|answer|there is none Дзвонить їй - не відповідає. He is calling on the phone, no answer.

Son bir kere daha arıyor, meşgule alıyor. Last|one|time|again|calls|to busy|takes Дзвонить ще раз - вона збиває. He calls one last time, it goes to busy.

Gidiyor salonun penceresini açıp bırakıyor kendini boşluğa. He/She is going|living room|window|opening|letting|himself/herself|into the void Він підходить до вікна, відчиняє його і викидається в пустку. He goes to the window of the living room and lets himself fall into the void. Hayır ölmüyor. No|does not die Ні, він не вмирає. No, he does not die.

Belden aşağısı felç kalıyor. From the waist|down|paralyzed|remains Його паралізує нижче пояса. The lower body is becoming paralyzed.

Bütün sorunları aynen devam ederken kalan ömrünü All|problems|exactly|continues|while|remaining| Проблеми не зникли, тільки решта його життя While all the problems continue exactly as they are, the remaining life bir tekerlekli sandalyede geçirecek. a|wheelchair|in the wheelchair|will spend тепер мине в інвалідному візку. will be spent in a wheelchair.

Hiçbir tercih yaşamın karşısında olmamalı. No|preference|life|against|should be Жодний вибір не повинен бути на противагу життю. No choice should be against life. Kendi hayatımıza dair vereceğimiz kararlar da böyle. Our own|lives|about|we will give|decisions|too|like this Так само і рішення стосовно самого життя. The decisions we make about our own lives are like this. Çünkü bu dünyada tek bir kutsal şey var, o da canlıların yaşamı. |||||heilig|||||| Because|this|in the world|only|one|sacred|thing|exists|that|also|living beings'|life Бо в цьому світі священним є тільки одне - життя. Because there is only one sacred thing in this world, and that is the life of living beings. Buna Afrikada açlıktan ölen, Ortadoğuda bombalardan ölen çocukların yaşamıda ||||||||жизнь This|in Africa|from hunger|dying|in the Middle East|from bombs|dying|children's|lives Життя дітей, які вмирають в Африці від голоду, а на Близькому Сході - This includes the lives of children who die of hunger in Africa and those who die from bombs in the Middle East. dahil. einschließlich included від бомб. .

Buna Faroe adalarında katledilen yunusların, ||||den Walen To this|Faroe|islands|slaughtered|dolphins' Життя дельфінів, яких убивають на Фарерських островах, This includes the dolphins slaughtered in the Faroe Islands, belediyelerin zehirlediği köpeklerin yaşamıda dahil. the municipalities|poisoned|dogs'|life|included і життя собак, яких отруює міська влада. the lives of dogs poisoned by municipalities. Buna gezide avm yapmak için, Validebağ'da cami, ||Einkaufszentrum|||| This|during the trip|shopping mall|to build|for|in Validebağ|mosque Життя дерев, які зрізають, щоб побудувати ТРЦ у парку Ґезі, This also includes the mosque built in Validebağ for the purpose of constructing a shopping mall, Soma'da santral yapmak için kesilen ağaçlarınkide. in Soma|power plant|to build|for|cut|trees' у Валідебаг - мечеть, а в Сомі - теплову електростанцію. and the trees cut down in Soma for the power plant. Bu arada hanımlar beyler, eğer sevgilileriniz size şiddet küfür içeren This|in the meantime|ladies|gentlemen|if|your partners|to you|violence|profanity|containing Тому, пані та панове, відповідайте на есемески вашої половинки, Meanwhile ladies and gentlemen, if your partners are not sending you messages containing violence and insults, mesajlar atmıyorlarsa bir zahmet onları yanıtlayıverin. |||||ответьте им messages|if they don't send|a|trouble|them|please answer навіть якщо вони не містять лайливих слів. please do respond to them. Benim boyle kendini boşluğa bırakan çok hastam oldu. I|like this|himself|into the void|who lets go|very|patient|became У мене було багато таких пацієнтів, які кинулися у порожнечу. I have had many patients who let themselves fall into emptiness. Bir başka hasta 29 yaşında bir kadın. A|another|patient|years old|a|woman Інша моя пацієнтка - 29-річна жінка. Another patient is a 29-year-old woman.

İyi bir evliliği var, mutlu bir evliliği var, iyi bir işi var. good|a||has|||||||| Вона заміжня, щаслива у шлюбі, має хорошу роботу. He has a good marriage, a happy marriage, and a good job. Başı ağrıyor. Bir MR çektiriyor. ||||делает МРТ His head|hurts|A|MRI|is getting І головний біль. Робить МРТ. He has a headache. He is getting an MRI.

Büyük bir damar yumağı tespit ediliyor. Bana geldi. |||Knoten|||| Large|a|vein|mass|detection|is being|to me|came У неї знаходять ангіому. Вона приходить до мене. A large vascular mass is detected. He came to me. Kendisine hastalığıyla ilgili bilgi vermeye başladım. to him/her|about his/her illness|related|information|to give|I started Я почав розповідати їй про хворобу. I started to provide him information about his illness. Doğduğundan beri beyninde olduğunu ve yaşamının sonuna kadar since he was born|ago|in his brain|that it was|and|his life|to the end|until Що ангіома в неї від народження і що до кінця життя I said that it has been in your brain since you were born and that it could stay there harmlessly until the end of your life. zararsız bir şekilde orada kalabileceğini söyledim. harmless|one|way|there|he/she/it could stay|I said вона може лишатися в мозку, не будучи шкідливою. He took the words out of my mouth. Lafı ağzımdan aldı. the word|from my mouth|took Але вона мене перебила: ''But I could bleed tomorrow and die.'' he said.

''Ama yarın kanayabilir ve ölebilirim de.'' dedi. But|tomorrow|may bleed|and|I may die|too|he/she said He said, `` But I can bleed and die tomorrow. "Але завтра вона може закровоточити, і я вмру". Uzun zamandır hastalar hastalıklarını internetten çalışıp geliyorlar. Long|time|patients|their illnesses|from the internet|studying|they come Уже давно пацієнти приходять до мене з діагнозами з інтернету. Patients have been researching their illnesses on the internet for a long time. Hatta beni de çalışıyorlar. Bana dair herşeyi biliyorlar. Even|me|also|they work|about me|regarding|everything|they know Та інформацією про мене. Вони все про мене знають. In fact, they are researching me too. They know everything about me. ''Siz bu ameliyatı iyi yapıyormuşsunuz'' dedi. ''Beni kurtarın.'' You|this|surgery|well|do|said|Me|save "Ви профі у цих операціях. Врятуйте мене". ''You are said to perform this surgery well,'' he said. ''Save me.'' Ameliyatın risklerini anlattım. Ölüm ve sakatlık vardı. The surgery|risks|I explained|Death|and|disability|was Я розповів про ризики операції: смерть і каліцтво. I explained the risks of the surgery. There was a risk of death and disability. ''Ameliyat olmak istiyorum.'' dedi. 20 saat sürdü ameliyatı. surgery|to be|I want|he said||lasted|his surgery "Я хочу операцію", - вона відповіла. Операція тривала 20 годин. ''I want to have surgery,'' he said. The surgery lasted 20 hours. Ve ameliyattan 2 bacağı ve 1 kolu felçli olarak çıktı. And|from surgery|legs|and|arm|paralyzed|as|came out Зрештою, у неї паралізувало обидві ноги і одну руку. And he came out of the surgery with 2 legs and 1 arm paralyzed. Sonra bana hayatımda bir hastamdan aldığım en güzel hediyeyi verdi. Then|to me|in my life|one|from my patient|I received|the most|beautiful|gift|gave Потім вона зробила мені найкращий подарунок, який може зробити пацієнт. Then he gave me the most beautiful gift I have ever received from a patient in my life. Bu kartpostal. This|postcard Цю листівку. This postcard.

Üstünde eşinin ve kendisinin resmi var. Arkasında şunlar yazıyor. On it|his wife's|and|his own|photo|there is|On the back|these|are written На ній - фотографія її і чоловіка. На звороті - цей напис. There is a picture of him and his wife on it. It says the following on the back. Ocak 2002 hastalığın teşhisi. Nisan 2002 operasyon. ||Diagnose der Krankheit|| January|disease|diagnosis|April|surgery Січень 2002 - діагностували хворобу. Квітень 2002 - операція. January 2002 diagnosis of the disease. April 2002 operation. Ağustos 2002 Kaçkar'da 3200 metre. August|in Kaçkar|meters Серпень 2002 - 3200м на горі Качкар. August 2002 at 3200 meters in Kaçkar.

Bir tercih yapmıştı ne mutlu bana ki ona istediği hayatı verebilmiştim. A|choice|had made|how much|happy|to me|that|to him|desired|life|I had been able to give Вона зробила вибір, і на моє щастя, я дав їй життя, яке вона хотіла. He had made a choice, how happy I am that I could give him the life he wanted. Ama bundan sonraki öykü biraz acıklı. But|from this|next|story|a little|sad Але наступна історія сумніша. But the next story is a bit sad.

30'lu yaşlarının ortalarında bir erkek hasta bir sara nöbeti geçiriyor. ||||||||Anfall| in his 30s|years||a|male|patient|a|epilepsy|seizure|is having Чоловік за 30 переживає напад епілепсії. A male patient in his mid-30s is having a seizure. Acile götürüyorlar. Film çekiliyor. to the emergency room|they are taking|The film|is being shot Його привозять на швидкій. Роблять знімок. They are taking him to the emergency room. A film is being shot.

Beyninin sağ tarafında kocaman bir tümör. |right|on|huge|a|tumor У правій півкулі мозку - величезна пухлина. A huge tumor on the right side of his brain.

Bana geldi. Yüzünde acı bir gülümsemeyle ''Hocam yaşarmıyım?'' dedi. to me|came|On his face|bitter|a|with a smile|My teacher|will I live|he said Він прийшов до мене і з гіркою усмішкою спитав: "Я житиму?" He came to me. With a painful smile on his face, he said, 'Teacher, will I survive?' Kötü huylu bir tümördü. İkimizde ''Bunun için mücadele edeceğiz.'' dedik. malignant|tempered|a|tumor||This|for|fight|will fight| Пухлина злоякісна. Ми обидва вирішили, що будемо боротися. It was a malignant tumor. We both said, 'We will fight for this.' 2 yıl içinde 3 defa ameliyat ettim. year|in|times|surgery|I performed За два роки я оперував його тричі. I operated on him 3 times within 2 years.

Bir gün telefonla beni aradı. One|day|by phone|me|called Одного дня він мені подзвонив. One day, he called me on the phone.

''Hocam'' dedi.''Bu iki yılı iyi yaşadım. Yapmak istediklerimi yaptım. My teacher|said|This|two|years|well|I lived|To do|what I wanted|I did "Лікарю, я гарно прожив ці два роки. Робив усе, що мені хотілося. He said, ''Teacher, I lived these two years well. I did what I wanted to do. Fantazilerim vardı, gerçekleştirdim. My fantasies|existed|I realized У мене були мрії. І я їх здійснив. I had fantasies, I realized them.

İki yıla 40-50 yıllık hayatı sığdırdım.'' ||||уместил |years|years|life|I compressed У два роки я втис усі 40-50". I packed 40-50 years of life into two years.''

1 hafta sonra da öldü. week|later|also|died Через тиждень він помер. He died a week later.

Peki böyle mi olması gerekiyor? Well|like this|question particle|to be|necessary Невже так і має бути? So is this how it should be?

Duvara tosladıktan sonra mı hayatımızın değerini anlamalıyız? |stoßen||||| to the wall|after hitting|then|question particle|our life|value|should we understand Ми зрозуміємо цінність життя тільки після того, як нас притиснути до стіни? Should we understand the value of our lives only after hitting the wall? Her sabah bir dikdörtgen prizmasından çıkıp başka bir dikdörtgen prizmasına Every|morning|a|rectangular|from prism|exiting|another|a|rectangular|to prism Щоранку ми виходимо з однієї прямокутної призми і входимо в Every morning we get out of one rectangular prism and into another rectangular prism, biniyoruz ve işimizin olduğu bir diğer dikdörtgen prizmasına gidiyoruz. we get in|and|our work|that is|one|other|rectangular|prism|we are going іншу, а з неї у ще одну, в якій обертається наша робота. and we go to another rectangular prism where we have work. Yaşamlarımız bu şekilde geçip giderken hayal gücümüz, yaratıcılığımız soluyor. наши жизни|||||||| Our lives|this|way|passing|by|imagination|our power|our creativity|wilts Поки так минає наше життя, наша здатність мріяти і творити сохне. As our lives pass by in this way, our imagination and creativity are fading. Hep nasıl daha çok para kazanırız, nasıl daha yükseğe çıkarız, Always|how|more|much|money|can we earn|how|higher|high|can we rise Ми все переймаємося тим, як заробити більше грошей, досягти We are always trying to figure out how to earn more money, how to rise higher, nasıl daha güçlü oluruz diye uğraşıyoruz. how|more|strong|we become|in order to|we strive більшого, стати могутнішим. how to become stronger.

Peki güçlü olmak bizi daha iyi, daha düzgün yapıyor mu? Well|strong|to be|us|more|good|more|proper|makes|question particle А чи робить нас ця могутність кращими та досконалішими? But does being strong make us better, more decent? Çoğu zaman daha kötü yapıyor. Most|of the time|more|poorly|does У більшості випадків - гіршими. Most of the time, we are doing worse.

Kendimize etrafımızdakilere ve üzerinde yaşadığımız bu gezegene yabancılaşıyoruz. We|to those around us|and|on|we live|this|planet|we are alienating Ми стаємо чужими до самих себе, оточення і планети, на якій живемо. We are alienating ourselves from those around us and the planet we live on. En son ne zaman bir Dünya Haritasına baktınız? The|last|when|time|a|World|Map|did you look Коли ви востаннє дивилися на карту світу? When was the last time you looked at a World Map? Kaçınız kutuplara gitmeyi, okyanusların dibindeki çukurlara How many of you|to the poles|to go|of the oceans|at the bottom of|to the trenches Скільки з вас мріяло потрапити на полюс, спуститися у впадини How many of you want to go to the poles, to the trenches at the bottom of the oceans? bir denizaltı ile inmeyi hayal etti? a|submarine|with|diving|dreamed|he на дні океану на підводному човні? Did you dream of descending with a submarine?

Peki sizler bunu hayal etmezseniz çocuklarınız nasıl Jüpiter'e Uranüs'e Well|you (plural)|this|imagine|don't imagine|your children|how|to Jupiter|to Uranus Коли ви не мрієте про таке, то як ваші діти будуть мріяти про подорожі Well, if you don't dream of this, how will your children dream of going to Jupiter or Uranus? gitmeyi hayal edecek? going|dream|will imagine на Юпітер чи Уран? How will children like this come out of these lands?

Bu topraklardan böyle çocuklar nasıl çıkacak? This|from the lands|such|children|how|will emerge How would our children growing up in this land do so? Хіба на такому грунті виростуть інакші діти? Size iki denizciden örnek vereceğim. Ben de denizciyim. I will give you|two|sailors|example|I will give|I|also|am a sailor Я наведу вам приклад двох моряків. Я сам моряк. I will give you an example of two sailors. I am a sailor too. İki büyük denizci kadından. |great|sailor|from women Точніше двох видатних морячок. Two great female sailors.

İlkinin adı Jean Socrates. |name|Jean|Socrates Першу звати Жан Сократ. The first one's name is Jean Socrates.

Emekli bir matematik öğretmeni, 70 yaşında bir kadın. Retired|a|mathematics|teacher|years old|a|woman Ця 70-річна пенсіонерка - колишня вчителька математики. A retired math teacher, a 70-year-old woman. 50'sinden sonra yelken yapmayı öğrenmişler eşiyle. after 50|they|sailing|to|learned|with his wife Після 50-ти вона разом з чоловіком навчилася вітрильництва. They learned to sail after their 50s. Evlerini satıp bir yelkenli alıyorlar, dünyayı dolaşacaklar. Their house|selling|a|sailboat|they buy|the world|they will travel around Продавши будинок, вони вирушають у море в навколосвітню подорож. They sell their house and buy a sailboat, they will sail around the world. ''Nereida - Su perisi'' ismini veriyorlar. ||Wasserfee|| Nereida|Water|fairy|her name|they give Вітрильник називають "Nereida" - "Морська фея". They name it ''Nereida - Water Fairy''.

Ama kocası kansere yakalanıp ölüyor. But|her husband|to cancer|getting diagnosed|dies Але її чоловік помирає від раку. But her husband gets cancer and dies.

Bu 70 yaşındaki kadın zor bir işe kalkışıyor. This|year old|woman|difficult|a|job|is undertaking Ця 70-річна жінка йде на відважний крок. This 70-year-old woman is embarking on a difficult task. Tek başına en zor rotadan hiç durmadan dünyayı dolaşmak. Alone|by|the most|difficult|route|ever|without stopping|the world|to travel around Самій подолати найскладніший маршрут без зупинок. Traveling around the world alone on the hardest route without stopping. Çok az kişi başarmış bunu. Yola çıkıyor. very|few|people|has succeeded|this|To the road|he/she/it departs Мало хто подолав цей шлях. Вона ж вирушає в дорогу. Very few people have accomplished this. She sets off. Yolculuğu tamamlıyor, ama yolda durmak zorunda kalıyor. |заканчивает||||| The journey|completes|but|on the road|to stop|forced|remains Долає її, але з вимушеною зупинкою. She completes her journey, but has to stop along the way. Amacına ulaşamıyor. Bir daha yola çıkıyor. to his goal|cannot reach|One|more|road|sets out Ціль не досягнута. Вона знову вирушає. He is not reaching his goal. He sets off again. 60 mil kala, bitirmesine şu kadarcık kala tekrar durmak zorunda kalıyor. miles|remaining|to finish|this|little|remaining|again|to stop|forced|is Коли до мети лишається 60 миль, вона знову змушена зупинитись. With 60 miles to go, just before finishing, he has to stop again. Bir daha yola çıkıyor, dünyayı hiç durmadan tek başına dolaşan One|more|on the road|leaves|the world|never|without stopping|alone|by himself|wandering Знову вирушає і стає найстарішою людиною, яка подорожує світом He sets off again, becoming the oldest person to travel the world alone without stopping. en yaşlı insan oluyor ve çok az sayıda insandan biri. the|oldest|person|is|and|very|few|number|from people|one без зупинок, і однією з небагатьох. and one of very few people. Başka bir büyük denizci Ellen MacArthur. Another|one|great|sailor|Ellen|MacArthur Друга видатна морячка - Еллен МакАртур. Another great sailor is Ellen MacArthur.

Ama kendi küçük, 1.52 boyunda. But|herself|is small|in height Вона зростом всього-на-всього 1,52м. But she is small, 1.52 meters tall.

Dünyanın en zor spor müsabakalarından biri kabul edilen ||||Wettkämpfen||| of the world|the most|difficult|sport|competitions|one|considered|accepted Вона бере участь у Vendée Globe, спортивному змаганні, яке вважається She participates in the Vendée Globe race, Vendée Globe yarışına katılıyor. Вендее||| Vendée|Globe|to the race|participates одним із найважчих у світі. which is considered one of the toughest sporting competitions in the world.

18 metrelik bir yelkenlide güney okyanusunun 10-15 metreye varan meter long|a|sailboat|southern|ocean's|meters|reaching На 18-метровому вітрильнику вона змагається з океанськими хвилями Struggling with waves of 10-15 meters in the Southern Ocean on an 18-meter sailboat for 94 days. dalgalarıyla boğuşuyor 94 gün. with the waves|struggles|days заввишки 10-15м протягом 94 днів. And finishing this race in second place.

Ve bu yarışı ikinci olarak bitiriyor. And|this|race|second|as|finishes І в цій регаті вона стає другою. Three years later, he becomes the fastest person to sail around the world on a trimaran.

3 yıl sonra bir trimalanla dünyayı yelkenle en hızlı dolaşan insan oluyor. |||трималан||на парусе||||| |||Trimaran||||||| year|later|a|trimaran|the world|by sailing|the most|fast|circumnavigating|person|becomes Three years later, За 3 роки вона стає найшвидшою яхтсменкою. Şimdi bu iki kadında kansere karşı kurdukları vakıflada |||||||Stiftung Now|this|two|women|against cancer|against|they established|in the foundation Зараз ці обидві жінки, окрім вітрильного спорту, присвячують Now these two women continue their fight alongside the foundations they established against cancer. denizciliklerinin yanında mücadelelerine devam ediyorlar their maritime activities|alongside|their struggles|continue|they час своїм фондам, націлених на боротьбу з раком, They are continuing their struggles alongside their maritime activities. ve ülkelerinin çocuklarına ilham oluyorlar. and|their countries|to the children|inspiration|they are і надихають дітей у своїх країнах. And they are inspiring the children of their country. 1 yıl önceye dönüyorum. year|ago|I return Я повернуся на рік назад. I am going back to a year ago.

Bir hastam beyin kanaması geçiriyor, 2 saat sonra ameliyathanede. A|my patient|brain|hemorrhage|is having|hours|later|in the operating room У мого пацієнта стається крововилив, за 2 години він уже в операційній. One of my patients is having a brain hemorrhage, in the operating room in 2 hours. Bu video onun ameliyatından bir bölüm. This|video|his|surgery|a|segment На цьому відео частина тієї операції. This video is a part of his surgery.

Birazdan başıma bir beyin cerrahının başına gelebilecek en berbat şey gelecek Soon|to me|a|brain|surgeon|to him|that could happen|the most|terrible|thing|will happen За мить станеться найгірше, що може статися з нейрохірургом. Soon, the worst thing that can happen to a neurosurgeon will happen to me. Erken ruptur ( yırtılma-yırtık) diyoruz buna. |разрыв|разрыв||| Early|rupture|||we call|this Ми це називаємо розривом. We call this early rupture. Daha hiçbir şeye hakim değilken, hastanın anatomisine hakim değilken |||beherrschen||||| Not yet|anything|to anything|in control|while|patient's|anatomy|in control|while Коли тобі ніщо непідвладне, включаючи анатомію пацієнта, While not yet mastering anything, not mastering the patient's anatomy, anevrizma patlıyor. Aneurysma| aneurysm|bursts розривається аневризма. the aneurysm bursts.

Bir hortumdan fışkıran su gibi büyük bir basınçla beynine gitmesi gereken kan A|from a hose|gushing|water|like|great|a|with pressure|to the brain|going|necessary|blood Кров, яка повинна була текти у мозок, витікала з шлангу під великим Blood that should go to the brain with great pressure, like water gushing from a hose, dışarıya akıyor. outside|flows тиском, як вода. is flowing out.

Bu kanamayı birkaç dakika içinde durduramazsam hastayı kaybedeceğim. This|bleeding|few|minutes|within|if I can't stop|the patient|I will lose Якщо я за кілька хвилин не зупиню кров, то втрачу свого пацієнта. If I can't stop this bleeding within a few minutes, I will lose the patient. Saniyeler ilerliyor, benim de koroner damarlarım büzüşmeye başlıyor. ||||Kranzgefäße||ziehen sich zusammen| Seconds|pass|my|also|coronary|my arteries|to constrict|begin Секунди йдуть, мої коронарні судини стискаються. Seconds are passing, and my coronary vessels are starting to constrict. Ama benim işim bu. Geçtiğimiz 25 yılda yüzlerce yaptım ben bu ameliyatlardan. But|my|job|this|In the past|years|hundreds|I did|I|this|surgeries Але це моя робота. За останні 25 років я зробив сотні таких операцій. But this is my job. I have performed hundreds of these surgeries in the past 25 years. Bu kanamayı nasıl durduracağımı biliyorum. This|bleeding|how|I will stop|I know Я знаю, як зупинити цю кровотечу. I know how to stop this bleeding.

Bu anevrizmayı klipledim. Hastayı kurtardım. ||ich clipte|| This|aneurysm|I clipped|The patient|I saved Я надів кліпсу. І врятував пацієнта. I clipped this aneurysm. I saved the patient. Ben işini çok seven bir beyin cerrahıyım. İşini çok iyi yapan bir beyin cerrahıyım. I|your job|very|loving|a|brain|am a surgeon||very|well|doing|a|brain|am a surgeon Я нейрохірург, який любить свою роботу і професійно її виконує. I am a neurosurgeon who loves his job very much. I am a neurosurgeon who does his job very well. Çocukluk hayallerimin mesleğini yapıyorum. childhood|of my dreams|profession|I am doing У мене професія, про яку я мріяв з дитинства. I am doing the profession of my childhood dreams. Bir sürü asistan yetiştirdim. Öğrencler yetiştirdim. ||||студенты| A|lot|assistants|I trained|Students|I trained Я навчив чимало асистентів і студентів. I have trained a lot of assistants. I have trained students. Kitaplarım var, ulusal, uluslararası düzeyde tanınıyorum. ||national||| My books|exist|national|international|at the level|I am recognized У мене є книжки, мене знають як тут, так і за кордоном. I have books, I am recognized at a national and international level. Ama hayatımı tek bir alana sığdırmak, yalnız beyin cerrahisi içinde kalmak But|my life|single|one|area|to confine|only|brain|surgery|within|to remain Проте мені стало мало присвятити все своє життя одній сфері і But fitting my life into a single area, staying only within neurosurgery bana yetmemeye başladı. to me|to be insufficient|started працювати як нейрохірург. has started to be insufficient for me.

Bu ameliyattan sonra çıktım Taksim'e gittim, Haziran günleriydi. This|from surgery|after|I went out|to Taksim|I went|June|it was the days of Після цієї операції я вийшов на площу Таксім. Це був червень. After this surgery, I went out and went to Taksim, it was June. Gezi direnişleri, içinde olan herkese farklı ve yeni bir şey ilham etmiştir. Gezi|protests|within|being|to everyone|different|and|new|one|thing|inspiration|has inspired Протести в Ґезі для кожного учасника стали новим натхненним досвідом. The Gezi protests inspired something different and new in everyone involved. Bana da birçok şeyin yanında adı dünya olan bir gezegende yaşadığımızı to me|also|many|things|alongside|name|earth|that is|a|planet|we live Мене, крім багато чого іншого, вони змусили задуматися над тим, що ми It made me think that we live on a planet called Earth, among many other things. düşündürdü. made (someone) think живемо на планеті Земля.

2 ay sonra buradaydım. month|later|I was here За 2 місяці я опинився тут. I was here 2 months later.

Doğu Grönland, Angmagssalik Bölgesi, Kulusuk isimli bir eskimo köyü. ||Анкмагссалик||Кулусук|||| East|Greenland|Angmagssalik|Region|Kulusuk|named|a|Eskimo|village Ескімоському селі Кулусук у районі Ангмагссалик на сході Гренландії. East Greenland, a village called Kulusuk in the Angmagssalik Region. Hedefim buradan yola çıkıp kanoyla Kuzey Kutup Dairesini geçmekti. My goal|from here|road|departing|by canoe|North|Pole|Circle|was to cross Я планував звідси обплисти на каное Північне полярне коло. My goal was to set off from here and paddle a canoe across the Arctic Circle. Hayatımda hiç kanoya binmemiştim. Hiç kürek çekmemiştim. in my life|ever|to canoe|had not ridden|Ever|rowing|had not rowed Я ніколи в житті не сідав у каное. Ніколи не гріб. I had never been in a canoe in my life. I had never rowed. Tanımadığım insanlarla beraber Grönland denizine açıldık. unknown|with people|together|Greenland|to the sea|we set sail Разом із незнайомими мені людьми я вийшов у Гренландське море. We set out into the Greenland Sea with people I didn't know. Yüz kilometre ötedeki kuzey kutup dairesine doğru kürek çekmeye başladık. One hundred|kilometers|away|north|pole|circle|towards|paddle|rowing|we started Ми почали гребти до Північного полярного кола, до якого було 100 км. We started rowing towards the Arctic Circle, a hundred kilometers away. Çadırda kaldım Grönland toprağının üstünde. In the tent|I stayed|Greenland|land|on Я спав у наметі на землях Гренландії. I stayed in the tent on the land of Greenland. 30 yıldır falan çadırda kalmamıştım. for years|or so|in a tent|hadn't stayed Я вже 30 років не спав у наметі. I hadn't stayed in a tent for about 30 years.

Kutup ayısını kollayarak açıkta tuvalete gittim. Eisbär|Eisbär|auf den Eisbären||| Polar|bear|by watching out for|outside|to the toilet|I went Остерігаючись полярного ведмедя, я ходив у туалет надворі. I went to the toilet outside while keeping an eye out for polar bears. 8 gün boyunca yıkanmadım. ||не мылся days|for|I didn't wash Я не мився 8 днів. I didn't wash for 8 days.

Yani modern kent yaşamına alışkın 50 yaşında bir tıp profesörü için So|modern|city|to life|accustomed|years old|a|medicine|professor|for Тобто я прожив досить незвичні як для 50-річного професора So, for a 50-year-old medical professor accustomed to modern urban life, pek de olağan olmayan günler geçirdim. not very|also|ordinary|unusual|days|I spent медицини, який звик до сучасного міського життя. I spent quite unusual days.

Ama sonunda Kuzey Kutup Dairesini kanoyla geçebildim. But|finally|North|Pole|Circle|by canoe|I was able to pass Та зрештою я обплив Північне полярне коло на каное. But in the end, I was able to cross the Arctic Circle by canoe. 3 ay sonrada buradaydım. Antarktika'da. month|later|I was here|in Antarctica Через 3 місяці я вже був тут - в Антарктиді. I was here 3 months later. In Antarctica.

Ushuaia'dan, из Ушуайи aus Ushuaia from Ushuaia З Ушуаї. From Ushuaia,

O zaman başka yerlere de gideyim alkış alacaksam. then|time|other|places|too|I should go|applause|if I will receive Тоді я поїду ще кудись, якщо мені будуть аплодувати. Then let me go to other places if I'm going to get applause. Ushuaia'dan, yani dünyanın en güneyindeki şehirden bu yelkenliye bindik from Ushuaia|that is|the world's|the most|southernmost|from city|this|sailboat|we boarded З Ушуаї, найпівденнішого міста світу, ми на вітрильнику вирушили From Ushuaia, which means we boarded this sailboat from the southernmost city in the world. ve Drake Pasajına açıldık. and|Drake|Passage|we opened до протоки Дрейка. and we opened to the Drake Passage.

8 kişiyle beraber. Hiç tanımadığım insanlarla. with people|together|never|I had never met|with people Нас було восьмеро. І я нікого не знав. With 8 people. With strangers I had never met. Drake Pasajı dünyanın en zorlu denizlerinden biri. Drake|Passage|world's|most|challenging|seas|one Протока Дрейка - одне з найважчих для проходження місць у світі між The Drake Passage is one of the most challenging seas in the world. Güney amerikayla antarktika arasında. Yılın 300 günü fırtınalı. South|America|Antarctica|between|of the year|days|stormy Південною Америкою і Антарктидою. 300 днів у році тут шторми. Between South America and Antarctica. Stormy for 300 days of the year. Drake Pasajını geçtiğiniz zaman bu olağanüstü yere geliyorsunuz. |пассаж|||||| Drake|Passage|you pass|when|this|extraordinary|place|you arrive Пройшовши протоку Дрейка, ви потрапляєте в це неймовірне місце. When you pass Drake Passage, you arrive at this extraordinary place. Antarktika'ya. to Antarctica Антарктиду. Antarctica.

Farklı bir gezegene gelmiş gibi oluyorsunuz. Different|a|planet|having arrived|as if|you are Ви наче потрапляєте на іншу планету. You feel like you have arrived on a different planet. Antarktika'nın en güzel yanı hiç kimseye ait olmaması. Antarctica's|the|beautiful|aspect|no|to anyone|belonging|not being В Антарктиді добре те, що вона нікому не належить. The best part of Antarctica is that it belongs to no one. Hiçbir devlete hiçbir çokuluslu şirkete ait toprağı yok. |||multinational|||| No|government|no|multinational|company|belonging to|land|has Там немає землі, яка належала б чи то країні, чи то корпораціям. No state has any land belonging to any multinational company. Kimse doğal kaynaklarını yağmalamaya çalışmıyor. |||грабить| No one|natural|resources|to exploit|tries Ніхто не намагається розграбувати природні ресурси. No one is trying to plunder natural resources. Antarktika yalnızca orada yaşayan canlılara ait. Antarctica|only|there|living|creatures|belongs Антарктида належить тільки тим живим істотам, які там живуть. Antarctica belongs only to the living beings that inhabit it. 1 ay kaldım Antarktika'da. month|I stayed|in Antarctica Я був там місяць. I stayed in Antarctica for 1 month.

Dönerken penguenlerle vedalaştım. When I was leaving|with the penguins|I said goodbye Повертаючись, я попрощався з пінгвінами. I said goodbye to the penguins while turning back.

Penguenlerle vedalaşırken sordum tabi. With the penguins|while saying goodbye|I asked|of course Прощаючись із ними, я, звісно, їх запитав. Of course, I asked while saying goodbye to the penguins.

Çocuklar dedim neydi o gezi günlerinde bütün kanallarda sizin belgeselleriniz |||||||||Ihre Dokumentationen Kids|I said|what was|that|travel|days|all|on channels|your|documentaries "Любі, чому під час протестів у Ґезі всі канали показували документальні I said, kids, what was that documentary of yours that was being shown on all channels during the trip days? gösteriliyordu? was being shown фільми про вас?" ?

Penguenlerin cevabını aynen size aktarıyorum. The penguins|answer|exactly|to you|I am conveying Я дослівно повторюю вам їхню відповідь. I am relaying the penguins' response to you exactly. Abi dediler biz Antarktika'da yaşayan canlılarız, Taksim'e yapılacak Bro|they said|we|in Antarctica|living|we are creatures|to Taksim|will be done "Друже, ми істоти, які живуть в Антарктиді. Ми не маємо жодного They said, 'Dude, we are creatures living in Antarctica, we have nothing to do with the shopping mall that will be built in Taksim. alışveriş merkeziyle hiç işimiz olmaz. Gizli kamerayla çekmişler, fikrimizi shopping|with the mall|never|business|is|hidden|with the camera|they recorded|our opinion стосунку до ТРЦ на Таксімі. Нас зняли прихованими камерами і They filmed us with a hidden camera, showing us here and there without asking for our opinion. sormadan orada burada gösteriyorlar. Ne çocukların yumurtadan çıkması kaldı, without asking|there|here|they show|What|children's|from the egg|hatching|remained всюди показують без нашого дозволу. І те, як вилуплюються наші діти, There is no longer the matter of the chicks hatching. ne cinsel hayatlarımız kaldı. Gördüğün gibi biz anadan doğma siyah beyaz what|sexual|lives|are left|As you see|like|we|from birth|born|black|white і наше особисте життя. Як бачиш, ми від народження чорно-білі What sexual lives do we have left? As you can see, we are born black and white. yaratıklarız. Bizde İstanbul'da olsak Çarşı Grubuyla beraber geziye çıkardık dediler. we create|we||were|Çarşı|with the group|together|to the trip|would go out|they said істоти. Були б ми в Стамбулі, теж вийшли б із групою "Çarşı". They said that if we were in Istanbul, we would go on a trip with the Çarşı Group. Hoş bir manzara olurdu doğrusu. Gümüşsuyu'nda büyük bir penguen pleasant|a|scenery|would be|honestly|in Gümüşsuyu|big|a|penguin Правду кажучи, це було б видовищно. Велике стадо пінгвінів у Ґюмюшсую It would indeed be a nice sight. Climbing up the trip in Gümüşsuyu with a large group of penguins. sürüsüyle beraber sloganlar atarak geziye tırmanmak. with the herd|together|slogans|shouting|to the hike|to climb разом із вболівальниками викрикують слогани. Shouting slogans. Dönüş yolunda Antarktika'dan dönüş yolunda başıma Return|on the road|from Antarctica|return|on the road| Дорогою назад із Антарктиди зі мною сталася On the way back from Antarctica, hayatımdaki en güzel şeylerden biri geldi. in my life|the most|beautiful|things|one|came дивовижна річ. one of the most beautiful things in my life happened.

Önce fıskiyelerini gördük. |die Springbrunnen| First|their fountains|we saw Спершу ми побачили фонтани. First, we saw the fountains.

Büyük bir kambur balina sürüsüydü. A big|a|humpbacked|whale|was a pod Це була зграя горбатих китів. It was a large pod of humpback whales.

Yelkenleri indirdik, bekledik. The sails|we lowered|we waited Ми спустили вітрила і чекали. We lowered the sails and waited.

Birer ikişer yanımıza geldiler birazdan bütün teknenin etrafını one by one|two by two|to us|they came|in a little while|whole|of the boat|around Двоє-троє китів підплили до нас, а потім і всі 20-25 китів One by one, they came to us, and soon the whole boat was surrounded yirmi yirmibeş tane kambur balina kapladı. twenty|twenty-five|pieces|humpbacked|whale|covered оточили наше судно. by twenty to twenty-five humpback whales.

Korkutucu gibi geliyor ama sanki kum havuzundaki çocuklar gibiydiler Scary|like|seems|but|as if|sand|in the sandbox|children|were like Це звучить страшно, але вони, наче діти у пісочниці, It sounds scary, but they seemed like children in a sandpit. bizle oynamaya başladılar. with us|to play|they started почали з нами гратися. They started playing with us.

Okyanusun ortasında teknenin bir yanından girip öbür yanından çıktılar. of the ocean|in the middle|of the boat|one|from side|entering|the other|from side|they exited Посеред океану вони пірнали з одного боку судна і випірнали з іншого. They entered from one side of the boat and came out from the other side in the middle of the ocean. Kuyruk gösterdiler, taklalar attılar, fıskıyelerini yüzümüze fışkırttılar. They showed their tails|they showed|somersaults|they did|their water jets|at our faces|they squirted Показували хвости, перекидалися, випускали фонтани нам в обличчя. They showed their tails, did flips, and sprayed their fountains in our faces. Bir evcil hayvan bile eve gelen yabancıyı yadırgar. |||||||verwirrt A|pet|animal|even|to the house|coming|stranger|will react negatively Навіть домашня тварина не визнає чужу людину, яка приходить у дім. Even a pet is wary of a stranger coming into the house. Bu balinalar okyanusun ortasında bize canlıların kardeşliği dersini verdiler. These|whales|ocean's|in the middle of|to us|living beings'|brotherhood|lesson|gave А ці кити дали нам урок посеред океану про братерство живих істот. These whales taught us the lesson of brotherhood among living beings in the middle of the ocean. Sonra ameliyathaneme geri döndüm. Then|to my operating room|back|I returned Потім я повернувся у свою операційну. Then I returned to my operating room.

Eskisinden daha büyük şevkle yapıyorum ameliyatlarımı. Hastalarıma bakıyorum. |||mit Begeisterung|||| than before|more|greater|with enthusiasm|I do|my surgeries|To my patients|I look Робив операції ще з більшим старанням. Дбав про пацієнтів. I perform my surgeries with even greater enthusiasm than before. I take care of my patients. Ama ben aynı ben değilim. But|I|same|I|am not Але я був іншим. But I am not the same me.

Antarktika'nın, Grönland'ın sularında dolaşmış biri aynı insan olmuyor. Antarctica's|Greenland's|in the waters|has roamed|one|same|person|does not become Той, хто пройшов води Антарктиди і Гренландії, ніколи не стане колишнім. Someone who has wandered in the waters of Greenland is not the same person as someone from Antarctica. İşimi yaparken ne zaman Güney Kutbuna yürüyerek gideceğim, ne zaman Tongo'da |while|when|time|South|Pole|on foot|I will go|when|time|in Tonga Під час роботи я думаю про те, коли я пішки піду на Південний полюс, коли While doing my job, I wonder when I will walk to the South Pole, when I will swim with whales in Tonga. balinalarla yüzeceğim diye düşünüyorum. with whales|I will swim|that|I think Creo que voy a nadar con las ballenas. плаватиму з китами в Тонго. I think about these things.

Bu işler tehlikeli değil mi diyeceksiniz. This|work|dangerous|not|question particle|you will say Ви спитаєте: "Хіба це безпечно?" You might ask if these things are not dangerous.

Tehlikeli. Dangerous Небезпечно. Dangerous.

Ama inanın bana kent yaşamı daha az tehlikeli değil. But|believe|me|city|life|more|less|dangerous|not Але повірте, міське життя не менш небезпечне. But believe me, city life is not less dangerous. Hele türkiyede yaşıyorsanız Antarktika kesinlikle daha güvenli. especially|in Turkey|if you live|Antarctica|definitely|more|safe Якщо ви живете в Туреччині, то Антарктида набагато безпечніша. Especially if you live in Turkey, Antarctica is definitely safer. Bir tane hayatınız var. Tek bir tane. One|piece|your life|exists|Only|one|piece У вас тільки одне життя. Однісіньке. You have one life. Just one. Sonrasını bilmiyoruz. The aftermath|we do not know Що потім, ми не знаємо. We do not know what comes next.

Ama bu hayata doğduk ve bu hayatı yaşayacağız. But|this|to life|we were born|and|this|life|we will live Але нам дали це життя, і ми повинні його прожити. But we were born into this life and we will live this life. Hayatınızı değiştirin. Your life|change Змініть своє життя. Change your life.

Hemen yarın hayatınızı değiştirmeye başlayin. Immediately|tomorrow|your life|to change| Починайте вже від завтра змінювати своє життя. Start changing your life immediately tomorrow. Hayal kurun. Dream|you all (plural) create Мрійте. Dream.

Büyük ve imkansız şeyler hayal edin. En zor olanı hayal edin. Big|and|impossible|things|imagine|you all (plural)|The most|difficult|one|imagine|you all (plural) Мрійте про велике і неможливе. Мрійте про найважче. Imagine big and impossible things. Imagine the hardest one. Everest'e tırmanmayı düşünün, planlayın. to Everest|climbing|think about|plan Думайте і плануйте сходження на Еверест. Think about climbing Everest, plan it.

Belki günün birinde Ağrı Dağı'na çıkarsınız. Az şey mi? Maybe|day's|one day|Ararat|to Mount|you will climb|Little|thing|question particle Можливо, одного дня ви зійдете на Арарат. Хіба це мало? Maybe one day you will climb Mount Ararat. Is that a small thing? Bir yelkenliyle Akdeniz'de dolaşmayı, okyanuslara açılmayı hayal edin. A|with a sailboat|in the Mediterranean|sailing around|to the oceans|opening up|imagine|you Мрійте плавати в Середземному морі, а потім і в океані. Imagine sailing in the Mediterranean with a sailboat, opening up to the oceans. Belki bir balıkçı motoru edinirsiniz, İstanbul'u denizden yaşamaya başlarsınız. Maybe|a|fisherman|motor|you will acquire||from the sea|living|you will start Може, у вас з'явиться рибацький катер і ви житимете у Стамбулі на морі. Maybe you get a fishing boat, and you start living Istanbul from the sea. Az şey mi? Little|thing|question particle Хіба це мало? Isn't that a little?

Yarın hayatınıza dokunun. Tomorrow|to your life|touch Відчуйте завтра пульс життя. Touch your life tomorrow.

Oturduğunuz seyirci koltuğundan çıkın, sahneye gelin. Your|audience|from seat|get up|to the stage|come Встаньте з крісла глядача і вийдіть на сцену. Get out of the audience seat you are sitting in, come to the stage. Kendi hayatınızın izleyicisi değil oyuncusu olun. Your own|life|spectator|not|actor|be Станьте не глядачем свого життя, а головним персонажем. Be the actor of your own life, not the spectator. Hayatınızın senaristi, yönetmeni olun. |Drehbuchautor|| of your life|screenwriter|director|be Станьте сценаристом і режисером свого життя. Be the screenwriter and director of your life.

Dokunun hayatınıza. Touch|to your life Відчуйте своє життя. Touch your life.

Bir kişi değişirse herkes değişir. A|person|changes|everyone|changes Якщо зміниться хтось один, зміниться і решта. If one person changes, everyone changes.

İnsanlar anlarıyla ve tercihleriyle var olurlar. |with their moments|and|with their preferences|exist|are Люди живуть моментами і виборами. People exist with their moments and choices. Tercihlerinizi hayallerinizden yana kullanın. Your preferences|from your dreams|towards|use Робіть вибір на користь своїх мрій. Use your choices in favor of your dreams. Unutmayın, Lapon denizcileri hatırlayın her zaman. Don't forget|Lapland|sailors|remember|every|time Щоразу згадуйте про саамських моряків. Remember, always remember the Lapp sailors. Lapon denizciler kırmızı gözlü geyiklerinin ardından açıldıkları ||||ihren Rentieren||sich öffneten Sami|sailors|red|eyed|reindeer|after|they set sail Саамські моряки не поверталися з Північного льодовитого океану, The Lapland sailors set out after their red-eyed reindeer. açıldıkları Kuzey Buz Denizinden geri dönmemişlerdi. they set sail from|North|Ice|from Sea|back|had not returned в який виходили після червонооких оленів. They had not returned from the Arctic Ocean they had set out from. Bir an bile geri dönmeyi düşünmemişlerdi. A|moment|even|back|to return|they had not thought Вони навіть і не думали повертатися. They had not thought of turning back for even a moment.

SENT_CWT:AFkKFwvL=12.73 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=6.71 en:AFkKFwvL openai.2025-02-07 ai_request(all=314 err=0.00%) translation(all=251 err=2.39%) cwt(all=1626 err=2.21%)