Kitaplar ve Sevginin Gücü | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara
Bücher und die Macht der Liebe | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara
Books and the Power of Love | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara
Les livres et le pouvoir de l'amour | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara
本と愛の力|Afife KÜÇÜKBENLİ|TEDxアンカラ
Книги и сила любви | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara
Böcker och kärlekens kraft | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDxAnkara
书籍与爱的力量 | Afife KÜÇÜKBENLİ | TEDx安卡拉
Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz
Translation: Esra Cakmak Review: Figen Ergurbuz
翻译:Esra Cakmak 评论:Figen Ergurbuz
İnsanlar ne zaman bir çıkış yolu arar?
||||way out||
When do people look for a way out?
Когда люди ищут выход?
人们什么时候寻找出路?
Veya buna nasıl bir ihtiyaç duyar?
Or how does it need it?
Или как это нужно?
或者它如何需要它?
İnsanlar bence darda kaldığı zamanlar
||in trouble||
I think when people are in trouble
我想当人们遇到麻烦时
veya hayatlarında bir şeyin tıkandığını hissettikleri zamanlar
||||stuck||
or when they feel something is stuck in their life
或者当他们觉得有什么东西卡在他们的生活中时
bir çıkış yolu arar.
looks for a way out.
寻找出路。
Ben bu çıkış yoluna karar verdiğimde, bunu bilmiyordum.
When I decided on this way out, I didn't know that.
Когда я решился на этот выход, я этого не знал.
Nasıl karar verdiğimi, ne yaptığımı bilmiyordum.
I didn't know how I made my decision or what I was doing.
Bunun bir çıkış yolu olduğunu bilmiyordum.
I didn't know there was a way out.
Я не знал, что есть выход.
Yıl 1956.
The year is 1956.
Kayseri'nin Yahyalı kazasında,
||district
In Yahyalı district of Kayseri,
В районе Яхьялы Кайсери,
kalabalık bir çiftçi ailesi olan Mustafa Efendi'nin evinde,
in the house of Mustafa Efendi, a large farmer family,
evlendirdiği beşinci çocuğunun ilk kız bebeği olarak dünyaya gelmişim.
I was born as the first baby girl of his fifth child, whom he married.
Я родилась первой девочкой из его пятого ребенка, на котором он женился.
Ayı günü belli değil.
The day of the month is unknown.
День месяца неизвестен.
Ağaçlarda son kirazların kaldığı zaman,
||the cherries||
When the last cherries remain on the trees,
Когда на деревьях останутся последние вишенки,
tahminen temmuz başı.
probably|July|
Probably early July.
Dedem ismimi Afife Jale koymuş.
My grandfather named me Afife Jale.
Мой дедушка назвал меня Афифе Джейл.
Biraz sanata meraklıymış herhâlde.
He must have been a bit of an art lover.
Ben Afife Jale, o kalabalık ailede
I'm Afife Jale, in that big family
sağlıklı mutlu bir çocukluk geçirmişim.
I had a healthy and happy childhood.
Öyle söylüyorlar.
They say so.
Okula ne zaman gittiğimi hiç hatırlamıyorum;
I never remember when I went to school;
çünkü benden büyük abilerim, ablalarım vardı, amca çocuklarım.
because I had older brothers, sisters, uncles and children.
Onlar şiir okurken ben onlardan önce ezberlermişim,
||||||I would memorize
While they were reading poetry, I used to memorize it before they did.
beni elimden tutup götürmüşler, böylece okula başlamışım.
They took me by the hand, so I started school.
Меня взяли за руку, и я пошел в школу.
Şiir okurmuşum okulda.
I used to read poetry at school.
Net hatırladığım ilkokul yıllarım, ilkokul üç.
I remember clearly my primary school years, primary school three.
Я хорошо помню свои начальные школьные годы, третью начальную школу.
Okumayı çok seviyordum, okulumu seviyordum.
I loved reading, I loved my school.
Çalışkan bir talebeydim.
||Student
diligent student||I was a student
I was a hardworking student.
Sonra dört, arkasından beş.
Then four, then five.
Ama çok seviyordum okumayı, bulduğum her şeyi okuyordum.
But I loved to read, I read everything I could find.
Но я любил читать, я читал все, что мог найти.
O arada Çalıkuşu'nun parçalarını okumuştum
||der Çalıkuş||
By the way, I had read parts of Çalıkuşu
Кстати, я читал части Чалыкушу
ve bir karar vermiştim:
Ben öğretmen olacaktım.
Öğretmen olmalıydım
I should have been a teacher
ve anadoluda birçok çocuklar yetiştirmeliydim.
Köy öğretmeni, hayalim buydu.
Village teacher, that was my dream.
Ve ilkokul bitti,
ben hep hayal kuruyorum, ben işte okuyacağım öğretmen olacağım.
I always dream, I will be the teacher I will study at work.
Я всегда мечтаю, я буду учителем, я буду учиться на работе.
Okula kayıt zamanı geldiğinde, babam beni ortaokula kaydettirdi.
|registration||||||had me registered
When it was time to enroll in school, my father enrolled me in middle school.
Когда пришло время поступать в школу, мой отец записал меня в среднюю школу.
Büyük bir heves, coşku!
||enthusiasm|enthusiasm
Great enthusiasm, enthusiasm!
Большой энтузиазм, энтузиазм!
Ben uçuyorum, hayallerim var!
I'm flying, I have dreams!
Ama ne yazık ki annem buna izin vermedi.
||unfortunately|||||
Hayır, dedi.
O zamana kadar dedem vefat etmiş, biz ayrı eve çıkmıştık.
|||||||separate||
By that time, my grandfather had passed away and we had been living separately.
Benden küçük dört erkek kardeşim olmuştu.
I had four brothers younger than me.
У меня было четыре брата младше меня.
"Hayır," dedi "olmaz."
"No," he said, "no."
"Ben bu kadar işin altından kalkamam.
|||work||
"I can't handle this much work.
«Я не могу справиться с таким объемом работы.
Bu, kız nasıl olsa.
This is a girl anyway.
Все-таки это девушка.
Evde bana yardım etsin, erkek çocukları okusun," dedi.
Let him help me at home, let the boys study," he said.
İşte benim dünyam kararmıştı.
|||had darkened
Here my world went dark.
Hayallerim yıkılmıştı, nasıl okuyamazdım!
|had been shattered||
My dreams were shattered, how could I not read!
Ne olacaktı peki, her şey yarım mı kalacaktı?
What would happen, would everything be left unfinished?
Что произойдет, не останется ли все незавершенным?
Ağladım, üzüldüm, küstüm; ama çare yoktu.
||I pouted||solution|
I cried, I was sad, I got angry; but there was no solution.
Annem kararını vermişti
My mother had made her decision.
Моя мать приняла решение.
ve kimse onu ikna edemedi.
|||convince|
and no one could convince him.
Baktım bu iş böyle olmayacak.
I saw that this will not work like this.
Я видел, что это так не сработает.
Böyle mi kalmalıydım dedim, bilmeden bir karar verdim.
Like this|||||||
I said should I stay like this, I made a decision without knowing.
Я сказал, что должен оставаться таким, я принял решение, сам того не зная.
Tahsil yapamamıştım, ama okumalıydım okumalı.
Studium||||
I had not studied||||
I couldn't study, but I should have read.
Я не мог учиться, но я должен был читать.
Ama ne?
Yok ki etrafta!
Not around!
Не рядом!
O zaman eski gazete, dergi,
||||magazine
The old newspaper, magazine,
ne buldumsa...
whatever i found...
Kardeşlerimin ders kitapları,
My brothers' textbooks,
onların eve getirdikleri okuma kitapları...
the reading books they brought home...
Ben bunları okuyordum,
I was reading these
bir de o zaman radyolarda çok güzel programlar vardı.
There were also very good programs on the radio at that time.
Okul radyosu, radyo tiyatrosu;
school radio, radio theatre;
bunları kesintisiz izliyordum, takip ediyordum.
|continuous|||
I was watching them nonstop.
Я наблюдал за ними не переставая.
Kendimi yetiştirmeye çalışıyordum,
I was trying to raise myself,
çünkü benim akranlarım okuyordu ve ben gidemiyordum.
||meine Altersgenossen||||
||my peers||||
because my peers were studying and I could not go.
Böylelikle bulduğum her şeyi okuyaraktan,
thus||||
So by reading everything I find,
Итак, читая все, что я нахожу,
radyo dinleyerekten, yıllar geçti.
It's been years since I listened to the radio.
Artık ben bir genç kızdım.
Now I was a young girl.
Bizim oralarda çok yaygın olan akraba evliliği
|||verbreitet|||
|||common|||
Consanguineous marriage, which is very common in our region
Близкородственный брак, который очень распространен в нашем регионе
veya görücü usulü evlilikler vardı.
|matchmaker|method||
or arranged marriages.
или браки по расчету.
Okuduğum kitaplardan, dinlediğim radyolardan
From the books I've read, from the radios I've listened to
bir şeyler öğrenmiştim.
I had learned something.
Я кое-чему научился.
Kendime güvenim artmıştı, güvenim gelmişti.
|my confidence|||
My self-confidence increased, my confidence came.
Моя уверенность в себе возросла, моя уверенность пришла.
Etrafımda olup bitenleri sorgulayabiliyordum,
||what is happening|could question
I could question what was going on around me,
izleyebiliyordum.
I could watch.
Я мог смотреть.
Belki aklımdan, süzgecimden geçirebiliyordum.
||my filter|
Maybe I could get it through my mind, through my filter.
İşte o zaman bir çıkış yolu daha lazımdı bana.
That's when I needed another way out.
Вот тогда мне нужен был другой выход.
Ne yapmalıydım?
What should I do?
Ailemin veya çevrenin bana verdiği, bana dayattığı evliliği değil;
||environment||||||
Not the marriage that my family or environment gave me or imposed on me;
Не тот брак, который мне дали или навязали моя семья или окружение;
eşimi ben seçmeliydim!
I should have chosen my wife!
Yine ama nasıl?
But how?
Но как?
Bu sefer babam daha çok arkamda durdu.
This time, my father stood behind me more.
На этот раз мой отец стоял позади меня больше.
Babam, bir amcam ve ben üçümüz birlik olduk.
|||||the three of us|unity|
My father, an uncle, and I, the three of us, became one.
Hem çevreye, hem aileye,
both to the environment and to the family,
bir de anneme karşı bu sefer biz kazandık.
And this time we won against my mother.
И в этот раз мы выиграли у моей мамы.
Mahallede hoş bir çocuk vardı, komşumuzun çocuğu;
There was a nice kid in the neighborhood, our neighbor's kid;
По соседству был хороший мальчик, сын нашего соседа;
okuyordu, iyi bir insandı.
он был хорошим человеком.
Konuşuyorduk, galiba da aşık mıydık bilmiyorum ama
We were talking, maybe we were in love, I don't know but
Мы разговаривали, может быть, мы были влюблены, я не знаю, но
(Kahkaha)
(Laugh)
o benim kocam olmalıydı, o benim eşim olmalıydı.
he should have been my husband, he should have been my wife.
он должен был быть моим мужем, он должен был быть моей женой.
Kararlıydım artık.
I was determined|
I was determined now.
Теперь я был полон решимости.
Öyle de oldu nitekim.
|||as it happened
That's how it happened.
Вот как это произошло.
Biz eşimle birçok zorlukları yenerek
We overcame many difficulties with my wife
Мы с женой преодолели много трудностей
1977 yılında evlendik.
We got married in 1977.
Мы поженились в 1977 году.
Bir dönüm noktası, bir hayat daha açılmıştı önümde, bir perde.
|turning point|||||had opened|||curtain
A turning point, another life had opened before me, a curtain.
Поворотный момент, другая жизнь открылась передо мной, занавес.
Büyük şehire taşınmıştık.
We moved to the big city.
Konya o zaman çok büyük göründü bana.
|||||seemed|
Konya seemed huge to me then.
Ben artık daha özgürdüm.
I was more free now.
Eşim çok iyi bir insandı,
beni kısıtlamıyordu, kendime zaman ayırabiliyordum.
|beschränkte nicht|||
|was not restricting|||
It didn't limit me, I could take time for myself.
Меня это не ограничивало, я могла уделить время себе.
Kitap okuyabiliyordum,
daha çok radyo dinleyebiliyordum.
Böylece geçti, kendimi yetiştirmeye çalışıyordum.
So it passed, I was trying to educate myself.
Так и прошло, я пытался заниматься самообразованием.
Eksikliği fark etmiştim tahsil, eğitim eksikliğimi.
lack|||education||
I noticed the lack of education, my lack of education.
Я заметил необразованность, свою необразованность.
Ve nitekim üç tane çocuğum oldu.
|indeed||||
And indeed, I had three children.
İki erkek, bir kız.
Ev hanımıyım, uğraşıyorum.
||I am busy
I'm a housewife, I'm busy.
Я домохозяйка, я занята.
İki oğlan, bir kız çocuğum olduğu zaman bir daha başkaydı hayat.
|boy|||||||||
Life was different when I had two boys and a girl.
Жизнь была другой, когда у меня было два мальчика и девочка.
Gerçekten çocuklarımı çok seviyordum,
Я очень любила своих детей,
yarım kalan hayalimi belki burada tamamlayabilirdim.
Maybe I could complete my unfinished dream here.
Может быть, я мог бы завершить свою незаконченную мечту здесь.
Çocuklarım önce iyi birer insan olmalılardı,
My children should have been good people first,
Мои дети должны были быть в первую очередь хорошими людьми,
iyi birer vatandaş, yurttaş
|good citizens||citizen
good citizen, citizen
хороший гражданин, гражданин
ve iyi birer eğitim almalıydılar.
and they should have received a good education.
и они должны были получить хорошее образование.
Ben bunun için gayret edecektim.
|||effort|
I would strive for it.
Я бы стремился к этому.
Hem kendimi yetiştirdim yıllarca,
I also raised myself for years,
Я тоже воспитывал себя годами,
hem çocuklarımı yetiştirdim,
ama burada bana rehber olan hep kitaplardı.
|||Lehrer|||
|||guide|||
but it was always books that guided me here.
Kitap okumaktan asla vazgeçmedim.
I have never stopped reading books.
Çocuklarım da başarılı oldular.
My children have also been successful.
İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi
Istanbul Technical University, Bogazici
ve Ankara Bilkent'i burslu kazanarak üç çocuğum da iyi birer eğitim yaptılar.
and Ankara Bilkent with a scholarship, my three children had a good education.
и Анкара Билкент со стипендией, трое моих детей получили хорошее образование.
(Alkış)
(Applause)
Teşekkür ederim.
Şimdi iki oğlum İstanbul'da,
Now my two sons are in Istanbul,
artık onlar iyi birer insan benim gözümde.
Now they are good people in my eyes.
Теперь они хорошие люди в моих глазах.
Özgür, kendi kararlarını verebilen, mutlu, duyarlı birer bireyler.
|||||sensitive||
They are free, happy, sensitive individuals who can make their own decisions.
Это свободные, счастливые, чувствительные личности, которые могут принимать собственные решения.
Kızım yurt dışında akademisyen,
My daughter is an academic abroad,
o da orada devam ediyor hayatına.
he continues his life there.
Çocuklarımla, onların sevgili eşleriyle
With my children, their beloved wives
ve yeğenlerimle gurur duyuyorum.
|my nieces and nephews|I am proud|
And I'm proud of my nephews.
Hepsi benim canlarım.
All my souls.
Bu hayat böyle giderken,
bir sıkıntı daha oldu.
|trouble problem||
There was another problem.
Eşim emekli oldu, yaşı 41.
My wife is retired, age 41.
Asker emeklisi.
Military retired.
Artık birkaç yıl çocuklarımızın eğitimi için Balıkesir'deydik o zaman,
We were in Balıkesir for a few years now for the education of our children,
kaldık bekledik.
we stayed and waited.
Onlar da evden gitti.
They also left the house.
Ne yapabilirdik?
Bir karı bir koca bir apartman dairesinde, çok da genciz.
|||husband||||||
Husband and wife in an apartment, we are very young.
Ya ben düşündüm, bir çıkış yolu daha lazımdı bana.
I thought, I needed another way out.
Ben onun çıkış yolu olduğunu bilmiyordum.
Gittim, memleketimi izledim.
|my hometown|
I went and watched my hometown.
Sağa sola baktım,
I looked left and right
bizim için en iyi uygun olanı köyümüze dönüp
what suits us best is to return to our village.
eşimin daha önce yaptığı babasının
my husband's father had done before
ve bildiği iş olan küçükbaş hayvancılığı koydum kafama.
||||small livestock|||
and I put my head on small cattle breeding, which is what he knows.
"Olmaz" dediler tabii ilk başta herkes,
Of course at first everyone said "no way",
"olmaz yapamazsınız kolay iş değil."
Ama ben karar vermiştim, kararlıydım, bunu da yapacaktım.
But I had decided, I was determined, I was going to do this too.
Но я решил, я был полон решимости, я тоже собираюсь это сделать.
Ve biz memleketimize, köyümüze döndük.
And we returned to our hometown, to our village.
И мы вернулись в родной город, в нашу деревню.
Çok küçük bir miktarla on tane koyun aldık,
We bought ten sheep with a very small amount,
üç tane de oğlak, keçi yavrusu aldık.
|||Zicklein|||
|||kid|goat||
We bought three kids and goats.
Мы купили троих козлят и коз.
Evimizin bahçesinde bu işe başladık.
Мы начали этот бизнес в нашем саду.
Zorluklar oldu tabii, hiç bilmediğim bir işti.
There were difficulties, of course, it was a job that I never knew.
Были трудности, конечно, это была работа, которую я никогда не знала.
Ama zorluklar niye var, üstesinden gelinmek için.
But why are there difficulties, to be overcome.
Но почему возникают трудности, которые нужно преодолевать.
Ben bunun üstesinden gelecektim.
I would overcome this.
Я бы преодолел это.
Beni engellemeye çalışanlar çok oldu, ama yılmadım.
There were many people who tried to prevent me, but I did not give up.
Önce evimizin bahçesinde bu işi büyüttük,
First we grew this business in the garden of our house,
olmayacaktı çoğaldı hayvan.
|increased|
the animal would not multiply.
Gittik memleketin şehrin dışında
We went to your hometown outside the city
Мы поехали в твой родной город за город
bir kurak, çorak bir arazi aldık
|dürr|ödesen Land|||
|dry|barren||land terrain|
we bought an arid, barren land
мы купили засушливую, бесплодную землю
çok maddi değeri olmayan.
|material tangible||
not of much monetary value.
не имеет большого денежного значения.
Herkes bize güldü.
"Ya burada tilki bağlasan durmaz, burada insan yaşar mı?" dediler.
||der Fuchs|||||||
||fox|you tie||||||
"What if you tie a fox here, will people live here?" they said.
Yol yok, su yok, elektrik yok.
"Ama niye olmasın, insan gelince her şey gelir" dedim.
"But why not, when people come, everything comes," I said.
«Но почему бы и нет, когда приходят люди, приходит все», — сказал я.
Ve biz çiftliğimizi oraya kurduk,
şu anda yaşadığımız çiftliğimizi.
the farm where we live now.
Büyük çabalar sarf ederek suyu da, elektriği de,
||expend|||||
By making great efforts, we have both water and electricity,
eh geçecek kadar yolu da geçirdik.
Well, we've passed the road enough to pass.
Şu anda çiftliğimizde 400'ün üstünde koyun ve keçimiz var küçükbaş.
|||||||||small ruminants
Currently, we have over 400 sheep and goats in our farm.
Tavuklarımız var, ördeklerimiz.
Our chickens||our ducks
We have chickens, ducks.
Arım var, arıcılık da yapıyorum.
I have bees||beekeeping||
I have bees, I also do beekeeping.
Kedilerimiz, köpeklerimiz...
Orası çok kuraktı,
It was very dry there.
meyveler yetiştirdik.
We grew fruits.
İki yıldır sebze de yapıyoruz toprak getirip oraya ekledik.
We have been making vegetables for two years, we brought soil and added it there.
Два года занимаемся овощами, привезли грунт и добавили туда.
İşte bu hayvanlarımızla, eşimle, dostlarımızla
Here we are with our animals, my wife, our friends.
Вот мы с нашими животными, моя жена, наши друзья.
ve kitaplarımla çok mutlu bir hayatımız var.
and we have a very happy life with my books.
Bu da benim için 3. bir çıkış yoluydu.
This was a third way out for me.
Это был третий выход для меня.
Bu da olmuştu.
This too had happened.
Bir de benim bir yurt dışına gitme hayalim vardı,
I also had a dream of going abroad,
У меня тоже была мечта поехать за границу,
okuduğum kitaplardan çok etkileniyordum.
I was very impressed with the books I read.
Mesela bir Notre Dame'ın Kamburu'nda Notre Dame Kilisesini merak ediyordum.
||||Hunchback|||||
For example, in The Hunchback of Notre Dame, I was wondering about the Notre Dame Church.
Например, в «Горбуне из Нотр-Дама» мне было интересно узнать о церкви Нотр-Дам.
Venedik şehri bana çok ilginç geliyordu.
The city of Venice seemed very interesting to me.
Ve eşimle karar verdik,
30\. evlilik yıl dönümümüzde biz yurt dışına gittik
30\\. we went abroad on our wedding anniversary
30\\. мы ездили за границу на годовщину свадьбы
ve bunu alışkanlık ettik, beş yılda bir yurt dışına çıkıyoruz.
||habit|||||||
and we made a habit of it, we go abroad every five years.
и мы сделали это привычкой, мы ездим за границу каждые пять лет.
Venedik'i gördüm,
I saw Venice,
Я видел Венецию,
İsviçre'yi gördüm Alpler'i, çok hoşuma gitti.
I saw Switzerland, the Alps, I liked it very much.
Artı Paris Seine Nehri, Sefiller orada yazılmıştı ya!
||||Die Elenden|||
Plus||||Les Misérables||was written|
Plus Paris Seine River, Les Misérables was written there!
Плюс парижская река Сена, там были написаны «Отверженные»!
Orayı da merak ediyordum.
I was wondering about that too.
Ve Notre Dame Kilisesi,
çocukluğumuzda okuduğumuzda çok korkmuştuk o ışıklardan.
When we read it in our childhood, we were very afraid of those lights.
Когда мы читали ее в детстве, мы очень боялись этих огней.
Orada Esmeralda kafesine oturup bir kere baktım,
There I sat in the Esmeralda cage and looked once,
Там я сидел в клетке Эсмеральды и смотрел однажды,
"Ey Notre Dame sen bizi ne kadar korkutmuştun!" diye.
"O Notre Dame, how you frightened us!" saying.
«О Нотр-Дам, как ты нас напугал!» говоря.
Böyle bir hayatımız var.
We have such a life.
Nasıl anlatayım,
How can I explain
yani insanların umutlarının hiç tükeneceğine inanmıyorum.
||||will run out|
I don't believe people will ever lose hope.
Umutlarımızı tüketmemeliyiz.
We must not lose our hopes.
Мы не должны терять надежды.
Sonra bana bazen soruyorlar,
Then sometimes they ask me,
Потом иногда меня спрашивают,
"Afife Teyze bu enerjiyi nereden alıyorsun?" diye.
«Афифе, тетя, откуда вы берете эту энергию?» говоря.
Bu enerjiyi sevgiden alıyorum.
Gerçekten doğayı çok seviyorum,
I really love nature
hayvanlarımı çok seviyorum, insanları çok seviyorum.
I love my animals, I love people.
Çiftliğimizde şunu ön planda tutuyoruz;
our farm||||
We prioritize the following in our farm;
doğaya saygılı, yaban hayatına saygılı
||wild||
respectful of nature, respectful of wildlife
ve hayvan refahını, maddi gelirden önde tutuyoruz.
||Wohlergehen||||
|||||ahead|
and animal welfare, we prioritize financial income.
Böyle olduğu zaman doğaya daha çok katkım olduğuna inanıyorum.
||||||contribution||
When this happens, I believe that I contribute more to nature.
(Alkış)
Benim bu enerjim neden bitmek bilmiyor diye sorduklarında,
||||is running out|||
When they ask why this energy of mine is endless,
enerjim sevgiden kaynaklanıyor.
||comes from
My energy comes from love.
İnsan, ben şunu düşünüyorum.
İnsan sevdiği zaman, bu sevgi kendisini enerji olarak dönüyor.
When a person loves, this love returns itself as energy.
Bir de zorluklardan yılmıyorum.
||difficulties|
I also do not shy away from difficulties.
Yani zorluklar beni yıldıramıyor.
So difficulties do not discourage me.
Şöyle düşünüyorum,
insan bir şeye karar verdiği zaman
iyi sorguladığı, iyi araştırdığı, daha iyi araştırdığında,
when he questions well, researches well, researches better,
yani bir de cesur olduğu zaman
|||brave||
so when he's brave
hayallerini yakalar diyorum.
|catches|
I say catch your dreams.
Ve hayal kurmak çok güzel bir şey,
And it's a beautiful thing to dream,
belki de benim bunların hepsi bir hayalle başladı.
Maybe it all started with a dream.
Ama ben şunu diyorum etrafıma,
But I say to myself,
hayallerinizin peşinden koşmayın; onları tutun.
don't chase your dreams; hold them.
Yakalayın ve hayata geçirin.
Capture and bring to life.
(Alkış)
Applause
Hayaller hayata geçtiği zaman insan çok mutlu oluyor.
When dreams come true, people are very happy.
Zorlukları başardığı zaman da çok mutlu oluyorsun.
You are also very happy when you succeed in difficulties.
Benim en mutlu olduğum zaman,
When I'm happiest
Üç buçuk yıl elektriksiz kaldım çiftliğimde.
I was without electricity for three and a half years in my farm.
Her yere başvurdum, olmaz dediler.
I applied everywhere, they said no.
Ya nasıl olmaz, ben burada bir üretim yapıyorum.
||||||production|
How can it not be, I'm doing a production here.
Yani bana yardımcı olunması lazım.
So I need help.
Bak hayvancılık ölüp gidiyor, ne dedimse ama sonunda başardım.
|livestock|||||||
Look, livestock is dying, whatever I said, but I finally made it.
Üç buçuk yıl Ankara'ya gittim, Kayseri'ye gittim,
I went to Ankara and Kayseri for three and a half years,
milletvekillerini buldum.
I found the deputies.
Hatta biri bana dedi ki,
Someone even said to me,
senin yaptığın iş ne ki, dedi.
“What is your job?” he said.
Senin kullanacağın elektriği iki yılda üç yılda,
The electricity you will use in two years and three years,
dağda bir maden ocağı bir saatte kullanır,dedi.
|||Bergwerk||||
in the mountain||mine|mine||||
“A mine in the mountain is used in an hour,” he said.
O zaman koy o taşı da kaynat da ye, dedim.
||put||||boil|||
Then put that stone, boil it and eat it, I said.
Ben üretim yapıyoruz.
|Produktion|
I'm producing.
(Kahkaha) (Alkış)
(Laughter) (Applause)
Ve bunu, yani o elektriğin gelip de yandığı gün
And this, the day that electricity came and burned
ben çok mutlu bir insandım.
Çünkü neden? Bir zorluğu başarmıştım.
Because why? I had accomplished a challenge.
Kararlıydım ve onu getirttim oraya,
I was determined||||
I was determined and had him brought there,
benden sonra oraya birçok çiftlik geldi.
||||farms|
Many farms came there after me.
Yani onlara da örnek olmuştuk herhâlde,
So we must have set an example for them,
çünkü insan gelince işletmeler kuruldu hayvancılık üstüne.
|||businesses||animal husbandry|
because when people came, businesses were established on animal husbandry.
Şu anda orası çok güzel,
It's so beautiful out there right now,
dostlarımız geliyorlar.
Bir çiftlik evi artık, insanlar hasret kaldı öyle bir şeye.
|||||Sehnsucht||||
|||||longing|remained|||
It's a farmhouse now, people are longing for something like that.
Şimdi öyle sobalı bir evdeyiz, çiftlik evinde.
||with a stove||||
Now we are in a house with such a stove, in a farmhouse.
Yani şehirde olan her şeyimizi bıraktık,
So we left everything we had in the city,
döndük, yaptık, çok mutluyuz.
Herkes kararlı olmalı ve hayallerinin peşinden koşmalı,
|determined|||||
Everyone should be determined and follow their dreams,
yakalamalı, gerçekleştirmeli.
must catch up.
Bunun için de galiba sevgi,
For this, perhaps love,
enerji,
bir de cesaret lazım.
||courage|
Hepinizi çok seviyorum.
||love
I love you all.
Hoşça kalın.
goodbye|stay
(Alkış)