×

Vi använder kakor för att göra LingQ bättre. Genom att besöka sajten, godkänner du vår cookie-policy.

image

Turkish YouTube, Bir fincan kahve daha, ben gitmeden

Bir fincan kahve daha, ben gitmeden

Üniversiteden mezun bir grup genç

iş hayatına atılıyorlar. Başarılı da oluyorlar kendilerince.

Sonra bir gün toplanıp mezun oldukları

o üniversiteye geri dönüp bir ziyaret yapmak istiyorlar,

orada çok sevdikleri bir hocaları var, ona gidiyorlar.

Üç beş kelam, eski günleri yad etmek derken

sohbet derinleşiyor, koyulaşıyor.

Herkes tabi işinden gücünden bahsediyor bahsetmesine ama

bir yandan da hayatın zorlukları, yaşam koşulları,

o stres, mücadele onları biraz yıldırmış gibi gözüküyor.

E ne de olsa her başarının bir bedeli var.

Hayatımızda ki stres belki de bunun bir parçasıdır kim bilir.

Her neyse, bizim profesör o misafirlerini ağırlıyor ya....

İşte onlara kahve yapmak için kalkıp mutfağa gidiyor

ve bir müddet sonra

kahveyle birlikte hazırladığı kahve ile birlikte

işte böyle çeşitli boyutlarda ve şekillerde

fincan, bardak, kaplarla beraber geri dönüyor.

Evet.

Şimdi siz de hemen kendinize

bir kahve kapıp gelin çünkü bu videonun sonunda

hikayenin sonunu da anlatacağım ve o zaman

elinizde tuttuğunuz kahve kabının da

onun içinde ki kahvenin de bir anlamı olacak yani bir çeşit fal bakacağım size.

Anlatmaya başladığım hikayemiz orada geçmiyor ama

İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde bizim profesör gibi

böyle sık sık üniversite mutfağına kahve almaya gidip gelen kişiler

makineye gitmeden orada kahve

içinde kahve olup olmadığını anlayabilmek için

Dünyanın ilk webcam'ini icat ettiler.

Kahve tutkusu bir parça tembellikle birleşince

ortaya böyle teknolojik inovasyonlar bile çıkabiliyor.

Ama ben bugün size teknoloji tarafından çok,

kültür-sanat boyutundan bahsetmek istiyorum.

Hikayemizden de anlayacağınız gibi misafirlere kahve

ikram etme geleneği artık batı kültürüne de yerleşmiş durumda

Ee ne de olsa Dünya'nın en popüler

ikinci içeceği bu.

Birincisi de su.

Bizim kültürümüzde ki yeri biraz daha özel sanki.

Pek çoğumuz günde 3 öğün yemek yiyoruz değil mi?

Akşam yemeği, öğle yemeği

ama sabah yemeği yok.

Kahvaltı var.

Kahve altı.

yani sabahları aç karnına kahve içmemek için diğer şeyleri yiyoruz.

Öğünün amacı kahve.

İlginçtir artık

kahvaltıda kahve içen pek kalmadı bizde daha çok çay içiliyor değil mi?

Kahve sanki birazcık daha özel anlar için saklanıyor.

Tıpkı profesör ve öğrencilerinin hikayesinde olduğu gibi.

Mesela misafir geldiği zaman ne yapılır bizde?

E Türk kahvesi.

Mesela kız istemeye gidilince ne yapılır?

Durun durun geçenlerde Japonya'dan misafirlerim gelmişti hatırlıyor musunuz?

O zaman size bir söz vermiştim.

- O zaman sizi özel bir yere getirdim.

Önümüzdeki hafta içinde pazar gününü bile beklemeden

bu konuyla ilgili de ayrıntılı bir video hazırlamayı düşünüyorum.

Şimdi biraz geriye saralım ve o gün bizim misafire, Kazuko'ya, kahveyle ilgili sorduğum soruya kulak verelim:

- Peki sana bir sorum var benim.

+ Sorsana - Dur, dur şimdi. Geliyor, sorular geliyor.

+ Gelme. - Hazır.

+ Gelme, sorma. Anladım. - Anladın değil mi?. Bak anladı, bak nasıl anladı bak.

- Bir şey diyeceğim sana:

- Şimdi, bizim kahve bak bizim kah...

- Sansür yok, sansürsüz.

- Şimdi, bizim kahve kültürümüzde şöyle bir şey vardır;

+ Geliyor konu. - kız istemeye geldikleri zaman kahve yaparsın.

- Sen kahve yapmayı biliyor musun?

+ Evet, evet. - Bak öğrenmezsen...

+ Tuz koyacağız. - Heh, tuz bak.

+ Tuz koyacağız. Türk kahve... Tuzlu Türk kahvesi. Gülmeyin.

Gülmeyin çünkü benim başıma geldi. Sizin de gelebilir.

Peki kızı istediniz, verdiler, evlendiniz.

Ama ona yeterince kahve veremediniz.

Bu, zamanında bir boşanma sebebiymiş.

En azından öyle diyorlar, böyle bir rivayet var.

Eskiden kadınlara yeterince kahve temin edememenin

bir boşanma sebebi olduğuna dair bir rivayet dolanıyor ortalıkta.

Hatta bu rivayetten yola çıkarak ta 1921'de

ABD'de basılan gazetelerde kahve reklamı bile yapılmış.

Orada bu hikaye anlatılıyor.

Yani kahvaltıların,

misafirliklerin,

evlenmelerin ve dahi boşanmaların

yani hayatımızın en kritik dönemeçlerinin resmî içeceği olmuş kahve.

+ Köpüğü olması gerekiyor, öğretti bana yani. Her akşam yaptım. + Köpüğü olması gerekiyor, ateş, suyun içine koyuyorsun kahve tozu + Ateş... yavaş ateşte pişiriyorsun. + Köpüklü olması gerekiyor. + Köpürmezse, olmuyor. - Olmaz. + Olmaz.

- Bir de kız istemeye geldiğin zaman

damadın kahvesinin içine tuz koyacaksınız.

+ Hakikaten içtin mi? - Akşama sor Devletşah'a.

+ Tamam soracağım. - Bana koydu mu, koymadı mı sor.

+ Soracağım. - Tamam.

Japonlar bile Türk kahvesinin nasıl demlendiğini

hangi ortamlarda nasıl kullanılacağını, işin ritüelini öğrenmişler.

O gün kahve kelimesinin Japonca'daki karşılığını da sordum.

+ Kohi - Kohi?. "Coffee" gibi yani.

- "Coffee" gibi.

+ Ko-hi. - Ko-hi.

+ Evet. - Ko-hi. - Helal, helal. + Ko-hi

“Kohi” demişler Japonlar. “Coffee” kelimesini duyunca.

E zaten “Coffee” demişlerdi bizdeki “Kahve” kelimesini duyunca.

Çünkü "Kahve" kelimesi, "Kahva" orijinal hali bu,

Arapça'dan geliyor, bize geçiyor

ve biz de kahve ya da kahvehe dönüşüyor.

ve bizden de yani Osmanlılar zamanında da tüm dünyaya yayılmaya başlıyor.

Oxford İngilizce Sözlüğü'ne göre

“Coffee” kelimesi tam olarak 1582 yılında İngilizce diline geçmiş.

Osmanlılar'dan.

O zamanlar biz de epeyce meşhur bir içecekmiş.

Kelime İngilizce'ye geçtikten sonra otomatik olarak

kültürü de kendisine çekmiş.

17.yy'ın ortalarında “coffee shop” lar açılmaya başlanmış.

Bizdeki kahvehaneler gibi.

Ve oralara giden Jonathan Swift gibi bir takım yazarlar bir yandan

*Höpürdetme sesi*

kahvelerini yudumlarken -içinde kahve yok bu arada-

bir yandan da “Gulliver'in Seyahatleri” gibi kitaplarını yazmışlar

ve demişler ki:

Kahve bizi sert, ciddi ve felsefi yapıyor.

Ya da mesela Bach gibi klasik müziğin babası olarak kabul edilen bir isim

kahve tutkunu bir kadın hakkında opera yazmış.

*Benim için önemi yok!*

*Ama yine de sana yalvarıyorum.*

*Lütfen kahveme dokunmama ve tutmama izin ver.*

İşte kelimeden sonra kültür de

bu şekilde yayılmaya başlamış. Geçen yüzyılın ortalarında

kahve, artık evlerimize girmeye başladı.

Hani bardaklara koyup karıştırıp içiyoruz ya, instant(çabuk hazırlanan) kahve

Tarihçiler bu döneme: “Kahvenin 1. Dalgası” (1. Dönemi) adını veriyorlar.

Sonra "2. Dönem" başlıyor.

- "2. Dönem" 70'ler 80'lerde başlıyor.

- Aslında işte bu Starbucks başlatıyor diyebiliriz.

- O da böyle kahvehane kültürü.

- Yani insanlar bir yere gitsinler, orada sohbet etsinler

- kahvelerini içerken.

- Bizdeki "kahve bahane, sohbet şahane" mantığıyla.

Orada bu kahve hareketi ve dönemleri hakkında bir benzetme

daha aklıma geldi, onu söyledim ama sesi çok iyi temizleyemediğim için

şimdi buradan size tekrar edeyim.

Kahve akımları adeta sanat akımları gibi. Onun 1. Dönemi'nde

tıpkı müziğin kaydedilip çoğaltılabilmesinde

olduğu gibi her yere yayılmaya başlıyor.

Evlerimizde kahve içiyoruz nitekim.

2. döneme geçtiğimizde, işte bu Starbucks'ların açılmasıyla birlikte artık nasıl müziği dinlemek için konser salonlarına gidiyorsak

kahveyi içmek için de tekrar kahvehanelere gidiyoruz.

Sohbet ve kahvehane kültürü yeniden

yeşermeye başlıyor. Şimdilerdeyse 2000'lerden sonra

artık kahvenin 3. dalgasındayız.

"3. Dönem" başladı.

Artık kahvenin sadece hangi ülkeden de değil oradaki

hangi çiftlikten çıkarıldığı,

dolayısıyla kahve çekirdeklerinin nasıl bir toprakta,

nasıl bir ortamda yetiştiği

sonra nasıl kavrulduğu ve

ne şekilde demlendiği de önem kazandı.

- Şu anda kahvem bitmek üzere.

- Daha doğrusu kimyasal deney tamamlanmak üzere.

- Sonucu son derece ben de merak ediyorum.

ve bu tür kahveleri hazırlarken onun bu hikayesini

de anlatan kişiler ortaya çıkmaya başladı.

Baristalar.

+ Bunu aşağıya bırakıyoruz. + Şuradaki kapağı görüyor musun? - Evet.

+ ve bunu şöyle getirip kapatıyoruz. + Bunu da bunun üstüne koyuyoruz. + Ondan sonra bunu içine koymalıyız çünkü.... Baristalık şu anda dünyanın pek çok yerinde

çok saygın bir meslek olarak

kabul ediliyor.

Tıpkı zamanında Osmanlılar'daki "Kahveci Başı" gibi.

Sarayda böyle bir rütbe var.

Böyle bir pozisyon varmış.

Kahveci Başı.

Hatta bunların bazıları sadrazamlık mertebesine kadar yükselmiş.

Kahvenin kültürüne vakıf olmak, onun kökenini,

izlediği yolculuğu,

hazırlama ve demleme tekniklerini bilmek

üçüncü dalganın temel konuları.

Çünkü toprak, aldığı su,

güneşlenme zamanı, nem

kahvenin tadını ve aromasını değiştiriyor.

Eğer kahve yanardağın eteğinde yetiştiriliyorsa;

kül kokuyor.

Muz ağaçlarının gölgesinde yetişiyorsa;

daha aromatik bir tadı oluyor.

- Kahve.

ve bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar

kahvenin sadece kokusunun bile

beynimizi harekete geçirdiğini gösteriyor.

Şimdi bilimsel araştırmalar deyince

bizim profesörle ve öğrencilerine ne oldu hatırlayacaksınız.

Bizim profesör mutfakta kahve yapıp

böyle farklı şekillerde ve boyutlardaki kaplarla beraber

öğrencilerinin önüne koymuştu.

İşte herkes kendine

güzel bir kap fincan seçip

şöyle

kahvelerini yudumlamaya başlıyorlar.

ve yine hayatın zorluklarından, stresinden

falan tabi konuşmaya devam ediyorlar.

E bizim profesör de diyor ki:

"Gördüğünüz gibi pahalı ve gösterişli olan kapların

hepsini aldınız.

Geriye sadece böyle ucuz ve düz olanlar kaldı.

Kendiniz için en iyisini istemeniz gayet normal

ama bu aynı zamanda

sizin problemlerinizin ve stresinizin de temel kaynağı."

Diyor bizim profesör ve

"Nasıl Barista Olunur 101"

konulu bir ders veriyor adeta öğrencilerine.

Ve sonra da devam ediyor:

"Kabın kendisi kahvenin kalitesine bir şey katmaz.

Çoğu zaman pahalı olduğu için

kahvenin bile ötesine geçer,

onu örter.

Bizim asıl istediğimizse sadece kahvedir,

onun kabı değil.

Ama biz yine de en iyi kabı, en iyi fincanı isteriz.

Ve bu yetmiyormuş gibi bir de başkalarının

elinde tuttuğu kaplara da göz dikeriz."

Şöyle düşünün:

Hayat kahvedir.

İşimiz, paramız, pozisyonumuzsa

sadece onu içinde taşıyan bir kap…

Sadece hayatı içermesi, onu taşıması gereken bir araç.

Ve bu aracın, bu kabın, fincanın;

tipi, şekli bizim hayatımızın kalitesini belirleyemez.

Bazen sadece kaba konsantre oluyoruz

ve kahvenin keyfini kaçırıyoruz.

Fincanın tadına değil kahvenin tadına bakın

En mutlu insanlar her şeyin en iyisine

sahip olan insanlar değildir.

Onlar her şeyi en iyi hale getirenlerdir.

Ellerinde olan her neyse…”

İşte böyle konuşmuş bizim profesör. Kahve hareketlerinde

3. Dalga içinde olduğumuzu söylemiştim ya. Kahvenin tüm yönleriyle en kaliteli, en nitelikli bir biçimde içilmeye çalışıldığı bir dönemin içindeyiz demiştim.

Orada müzik benzetmesine de devam

edecek olursak şimdi "sanat için sanat" döneminde gibiyiz.

"Kahve için kahve".

Kahve için kahve de diyebiliriz belki. Bak bu güzel oldu aslında.

Kahve deyince artık ne kastettiğimi anlıyorsunuz değil mi?

Nobel ödüllü şair ve müzisyen

Bob Dylan'ın da kastettiği şeyi.

Zaten kendisi profesör gibi bir adam.

Ve tıpkı kahve kelimesinin kendisi gibi

onun ataları da bizim oralardan, Kağızman'dan

kalkıp Amerika'lara gelmiş ve beraberinde de

“kahve bahane, sohbet şahane” kültürünü getirmiş.

Çünkü diyor ki Bob Dylan:

*Yol için bir fincan kahve daha*

*bir fincan kahve daha, ben gitmeden*

*aşağıdaki vadiye*

Bir fincandaki kahve gibidir hayat.

Bazen tatlı, bazen değildir.

Önemli olan kahvenin tadı değil zaten.

Onu kiminle içtiğinizdir.

*kız kardeşin geleceği görüyor*

*tıpkı annen ve senin gibi*

*asla okuma-yazma öğrenmedin*

*rafının üstünde hiç kitap yok*

*ve memnuniyetin sınır tanımıyor*

*sesin bir tarlakuşu gibi*

*ama kalbin bir okyanus sanki*

*gizemli ve karanlık*

*bir fincan kahve daha...*

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Bir fincan kahve daha, ben gitmeden a|cup|coffee|more|I|before I go |||||قبل أن أذهب فنجان آخر من القهوة قبل أن أذهب Noch eine Tasse Kaffee, bevor ich gehe. 'λλο ένα φλιτζάνι καφέ, πριν φύγω. Otra taza de café, antes de irme. Une autre tasse de café, avant de partir. Nog een kop koffie voordat ik ga. Outra chávena de café, antes de ir. Еще одна чашка кофе, прежде чем я уйду En kopp kaffe till innan jag går. One more cup of coffee before I leave.

Üniversiteden mezun bir grup genç |||groupe|jeunes الجامعة||||شباب from university|graduate|a|group|young مجموعة من الشباب خريجي الكليات Группа молодых выпускников колледжа A group of young people who graduated from university.

iş hayatına atılıyorlar. Başarılı da oluyorlar kendilerince. ||||||à leur manière work|life|they are entering|successful|also|they are becoming|in their own way ||يدخلون في|||يصبحون|بشكلهم الخاص يذهبون إلى العمل. هم أيضا ناجحون بطريقتهم الخاصة. Sie gehen in die Wirtschaft und sind auf ihre Weise erfolgreich. они идут в дело. Они также успешны по-своему. They are entering the business world. They are also being successful in their own way.

Sonra bir gün toplanıp mezun oldukları then|a|day|gathering|graduate|they graduated |||اجتمعوا||تخرجوا ثم في يوم من الأيام اجتمعوا وتخرجوا. И вот однажды они собрались и выпустились. Then one day they gather to celebrate their graduation.

o üniversiteye geri dönüp bir ziyaret yapmak istiyorlar, that|university|back|returning|a|visit|to make|they want |إلى الجامعة||يعودون|||| يريدون العودة إلى تلك الجامعة والقيام بزيارة ، они хотят вернуться в этот университет и нанести визит, they want to go back to that university and pay a visit,

orada çok sevdikleri bir hocaları var, ona gidiyorlar. there|very|they loved|a|their teacher|there is|to him|they are going ||أحبائهم||||| هناك مدرس يحبونه كثيرًا ، يذهبون إليه. they have a professor there whom they love very much, they are going to see him.

Üç beş kelam, eski günleri yad etmek derken three|five|words|old|days|to remember|to do|while ثلاث أو خمس كلمات ، لتتذكر الأيام الخوالي Ein paar Worte, die an die alten Zeiten erinnern Три-пять слов, чтобы вспомнить о былых временах A few words, reminiscing about the old days,

sohbet derinleşiyor, koyulaşıyor. conversation|it is deepening|it is becoming intense تعمق المحادثة وتزداد قتامة. wird das Gespräch tiefer, dunkler. Разговор углубляется и темнеет. the conversation deepens, becomes more intense.

Herkes tabi işinden gücünden bahsediyor bahsetmesine ama everyone|of course|from his work|from his power|he is talking about|although he is talking about|but طبعا الكل يتحدث عن عمله وقوته ولكن Natürlich spricht jeder über seine Arbeit, aber Конечно, все говорят о своей работе, о своей власти, но Everyone is talking about their work and responsibilities, but

bir yandan da hayatın zorlukları, yaşam koşulları, one|on the other hand|also|of life|difficulties|living|conditions من ناحية أخرى ، فإن صعوبات الحياة وظروف المعيشة ، auf der einen Seite die Schwierigkeiten des Lebens, die Lebensbedingungen, с другой стороны, трудности быта, бытовые условия, on the other hand, the difficulties of life, living conditions,

o stres, mücadele onları biraz yıldırmış gibi gözüküyor. that|stress|struggle|them|a little|he has worn out|like|it seems هذا الضغط ، يبدو أن النضال يحبطهم قليلاً. Der Stress, der Kampf scheint sie ein wenig entmutigt zu haben. that stress, the struggle seem to have worn them out a bit.

E ne de olsa her başarının bir bedeli var. well|what|also|even if|every|success's|a|price|there is بعد كل شيء ، كل نجاح له ثمن. Schließlich hat jeder Erfolg seinen Preis. Ведь у каждого успеха есть цена. After all, every success has a price.

Hayatımızda ki stres belki de bunun bir parçasıdır kim bilir. in our life|that|stress|maybe|also|this|a|part|who|knows من يدري ، ربما يكون الضغط في حياتنا جزءًا منه. Кто знает, может быть, стресс в нашей жизни является частью этого. The stress in our lives may be a part of this, who knows.

Her neyse, bizim profesör o misafirlerini ağırlıyor ya.... any|anyway|our|professor|he|his guests|hosting|you know على أي حال ، يرحب أستاذنا بهؤلاء الضيوف .... Wie auch immer, unser Professor unterhält seine Gäste.... Так или иначе, наш профессор приветствует этих гостей.... Anyway, our professor is hosting those guests....

İşte onlara kahve yapmak için kalkıp mutfağa gidiyor |to them|coffee|to make|in order to|getting up|to the kitchen|he is going هنا ينهض ويذهب إلى المطبخ ليصنع لهم القهوة. Тут он встает и идет на кухню варить им кофе. He gets up to make coffee for them and goes to the kitchen.

ve bir müddet sonra and|a|while|later وبعد فترة And after a while,

kahveyle birlikte hazırladığı kahve ile birlikte with coffee|together|he/she prepared|coffee|with|together مع القهوة التي أعدها مع القهوة с кофе, который он приготовил с кофе with the coffee she prepared with coffee

işte böyle çeşitli boyutlarda ve şekillerde here|like this|various|in sizes|and|in shapes هنا بأحجام وأشكال مختلفة in einer solchen Vielfalt an Größen und Formen Вот он разных размеров и форм here are various sizes and shapes

fincan, bardak, kaplarla beraber geri dönüyor. cup|glass|with containers|together|back|he/she is returning يعود الكأس مع الأكواب والحاويات. mit Tassen, Gläsern und Besteck. Чашка возвращается с чашками и контейнерами. returning with cups, glasses, and bowls.

Evet. Yes أجل. Yes.

Şimdi siz de hemen kendinize now|you|also|immediately|to yourself الآن أنت نفسك Теперь ты сам Now you should quickly grab a coffee for yourself.

bir kahve kapıp gelin çünkü bu videonun sonunda a|coffee|grabbing|come|because|this|video's|at the end تعال وشرب فنجان من القهوة لأنه في نهاية هذا الفيديو Schnapp dir einen Kaffee, denn am Ende dieses Videos иди выпей кофе, потому что в конце этого видео Come back because at the end of this video,

hikayenin sonunu da anlatacağım ve o zaman story's|ending|also|I will tell|and|that|time سأروي أيضًا نهاية القصة وبعد ذلك Я также расскажу конец истории, а затем I will also tell you the end of the story, and then

elinizde tuttuğunuz kahve kabının da in your hand|you are holding|coffee|cup's|also وعاء القهوة الذي تحمله في يدك die Kaffeekanne, die du in der Hand hältst кофейник, который ты держишь в руке the coffee cup you are holding will also be

onun içinde ki kahvenin de bir anlamı olacak yani bir çeşit fal bakacağım size. its|inside|that|coffee|also|a|meaning|will be|that is|a|kind|fortune|I will look|to you سيكون للقهوة الموجودة فيها أيضًا معنى، لذلك سأخبرك بنوع من الحظ. und der Kaffee darin wird eine Bedeutung haben, also werde ich dir eine Art Wahrsagerei erzählen. Кофе в нем тоже будет иметь значение, поэтому я дам вам своеобразное гадание. the coffee inside it will also have a meaning, so I will be reading your fortune in a way.

Anlatmaya başladığım hikayemiz orada geçmiyor ama to start telling|I started|our story|there|it does not take place|but القصة التي بدأت بسردها لا تحدث هناك، ولكن История, которую я начал рассказывать, происходит не там, а The story I started to tell does not take place there, but

İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde bizim profesör gibi |Cambridge|at the university|our|professor|like مثل أستاذنا في جامعة كامبريدج في إنجلترا Как наш профессор Кембриджского университета в Англии like our professor at the University of Cambridge in England,

böyle sık sık üniversite mutfağına kahve almaya gidip gelen kişiler such|frequent|often|university|to the kitchen|coffee|to get|going|coming|people الأشخاص الذين يذهبون كثيرًا إلى مطبخ الجامعة لشراء القهوة люди, которые часто ходят на университетскую кухню пить кофе вот так people who frequently go to the university kitchen to get coffee.

makineye gitmeden orada kahve to the machine|without going|there|coffee القهوة هناك دون الذهاب إلى الجهاز Kaffee dort, ohne zum Automaten zu gehen кофе там не подходя к автомату coffee there without going to the machine

içinde kahve olup olmadığını anlayabilmek için inside|coffee|being|not being|to be able to understand|in order to لمعرفة ما إذا كان هناك قهوة فيه посмотреть, есть ли в нем кофе. to be able to understand if there is coffee inside

Dünyanın ilk webcam'ini icat ettiler. the world's|first|webcam|invention|they made لقد اخترعوا أول كاميرا ويب في العالم. Они изобрели первую в мире веб-камеру. They invented the world's first webcam.

Kahve tutkusu bir parça tembellikle birleşince coffee|passion|a|piece|with laziness|when combined عندما يجتمع شغف القهوة مع قليل من الكسل Eine Leidenschaft für Kaffee, gepaart mit ein wenig Faulheit Страсть к кофе в сочетании с легкой ленью When the passion for coffee combines with a bit of laziness

ortaya böyle teknolojik inovasyonlar bile çıkabiliyor. out|such|technological|innovations|even|can emerge وحتى مثل هذه الابتكارات التكنولوجية قد تظهر. Auch solche technologischen Innovationen können entstehen. Такие технологические инновации могут даже появиться. such technological innovations can emerge.

Ama ben bugün size teknoloji tarafından çok, but|I|today|to you|technology|by|very لكن اليوم سأخبركم الكثير عن التكنولوجيا، But today I want to talk to you a lot about technology,

kültür-sanat boyutundan bahsetmek istiyorum. ||dimension|to talk|I want أريد أن أتحدث عن البعد الثقافي والفني. Ich möchte über die Kultur-Kunst-Dimension sprechen. Я хочу поговорить о измерении культура-искусство. from the perspective of culture and art.

Hikayemizden de anlayacağınız gibi misafirlere kahve from our story|also|you will understand|as|to guests|coffee وكما ترون من قصتنا، يتم تقديم القهوة للضيوف. Как видно из нашего сюжета, гостям предлагается кофе. As you can understand from our story, we serve coffee to the guests.

ikram etme geleneği artık batı kültürüne de yerleşmiş durumda offering|not doing|tradition|now|western|culture|also|settled|in a state لقد استقر تقليد تقديم الطعام الآن في الثقافة الغربية. der Brauch, Leckereien anzubieten, ist nun auch in der westlichen Kultur verankert The tradition of offering is now established in Western culture as well.

Ee ne de olsa Dünya'nın en popüler well|what|also|even if|world's|most|popular حسنًا، بعد كل شيء، إنه المكان الأكثر شعبية في العالم. Well, after all, it's the world's most popular.

ikinci içeceği bu. second|drink|this وهذا هو مشروبه الثاني. The second beverage.

Birincisi de su. first one|also|water الأول هو الماء. The first is water.

Bizim kültürümüzde ki yeri biraz daha özel sanki. our|in our culture|that|place|a bit|more|special|it seems يبدو أن مكانها في ثقافتنا أكثر خصوصية قليلاً. Кажется, что это занимает особое место в нашей культуре. It seems that its place in our culture is a bit more special.

Pek çoğumuz günde 3 öğün yemek yiyoruz değil mi? quite|most of us|per day|meals|to eat|we eat|not|question particle معظمنا يأكل 3 وجبات في اليوم، أليس كذلك؟ Die meisten von uns essen 3 Mahlzeiten am Tag, oder? Большинство из нас едят 3 раза в день, верно? Many of us eat 3 meals a day, right?

Akşam yemeği, öğle yemeği evening|meal|lunch|meal العشاء والغداء Dinner, lunch

ama sabah yemeği yok. but|morning|meal|there is not ولكن لا يوجد إفطار. but there is no breakfast.

Kahvaltı var. breakfast|there is هناك وجبة الإفطار. There is breakfast.

Kahve altı. coffee|under القهوة ستة. Unter Kaffee. Шесть кофе. Coffee comes after.

yani sabahları aç karnına kahve içmemek için diğer şeyleri yiyoruz. that is|in the mornings|empty|stomach|coffee|not drinking|in order to|other|things|we eat لذلك نتناول أشياء أخرى لتجنب شرب القهوة على معدة فارغة في الصباح. Deshalb essen wir andere Dinge, damit wir morgens nicht auf leeren Magen Kaffee trinken. то есть мы едим другие вещи, чтобы утром не пить кофе натощак. In other words, we eat other things in the morning to avoid drinking coffee on an empty stomach.

Öğünün amacı kahve. meal's|purpose|coffee الغرض من الوجبة هو القهوة. Der Zweck der Mahlzeit ist Kaffee. Цель трапезы – кофе. The purpose of the meal is coffee.

İlginçtir artık |now إنه أمر مثير للاهتمام الآن Das ist jetzt interessant это интересно сейчас Interestingly enough,

kahvaltıda kahve içen pek kalmadı bizde daha çok çay içiliyor değil mi? at breakfast|coffee|drinking|not many|remained|in our place|more|a lot|tea|being drunk|not|question particle لم يعد الكثير من الناس يشربون القهوة على الإفطار بعد الآن، لذلك نشرب المزيد من الشاي، أليس كذلك؟ Не так много людей пьют кофе на завтрак, мы пьем больше чая, верно? there aren't many people who drink coffee at breakfast anymore; we mostly drink tea, right?

Kahve sanki birazcık daha özel anlar için saklanıyor. coffee|as if|a little|more|special|moments|for|being saved يبدو أن القهوة محفوظة للحظات خاصة أكثر. Как будто кофе зарезервирован для особых моментов. Coffee seems to be reserved for slightly more special moments.

Tıpkı profesör ve öğrencilerinin hikayesinde olduğu gibi. just like|professor|and|his students|in his story|as it is|like تماما مثل قصة الأستاذ وطلابه. Прямо как в истории профессора и его учеников. Just like in the story of the professor and his students.

Mesela misafir geldiği zaman ne yapılır bizde? for example|guest|when he/she arrives|time|what|is done|in our place على سبيل المثال، ماذا نفعل عندما يأتي الضيوف؟ For example, what is done when guests arrive?

E Türk kahvesi. well|Turkish|coffee ه القهوة التركية . Well, Turkish coffee.

Mesela kız istemeye gidilince ne yapılır? for example|girl|to ask for her hand|when going|what|is done على سبيل المثال، ماذا تفعل عندما تذهب لطلب فتاة؟ For example, what is done when asking for a girl's hand?

Durun durun geçenlerde Japonya'dan misafirlerim gelmişti hatırlıyor musunuz? wait|wait|recently|from Japan|my guests|he/she had come|remember|do you انتظر، لقد استقبلت ضيوفًا من اليابان مؤخرًا، هل تتذكر؟ Подожди, у меня недавно были гости из Японии, помнишь? Wait, wait, I had guests from Japan the other day, do you remember?

O zaman size bir söz vermiştim. that|time|to you|a|promise|I had given لقد قطعت لك وعدا بعد ذلك. Я дал тебе обещание тогда. I had made a promise to you back then.

- O zaman sizi özel bir yere getirdim. that|time|you|special|a|place|I brought - Тогда я привел тебя в особое место. - Back then, I took you to a special place.

Önümüzdeki hafta içinde pazar gününü bile beklemeden next|week|within|Sunday|day|even|without waiting Не дожидаясь воскресенья на следующей неделе Without even waiting for Sunday next week,

bu konuyla ilgili de ayrıntılı bir video hazırlamayı düşünüyorum. this|topic|related|also|detailed|a|video|preparing|I am thinking Ich denke darüber nach, ein ausführliches Video zu diesem Thema zu erstellen. Думаю подготовить подробное видео на эту тему. I am thinking of preparing a detailed video on this topic.

Şimdi biraz geriye saralım ve o gün bizim misafire, Kazuko'ya, kahveyle ilgili sorduğum soruya kulak verelim: now|a little|back|let's rewind|and|that|day|our|guest|to Kazuko|coffee|related|I asked|question|ear|let's listen Spulen wir ein wenig zurück und hören wir uns die Frage an, die ich unserem Gast Kazuko an diesem Tag zum Thema Kaffee gestellt habe: Теперь давайте немного отмотаем назад и послушаем вопрос, который я задал нашей гостье Казуко в тот день о кофе: Now let's rewind a bit and listen to the question I asked our guest, Kazuko, about coffee that day:

- Peki sana bir sorum var benim. okay|to you|a|my question|there is|my - Well, I have a question for you.

\+ Sorsana go ahead and ask \\+ спроси меня \+ Go ahead and ask. - Dur, dur şimdi. Geliyor, sorular geliyor. wait|wait|now|it's coming|questions|they're coming - Стоп, остановись сейчас же. Приходит, вопросы приходят. - Wait, wait now. Here it comes, the questions are coming.

\+ Gelme. don't come \\+ Не приходи. + Don't come. - Hazır. ready - Готовый. - Ready.

\+ Gelme, sorma. Anladım. don't come|don't ask|I understood \\+ Не приходи, не проси. Я понимаю. + Don't come, don't ask. I understand. - Anladın değil mi?. Bak anladı, bak nasıl anladı bak. you understood|not|question particle|look|he/she understood|look|how|he/she understood|look - Вы понимаете? Смотри, он понял, смотри, как он понял. - You understood, right? Look, he understood, look how he understood.

- Bir şey diyeceğim sana: |thing|I will say|to you - I will tell you something:

- Şimdi, bizim kahve bak bizim kah... |our|coffee|look|our|coffee - А теперь посмотри на наш кофе, на наш кофе... - Now, our coffee, look at our coffee...

- Sansür yok, sansürsüz. |there is not|uncensored - Keine Zensur, unzensiert. - Без цензуры, без цензуры. - No censorship, uncensored.

- Şimdi, bizim kahve kültürümüzde şöyle bir şey vardır; |our|coffee|in our culture|like this|a|thing|there is - Что-то подобное есть и в нашей кофейной культуре; - Now, there is something in our coffee culture;

\+ Geliyor konu. is coming|topic \\+ Тема на подходе. \+ The topic is coming. - kız istemeye geldikleri zaman kahve yaparsın. girl|to ask for|they came|when|coffee|you make - Ты готовишь кофе, когда они приходят просить девушку. - You make coffee when they come to ask for the girl.

- Sen kahve yapmayı biliyor musun? you|coffee|to make|know|do you - Ты умеешь варить кофе? - Do you know how to make coffee?

\+ Evet, evet. yes|yes \+ Yes, yes. - Bak öğrenmezsen... |if you don't learn - Hör zu, wenn du nicht lernst. - Слушай, если ты не узнаешь... - Look, if you don't learn...

\+ Tuz koyacağız. salt|we will put + We will add salt. - Heh, tuz bak. |salt|look - Хех, посмотри на соль. - Ah, look at the salt.

\+ Tuz koyacağız. Türk kahve... salt|we will put|Turkish|coffee + We will add salt. Turkish coffee... Tuzlu Türk kahvesi. Gülmeyin. salty|Turkish|coffee|don't laugh Соленый кофе по-турецки. Не смейся. Salty Turkish coffee. Don't laugh.

Gülmeyin çünkü benim başıma geldi. Sizin de gelebilir. don't laugh|because|my|to my head|it happened|your|also|it can happen Не смейтесь, потому что это случилось со мной. Вы тоже можете прийти. Don't laugh because it happened to me. It could happen to you too.

Peki kızı istediniz, verdiler, evlendiniz. okay|the girl|you wanted|they gave|you married Ну захотел ты девушку, дали, ты женился. Well, you wanted the girl, they gave her to you, you got married.

Ama ona yeterince kahve veremediniz. but|to her|enough|coffee|you couldn't give Aber du hast ihm nicht genug Kaffee gegeben. Но ты не мог дать ему достаточно кофе. But you couldn't give her enough coffee.

Bu, zamanında bir boşanma sebebiymiş. this|in time|a|divorce|it was a reason Früher war das ein Scheidungsgrund. В то время это было основанием для развода. This was a reason for divorce back in the day.

En azından öyle diyorlar, böyle bir rivayet var. at least|least|so|they say|such|a|rumor|there is Zumindest wird dies behauptet, es gibt ein solches Gerücht. По крайней мере так говорят, ходит такой слух. At least that's what they say, there is such a rumor.

Eskiden kadınlara yeterince kahve temin edememenin in the past|to women|enough|coffee|providing|not being able to provide Ich dachte immer, dass ich nicht in der Lage bin, genügend Kaffee für Frauen anzubieten. Неспособность обеспечить женщин достаточным количеством кофе в прошлом There is a rumor going around that not providing enough coffee to women

bir boşanma sebebi olduğuna dair bir rivayet dolanıyor ortalıkta. Es geht das Gerücht um, dass es ein Scheidungsgrund ist. Ходят слухи, что есть причина для развода. was a reason for divorce.

Hatta bu rivayetten yola çıkarak ta 1921'de even|this|rumor|way|by taking|as far as|in 1921 Tatsächlich wurde dieses Gerücht 1921 bestätigt. На самом деле, на основании этого слуха, в 1921 г. In fact, based on this rumor, in 1921,

ABD'de basılan gazetelerde kahve reklamı bile yapılmış. in the US|published|in newspapers|coffee|advertisement|even|made Für Kaffee wurde sogar in Zeitungen in den USA geworben. Кофе даже рекламировали в газетах, печатавшихся в США. even coffee advertisements were published in newspapers in the USA.

Orada bu hikaye anlatılıyor. there|this|story|is being told Там эта история рассказана. There, this story is told.

Yani kahvaltıların, so|breakfasts So, breakfasts,

misafirliklerin, your hospitality ваши гости, your hospitality,

evlenmelerin ve dahi boşanmaların your marriages||and|your divorces marriages and even divorces

yani hayatımızın en kritik dönemeçlerinin resmî içeceği olmuş kahve. that is|our lives|most|critical|turning points|official|drink|has become|coffee Mit anderen Worten: Kaffee ist das offizielle Getränk der kritischsten Phasen unseres Lebens geworden. Другими словами, кофе стал официальным напитком самых критических поворотных моментов нашей жизни. that is, coffee has become the official drink of the most critical turning points in our lives.

\+ Köpüğü olması gerekiyor, öğretti bana yani. Her akşam yaptım. the foam|to be|it is necessary|he/she taught|me|that is|every|evening|I made \\+ Там должна быть пена, так он меня научил. Я делал это каждый вечер. \+ It needs to have foam, that's what it taught me. I made it every evening. \+ Köpüğü olması gerekiyor, ateş, suyun içine koyuyorsun kahve tozu foam|it must be|it is necessary|fire|water|inside|you put|coffee|powder \+ Es muss Schaum sein, Feuer, du gibst in das Wasser Kaffeepulver \\+ Должна быть пена, огонь, вы кладете в воду молотый кофе \+ It needs to have foam, you put coffee powder into the water. \+ Ateş... yavaş ateşte pişiriyorsun. fire|slow|on the fire|you cook \+ Fire... you cook it on low heat. \+ Köpüklü olması gerekiyor. foamy|it must be|it is necessary \\+ Он должен быть искрящимся. \+ It needs to be foamy. \+ Köpürmezse, olmuyor. if it doesn't foam|it doesn't work \+ Wenn es nicht schäumt, funktioniert es nicht. \\+ Если не пенится, то нет. \+ If it doesn't foam, it doesn't work. - Olmaz. + Olmaz. it won't work|it won't work - No. + No.

- Bir de kız istemeye geldiğin zaman one|also|girl|to ask for|you came|when - And when you come to ask for the girl's hand

damadın kahvesinin içine tuz koyacaksınız. your son-in-law's|his coffee|into|salt|you will put you will put salt in the groom's coffee.

\+ Hakikaten içtin mi? really|you drank|question particle \+ Haben Sie wirklich getrunken? \+ Did you really drink it? - Akşama sor Devletşah'a. in the evening|ask|to Devletşah - Fragen Sie Devletşah heute Abend. - Спросите Девлетшах вечером. - Ask Devletşah in the evening.

\+ Tamam soracağım. okay|I will ask \+ Okay, I will ask. - Bana koydu mu, koymadı mı sor. to me|he/she put|question particle|he/she did not put|question particle|ask - Спросите меня, поставил он это или нет. - Ask if he put it on me or not.

\+ Soracağım. I will ask \\+ Я спрошу. \+ I will ask. - Tamam. okay - Okay.

Japonlar bile Türk kahvesinin nasıl demlendiğini the Japanese|even|Turkish|coffee's|how|it is brewed Even the Japanese have learned how Turkish coffee is brewed,

hangi ortamlarda nasıl kullanılacağını, işin ritüelini öğrenmişler. which|environments|how|it is used|the work|its ritual|they have learned Sie haben gelernt, wie man es in welchen Umgebungen einsetzt, das Ritual der Arbeit. Они узнали, как использовать его в какой среде и какой ритуал работы. in what environments it is used, and the ritual of the process.

O gün kahve kelimesinin Japonca'daki karşılığını da sordum. that|day|coffee|word's|in Japanese|equivalent|also|I asked В тот день я также спросил японское слово, обозначающее кофе. That day, I also asked about the Japanese equivalent of the word coffee.

\+ Kohi + Kohi - Kohi?. "Coffee" gibi yani. - Kohi?. "Like 'Coffee'".

- "Coffee" gibi. - "Like 'Coffee'".

\+ Ko-hi. + Ko-hi. - Ko-hi. that|is - Ko-hi.

\+ Evet. - Ko-hi. yes|that|is + Yes. - Ko-hi. - Helal, helal. + Ko-hi okay|okay|that|is - Халяль, халяль. + ко-привет - Well done, well done. + Ko-hi

“Kohi” demişler Japonlar. “Coffee” kelimesini duyunca. coffee|they said|Japanese|coffee|word|upon hearing The Japanese said "Kohi" when they heard the word "Coffee."

E zaten “Coffee” demişlerdi bizdeki “Kahve” kelimesini duyunca. and|already|Coffee|they had said|the one in our language|coffee|word|upon hearing Ну, они уже сказали "Кофе", когда услышали слово "Кофе". And they had already said "Coffee" when they heard the word "Kahve" from us.

Çünkü "Kahve" kelimesi, "Kahva" orijinal hali bu, because|coffee|word|Kahva|original|form|this Поскольку слово «Кофе» является исходной формой «Кофе», Because the word "Kahve" is originally "Kahva,"

Arapça'dan geliyor, bize geçiyor from Arabic|it comes|to us|it passes it comes from Arabic and passes to us.

ve biz de kahve ya da kahvehe dönüşüyor. and|we|also|coffee|or||kahvehe|it turns und wir werden zum Kaffee oder Kaffeehaus. и мы превращаемся в кофе или кофе. And we turn it into kahve or kahvehe.

ve bizden de yani Osmanlılar zamanında da tüm dünyaya yayılmaya başlıyor. and|from us|also|that is|Ottomans|during the time|also|all|to the world|to spread|starts и она начинает распространяться по всему миру от нас, то есть в османский период. and it starts to spread all over the world from us, that is, during the Ottoman period.

Oxford İngilizce Sözlüğü'ne göre Oxford||to the dictionary|according to Согласно Оксфордскому словарю английского языка According to the Oxford English Dictionary,

“Coffee” kelimesi tam olarak 1582 yılında İngilizce diline geçmiş. coffee|word|exactly|as|in the year||to the language|has entered Слово «Кофе» вошло в английский язык ровно в 1582 году. the word "Coffee" was fully adopted into the English language in 1582.

Osmanlılar'dan. from the Ottomans From the Ottomans.

O zamanlar biz de epeyce meşhur bir içecekmiş. that|times|we|also|quite|famous|a|drink it was At that time, it was quite a famous drink.

Kelime İngilizce'ye geçtikten sonra otomatik olarak word||after passing|then|automatic|as Автоматически после перевода слова на английский язык After the word passed into English, it automatically

kültürü de kendisine çekmiş. culture|also|to itself|attracted культура также привлекала его. attracted the culture to itself.

17.yy'ın ortalarında “coffee shop” lar açılmaya başlanmış. 17th century|in the mid|coffee|shop|plural suffix|to be opened|started In the mid-17th century, "coffee shops" began to open.

Bizdeki kahvehaneler gibi. our|coffeehouses|like Like the coffee houses we have.

Ve oralara giden Jonathan Swift gibi bir takım yazarlar bir yandan and|there|going|Jonathan|Swift|like|a|group|writers|a|on the one hand И некоторые писатели, такие как Джонатан Свифт, которые пошли туда And some writers like Jonathan Swift who go there on one hand

*Höpürdetme sesi* slurping|sound *Schlürfgeräusch* *хлюпающий звук* *Slurping sound*

kahvelerini yudumlarken -içinde kahve yok bu arada- their coffees|while sipping|inside|coffee|not|this|by the way потягивая свой кофе - кстати, не кофе- while sipping their coffees - by the way, there's no coffee in it-

bir yandan da “Gulliver'in Seyahatleri” gibi kitaplarını yazmışlar a|side|also|Gulliver's|Travels|like|his books|they have written с другой стороны, они написали такие книги, как "Путешествия Гулливера" on the one hand, they have written books like "Gulliver's Travels"

ve demişler ki: and|they have said|that и они сказали: and they have said:

Kahve bizi sert, ciddi ve felsefi yapıyor. coffee|us|hard|serious|and|philosophical|it makes Kaffee macht uns streng, ernst und philosophisch. Кофе делает нас сильными, серьезными и философскими. Coffee makes us tough, serious, and philosophical.

Ya da mesela Bach gibi klasik müziğin babası olarak kabul edilen bir isim or|also|for example|Bach|like|classical|music's|father|as|accepted|considered|a|name Или имя, которое считается отцом классической музыки, например, Бах. Or for example, a name considered the father of classical music like Bach

kahve tutkunu bir kadın hakkında opera yazmış. coffee|enthusiast|a|woman|about|opera|she wrote Он написал оперу о женщине, которая любит кофе. He wrote an opera about a woman who is a coffee enthusiast.

*Benim için önemi yok!* my|for|importance|there is not *Мне все равно!* *It doesn't matter to me!*

*Ama yine de sana yalvarıyorum.* but|again|also|to you|I am begging *Но я все еще умоляю тебя* *But still, I am begging you.*

*Lütfen kahveme dokunmama ve tutmama izin ver.* please|to my coffee|not touching|and|not holding|permission|give *Пожалуйста, дайте мне потрогать и подержать мой кофе* *Please let me touch and hold my coffee.*

İşte kelimeden sonra kültür de |from the word|after|culture|also Hier ist die Kultur nach dem Wort Вот культура после слова Here, after the word, culture has also started to spread in this way.

bu şekilde yayılmaya başlamış. Geçen yüzyılın ortalarında this|way|to spread|has started|last|century's|in the mid und so begann es sich zu verbreiten. Вот как это начало распространяться. в середине прошлого века In the mid-twentieth century,

kahve, artık evlerimize girmeye başladı. coffee|now|into our homes|to enter|has started Der Kaffee hält nun Einzug in unsere Wohnungen. Кофе теперь входит в наши дома. coffee began to enter our homes.

Hani bardaklara koyup karıştırıp içiyoruz ya, instant(çabuk hazırlanan) kahve you know|into cups|putting|stirring|we drink|you know|instant|quick|prepared|coffee Sie wissen schon, der Instantkaffee, den wir in Tassen füllen, mixen und trinken Знаешь, когда мы наливаем его в стаканы и пьем, растворимый кофе You know, the instant coffee that we put in cups, stir, and drink.

Tarihçiler bu döneme: “Kahvenin 1. Dalgası” (1. Dönemi) adını veriyorlar. historians|this|period|coffee's|wave|period|name|they give Historiker bezeichnen diese Periode als "1st Wave of Coffee" (1. Periode). Историки называют этот период: «1-я волна кофе» (1-й период). Historians refer to this period as: "The 1st Wave of Coffee" (1st Period).

Sonra "2. Dönem" başlıyor. then|period|it begins Затем начинается «Семестр 2». Then the "2nd Period" begins.

- "2. Dönem" 70'ler 80'lerde başlıyor. period|70s|in the 80s|it begins - «Семестр 2» начинается в 70-х 80-х годах. - The "2nd Period" starts in the 70s and 80s.

- Aslında işte bu Starbucks başlatıyor diyebiliriz. actually|here|this|Starbucks|it starts|we can say - Wir können sogar sagen, dass dieses Starbucks den Anfang macht. - In fact, we can say that Starbucks initiates this.

- O da böyle kahvehane kültürü. that|also|such|coffeehouse|culture - That's the coffeehouse culture.

- Yani insanlar bir yere gitsinler, orada sohbet etsinler so|people|a|place|they go|there|conversation|they have - Так люди идут куда-то, болтают там - I mean, people go somewhere, and there they chat.

- kahvelerini içerken. their coffees|while drinking - While drinking their coffees.

- Bizdeki "kahve bahane, sohbet şahane" mantığıyla. our|coffee|excuse|conversation|wonderful|with the logic - Mit unserer "Kaffee ist eine Ausrede, chatten ist toll"-Mentalität. - С логикой "кофе отмазка, разговор отличный". - With our logic of "coffee is an excuse, conversation is wonderful."

Orada bu kahve hareketi ve dönemleri hakkında bir benzetme there|this|coffee|movement|and|periods|about|a|analogy Es gibt ein Gleichnis über diese Kaffeebewegung und ihre Perioden Существует аналогия с этим кофейным движением и его периодами. There, I thought of a metaphor about this coffee movement and its periods.

daha aklıma geldi, onu söyledim ama sesi çok iyi temizleyemediğim için more|to my mind|it came|it|I said|but|voice|very|well|I couldn't clean|because Я просто подумал об этом, я сказал это, но потому что я не мог хорошо очистить голос I mentioned it, but I couldn't clean up the sound very well.

şimdi buradan size tekrar edeyim. now|from here|to you|again|let me say Позвольте мне повторить это вам здесь. So let me repeat it to you from here.

Kahve akımları adeta sanat akımları gibi. Onun 1. Dönemi'nde coffee|movements|almost|art|movements|like|its|period Kaffeeströme sind fast wie Kunstströme. Кофейные движения почти как художественные движения. В его 1-й срок Coffee movements are almost like art movements. In its 1st Period,

tıpkı müziğin kaydedilip çoğaltılabilmesinde just as|music's|recorded|being able to be reproduced so wie Musik aufgenommen und wiedergegeben werden kann так же, как музыку можно записывать и воспроизводить just like the ability to record and reproduce music,

olduğu gibi her yere yayılmaya başlıyor. it is|like|every|place|spreading|is starting Он начинает распространяться повсюду. it is starting to spread everywhere.

Evlerimizde kahve içiyoruz nitekim. in our homes|coffee|we are drinking|indeed На самом деле, мы пьем кофе дома. We are indeed drinking coffee in our homes.

2\. döneme geçtiğimizde, işte bu Starbucks'ların açılmasıyla birlikte artık term|when we passed|here|this|Starbucks'|opening|together|now In der 2. Periode, mit der Eröffnung dieser Starbucks 2\\. Когда мы пройдем период, с открытием этих Starbucks, сейчас When we entered the 2nd period, with the opening of these Starbucks, nasıl müziği dinlemek için konser salonlarına gidiyorsak how|the music|to listen|in order to|concert|halls|we go как мы ходим в концертные залы слушать музыку just as we go to concert halls to listen to music,

kahveyi içmek için de tekrar kahvehanelere gidiyoruz. the coffee|to drink|in order to|also|again|coffeehouses|we go Мы снова ходим в кофейни, чтобы выпить кофе. we are also going back to coffee houses to drink coffee.

Sohbet ve kahvehane kültürü yeniden conversation|and|coffeehouse|culture|again Разговор и культура кофейни снова The culture of conversation and coffee houses is starting to

yeşermeye başlıyor. Şimdilerdeyse 2000'lerden sonra ||nowadays|from the 2000s|after und jetzt, nach den 2000er Jahren. он начинает цвести. Сейчас после 2000-х flourish again. Nowadays, after the 2000s,

artık kahvenin 3. dalgasındayız. now|coffee's|wave we are in Wir befinden uns jetzt in der dritten Welle des Kaffees. we are now in the 3rd wave of coffee.

"3. Dönem" başladı. Term|has started "3rd Period" has begun.

Artık kahvenin sadece hangi ülkeden de değil oradaki now|coffee's|only|which|country|also|not|there Теперь кофе не только из какой страны, но и оттуда. Now it's not just about which country the coffee comes from, but also from which

hangi çiftlikten çıkarıldığı, which|farm|it is produced с какой фермы взято, farm it is sourced.

dolayısıyla kahve çekirdeklerinin nasıl bir toprakta, therefore|coffee|beans|how|a|soil daher die Art des Bodens, auf dem die Kaffeebohnen angebaut werden, следовательно, в какой почве кофейные зерна, therefore, how coffee beans are grown in what kind of soil,

nasıl bir ortamda yetiştiği how|a|environment|it grew in what kind of environment,

sonra nasıl kavrulduğu ve then|how|it was roasted|and dann, wie es geröstet wurde und how they are roasted,

ne şekilde demlendiği de önem kazandı. what|manner|it was brewed|also|importance|it gained Auch die Art und Weise, wie er gebraut wird, ist wichtig geworden. Способ его заваривания также стал важным. and how they are brewed has also gained importance.

- Şu anda kahvem bitmek üzere. that|at the moment|my coffee|to finish|about to - My coffee is almost finished.

- Daha doğrusu kimyasal deney tamamlanmak üzere. more|precisely|chemical|experiment|to be completed|about to - Точнее, химический эксперимент вот-вот завершится. - More precisely, the chemical experiment is about to be completed.

- Sonucu son derece ben de merak ediyorum. the result|last|degree|I|also|to wonder|I am doing - Мне очень любопытен результат. - I am also extremely curious about the result.

ve bu tür kahveleri hazırlarken onun bu hikayesini and|this|type|coffees|while preparing|his|this|story и эта история о нем во время приготовления такого кофе and while preparing these kinds of coffees, his story

de anlatan kişiler ortaya çıkmaya başladı. also|telling|people|out|to start|started Стали появляться и люди, которые говорили. People who tell about it have started to emerge.

Baristalar. baristas Baristas Baristas.

\+ Bunu aşağıya bırakıyoruz. this|down|we are leaving \\+ Мы оставляем это ниже. + We are leaving this below. \+ Şuradaki kapağı görüyor musun? that over there|lid|seeing|do you \\+ Видишь вон ту обложку? + Do you see the lid over there? - Evet. yes - Yes.

\+ ve bunu şöyle getirip kapatıyoruz. and|this|like this|bringing|we are closing \\+ и мы получаем его вот так и закрываем. + And we bring this and close it like this. \+ Bunu da bunun üstüne koyuyoruz. this|also|this|on top of|we are putting \\+ Мы кладем это поверх этого. + We place this on top of it. \+ Ondan sonra bunu içine koymalıyız çünkü.... after that|then|this|inside|we must put|because + After that, we should put this inside because.... Baristalık şu anda dünyanın pek çok yerinde barista|this|now|world's|many|many|places Baristas arbeiten derzeit in vielen Teilen der Welt als Baristas. В настоящее время бариста есть во многих частях мира. Barista is currently considered a very prestigious profession in many parts of the world.

çok saygın bir meslek olarak very|respected|a|profession|as Just like the "Kahveci Başı" in the Ottoman times.

kabul ediliyor. accepted|is being принимается. It is accepted.

Tıpkı zamanında Osmanlılar'daki "Kahveci Başı" gibi. just like|in the time of|Ottomans|coffee seller|chief|like Just like the "Kahveci Head" in the Ottoman period.

Sarayda böyle bir rütbe var. in the palace|such|a|rank|there is Es gibt einen solchen Rang im Palast. Есть такой чин во дворце. There is such a rank in the palace.

Böyle bir pozisyon varmış. such|a|position|there was There was such a position.

Kahveci Başı. coffee maker|chief Глава Кофейни. Chief Coffee Maker.

Hatta bunların bazıları sadrazamlık mertebesine kadar yükselmiş. even|these|some of them|grand vizierate|rank|until|they have risen Einige von ihnen stiegen sogar in den Rang eines Großwesirs auf. Некоторые из них даже дослужились до великих визирей. In fact, some of them have risen to the rank of grand vizier.

Kahvenin kültürüne vakıf olmak, onun kökenini, coffee's|culture|aware|to be|its|origin Die Kultur des Kaffees, seinen Ursprung kennen, Зная культуру кофе, его происхождение, Being knowledgeable about the culture of coffee, its origins,

izlediği yolculuğu, it followed|journey его путешествие, the journey it has taken,

hazırlama ve demleme tekniklerini bilmek preparation|and|brewing|techniques|to know знать технологию приготовления и заваривания and knowing the preparation and brewing techniques

üçüncü dalganın temel konuları. third|wave's|fundamental|topics die Hauptthemen der dritten Welle. are the main topics of the third wave.

Çünkü toprak, aldığı su, because|soil|it receives|water Because the soil, the water it receives,

güneşlenme zamanı, nem sun exposure|time|humidity Sonnenscheindauer, Luftfeuchtigkeit the time of sunlight, humidity

kahvenin tadını ve aromasını değiştiriyor. coffee's|taste|and|aroma|it changes Меняет вкус и аромат кофе. changes the taste and aroma of the coffee.

Eğer kahve yanardağın eteğinde yetiştiriliyorsa; if|coffee|volcano's|at the foot|it is grown If the coffee is grown at the foot of a volcano;

kül kokuyor. ash|it smells пахнет пеплом. it smells like ash.

Muz ağaçlarının gölgesinde yetişiyorsa; banana|trees|in the shade|if it grows Wenn sie im Schatten von Bananenbäumen wächst; Если он растет в тени банановых деревьев; If it grows in the shade of banana trees;

daha aromatik bir tadı oluyor. more|aromatic|a|taste|it becomes it has a more aromatic taste.

- Kahve. coffee - Coffee.

ve bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar and|this|in this regard|conducted|scientific|research und die wissenschaftliche Forschung zu diesem Thema и научные исследования and the scientific research conducted on this subject

kahvenin sadece kokusunun bile coffee's|only|smell|even nur der Geruch von Kaffee shows that even the smell of coffee

beynimizi harekete geçirdiğini gösteriyor. our brain|to move|it makes|it shows Это показывает, что он активирует наш мозг. activates our brain.

Şimdi bilimsel araştırmalar deyince now|scientific|research|when I say Wenn wir nun über wissenschaftliche Forschung sprechen Теперь, когда мы говорим о научных исследованиях Now, when we talk about scientific research

bizim profesörle ve öğrencilerine ne oldu hatırlayacaksınız. our|with the professor|and|to the students|what|happened|you will remember You will remember what happened to our professor and his students.

Bizim profesör mutfakta kahve yapıp our|professor|in the kitchen|coffee|making Our professor was making coffee in the kitchen

böyle farklı şekillerde ve boyutlardaki kaplarla beraber such|different|in shapes|and|in sizes|with containers|together mit Behältern in so unterschiedlichen Formen und Größen and had placed it in front of his students with

öğrencilerinin önüne koymuştu. to his students|in front of|he had put Он представил его своим ученикам. various different shapes and sizes of containers.

İşte herkes kendine |everyone|for themselves Here everyone chooses a beautiful cup and saucer for themselves

güzel bir kap fincan seçip nice|a|cup|saucer|choosing eine schöne Tasse und einen Becher aussuchen and

şöyle like this they start sipping their coffees.

kahvelerini yudumlamaya başlıyorlar. their coffees|to sip|they are starting They start sipping their coffee.

ve yine hayatın zorluklarından, stresinden and|again|life's|difficulties|stress и снова от жизненных трудностей, стрессов and again they continue to talk about the difficulties of life, the stress,

falan tabi konuşmaya devam ediyorlar. etc|of course|to talk|continue|they are doing Конечно, они продолжают говорить. and so on, of course.

E bizim profesör de diyor ki: well|our|professor|also|he says|that And our professor says:

"Gördüğünüz gibi pahalı ve gösterişli olan kapların you see|like|expensive|and|flashy|that are|containers "Wie Sie sehen können, sind die teuren und prunkvollen Schiffe «Как видите, дорогие и показные суда "As you can see, the expensive and flashy containers

hepsini aldınız. all of them|you took You got them all.

Geriye sadece böyle ucuz ve düz olanlar kaldı. left|only|such|cheap|and|flat|those that are|remained Остались только такие дешевые и плоские. Only these cheap and plain ones are left.

Kendiniz için en iyisini istemeniz gayet normal for yourself|for|the|best|wanting|quite|normal Нормально хотеть для себя лучшего. It's perfectly normal to want the best for yourself.

ama bu aynı zamanda but|this|same|time но это тоже but this also

sizin problemlerinizin ve stresinizin de temel kaynağı." your|problems|and|stress|also|main|source die Ursache Ihrer Probleme und Ihres Stresses". Это также главный источник ваших проблем и стресса». the main source of your problems and stress.

Diyor bizim profesör ve says|our|professor|and говорит наш профессор и Our professor says,

"Nasıl Barista Olunur 101" how|barista|to become "Wie werde ich Barista 101" «Как быть бариста 101» "How to Become a Barista 101"

konulu bir ders veriyor adeta öğrencilerine. on the subject of|a|class|he is giving|almost|to his students Он читает лекцию на эту тему чуть ли не своим ученикам. and is almost giving a lesson on this topic to his students.

Ve sonra da devam ediyor: and|then|also|continue|is doing And then it continues:

"Kabın kendisi kahvenin kalitesine bir şey katmaz. the cup|itself|the coffee's|quality|a|thing|does not add "Die Verpackung selbst trägt nicht zur Qualität des Kaffees bei. «Сам контейнер ничего не добавляет к качеству кофе. "The cup itself does not add anything to the quality of the coffee.

Çoğu zaman pahalı olduğu için most|times|expensive|being|for Часто это дорого Most of the time, because it is expensive,

kahvenin bile ötesine geçer, es geht über Kaffee hinaus, it goes beyond even the coffee,

onu örter. it|covers deckt ihn. покрывает его. it covers it.

Bizim asıl istediğimizse sadece kahvedir, our|main|what we want|only|coffee Чего мы действительно хотим, так это просто кофе, What we really want is just the coffee,

onun kabı değil. its|cup|not not its cup.

Ama biz yine de en iyi kabı, en iyi fincanı isteriz. but|we|still|also|the|best|cup|the|best|cup|we want Но мы по-прежнему хотим лучшую чашку, лучшую чашку. But we still want the best cup, the best mug.

Ve bu yetmiyormuş gibi bir de başkalarının and|this|not enough|like|a|also|others' И как будто этого мало, чужие And as if that weren't enough, we also set our sights on the cups held by others.

elinde tuttuğu kaplara da göz dikeriz." in hand|holding|cups|also|eye|we fix Мы также жаждем контейнеров, которые он держит в руке». "We also covet the cups held by others."

Şöyle düşünün: like this|think Подумайте об этом так: Think of it this way:

Hayat kahvedir. life|is coffee Life is coffee.

İşimiz, paramız, pozisyonumuzsa |our money|our position Wenn es um unseren Job, unser Geld, unsere Position geht. Our work, our money, our position,

sadece onu içinde taşıyan bir kap… only|it|inside|carrying|a|container просто контейнер, который носит его внутри… is just a container that carries it...

Sadece hayatı içermesi, onu taşıması gereken bir araç. only|life|containing|it|carrying|necessary|a|vehicle Это просто транспортное средство, которое должно содержать жизнь, нести ее. It is merely a tool that should contain life and carry it.

Ve bu aracın, bu kabın, fincanın; and|this|vehicle's|this|container's|cup's И этот инструмент, эта чашка, эта чашка; And this tool, this container, this cup;

tipi, şekli bizim hayatımızın kalitesini belirleyemez. type|shape|our|life|quality|cannot determine seine Art, seine Form kann nicht über die Qualität unseres Lebens entscheiden. тип, форма не могут определять качество нашей жизни. the type, shape cannot determine the quality of our life.

Bazen sadece kaba konsantre oluyoruz sometimes|only|rough|concentrate|we are Manchmal konzentrieren wir uns nur auf das Grobe Иногда мы просто концентрируемся на грубом Sometimes we just focus on the cup.

ve kahvenin keyfini kaçırıyoruz. and|coffee's|enjoyment|we miss и мы скучаем по кофе. and miss the enjoyment of the coffee.

Fincanın tadına değil kahvenin tadına bakın cup's|taste|not|coffee's|taste|look Пробуйте кофе, а не вкус чашки Taste the coffee, not the cup.

En mutlu insanlar her şeyin en iyisine the|happiest|people|every|thing's|the|best У самых счастливых людей есть все самое лучшее The happiest people are not those who have the best of everything.

sahip olan insanlar değildir. possess|having|people|are not Это не у людей. They are the ones who make the best of everything.

Onlar her şeyi en iyi hale getirenlerdir. they|every|thing|the|best|state|they are the ones who make Именно они делают все наилучшим образом. Whatever they have in their hands...

Ellerinde olan her neyse…” in their hands|having|every|whatever Whatever they have..." Что бы у тебя ни было…»

İşte böyle konuşmuş bizim profesör. Kahve hareketlerinde |like this|he/she has spoken|our|professor|coffee|in his/her movements Так говорил наш профессор. В кофейных движениях This is how our professor spoke. In coffee movements.

3\. Dalga içinde olduğumuzu söylemiştim ya. wave|in|we are|I had said|you know Ich habe Ihnen gesagt, dass wir uns in der dritten Welle befinden. 3\\. Я же говорил, что мы в волне. I mentioned that we are in the 3rd wave. Kahvenin tüm yönleriyle en kaliteli, en nitelikli bir biçimde içilmeye çalışıldığı bir dönemin içindeyiz demiştim. coffee's|all|aspects|the most|quality|the most|qualified|a|manner|to be drunk|it is tried|a|period's|we are in|I had said Ich habe gesagt, dass wir uns in einer Zeit befinden, in der versucht wird, Kaffee in allen Aspekten in höchster Qualität und auf die qualifizierteste Weise zu konsumieren. Я сказал, что мы живем в период, когда кофе стараются пить наилучшего качества и самым квалифицированным образом во всех аспектах. I said we are in a period where coffee is being tried to be consumed in the highest quality and most qualified way.

Orada müzik benzetmesine de devam there|music|metaphor|also|continue Продолжая аналогию с музыкой There, I continued with the music analogy.

edecek olursak şimdi "sanat için sanat" döneminde gibiyiz. will do|if we consider|now|art|for|art|in the period|we are like Проще говоря, мы живем в эпоху «искусства ради искусства». If we are to say, we are now in the "art for art's sake" period.

"Kahve için kahve". coffee|for|coffee «Кофе за кофе». "Coffee for coffee".

Kahve için kahve de diyebiliriz belki. Bak bu güzel oldu aslında. coffee|for|coffee|also|we can say|maybe|look|this|nice|it became|actually Может быть, мы можем назвать это кофе за кофе. Слушай, это на самом деле мило. We could perhaps say coffee for coffee as well. Look, this actually turned out nice.

Kahve deyince artık ne kastettiğimi anlıyorsunuz değil mi? coffee|when I say|now|what|I mean|you understand|| Jetzt wissen Sie, was ich meine, wenn ich Kaffee sage, nicht wahr? Вы понимаете, что я имею в виду, когда говорю кофе, верно? When I say coffee, you understand what I mean, right?

Nobel ödüllü şair ve müzisyen Nobel|awarded|poet|and|musician Nobelpreisträger, Dichter und Musiker Нобелевский лауреат поэт и музыкант Nobel Prize-winning poet and musician

Bob Dylan'ın da kastettiği şeyi. Bob|Dylan's|also|he meant|thing Что имел в виду Боб Дилан. What Bob Dylan was also referring to.

Zaten kendisi profesör gibi bir adam. already|himself|professor|like|a|man Он все равно как профессор. He is already a man like a professor.

Ve tıpkı kahve kelimesinin kendisi gibi and|just like|coffee|word's|itself|like И так же, как само слово кофе And just like the word coffee itself.

onun ataları da bizim oralardan, Kağızman'dan his|ancestors|also|our|from those parts|from Kağızman Seine Vorfahren stammen aus unserer Gegend, aus Kağızman. его предки тоже были из нашего региона, Кагызмана. his ancestors also came from our area, from Kağızman

kalkıp Amerika'lara gelmiş ve beraberinde de rising up|to America|he has come|and|with him|also Он встал, пришел в Америку и пошел с ним. and came to America, bringing along

“kahve bahane, sohbet şahane” kültürünü getirmiş. coffee|excuse|conversation|wonderful|culture|he has brought Это принесло культуру «кофе — это оправдание, а болтовня — это прекрасно». the culture of "coffee is an excuse, conversation is wonderful."

Çünkü diyor ki Bob Dylan: because|he says|that|Bob|Dylan Потому что говорит Боб Дилан: Because Bob Dylan says:

*Yol için bir fincan kahve daha* road|for|a|cup|coffee|more *Еще одна чашка кофе в дорогу* *One more cup of coffee for the road*

*bir fincan kahve daha, ben gitmeden* a|cup|coffee|more|I|before I go *еще одна чашка кофе, прежде чем я уйду* *one more cup of coffee, before I go*

*aşağıdaki vadiye* below|valley *im Tal unten* *в долину внизу* *to the valley below*

Bir fincandaki kahve gibidir hayat. a|in the cup|coffee|is like|life Жизнь как кофе в чашке. Life is like a cup of coffee.

Bazen tatlı, bazen değildir. sometimes|sweet|sometimes|is not Manchmal süß, manchmal nicht. Sometimes it's sweet, sometimes it's not.

Önemli olan kahvenin tadı değil zaten. important|that|coffee's|taste|not|already Es kommt nicht auf den Geschmack des Kaffees an. Дело не во вкусе кофе. What matters is not the taste of the coffee anyway.

Onu kiminle içtiğinizdir. it|with whom|you drink Es kommt darauf an, mit wem man ihn trinkt. С кем ты его пьешь. It's who you drink it with.

*kız kardeşin geleceği görüyor* girl|your sister|future|sees *твоя сестра видит будущее* *your sister sees the future*

*tıpkı annen ve senin gibi* just like|your mother|and|your|like *как твоя мама и ты* *just like your mother and you*

*asla okuma-yazma öğrenmedin* never|||you didn't learn *ты так и не научился читать и писать* *you never learned to read and write*

*rafının üstünde hiç kitap yok* your shelf|on|any|books|there are not *нет книг на полке* *there are no books on your shelf*

*ve memnuniyetin sınır tanımıyor* and|your satisfaction|limit|knows no *und Ihre Zufriedenheit kennt keine Grenzen* *и ваше удовлетворение не знает границ* *and your satisfaction knows no bounds*

*sesin bir tarlakuşu gibi* your voice|a|field sparrow|like *у тебя голос как у жаворонка* *your voice is like a lark*

*ama kalbin bir okyanus sanki* but|your heart|a|ocean|as if *но твое сердце похоже на океан* *but your heart is like an ocean*

*gizemli ve karanlık* mysterious|and|dark *таинственный и мрачный* *mysterious and dark*

*bir fincan kahve daha...* a|cup|coffee|more *более одной чашки кофе...* *one more cup of coffee...*

PAR_TRANS:gpt-4o-mini=3.15 PAR_CWT:AvJ9dfk5=16.75 en:AvJ9dfk5 openai.2025-02-07 ai_request(all=144 err=0.00%) translation(all=288 err=1.04%) cwt(all=1553 err=3.09%)