NAMAZA KONSANTRE OLAMAMANIN 6 SEBEBİ | Mehmet Yıldız
6 Gründe, warum Sie sich nicht auf das Gebet konzentrieren können | Mehmet Yıldız
6 λόγοι για τους οποίους δεν μπορείτε να συγκεντρωθείτε στην προσευχή | Mehmet Yıldız
6 REASONS FOR NOT CONCENTRATING PRAYING | Mehmet Yildiz
6 raisons pour lesquelles vous ne pouvez pas vous concentrer sur la prière | Mehmet Yıldız
6 razões pelas quais você não pode se concentrar na oração | Mehmet Yıldız
6 причин, по которым вы не можете сосредоточиться на молитве | Мехмет Йылдыз
6 skäl till varför du inte kan koncentrera dig på bön | Mehmet Yıldız
Namaza konsantre olamıyorsun, çünkü biraz sonra anlatacağım şeyleri henüz bilmiyorsun.
||||||||noch nicht|
You can't concentrate on salah
Namaz kılacağımız yerde ses ve görüntü olarak bizim dikkatimizi dağıtacak,
Existence of distracting and materials as sound and image in the place of our salah
namazdan huşûmuzu bölecek maddelerin bulunması.
|concentration|unterbrechen|Dinge|
das Vorhandensein von Substanzen, die unseren Hadsch beeinträchtigen könnten.
the presence of materials that will break our awe from prayer
Aklınızı bir şeye odaklayabilmek için duyu organlarımızdan gelen veri akışını da durdurmak zorundayız.
Um den Geist auf etwas zu konzentrieren, müssen wir auch den Datenfluss unserer Sinnesorgane stoppen.
In order to focus our mind on something
Hatta hususiyetle sabah namazı, akşam namazı, yatsı namazlarında
|insbesondere||||||
Vor allem beim Fajr-, Maghrib- und Isha-Gebet
And especially
bu namazları kılarken
while performing these salahs
ortamın ışığını kapatırız ki
wir schalten das Umgebungslicht aus
we turn off the ambient light so that
dışarıda
if those prayers are meant to be performed on those times
o namazlar o vakit için ayarlanmışsa, bizde aynı manayı bulunduğumuz yerde duyabilelim diye.
|||||eingestellt ist|||Bedeutung||||
Wenn diese Gebete für diese Zeit festgelegt sind, können wir die gleiche Bedeutung hören, wo wir sind.
if those prayers are arranged for that time, so that we can hear the same meaning in our place.
Sebebi bu. Çok güzel değil mi?
thats the reason
Ha tabi tabi evet. Secdeyi görecek kadar bir ışık lazım yani. Zifiri karanlık değil.
|||||||||||stockdunkel||
Oh ja, ja, ja, ja, ja. Sie brauchen genug Licht, um die Niederwerfung zu sehen, und keine völlige Dunkelheit.
Yes of course yes. So you need a light enough to see the prostration. It's not pitch dark.
Müzik açanlar oluyor, biliyor musun?
Die Leute machen Musik an, weißt du?
do you know some people turn the music on
Hem de heavy metal falan açıyormuş. Yani böyle ilahi
and heavy metal stuff not even heavenly music
Hani ♪ Sordum sarı çiçeğe ♪ olsa, hani diyeceksin ki bir şeyi bir şeyle manalandırmış.
|||||doch|||||||bedeutet gemacht
Weißt du, wenn ich die gelbe Blume fragen würde, würdest du sagen, dass sie etwas mit etwas zu tun hat.
You know ♪ I asked the yellow flower ♪, you know, you would say that it means something with something.
Çok ilginç arkadaşlar var piyasalarda ya.
||||auf den Märkten|
Es gibt sehr interessante Freunde auf den Märkten.
there are very interesting people out there
Efendimiz'e üzerinde nakışlar bulunan bir kıyafet hediye edilir.
unserem Herrn||Stickere|||||
Unserem Herrn wurde ein Kleidungsstück mit Stickereien überreicht.
a cloth with embroidery on it is being gifted to out prophet (pbuh)
Bir vakit o kıyafetle namaza durduktan sonra kıyafeti çıkartıp geri iade eder.
Nachdem er eine Weile in diesem Kleidungsstück gebetet hat, zieht er es aus und gibt es zurück.
just after praying with that cloth 1 time
''Bu kıyafet beni namazda çok oyaladı. Bana eski kıyafetimi verin.'' der.
Er sagt: "Dieses Outfit hat mich beim Gebet sehr abgelenkt, gib mir mein altes Outfit.
he says this cloth stalled me a lot, give me back my old cloth please
Açlık,
Hunger
praying without satisfying our needs of hunger, sleep,toilet always distracts us
uyku, tuvalet gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamadan, direkt namaza durmak
|||körperlich|||||
direkt zum Gebet zu gehen, ohne unsere körperlichen Bedürfnisse wie Schlaf und Toilette zu befriedigen
To pray directly without meeting our physical needs such as sleep and toilet
bizim aklımızı hep başka yere sürüklüyor.
unsere Gedanken schweifen ständig ab.
It always takes our minds elsewhere.
Efendimiz (asm) ''Yemek hazır olduğunda, bir kişinin lavabo ihtiyacı onu sıkıştırdığında namaz yoktur.'' buyurmuş
|Friede sei mit ihm||||||||||||
Der Prophet (Friede sei mit ihm) sagte: "Es gibt kein Gebet, wenn das Essen fertig ist, wenn das Bedürfnis nach der Toilette den Menschen drängt.
our beloved prophet (pbuh) said "when the meal is ready or when someone feels the need to go to the toilet then there's no salah"
ve geceleri teheccüd kılmak isteyen Ashabına da şunları söylüyor:
||Nachtgebet|beten||seinen Gefährten|||
und er sagt zu seinen Gefährten, die nachts Tahajjud verrichten wollen, folgendes:
and says these words to his companions who wishes to perform tahajjud at nights
''Sizden biri namaz kılarken uyuklamaya başlarsa namazı bıraksın ve uykuya geçsin.''
"Wenn jemand von euch beim Beten einschläft, soll er aufhören zu beten und sich schlafen legen.
"if one of you starts to feel the need to sleep during prayer,stop the prayer and go to sleep
Çoğu zaman yeniden abdest almaktan üşendiğimizden dolayı,
|||||weil wir faul sind|
Meistens sind wir zu faul, um die Waschung noch einmal durchzuführen,
most of the times, we pray while need to visit toilet, because of laziness about wudhu again
sıkışmış bir halde namaza duruyoruz
wir stehen im Gebet, stecken in der Klemme
stuck in prayer we stand
veyahut sofra hazırken ''Bir an önce namaza durayım ki rahat rahat yemeğimi yiyeyim.'' diye bir ferahlığa aldanıyoruz
oder|Tisch||||||||||||||relief|wir täuschen uns
Oder wenn der Tisch gedeckt ist, werden wir durch die Erleichterung getäuscht, dass "ich so schnell wie möglich aufhören sollte zu beten, damit ich bequem essen kann.
or sometimes, when the meal is ready we feel like if we pray first, we can eat the meal comfortably
ama bu tür duygu ve düşüncelerle hareket ettiğimiz tavır,
||||||||Attitude
sondern die Einstellung, dass wir mit solchen Gefühlen und Gedanken handeln,
but the attitude that we do with this kind of feelings and thoughts, actually devalues the salah which is the noor of our eyes
aslında gözümüzün nuru hükmünde olan namazın kıymetini düşürüyor,
actually|||in the decree of||||
In der Tat entwertet es das Gebet, das das Licht unserer Augen ist,
In fact, it degrades the value of prayer, which is like the light of our eyes.
ve o namaz, namaz olmaktan çıkıyor.
and that prayer ceases to be a prayer.
Allah bizi muhafaza etsin. İnşaAllah sadece bir yat-kalk hareketi olmuyordur.
||bewahren||||||||
Möge Gott uns beschützen. Ich hoffe, es ist nicht nur ein "Lay-and-Go".
May Allah protect us. Insha'Allah, it is not just a bed-and-go movement.
Namazda yaptığımız fiillerin, hareketlerin ne anlama geldiği noktasında, böyle bir düşüncemiz yok.
||the actions|||||||||
Wir haben keine solche Vorstellung von der Bedeutung der Handlungen und Bewegungen, die wir im Gebet ausführen.
we don't know about what does the acts we do in prayer mean
Bu da namaza olan konsantremizi iptal edebiliyor.
this can repeal our concentration about salah
Mesela namaza ilk duruş esnasında iftitah tekbiri alırken, ellerimin tersiyle
|||||Eröffnungs||||
Als ich zum Beispiel zu Beginn des Gebets den iftitah takbir machte, benutzte ich meine Handrücken
for example, when we're starting to salah, when we perform takbir
mâsivâyı, dünyayı senin rızan olmayan her şeyi,
mass|||Zufriedenheit|||
mâsivâyâyây, die Welt, alles, was nicht für deine Zustimmung ist,
putting everything back except Allah and world
namazımı etkileyebilecek ne varsa tamamını elimin tersiyle itiyorum ve bu şekilde iftitah tekbiri getiriyorum diye
|beeinflussen könnte||||||||||Eröffnungs|||
I put back everything that can effect my salah
murat etsek, sanki uçurumun kenarına seccademizi sermişiz
Murat||||||we have spread
Wenn wir wollen, ist es, als ob wir unseren Gebetsteppich an den Rand der Klippe gelegt hätten.
If we wish, it is as if we have laid our prayer mats on the edge of the cliff.
ve artık dünya bizim için yok olmuş gibi bir namaza da konsantre olabileceğiz ama bunun için,
and dunya disappear for us (we can concentrate a salah like all this happen)
hareketlerimize de bir mana vermek gerekiyor.
|||Sinn||
wir müssen unserem Handeln einen Sinn geben.
We also need to give a meaning to our actions.
El bağladığımız anda,
when we tie our hands
kimin huzurunda olduğumuzun bir göstergesi değil midir acaba elimizi bağlamamız?
|in deiner Gegenwart|||Indikator|||||
isn't it a sign of who we're in the presence of
Bir nefes bir sultanın huzuruna çıksa ve el bağlasa
if a citizen come up to a sultan
bu ne demektir?
what does this mean?
Huzurundayım. Sen beni görüyorsun. Ben de bunu biliyorum ve ne dersen odur. Emir terakki ediyorum.
|||||||||||||Fortschritt|
Ich bin in deiner Gegenwart, du siehst mich, ich weiß es, und was du sagst, ist, was du sagst.
that means I'm in your presence
Rüku olması, O'na olan bir itaatimizi sunmamız değil midir?
|||||unsere Gehorsam|präsentieren||
Ist die Verbeugung nicht ein Akt des Gehorsams ihm gegenüber?
Isn't ruku' being an obedience to Him?
Secde etmek, O'na yaklaşmak ve itaatimizde en son sınıra çıkmak manasını taşımaz mı?
Bedeutet Niederwerfung nicht, dass wir uns Ihm nähern und in unserem Gehorsam bis an die letzte Grenze gehen?
Prostration means being close to him and being loyal to him at the highest rank, isnt it?
Selam verirken de
While greeting
ilk namaza başlarken alakayı kestiğimiz ne kadar esbap varsa,
|||Verbindung|cutting|||Ursachen|
was auch immer die Gründe sind, die wir aus den Augen verloren haben, als wir anfingen zu beten,
No matter how many asbap we cut off when we started the first prayer,
onlarla yeniden alaka kurmaya hazır olduğumuzun göstergesi değil mi adeta?
we are ready to bond with them again, isn't it?
Ne güzel değil mi?
Isn't it beautiful?
Başka bir problem, şeytanın bize sürekli vesvese vermesi ve bizim bununla nasıl baş edeceğimizi bilmememiz.
||||||Flüstern||||||||
another problem is shaytaan is giving us a lot of waswasa and we don't know how to deal with it
Bu konu aslında 1-2 dakikaya sığabilecek bir konu değil
||||passen|||
actually this topic is hard to explain in a few minutes
lakin en basiti, bilirsen vesvesen yok olur.
aber||||||
Aber das Einfachste ist, wenn Sie es wissen, wird Ihre schlechte Laune verschwinden.
but basicly, if you have knowledge
Yani Risale-i Nur'da geçen bir ibare.
||||||Aussage
Mit anderen Worten, es handelt sich um einen Ausdruck aus dem Risale-i Nur.
it's mentioned in Risale-i nur Collection
''İlim onu tart eder. Yok eder, parçalar. Cehl onu davet eder.'' Bilmemek onu davet eder.
Knowledge||wiegen, messen|||||Unwissenheit|||||||
"Wissen belastet, zerstört, zertrümmert, Jahl lädt es ein", Unwissenheit lädt es ein.
“Science weighs him. Destroys, pieces. Cehl invites him.” Not knowing invites him.
Vesvesenin mahiyetini bilseniz
if you know importance of waswasa
sadece sizi yormak için oluşan sesler, görüntüler bütünü olduğunu
||ermüden||||||
that it's only a compilation of voices and images just to tire you down
şeytanın bu dürtüleri kullanabildiğini bilseniz ''Ya bu zaten şeytandanmış, benim sığınacağım yer Rabbimdir.'' deyip
||Impulse|||||||||||
Wenn Sie wissen, dass der Teufel diese Impulse nutzen kann, können Sie sagen: "Oh, das ist schon vom Teufel, meine Zuflucht ist bei meinem Herrn.
If you knew that the devil can use these impulses, you would say, "What if this is already from the devil, my refuge is my Lord."
çok rahat baş edebileceksiniz. Dediğim gibi kısa birkaç saniyeye sığabilecek bir mesele değil
You will be able to cope very easily. As I said, it's not a matter that can fit in a few seconds.
ama namazda ciddi problemlerimizden bir tanesi.
||ernst|||
but it is one of our serious problems in prayer.
Tam namaz kılarken, konsantre olurken
when we pray salah, we assume that we see such images and hear such voices that
insan öyle sesler duyduğunu zannedip, böyle görüntüler gördüğünü zannediyor ki, namazda şu hareketlerle namaz sonlanıyor yani.
||||glaubt dass||||||||||endet|
One thinks that he hears such sounds and sees such images, that is to say, the prayer ends with these movements.
Ha bir de konsantreyi ciddi bozuyor.
and of course it distracts us a lot too
Efendimiz (asm) bir hadiste:
Our Prophet (pbuh) said in a hadith:
''Kişi namaza başladığında unuttuğu ne varsa şeytan gelip o an ona hatırlatır ve kişi en son kaçıncı rekatta olduğunu unutur.'' buyuruyor.
Er sagt: "Wenn jemand mit dem Gebet beginnt, wird Shaytan kommen und ihn in diesem Moment an alles erinnern, was er vergessen hat, und er wird vergessen, wie viele Rak'ahs er zuletzt verrichtet hat.
''When a person starts to perform prayer
Öyle olmuyor mu hakikatten?
|||wirklich
Ist es nicht so, dass es wirklich funktioniert?
Isn't that really true?
Yani 3 yıl önce birine söz vermişsin.
Sometimes you remember that a promise you gave 3 years ago and this comes to your mind in salah :)
İşte ''Şu saatimin kordonunu sana vereceğim.'' diye
Here he said, "I will give you the strap of my watch."
O namazda akla geliyor. 3 yıllık mesele yani.
It comes to mind in prayer. It's a 3 year thing.
Allah Allah
such an unthinkable event
Tam böyle hiç akla gelmeyecek olay, şuur altının böyle en derinlerinde, Titanik gibi batmış gitmiş,
Just such an unthinkable event, in the deepest part of the subconscious, it sank like the Titanic,
aklına gelmiyor belki ya da bir anda hiç canın çekmez yani
maybe you were never going to remember
O akşam ne pişmişse onu yersin. Tam namazdayken böyle bir anda
you eat that what cooked in your home in that evening. When you are in salah, suddenly
''Şimdi şöyle bir sufle olsa, supangle olsa, tantuni olsa'' falan diye
"Nun, wenn es ein Soufflé gäbe, supangle, tantuni" usw.
"Now if it was a soufflé, supangle, tantuni" or something.
ha?
or maybe you think of a baklava from Antep that
Şöyle bir Antep'ten ters çevrilince tereyağı damağa yapışan bir baklava
A baklava whose butter sticks to the palate when turned upside down from Antep
Lan orada nasıl aklına geliyor? Yemek sofrası değil ki o. Namaz.
how can something like that come to my mind there? that's not a dining table, that's a praying mat :)
Şeytan da demek böyle bir yetenek var.
so shaytaan has this ability it means
Lümme-i şeytaniyeden vesveseler ile
Mit den bösen Neigungen des Teufels
With delusions from the divine
Problemlerimizden bir tanesi de şu:
one of our problems is that
Namaza dururken, hatta en başında kimin huzurunda olduğumuzu bence çok iyi bilmemiz lazım.
Wenn wir uns zum Gebet erheben, sollten wir schon zu Beginn sehr genau wissen, vor wem wir uns befinden.
I think we need to know very well whose presence we stand before we stand for prayer, and even at the very beginning.
Hatta Bediüzzaman Hazretleri namaza durmadan önce,
Badiuzzaman used to get ready for the takbir few times before starting salah
iftitah tekbirine birkaç defa hazırlandığı söyleniyor.
It is said that he prepared for the takbir of iftitah several times.
Yani tam o konsantreyi yakalamadan, o ''Allah-u Ekber'' i de peşinden getirmiyor.
so he doesn't say Allahuakbar before fully concentrating
Ne zaman algısı, vücudundaki bütün atomlar etraftaki atomların titreşimiyle rezonans bulsa,
||Wahrnehmung||||||||
Wenn er wahrnimmt, dass alle Atome in seinem Körper mit der Schwingung der umgebenden Atome in Resonanz sind,
when his perception,
tam iftitah tekbiri Allah-u Ekber'i o zaman getirdiği beyan ediliyor. Hatta vakıa şöyledir:
||||||||||||Ereignis, Tatsache|
Es wird behauptet, dass er zu diesem Zeitpunkt den vollständigen iftitah takbir Allah-u Akbar aussprach. Tatsächlich ist es so:
that's when he would say Allahuekber
Bir gün tam namaza durduğu bir esnada iftitah tekbirinden sonra, evin hafif bir titrediği söylenir.
||||||in dem Moment||||||||
Es wird berichtet, dass eines Tages, als er nach dem Takbir der Iftitah im Gebet stand, das Haus leicht bebte.
It is said that one day, when he was standing for prayer, after the takbir of iftitah, the house trembled slightly.
Neden?
Çünkü dilinden çıkan Allah-u Ekber ile evdeki atomların titreşimi birbirine uyum sağlayıp bir rezonans hali gösterdiğinde,
because when the Allahuakbar that comes out of your tongue
ev de dayanamıyor. O da titriyor demek ki.
The house can't stand either. It means he's shaking.
Sahabe Efendilerimizden, hatta tâbiînden bir kısmı
Some of our Companions, even their followers
namaza duracağı zaman renkten renge girdiği oluyor
when they were about to perform salah
ve ona ''Neden bu haldesin?'' diye sorulduğunda
and other people ask "why are you in such a state?"
''Ben biraz sonra kimin huzuruna çıkacağım biliyor musun?''
they would answer "do you know whom I'm about to be in the presence of?"
Konsantre olamamamız da başka bir etken de son namazımız olduğunu düşünmüyoruz.
and another thing about why we can't concentrate is..
''Ömrümüzde senet var. Geleceğim garanti altında ve daha önümde birçok ibadet var.'' gibi
|Dokument|||||||||||
"Wir haben einen Schuldschein auf unser Leben, meine Zukunft ist gesichert und ich habe noch viele Gottesdienste vor mir.
like we have a contract about our life
bir vehme, bir kuruntuya kapılıyoruz.
|einem Wahn||Einbildung|wir geraten
eine Täuschung, eine Täuschung.
we fall into a delusion, a delusion.
Düşünün az sonra ölüm riski çok yüksek bir ameliyata gireceksin.
||||Risiko|||||
imagine that you're about to enter a surgery with a very high death risk
Kalp atışının devam edip etmeyeceği meçhul. Tam ondan önce kıldığın namazı hayal etsen
|||||unbekannt|||||||
Sie wissen nicht, ob der Herzschlag anhalten wird. Stellen Sie sich das Gebet vor, das Sie kurz zuvor gesprochen haben.
you don't know if your heart is going to keep beating
ve bütün namazlarda aynı lezzeti yakalamaya çalışsan nasıl olur?
und versuchen, in all Ihren Gebeten denselben Geschmack zu treffen?
and try to catch the same feeling with all your prayers..
Efendimiz (asm) kendisinden tavsiye isteyen bir Sahabeye,
The Prophet (pbuh) asked a Companion for advice,
''Namaza duracağın zaman o namazı ömrünün son namazı bil.''
He said "when you're about to perform salah
diye nasihat eder.
he advises.
Bu konuların ve konuştuğumuz bütün parçaların tamamına birden kuvvet verecek olan şeye
If we were to name the solution to all of the topics that we just talked
''İman'' dersek eğer, namazdaki huşu ve konsantrenizde
Glaube||||Andacht||
Wenn wir "Iman" sagen, meinen wir die Ehrfurcht und Konzentration beim Gebet.
if we were to name that as "imaan"
en büyük problem demek ki iman zafiyeti hastalığı oluyor.
||||||Glaubensschwäche||
Das größte Problem ist also die Krankheit der Glaubensschwäche.
The biggest problem is that it is a disease of weakness of faith.
çünkü neye, niçin, nasıl, ne şekilde inandığımıza, iman ettiğimizi yeterince bilsek,
Because if we fully know who do we pray, why do we pray and how do we pray
sürekli görülüyor olduğumuz mülahazasıyla hareket eder, namazı da öyle kılarız.
|||mit der Überlegung||||||
Wir handeln in dem Bewusstsein, dass wir ständig gesehen werden, und verrichten die Gebete auf diese Weise.
then we would act as if we're constantly seen and pray according to that
Bir insanın bu ufka yaklaşması için de mutlaka ve mutlaka
|||Horizont||||||
it is a must to cut all ties with unnecessary works,unnecessary talks and gossips
iman zafiyeti hastalığını çözmesi için, gündelik gereksiz bütün işlerle,
with all the unnecessary daily chores, to solve the sickness of weakness of faith,
bütün muhabbetlerle, bütün dedikodu ve gıybetlerle ilişkisini keserek,
|Gesprächen||||mit Klatsch||
indem sie alle Gespräche, jeden Klatsch und jede Verleumdung unterbinden,
By cutting off his relationship with all conversations, all gossip and backbiting,
kendisini okuma, Kur'an, tefekkür cihetinde programlar yapması şarttır.
|||Nachdenken|in Richtung|||
Es ist wichtig, Programme in Richtung Lesen, Koran und Kontemplation zu erstellen.
and start making plans on reading, qur'an, tafakkur
Bu dünyada yaşarken Rabbini hakkıyla tanıyıp, Mârifetullâh ilmini öğrenemeyeceksen,
||||||Gotteserkenntnis||
Wenn du nicht in der Lage bist, deinen Herrn richtig zu erkennen und das Wissen von Mârifatullâh zu erlernen, während du in dieser Welt lebst,
if you're not going to know your Rabb well and learn the knowledge of ma'rifatullah in this world
ölünce mi öğrenmeyi bekliyorsun?
wenn du stirbst|||wartest du
are you expecting to learn when you die?